Zaman Kapsülü: Sovyet Çocuklarının Ufkumuza Bıraktıkları

Sovyet deneyimi, dünyada, çocuk dostu bir toplumun inşasında yapılabilecekler konusunda oldukça önemli ve en temel adımları atan, tarihsel bir deneyimdi. Çocuklar, bütün diğer haklarının yanında, güvenli ve sağlıklı yaşam ve parasız, bilimsel, anadilde, eşit bir eğitim hakkına sahiptiler. Onları merkeze alan bir politika çerçevesinde yaşıyor ve ufuklarını genişletebilme imkânı bulabiliyorlardı. Toplumun görünmezleri değil, önemli birer parçasıydılar.

 

 “Sevgili torunlarımız, çok şanslısınız. Komünizmde yaşıyorsunuz. Ve size böylesi bir geleceğin temellerini bizler attık.”

Yukarıdaki cümle, Sovyetlerin kuruluşunun 50. yılında çocuklar tarafından yazılıp zaman kapsülüne bırakılan ve devrimin 100. yılında açılan yalnızca bir cümle. Bu cümlenin ufkumuzda ve hafızalarımızda yarattığı etkiyi sürdürecek sayısız cümle var kapsülde. Bunları, bizler gelecekte okuyalım diye yazmışlar.

Bugün, yerel anlamda bakacak olursak, Türkiye’de çocukların kendilerini istismar edenlerle evlendirilmelerine dair yasa tasarılarını konuşup, her gün sayısız çocuk istismarı haberi okuduğumuz günlerden geçerken Sovyet çocuklarının çizdiği ufuk bize oldukça uzak görünüyor olabilir.

Ancak ben yine de bizler içinde yaşayalım diye temeller atan Sovyet çocuklarının çağrısına kulak kabartalım istiyorum. Onların ufkunu bunca açan neydi? Onları bütün dünya çocuklarıyla buluşturan, kardeş yapan neydi?

Sovyet dönemi çocuk politikalarına şöyle bir göz atmayı deneyeceğim yazımda. Ancak Sovyet deneyimi yılları bulan bir süreç, toplumsal ve siyasal adımlar, ekonomik şartlar vb ile bu deneyimlerde de değişiklikler oldu elbette. Yazıda, devrimden hemen sonrası ve Sovyetlerin ilk yıllarındaki genel çocuk politikasına yer vereceğim.

Anne ve Çocukların Sağlığı Sovyet Güvencesi Altında

Şunu söyleyerek başlayalım ki: Sovyetler, annelik ve çocuk bakımını genel bütçenin ilk kalemi olarak kabul ediyordu. Bu noktada, anne çocuk sağlığı hizmetini anayasasına koyan ilk ülke olmuştur Sovyetler Birliği. Ekim devriminden hemen sonra Aralık ayında, sağlık hizmetleri halkçı bir temelle en baştan inşa edilirken ilk kurulan departman Anne-Çocuk Sağlığı Departmanı olmuştu.

Bir Sovyet kreşinde öğle uykusu

Bu politikaya göre yeni doğanın ve annenin sağlığı, ihtiyaçları tamamen Sovyet güvencesi altındaydı. Çocuğun sağlığı ve bakımının takibi, anneliğin ilk anından başlıyor ve devamı getiriliyordu. Hamile kadınlar ücretsiz muayene olabiliyor, hastaneye gidilsin ya da gidilmesin, ev ev gezilip hamileliğin sağlıklı olup olmadığı takip ediliyordu.

Gebeliklerin düzenli takibi bebek ve anne ölüm oranlarını da azaltmıştı. Çarlık döneminde oldukça yüksek olan oranlar, 1913 yılında bin annede 10 ölüm iken 1959’a gelindiğinde binde 0,49’a gerilemişti bile. 1913’te doğan bin bebekten 275’i ölürken, 60’lara gelindiğinde oranlar binde 40’a kadar düşmüştü. Daha önce ücretsiz olmadığı için kurumlarda doğum oranı oldukça az iken, ücretsiz halk sağlığı politikası yerleştikçe ve anne-çocuk sağlığı öncelikli yerini edindikçe hastanelerde, sağlık merkezlerinde ve doğumhanelerde gerçekleşen doğumlar artmıştı. Yataklı hastanelerde yatakların %12,7’si hamileler için ayrılmıştı. Şehir merkezlerinde hastanede doğum oranları yüzde yüze yaklaşmış; kırsal alanda da kurumlara başvurular oldukça yükselmişti.

Çocuklar doğumdan 15 yaşına kadar bir doktorun takibinde kalırlar; 1 yaşına kadar ücretsiz ek gıda alıp düzenli fiziksel muayene ve diş hekimi kontrolünden geçerlerdi. Bütün ebeveynlerin ücretsiz kullanabilecekleri süt merkezleri bulunurdu. Sovyetlerde doğan her çocuğun 3 yaşına kadar ücretsiz süt hakkı bulunurdu.

Doğumların yapıldığı kurumlarda kadınlar en az 9 gün kalabiliyor, dilerse bu süreyi uzatabiliyordu. Bu süreç boyunca hem kendisinin hem bebeğinin tüm ihtiyaçları karşılanıyordu.

Yine 1930’larda gebe bir kadın doğum öncesi bakım merkezine gittiğinde kendisine verilen bir kartla; tramvayda öncelik, dükkân önü kuyruklarında sıra beklemeden alışveriş yapma, destekleyici yiyecek karnesi, çalıştığı yerde yaptığı işten ziyade daha kolayını seçebilme ve ücreti verilmek üzere 2 ay dinlenme hakkına sahip olabiliyordu. Bu süreyi uzatmak isteyen anneler 3 ay daha uzatabiliyorlardı.

Sovyetlerde okul yolunda çocuklar

Annelere doğum öncesi ve sonrasında devam eden maddi destekler ayrıca sağlanıyor ve ihtiyaç halinde bu destekler artırılabiliyordu. 1944 yılına gelindiğinde, gebelere verilen desteğin kapsamı evli olmayan kadınlar için de genişletilmiş böylelikle tüm gebelikler güvence altına alınmıştı. Hemen sonrasında, çok çocuklu ve evli olmayan annelere verilen destek ödemeleri de arttırılmıştı.

Aynı şekilde, çocukların bütün sağlık hakları ücretsiz hale getirilmişti. Bütün hastanelerde Çocuk Danışma Merkezleri kurulmuştu. Ayrıca çocuk sağlığı birimleri oluşturulmuştu. Çocukların aşıları sağlık sistemi tarafından disiplinli bir izlemeye alınmış; böylece çiçek, dispanser, tüberküloz gibi hastalıklardan dolayı yüksek olan çocuk ölüm oranları önemli oranda azalmıştı.

Çocuklar doğumdan 15 yaşına kadar bir doktorun takibinde kalırlar; 1 yaşına kadar ücretsiz ek gıda alıp düzenli fiziksel muayene ve diş hekimi kontrolünden geçerlerdi. Bütün ebeveynlerin ücretsiz kullanabilecekleri süt merkezleri bulunurdu. Sovyetlerde doğan her çocuğun 3 yaşına kadar ücretsiz süt hakkı bulunurdu.

Bütün bu haklardan tüm toplumun haberdar olabilmesi ve kullanabilmeleri için sokaklar, demiryolları ve fabrika duvarları, bu bilgileri içeren afişlerle donatılırdı.

Bütün Çocuklara Eğitim Hakkı

Sovyet devriminden önce Çarlık Rusya’da okuma yazma oranları çok düşüktü; eğitim neredeyse sadece zenginlerin alabildiği bir lükstü. Kilise eğitimlerine yalnızca belli bir azınlık dâhil olabiliyordu.

Devrimden sonra köklü bir eğitim kampanyası başlatıldı. Bütün fabrika komitelerinde, iş yerlerinde, sendikalarda okuma yazma grupları oluşturuldu. Yalnızca çocukların değil, toplumun tamamının eğitimi hedefleniyordu.

14 yaşına kadar okullarda ücretsiz beslenme hakkı bulunan bu çocuklar için eğitim kurumlarının dışında çocuk kulüpleri, spor, sanat ve bilim merkezleri, danışma merkezleri ve tatillerini geçirebilecekleri ücretsiz kamplar bulunuyordu.

Eğitim, pedagoji ve çocuk-gençlik politikaları üzerine çok fazla çalışması bulunan Krupskaya’yı da burada anmak gerekir belki. Devrim süreci boyunca okuma yazma gruplarına emek veren Krupskaya, devrimden hemen sonra Eğitim Halk Komiserliği’ndeydi ve halk eğitimi üzerine yoğun bir faaliyet yürüttü. 1920’den sonra, Merkez Siyasi Eğitim Komitesi Başkanı oldu ve bu görevi sırasında “çocukların dostu olan bir toplum” oluşturulması kampanyası başlattı. Krupskaya aynı zamanda genç komünist örgütlenmeleriyle de ilgilendi; 15 yaş ve üzerindeki çocukların toplumsal örgütlenmeye ve siyasete aktif katılımı için çalışmalar yürüttü. Böylece bu çocuklar da toplumun inşasında görev alıyorlar, kendi fikir ve kararlarını meclislere yansıtabiliyorlardı.

Pancar şekere nasıl dönüştü isimli kitaptan bir anlatım

Bütün çocukların eğitime katılması temel hedefti. Devrimden hemen sonra tüm çocuklara ücretsiz ve anadilde eğitim hakkı verildi.

Tüm Rusya’da, 0-3 yaşın gidebileceği kreşler ve çocuk bakım evleri açıldı. Bu kreşler yerleşim yerlerine yakın inşa ediliyordu; birçoğu fabrika yanında, istasyon içlerindeydi. Çocukların ebeveynleri tarafından rahatça bırakılıp alınabileceği bu kreşlerde çocukların bakımından hemşireler ve öğretmenler sorumluydu. Çocuklar buraya günübirlik ya da haftalık olarak bırakılabiliyordu. Bu yolla, annelerin üretime katılması ve çocuk bakımının toplumsallaşması hedefleniyordu.

Kreş çağı çocuklarının, günlük yaşamları da düzenli olarak takip ediliyor; öğretmenler ev ziyaretleri de yaparak çocuğun yaşam koşullarını iyileştirme yolunda destekleyici adımlar atıyorlardı. Anne ve babalara da ayrıca eğitimler veriliyordu.

“Onları efendi olarak yetiştirmeyin!”

Kreşlerde çocukların süt ve yiyecek ihtiyacı düzenli biçimde sağlanıyordu. Günlük olarak spor yapılıyor ve güneş banyosu saatleri ile çocuklar gerekli vitaminleri alıyorlardı.

3-6 yaş arası çocuklar, temel düzeyde eğitim alacakları okul öncesi kurumlara gidiyorlardı. Buralarda temel okuma yazma eğitimi ve beceriler üzerine bir eğitim izlenirdi.

Buradan sonra çocuklar bütün gün açık olan bu kurumlarda temel matematik, fen bilimleri, müzik, teknik çizim, el sanatları, beden eğitimi, astronomi ve SSCB anayasası eğitimleri alırlardı. 14 yaşına kadar okullarda ücretsiz beslenme hakkı bulunan bu çocuklar için eğitim kurumlarının dışında çocuk kulüpleri, spor, sanat ve bilim merkezleri, danışma merkezleri ve tatillerini geçirebilecekleri ücretsiz kamplar bulunuyordu. Artek Kampı, bunların en ünlüsüydü. Tüm Sovyetler’den, farklı dil ve kültürlerden gelen çocuklar bu kampta tatil yapabiliyorlardı.

Ortaokuldan itibaren poli-teknik eğitim dönemi başlardı; çocuklar fabrika, atölye ya da çiftliklerde uygulamalı eğitime geçerlerdi. Pratik ve teorik eğitim bir arada verilerek kol ve kafa emeği arasındaki bağın güçlendirilmesi; insan kapasitesinin geliştirilmesi hedeflenirdi. Ayrıca Sovyetlerde çocukların 14 yaşına kadar çalışması yasaklanmıştı. Bundan sonra da eğitim kurumunun içerisinde, güvenli ve sağlıklı koşullarda, poli-teknik eğitimin bir parçası olarak, günde iki-üç saat çalışıyorlardı.

Buradan sonra isteyen çocuklar sınavsız biçimde liselere gidebilirdi. Yükseköğretim için sınav yoktu ama çocuğun başarı belgesine bakılıyordu; eğer yeterli değilse, poli-teknik bir sınava tabi tutuluyorlar ve sonrasında alanlarına göre bir yükseköğretim kurumuna yerleşebiliyorlardı.

Açık hava dersleri özellikle önemliydi. Çocuklar, öğretmenleri ile birlikte açık hava yürüyüşlerine çıkıyorlar, doğayı tanıyorlar ve temiz hava alabiliyorlardı. Devrim sonrası yoksulluğun hâkim olduğu bir ortamda, gerekli okul materyalleri hızlıca temin edilemeyebiliyordu ama bunun karşısında, tüm sokaklar, ormanlık alanlar, üretim merkezleri, çiftlikler birer eğitim alanına dönüşüyordu.

Bunların yanında, devrimden hemen sonra bütün Sovyetlere dağıtılmak üzere çok dilli ders kitapları basılmıştı. İlk defa bunca farklı dilde çocuk kitabı basılan ülkede her çocuk kendi dilinde eğitime ulaşabiliyordu. Ders kitaplarının yanında, Sovyet dönemi çocukları için yoğun bir çocuk edebiyatı çalışması yapılmış, toplumun yeniden inşasında çocuk kitaplarına özel önem verilmişti. Bu kitaplarda kardeşlikten komünizme, dayanışmadan ekolojiye yaratıcılıktan özgürlüğe kadar pek çok konu işlenmiş; özellikle bu dönemde çocuk kitabı illüstrasyonları çok gelişmiş sonrasında animasyonlar ve çizgi filmler yapılmıştı. (İncelemek isteyenler için: Vinni Puh 1 ) Sovyet illüstrasyon sanatçılarının yaratıcılıkları hala bu alandaki tahtlarını koruyorlar ve Sovyet döneminde üretilen animasyonlar bugüne ışık tutmaya, alanı beslemeye devam ediyor.

Genel olarak müfredat, çocukların kendilerini ifade edebilecekleri, kendi oyunlarını kurabilecekleri, özel ilgi alanlarına yönelebilecekleri ve mutlaka uygulama yapabilecekleri bir biçimde hazırlanıyor; öğretmenlere, müfredatı bu biçimde ve bulundukları yerele göre hazırlamaları talimatı veriliyordu. Özellikle spor en önemli derslerdendi. Çocuklar her gün spor yapıyor, ücretsiz yüzme salonlarını kullanabiliyordu. Daha önce sadece belli bir zümreye açık olan kütüphaneler, müzeler, sanat galerileri, bilim merkezleri artık çocukların da kullanımına açılmış ve böylece çocukların zengin bir kültürel imkândan faydalanmaları sağlanmıştı.

“Çizim, müzik ve şarkı söyleme dersleri şüphesiz bir öğrencinin kültürünü geliştirecektir.”

Çok sayıda çocuk kitabının yanında çocuk dergileri de çıkarılıyor ya da bazı dergilerde çocuklar için özel bölümler oluşturuluyordu. Çocuklar bilim, sanat, teknoloji dergilerine yönlendiriliyor; buralarda yarışmalar düzenlenerek katılımları sağlanıyordu. Yuri Gagarin*den sonra bir dergi çocuklardan resimler istemiş ve bunları yayımlamıştı. 2

Açık hava dersleri özellikle önemliydi. Çocuklar, öğretmenleri ile birlikte açık hava yürüyüşlerine çıkıyorlar, doğayı tanıyorlar ve temiz hava alabiliyorlardı. Devrim sonrası yoksulluğun hâkim olduğu bir ortamda, gerekli okul materyalleri hızlıca temin edilemeyebiliyordu ama bunun karşısında, tüm sokaklar, ormanlık alanlar, üretim merkezleri, çiftlikler birer eğitim alanına dönüşüyordu.

Önemli bir uygulama da okulların karma hale getirilmesiydi. Daha önce kız çocuklarının eğitime katılma oranı oldukça düşükken, Sovyetlerle birlikte kız çocukları için kotalar koyulmuş ve bu oran yükseltilmişti. Ayrıca, savaş döneminde sokaklarda kalan tüm çocuklar için de kapılar sonuna kadar açıktı. Kimsesiz çocuklar için özel çalışmalar yürütülüyordu. Bütün çocukların, ayrım gözetilmeksizin Sovyetler güvencesi altına alınması hedefleniyordu.

Çocukların sosyalleşmesi, kolektif yaşamayı öğrenmesi ve eleştirel düşünmeyi bilen bir birey olarak yetişmesi bütün bu eğitimin temelini oluşturuyordu. Bu amaçla çocuklar sorumluluk alma ve dayanışma konularında özellikle eğitilirlerdi. Çocuklar hem evde hem de okulda kendi sorumluluklarını almaları, kendi ihtiyaçlarını karşılamaları yönünde geliştirilir, beceriler kazanırlardı. Böylece bir birey olarak toplumdaki yerlerini alabiliyorlardı.

Çocukların Toplumdaki Yeri

Krupskaya’nın başlattığı kampanya, Sovyetlerin çocuğa bakışını yansıtan bir çalışma. Zira Sovyetlerde çocuklar, toplumun önemli bireylerinden sayılıyorlar ve müthiş korunuyorlardı.

O dönemde ailelerin çocuğu bedenen terbiyesi yani dayak yasaklanmıştı. Uygulandığında cezaya tabiydi.

Devrimden sonra toplum ve devlet, çocuğun her şeyinden sorumlu ilan edilmişti. Evlilik içi ya da dışı doğan bütün çocuklar eşitlenmiş; çocuğun sorumluluğu ve vesayeti anne babaya eşit olarak verilmişti.

Çocuğun cinsel istismarı, en yüksek cezası olan suçlardan sayılıyordu. Özellikle çocuk yaşta evliliklere kesinlikle izin verilmiyordu. Bu noktada, devrim öncesi çocuk evlilikleri oranının çok yüksek olduğu Sovyet ülkelerinde bu durum, oralarda açılan komiserlikler ve verilen eğitimlerle engellenmeye çalışılıyordu.

Çocuğun sağlıklı bir ortamda yetiştirilmesi için bütün merkezlerde ücretsiz eğitimler veriliyor; eğer çocuk sayısı fazla ise bunun çocukları olumsuz etkileyebileceği öğretiliyordu.

Devrimden sonra hayata geçirilen kent politikalarında kreşler, eğitim kurumları, parklar ve yeşil alanlara özel önem gösteriliyor; çocukların yeterli büyüklükte, sağlıklı alanlara kavuşmaları için çabalanıyordu.

“Çocuğu dövmeyin. Gelişimlerini geciktirir ve karakterlerini bozar.”

Devrimden sonra toplum ve devlet, çocuğun her şeyinden sorumlu ilan edilmişti. Evlilik içi ya da dışı doğan bütün çocuklar eşitlenmiş; çocuğun sorumluluğu ve vesayeti anne babaya eşit olarak verilmişti.

Kapsülden Çıkanların Hatırlattıkları

Şimdi bütün bunlara bizim çağımız ve toplumumuzdan baktığımızda, çok uzak geliyor olabilir. Hele de Sovyet çocuklarının kapsüle bıraktıkları şu birkaç notu daha okuyunca:

“Bedava dondurma yiyebileceğimiz ve bedava sinemaya gidebileceğimiz, ödevlerimizi makinelerin yapacağı, öğretmenlerin ise sabırlı robotlar olacağı komünizmin hayalini kuruyoruz.” Beşinci sınıf öğrencisi Olga Shvydkova.

“Size imreniyorum çünkü yüce ülkemizin 100. yıl dönümünü kutluyorsunuz. Sizler şimdiden ilk gezegenler arası uzay yolculuğuna tanıklık ettiniz, başka bir gezegende yaşıyor olacaksınız ama ana gezegeniniz Dünya’yı her zaman hatırlayın… Sizin zamanınızda ölümsüzlük sorununun da çözülmüş olması ihtimali var.” Olga Pupko

“50 yıl içinde bir arada yaşama sistemi daha iyiye gidecek ve insanlar ilişkilerinde daha hassas ve nazik olacak.” 9. sınıf öğrencisi Yury Zambrovsky

SSCB, çocukların haklarına kavuşabilecekleri bir toplumun ilk adımlarını atmıştı. Elbette bugünden baktığımızda üzerine yeniden düşünüp değiştirmemiz gereken, eleştirilebilecek yönleri de vardı. 100 yıl öncesinin ideolojik çerçevesinde geliştirilen çocuk politikasına bugünden bakıp çokça yanlış görebiliriz. Özellikle, dışarıdan gelen siyasal baskılar, ekonomiyi ayakta tutma çabaları ve Sovyetlerin varlığını devam ettirme isteğiyle; “en iyiyi”, “ilk”i yaratmaya yönelik atılan kimi adımların zamanla baskıya dönüşmesi eğitim politikasının en çok eleştirilen yeri.

Ama bunlar, bütünlüklü bir çocuk politikasını gözden kaçırmamıza neden olmamalı: Sovyet deneyimi, dünyada, çocuk dostu bir toplumun inşasında yapılabilecekler konusunda oldukça önemli ve en temel adımları atan, tarihsel bir deneyimdi. Çocuklar, bütün diğer haklarının yanında, güvenli ve sağlıklı yaşam ve parasız, bilimsel, anadilde, eşit bir eğitim hakkına sahiptiler. Onları merkeze alan bir politika çerçevesinde yaşıyor ve ufuklarını genişletebilme imkânı bulabiliyorlardı. Toplumun görünmezleri değil, önemli birer parçasıydılar.

Sovyetlerde yürütülen çocuk hakları tartışmaları, konu üzerine alınan kararlar ve en önemlisi de, bu kararların anayasal güvence altına alınmış olması, üzerinden 100 yıl geçmiş olmasına rağmen, bu politikaların bize ışık tutması için yeterli.

Şimdi bizler, eski toplumun yıkıldığı yenisinin kurulmaya çalışıldığı bu ara dönemde çocuklar üzerine düşünüp tartışırken Sovyet deneyimine bakıyor, ona yaslanıyor ve biliyoruz: Çocuk dostu bir yaşam ve toplum mümkün. Daha önce denendi yine denenebilir.

Önemli olan sanıyorum şu: Sovyet çocuklarının elleriyle, emekleriyle işledikleri ve tohumlarını attıkları gelecekte yani bu günde yaşayan, onların ufkundan feyz alan bizler, çocuklar için ve çocuklarla birlikte ne yapacağız? Mümkün olan başka bir toplumun inşasına uğraşırken çocukları nereye yerleştireceğiz? Bütün bunları sonraya mı bırakacağız yoksa inşasına şimdiden giriştiğimiz geleceğin kuruluşuna çocukları da ortak mı edeceğiz?

Yapabiliriz. Bizim çağımızın çocuklarıyla birlikte, zaman kapsülünden gelen mesajları gerçekleştirebiliriz.

 

*Yuri Alekseyeviç Gagarin, Sovyetler Birliği pilotu ve kozmonutudur. Yuri Gagarin 12 Nisan 1961’de Vostok uzay aracıyla uzaya çıkarak Dünya yörüngesinde turunu tamamladı. Böylece uzaya çıkan ilk insan olmayı başarmış oldu ve uzay çağını başlattı.

Dipnot:

1) https://tr.sputniknews.com/columnists/201811011035951259-sovyet-vinni-puh-ilk-kez-turkce/

2) https://soviet-art.ru/soviet-children-painting-space/

Yararlanılan Kaynaklar:

1) https://www.evrensel.net/haber/337383/sovyet-cocuklarin-ekim-devriminin-100-yili-hayalleri

2) Sir Arthur Newsholme-John Adams Kingsbury, Kızıl Tıp Sovyet Rusya’da Toplumsallaştırılmış Sağlık, çev: Selçuk Görmez, Yazılama Yayınları, Birinci baskı, 2015 (Yazım tarihi 1932-33, İlk Basım tarihi 1933)

3) Özlem Özkan (Yüksek Hemşire), ‘Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde Sağlık Hizmetleri’, Toplum ve Hekim Cilt 18, Sayı 1, Ocak-Şubat 2003

4) https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya-forum/2017/10/01/sovyetler-birliginde-teog-mu-vardi/