“Kapitalizmin Bıraktığını Patriyarka Yakalıyor”

Yıllardır sendikal hareket ve kadın hareketinde mücadele eden, daha önce Petrol-İş Sendikası kadın dergisi editörlüğünü yapan, Sendika Toplumsal Cinsiyet Uzmanı, araştırmacı yazar Necla Akgökçe ile, ekonomik krizden feminist greve, iktidarın kadın politikalarından yükselen kadın hareketine, ev içi emekten feminist politikaya dair söyleştik. 

 

El yazmaları: Türkiye giderek derinleşen bir ekonomik kriz içerisinde, kriz dönemlerinde kadının ev içi emeğini ve krizin kadınlara yönelik yaptırımını nasıl değerlendirirsiniz?

 

Kapitalizmin ekonomik krizlerinin kadınların ev içinde yaptıkları ücretsiz ev ve bakım emeğini arttırdığını, krizler hakkında yapılan feminist araştırmalardan biliyoruz artık…

Bu yükün bir kısmı ikame etkisinden kaynaklanıyor. Kadınlar o zamana kadar dışarıdan satın aldıkları mal ve hizmetleri alamaz hale geldiklerinden, bu ürünleri kendileri üretmeye ya da aldıkları hizmetin yerine kendi emeğini ikame etmeye başlıyorlar.

Geçtiğimiz 8 Mart’ta bağımsız bir feminist emek örgütü olan Kadın Emeği İstihdamı Girişimi’nin Kriz ve Kadın Çalışma grubu bir rapor yayınladı.

Bu raporda üç sektörden sendika üyesi kadınların kriz nedeniyle ücretli ve ücretsiz emek alanında yaşadıkları sorunlara bakıldı.

Konuşulan kadınlardan biri okula giderken çocuğunun yanına koyduğu kurabiye, kek ve poğaça gibi ürünleri artık evde kendisinin yaptığını anlatıyordu.

Bir başkası kardeşinin çocuğunu kreşe verirken, krizde geçinemez hale geldikleri için çocuğu kreşten alıp kendisi baktığını anlatıyordu.

Eskiden yakındaki herhangi bir marketten alışveriş yaparken artık market market dolaştıktan sonra en ucuzunu almaya başlamışlardı. Örnekleri artırmak mümkün. Kadınların gündelik yaşam deneyimleri bize kriz koşullarında onların karşılıksız emeğinde ücretsiz emeğinde ciddi bir artışın olduğunu gösteriyor.

 

 Klasik ya da Marksist ekonominin kriz tahlili yaparken, denkleme makro ekonomik verilere, kadınların ev içinde harcadığı bu emeği krizle kullanmaktan vazgeçtiği kamu hizmetlerini de katması gerekiyor.

 

Onlar geleneksel cinsiyetçi iş bölümü çerçevesinde zaten bu işleri yapması gerekenler olarak görüldüğü için harcanan bu emek de ekonomi dışı kalıyor. Ölçülmüyor, değerlendirilmiyor.

Eve az para girdiği için sağlık harcamalarından kısılıyor; mesela kadınlar çocukları ve kocaları lehine bu harcamalardan vazgeçiyorlar. Doktora gitmiyorlar.  Çoğu zaman daha kötü besleniyorlar. Emekleri bir yana kadınların hayatlarından da çalınıyor.

Klasik ya da Marksist ekonominin kriz tahlili yaparken, denkleme makro ekonomik verilere, kadınların ev içinde harcadığı bu emeği krizle kullanmaktan vazgeçtiği kamu hizmetlerini de katması gerekiyor.

Ekonomi biz ölümlülerin ayağına inmeli. Yere batsın sizin makro iktisadınız, borsalarınız, döviz kurlarınız, artı değeriniz, diyesim var.  Gerçekten de ekonomistlerin kriz tahlillerini gözden geçirip değiştirmeleri gerekir artık. Çünkü ulusal ekonomi alanında da küresel alanda da krizler kadınların ev içinde harcadıkları bu ücretsiz emek, yarattıkları değer sayesinde atlatılıyor.   

 

El yazmaları: Ekonomik kriz kadın emeğini nasıl etkiliyor? Krizin yakın gelecekte derinleşme ve yayılma eğiliminin kadınların gündelik yaşamlarına ne gibi yansımaları olacak?

Krizin başlangıcından bu yana kadınların ücretli emek alanında değişik görünümler ortaya çıktı. Bunları gazete haberlerinden ve yine yukarıda bahsettiğim KEİG raporundan, kadın emeği ile uğraşan çeşitli grupların topladığı kriz deneyimlerinden anlamak mümkün. Fabrikalardaki daralmalar neticesinde kadınların bir kısmı emekli olmaya zorlanmışlar örneğin. Bir kısmı kıdem, ihbar tazminatları ve birkaç aylık ikramiye verilerek işten çıkarılıyorlar.

Kadınların büyük bölümü zaten uzun yıllar kayıt dışı çalıştıkları için emekli olmaları zor, o nedenle parayı alıp işten ayrılmayı tercih edebiliyorlar. Nasılsa evde onları bekleyen bir sürü iş var. Kimleri ikinci üçüncü çocuğu doğruyor mesela, ya da torun bakıyor…

Patriyarkal bağımlılıklar, erkeklerin kadınlar üzerindeki iktidarını artıyor bu tür eve dönüşlerle. Kapitalizmin bıraktığını patriyarka yakalıyor.

Krizde ortaya çıkan bir başka gerçek de kadın işsizliğinin artmasıydı. Öyle ki bu durum devletin istatistik kurumanın verilerine bile yansıdı.

TÜİK’in 15 Nisan’da açıkladığı Ocak 2019 İşgücü İstatistikleri, her alanda, her kategoride işsizliğin arttığına vurgu yaparken, genç kadın işsizliğini yüzde 29.1 olduğunu gösteriyor.  DİSK’in  Nisan Ayı İşsizlik İstihdam Raporunda geniş tanımlı tarım dışı genç kadın işsizliği rakamlarına baktığımızda ise genç kadınların yüzde 32.7’sinin şu anda işsiz olduğunu görüyoruz. Korkut Hoca (Boratav) geçtiğimiz günlerde yapmış olduğu açıklamada işsizliğin artarken istihdamın da düştüğünü bunun tam kriz hali olduğunu, söyledi.

Kadın emeği açısından baktığımızda durum daha da vahimleşecek demek ki.

Kadınların önemli bir bölümü üretimdeki daralma nedeniyle işlerini kaybederken, kadın işsizliği tavan yapmışken düşük istihdam şartlarında işgücü piyasalarındaki cinsiyet temelli ayrımcılıklar, cinsiyetçi kültürel ideolojik ortam nedeniyle onların yeni bir iş bulma ihtimalleri de ortadan kalkıyor.

Kadınların ücretli çalışmanın dışına itilmesi, fabrikalarda, bürolarda, AVM’lerde, otellerde, tarım işletmelerinde, eviçi hizmetlerinde çalışan kadınların, ücretlerini ve çalışma koşullarını da etkileyecek.

Önümüzdeki dönemlerde kadın işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında ciddi problemlerle karşılaşılacağını söylemek abartı olmaz.

Ayrıca kadınlar bu işsizlik ve düşük istihdam koşullarında, daha düşük ücretlere ve uzun çalışma saatlerine “hayır” diyemeyecekler. Bu da Türkiye’de zaten düşük olan kadın işlerinin değerini iyice düşürecek. Kadınlar işgücü piyasalarının en kötü işlerine mahkum olacaklar. Bu öngörü değil.

Aziz Çelik bir hafta önce yazmış olduğu makalesinde, Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Koordinasyon Kurulunun Türkiye Odalar Borsalar Birliği ile yaptığı yönlendirme toplantısında kabul edilen başlıkları sıralarken, bunlar içinde İş Yasasının 11. Maddesine göre belirli süreli (geçici) çalışmanın bir neden olmaksızın bir defadan fazla yapılamaması durumunun değiştirilerek, belirli süreli sözleşmenin bir neden olmaksızın dört kere yapılabileceğini önerdiklerini yazdı. Bu maddede yapılan değişikliğin en çok kadınların ücretli emeğini etkileyeceğini söyleyebiliriz.

Çünkü kadınların halen büyük bölümü geçici süreli işlerde çalışıyorlar. Demek ki kriz nedeni ile düzenli istihdamın dışına çıkmış kadınların, bulabilecekleri en iyi işler belki de ömür boyu yenilenen geçici sözleşmeli işler olacak.

 

El yazmaları: 2002’den bu yana yerel yönetimlerden merkezi iktidara, iktidar mekanizmalarının zirvesine yerleşen AKP’nin kadınlara yönelik hukuksal ve politik düzlemdeki uygulamaları, ardı ardına çıkarılan yasaları ve özellikle 4847, 5763 gibi torba yasaları ve kadın istihdam paketlerini, kadın emeğinin güvencesiz, esnek, yarı zamanlı, niteliksiz, ucuz işçiliğe mahkum edilmesindeki iktidarın rolünü nasıl değerlendirirsiniz? Neoliberalizmin krizi çalışan kadınları nasıl etkiliyor?

AKP’nin baştan beri stratejisi fazla katı buldukları piyasaları esnekleştirmek ve bu yolla özellikle kadınlar ve gençler gibi “özel uygulama gerektiren gruplara” istihdam alanları açmaktı. Kadın İstihdamı Yasa Tasarısından bu yana hep aynı şeyi savundular.

Batı’daki Hollanda başta olmak üzere pek çok ülkenin yaptığı gibi geçici, kısmi zamanlı esnek işlerde kadınları çalıştırarak, düşük kadın istihdam rakamlarını yukarı çekmek. (Batı’dan farklı olarak Türkiye’de güvenceli esneklik meselesi hep es geçildi) Kadın İstihdamı Yasa Tasarısının içinden çıkan “Ailenin Dinamik Nüfus Yapısının Korunmasına” dair kanunla netleşen ve daha sonra torba yasalara madde madde yamanan bu esnekleştirip güvencesizleştirme girişimine, Özel İstihdam Büroları Yasası ile son nokta konuldu.

Bu yasa sanki kadın emeğini üç kuruşa, kiralamak için çıkarıldı.

Kadınların bir önceki dönemden kalma çalışma alanındaki tüm hakları teker teker “müjde” “yeni haklar” denilerek elinden alındı.

Ekonomik kriz işte bizi bu güvencesiz, düşük ücretli, esnek çalışma koşullarında yakaladı.

En kırılgan işgücü oldukları için de kadınlar nispeten güvenceli ve sendikalı işlerde çalışan erkeklere göre-inşaat sektörü hariç- elbette krizden en fazla etkilenenler oldular. Neoliberalizmin bu krizinin kadınlar aleyhine olan ücret makasını iyice artıracak gibi görünüyor.

Toplu sözleşmelerle asgari ücretin biraz üzerine çıkan kadın ücretleri, kriz nedeniyle kadınların istihdam dışına itilmesi, yeni işe alınanların da asgari ücretle işe alınması ya da düzenli çalışan kadının yerine kısmi zamanlı çalışan kadınların alınması ile yine aşağıya çekileceğini düşünüyorum.

Önümüzdeki günlerde bu etkileri daha çok hissedeceğiz. Bir başka sorun ise, tasarruf tedbirleri çerçevesinde kamu harcamalarının kısıtlanması ile daha fazla kadının sağlık ve çocuk bakımı yardımlarından mahrum kalması…

Tasarruf tedbirlerinin yanı sıra patronların borç ödemeleri de var. İşsizlik Sigortası Fonu ilk defa açık verdi. Kriz döneminde patronlara dünyanın parasını akıttılar bu fondan. Devlet harcamaları bir yana patronların zararlarını da bize ödetecekler önümüzdeki günlerde…Bu da elbette geliri en düşük kesim olan kadın çalışanları etkileyecek.

 

El yazmaları: İç içe geçen ve birbirlerini besleyen kriz dinamiklerinin derinleştiği ve yapısallaştığı bir momentin içerisindeyiz. Patriyarkal bir krizden söz edebilir miyiz, bugünün güncelliğinde bu krizi kavramsal olarak nasıl tariflersiniz?

Ekonomik krizin bir süredir var olan siyasi krizi de derinleştirdiğini düşünmemimiz için pek çok sebep var… Hukuktan, siyasete, en küçük demokratik mekanizmayı devre dışı bırakıp, şiddetin her türlüsünü denediler ama yine de iktidarlarını sürdüremiyorlar.   İstanbul Belediye Başkanı seçimlerine bakalım, insanlar bir korku eşiğini aşarak, oylarının rengini açık açık belirttiler, oy kullanmaya gittiler.

Seçimler iptal edildi, internet sitelerinde bana ne yaparsanız yapın, doğru bildiğimi söyleyeceğim, diye demeçler vermeye devam edip, ekonomik krizden, iktidarın yolsuzluklarından, hırsızlıklarından, aç olduklarından işsiz olduklarından bahsediyorlar. Hükümet vatandaşı azarlayarak, bu haklı taleplerin önünü kesemez.

Siyasi olarak kendilerini ifade edemeyen pek çok insan belediye seçimleri üzerinden inanılmaz biçimde politikleşti, bunların arasında çarşı-pazar alışverişine giden kadınlar başı çekiyor.

Şiddetle de, devlet terörü ile susturamıyorlar insanları.

 

Patriyarkal bir kriz, bir erkeklik krizi yaşanıyor mu?  Şu anda patriyarkanın krizde olduğunu düşünmüyorum. 2008 küresel krizi finans sektöründe başlamıştı biliyorsunuz. O   krizi değerlendiren feminist iktisatçılar, bunun bir erkeklik krizi, finans sektörüne hakim, rekabetçi, acımasız, bireyci, tuttuğunu koparan neoliberal erkeklik modelinin de bir krizi olduğunu söylediler.

 

Hangi kuruma el atsanız o dökülüyor. Yalan haber, iftira, hakaret diz boyu. Ciddi bir yönetememe halleri var.

İnsanlar toprakları için suları için özelleştirilen fabrikalar için, sendika hakkı için her yerde seslerini çıkarıyorlar. Toplumsal alanda da öyle; inandırıcılıklarını yitirdiler, sen istediğin kadar ekonomik kriz yok, her şey yolunda de, pazarda domates 10 Lira olmuş, insanlar ne yaşadıklarını biliyorlar, dini ideoloji de bir arada tutamıyor bunları.

Ekrem İmamoğlu’na bu aşırı sarılış da o yüzden. Dediğiniz gibi iç içe krizler yaşıyoruz… Durulmuyor toplum bir türlü. Bunlar gitmeden de durulmayacakmış gibi görünüyor.

Patriyarkal bir kriz, bir erkeklik krizi yaşanıyor mu?  Şu anda patriyarkanın krizde olduğunu düşünmüyorum. 2008 küresel krizi finans sektöründe başlamıştı biliyorsunuz. O   krizi değerlendiren feminist iktisatçılar, bunun bir erkeklik krizi, finans sektörüne hakim, rekabetçi, acımasız, bireyci, tuttuğunu koparan neoliberal erkeklik modelinin de bir krizi olduğunu söylediler.

Kriz üretimi de içine almaya başlayıp genişleyince Batı Avrupa’nın ileri sanayileşmiş ekonomilerinde ilk önce inşaat metal gibi erkek sektörlerini vurdu ve erkekler işsiz kaldılar.  Bu arada hizmet sektöründe çalışan kadınların hala bir işleri vardı.

Krizin ileri aşamalarında kamu hizmetlerinin kısılması ile birlikte kadınlar da sürece girdiler. Kadınlar arasında erkeklerin rağbet etmediği kısa süreli, geçici işler yaygınlaştı, kadınlar birkaç işte birden çalışıp, aileyi geçindirmek durumunda kaldılar.

Buradan hareketle bazı feminist araştırmacılar, Almanya ve Avusturya gibi kadın istihdamının yüksek olduğu ülkelerde krizin tek geçindirenin erkek olduğu aile modelini krize soktuğunu, kriz sürecinde ve sonrasında bu ülkelerde iki geçindirenli nispeten daha demokratik aile modeline geçiş yapıldığını iddia ettiler.

Bunlar elbette feministlerin göz önünde bulundurması lazım gelen örnekler ve tezler.

Fakat krizin etkilerinin kapitalist sömürü açısından da patriyarkal sömürü açısından da kadın istihdamının bazen yüzde 50’yi geçtiği merkez kapitalist ülkelerde, onların sömürdüğü geç kapitalistleşen ülkelerden farklı olduğunu kabul etmek lazım.

Kapitalizmin, neoliberalizmin krizlerinden patriyarka elbette etkilenir bu krizlerden (krizden) güçlenerek çıktığı gibi yukarıda verdiğim örneklerden de anlaşılacağı üzere zayıflayarak ya da belli ölçülerde gücünü kaybederek de çıkabilir. Bunu her kriz özelinde ayrı ayrı incelemek gerekiyor. Şu anda yaşadığımız krizin patriyarkayı güçlendirdiğini düşünüyorum.

Çünkü kadınlar hem ev içlerinde daha çok da ücretli emek alanında ciddi kayıplara uğradılar. Türkiye’de zaten düşük olan kadın istihdamı yerlerde sürünmeye başladı. Aile politikaları aracılığıyla da son dönemlerde AKP iktidarı zaten güçlü olan patriyarkayı daha da güçlendirdi.

Güney Asya krizinde Güney Kore’de aynı fabrikada çalışan evli kadın ve erkekten, kadınlara siz işten çıkın, diye baskı yapılmış mesela. Çünkü evi geçindirenin erkek olduğu düşüncesi orada da yayın ideoloji.

Ben bizde de bu türden örneklerin yaşanabileceğini düşünüyorum. Patronlar böyle bir şey önerdiklerinde sendikaların bile kadınlara siz emekli olun kocanız çalışsın, diyebileceğini düşünüyorum. Yaparlar bunu. Bizde de kadın ailenin temel geçindireni olsa da evi geçindiren erkek modeli hakim. İşgücü piyasalarında, sendikalar nezdinde kadın hala işin öznesi değil ev bütçesine katkı sağlayan işgücü olarak görülüyor.

 

El yazmaları: Türkiye’de kadın hareketi giderek kitleselleşiyor, meşruiyeti ve yaptırım gücü de yükseliyor. Toplumsal dinamiklerin başını çeken kadınlar, aynı zamanda işçi direnişlerinin de en önünde ve içindeler. Tüm dünyada ve Türkiye’de yükselen kadın hareketinin, işçi sınıfı ve direnişleriyle arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendirirsiniz?

Kadına yönelik şiddet üzerinden uzun süredir meşruiyeti olan bir hareketti, kadın kurtuluş hareketi, kadın hareketi.

Şu anda olan ise evet yaygınlaştı, bu olumlu bir durum.

Memleketin her yerinde, her kurumda, atölyelerden fabrikalara, oradan minicik ofislere, oradan köy derneklerine, tiyatro gruplarına kadar, kadın haklarından hukukundan bahseden kadınlar var.

Fakat, Türkiye’de kadın kurtuluş hareketinin, feministlerin işçi kadınlarla dayanışma eylemleri esasında dünyada yükselen feminist grev dalgasının öncesine dayanır.

2006 yılında Novamed’le Kadın Dayanışma Grubunun eylemleri ile sendikal hareketin tıkandığı noktada devreye giren feministler, grevin kazanımla sonuçlanmasında tayin edici rol oynadılar.

Ardından DESA direnişi ile kadın dayanışma platformu oluşturuldu.

Sendikalar bu direnişlerde ilk kez kadın hareketi ile karşılaştılar ve kadın politikasının sendikal hareketin gündemini nasıl genişletebileceğini gördüler.

Bu hareketlilik, kadın grevlerine yapılan ziyaretler, kadınların sosyal haklarının budanmasına karşı yapılan eylemliliklerle devam etti. İşyerinde cinsel taciz, sataşma, mobbing işçi sendikalarının gündemine girdi.

Sendika yönetimlerindeki değişiklikler, kadın kurtuluş hareketinin gündeminin yoğunluğu, başka meselelerin ön planı çıkması, temelde dayanışma ilişkisi olan fakat kadın gündeminin belli konularını işçi hareketine, sendikal harekete taşıyan bu ilişkiyi sekteye uğrattı.

Fakat Flormar direnişi ile ilişki yeniden canlandı. Sınıf sömürüsü ve cinsiyet ezilmesi veya sömürüsü, farklı özneleri ve dinamikleri, kurtuluş hedefleri olan iki hareket.

Sömürüye, kapitalizme karşı çıkması temelinde iki hareketin ortak noktaları elbette var.

Bu iki hareketten birinin yükselmesi, diğerinin yükselmesine de ivme kazandırabilir. Ayrıca bu iki sömürü biçimi kadın emeği özelinde bazı durumlarda iç içe de geçebilir. Farklı yönlere doğru da hareket edebilir.

Feminist grevcilerin temel taleplerinden biri de eşdeğerde işe eşit ücret, kadın erkek arasındaki ücret makasının kapatılması. Bu makasın kapatılması kapitalist sömürüyü azalttığı gibi kadın işinin ücretli emek alanında değer kazanması, ev içi emek sömürüsünü de görünür kılarak, orada harcanan emeğin de değer kazanmasının önünü açar. Önümüzdeki dönemde  ücretli emek cephesinde daha keskin kadın mücadelelerine tanıklık edebileceğimizi düşünüyorum.

Bu feminist grevlerle, dünyada yükselen dalganın Türkiye’de özellikle sol içinde politika yapan kadınların harekete geçip, özerkleşmesinde ideolojik zemin yarattığını düşünüyorum. Yani bu dalga bağımsız feminist hareketten ziyade, sosyalist hareket içinde kadın mücadelesi veren kadınların işine yaradı. Grev düşüncesi burada da kadın politikası yürüten kadın arkadaşlarımızı heyecanlandırdı ve harekete geçirdi. Bunu Kadınlar Birlikte Güçlü Platformunda açıkça gözlemledik.

 

El yazmaları: Uluslararası kadın grevi tartışmaları giderek yayılıyor. İspanya, Arjantin, ABD gibi ülkelerde 8 Mart’ta geniş çaplı grev çağrıları yapıldı. Türkiye’de tartışmalar henüz yeni başlıyor. Uluslararası kadın grevi tartışmalarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Feministim dolayısıyla benim muhayyilemdeki feminist grev, kadınların ev içi emek sömürüsü, beden sömürüsünü doğrudan gösteren ve bunun politikasını yapan bir grevdir. Nedir bu: Belli sürelerde cinsellik de dahil olmak üzere evde gerçekleştirilen her türlü karşılıksız üretimin ve hizmetin durdurulmasıdır.

Ama son dönemdeki yaygın biçimlerinde ücretli emek alanı da konuya dahil ediliyor.

Ücretli emek alanını örgütleyen sendikaların olaya dahil edilmesi durumunda daha kitlesel grevler gündeme gelebiliyor. İspanya örneğinde olduğu gibi.

14 Haziran’da İsviçre’de yapılacak olan feminist grevi, ülkenin hizmet işkollarını örgütleyen ikinci büyük konfederasyonu Unia destekliyor mesela. Bu grevin de başarılı olacağını düşünüyorum. Almanya’da 8 Mart’ta yapılan grev ise daha lokal kaldı. Ama feminist grevlerin en büyük başarısı grevlerde kadınların özne olduğunu, kadınların özne olduğu durumlarda grevlerin de kapsam ve içeriğinin değişebileceğini gösterdi bize.

Grev, üretime dair bir şey olarak düşünüldüğü için akla gelen hep erkekler olurdu şimdiye kadar.  Ayrıca bu grevler kadınlar grev yaptığında ev içlerinin, çevrenin, kadına yönelik şiddetin de savaşların da grev konusu olabileceğini gösterdi bize.

Kadın emeğinin yoğun olduğu organize sanayi bölgelerinde, ücretli- ücretsiz kadın emeğinin sorunları üzerinde yoğunlaşan, kadın dernekleri ya da ağları kurulmalı. Yine tekstil, perakende, ev hizmetleri alanlarında feministlerin yürütücülüğünde kadın sendikaları kurulabilir.

Her kadın kendi gündemi üzerinden girdi bu sürece. Kadınların emekli olamaması, düşük emekli aylıkları şimdiye kadar hiçbir sendikanın gündeminde değildi. Oysa yaşlı kadınların da talepleri vardı, sendikaları olmasa da onların talepleri de gündeme getirilmeliydi. Türkiye’de Kadınlar Birlikte Güçlü Platformu üzerinden, çeşitli şehirlerde ciddi bir kadın hareketliliği sürüyor gibi. Bir yol kazası olmazsa bu hareket gelecek 8 Mart’ta bir greve evrilebilir. Sendikaların bu süreçte yer almayacaklarını düşünüyorum ben… Umarım yanılıyorumdur.

El yazmaları: Bir yanda neoliberal politikalar, güvencesizleştirme, esnekleştirme vs bir yanda otoriter ve patriyarkal bir siyasi anlayışta muhafazakar, baskıcı bir aile/kadın anlayışı mevcut, bu anlayış ve yönetim mekanizmaları bir yandan tüm dünyada da yayılıyor (en son Alabama’da, yani ABD’de kürtaj hakkını kısıtlayan bir yasa geçirildi). Bu çift yönlü saldırı karşısında nasıl bir mücadele ve örgütlenme hattı, nasıl bir feminist ve sosyalist politika şekillenebilir?

Esasında dünyada kadın grevlerinin bir araya getirdiği kadın kesimleri, bizde 8 Mart gece yürüyüşlerinde birlikte hareket eden kadınlar bir örgütlenme hattı oluşturabilirler.

Ayrı ayrı çeşitli alanlarda çalışan kadın örgütlerinin ya da gruplarını da içeren yapılar olabilir yine.

Eylem temelinde bir araya gelişleri önemsiyorum. Feminist kampanyalar bunu yapıyor biraz. Bağımsız feminist bir hattın oluşturulması şart. Türkiye’de bu uzun süredir var zaten. Bağımsız feminist hareket çeşitli yerlerde kadın mücadelesi veren kadınlar için bir dayanak noktası oluşturur. Arkamızdaki hareketi hissetmek, bizi güçlendirdiği gibi erkeklere karşı verdiğimiz mücadelede de elimizi güçlendirir.

Kürtaj, işçi kadının da bir sorunudur aynı şekilde işyerinde kadına yönelik cinsel taciz ve şiddet de, sosyalist hareket kadın işçiyi de örgütlemek istiyorsa, buralara da bakması lazım artık.

Bunun dışında kadın kurtuluş hareketinin nispeten güçsüz olduğu ücretli emek alanında da sendikalar dışında bağımsız kadın örgütlenmeleri inşa etmemiz gerekiyor.

Siyasi parti mahreçli mahalle derneklerinden bahsetmiyorum.

Kadın emeğinin yoğun olduğu organize sanayi bölgelerinde, ücretli- ücretsiz kadın emeğinin sorunları üzerinde yoğunlaşan, kadın dernekleri ya da ağları kurulmalı. Yine tekstil, perakende, ev hizmetleri alanlarında feministlerin yürütücülüğünde kadın sendikaları kurulabilir. Bunları yapabiliriz. Şu anda en güçlü muhalif hareketin kadın kurtuluş hareketi olduğunu düşünüyorum.