Çin’in Orta Doğu’ya Nüfuzu Artıyor

Hegemonya krizi derinleştikçe küresel güçlerin hamlelerinin boyutu genişlemekle birlikte hızlanıyor. Bu süreç, boyutu genişleyen hamlelerin yarattığı boşlukların hızlıca doldurulmasının küresel ve bölgesel güçlerin birbiriyle olan mücadelesinde kritik bir öneme sahip olmasına neden oluyor. G-20 zirvesinde ortaya atılan IMEC projesinin ardından Çin’in Suriye dolayımıyla Orta Doğu’da yaptığı hamle bu süreci somut bir şekilde ortaya koyuyor. 

Diplomatik Destek ve Parasal Yardım 

Geçtiğimiz haftalarda Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Hangzhou kentindeki 19. Asya Oyunları’nın açılış törenine katılmak üzere Çin’e gitti. Yirmi yıl sonra gerçekleşen bu resmi ziyaretin esas amacı spora destek sağlamaktan çok Çin ile ilişkileri derinleştirmeye yönelik. Nitekim yapılan görüşmelerin ardından Çin Devlet Başkanı Şi Çinping’in Suriye ile Çin arasında “stratejik ortaklık” kurulduğunu açıklaması da ilişkilerin geliştiğini teyit etmekte. 

Resmi ziyaretin yirmi yıl gibi uzun bir süreden sonra gerçekleşmesinin ardında Suriye cephesi için iki neden var: Parasal yardım ve diplomatik destek. 

Esad iktidarı, ülkede gerçekleşen savaştan İran ve Lübnan Hizbullahı’nın askeri, Rusya’nın askeri, ekonomik ve diplomatik desteğiyle yenilmeden çıksa henüz tam ve kesin zaferi kazanamamış durumda. Bunu gerçekleştirmek için Çin’in halihazırdaki BM ile sınırlı diplomatik desteğini artırmasına ve ondan gelecek parasal yardıma ihtiyaç duymakta. Çin’den alınacak diplomatik destek ve parasal yardım, Esad’ın cihatçıların elindeki bölgelere hamle yapabilmesine ve ek olarak ülke içinde ekonomik nedenlerden dolayı artan huzursuzlukları giderebilmesine olanak sağlayabilir. Bu açıdan diplomatik destek ve parasal yardım bir yönüyle Esad için kritik bir öneme sahip.  

Esad’ın diplomatik destek ve parasal yardım isteğinin ardında içsel nedenlerle birlikte dışsal nedenler de bulunuyor. Arap Birliği’ndeki koltuğunu geri alarak bölgedeki meşruiyetini kazanan Esad, Rusya’nın yanına Çin’i de katarak meşruluğunu küresel zemine sıçratıp Batı’nın yaptırımlarından ve diplomatik baskılarından kurtulmayı hedefliyor. 

Savaşın yol açtığı ekonomik çöküntüden çıkamayan ve bundan dolayı ülke içerisinde tepkilere hedef olan Şam, geçen sene dahil olduğu Tek Kuşak Tek Yol Projesi’nden (TKTY) faydalanmak istiyor. Tartus ve Lazkiye limanlarının TKTY’nin Akdeniz’e açılma kapıları olmalarından dolayı taşıdıkları önem ve IMEC projesi Suriye’nin Çin’in gözündeki değerini artırıyor. Ve Esad da bundan faydalanmaya çabalıyor. 

Boşluk, Nüfuz, TKTY 

Suriye’yi Rusya’nın hakimiyet alanı olarak görüp küçük ve sınırlı hamlelerle yetinen Pekin, küresel çapta yaşanan gelişmelerin etkisiyle Şam’a karşı yeni bir yönelime giriyor. Bu yönelimin altında ise üç neden bulunuyor. 

İlk olarak Rusya’nın Ukrayna ile meşgul olması ve enerjisini önemli oranda buraya sevk etmesi Çin’e alan açıyor. Çin Rusya’nın kısmen boşalttığı bu alanı doldurarak hem Batı bloğunun buraya sızmasını engelliyor hem de bölgedeki etkinliğini artırma şansını yakalıyor. 

Çin’in bölgede filizlenen etkisinin artma şansı da ikinci nedeni oluşturuyor. İran ile Suudi Arabistan arasında sağlanan uzlaşma, Filistin’e sunulan diplomatik desteğin ardından Suriye’de kazanılacak nüfuz alanı Pekin’in bölgeye boylu boyunca yerleşmesine imkân sağlayabilir. Ve bu imkân Suriye’nin TKTY için taşıdığı önem göz önüne alındığında Çin için kaçırılmaması gereken bir fırsat niteliğini taşıyor. 

Üçüncü neden ise TKTY’e yönelik tehdit. IMEC projesinin kilit ve TKTY ile kesiştiği noktasının Orta Doğu’dan geçiyor olması, TKTY’nin tamamlanmasının önünde büyük bir engel. Çin IMEC projesi gerçekleşmeden adımlarını hızlandırıp TKTY’i bitirerek küresel hegemonya mücadelesinde öne geçmeyi hedefliyor. Esad’ın ziyaretinin yanı sıra İran’dan Lazkiye’ye uzanan tren hattındaki çalışmalara hız verilmesi de buna işaret ediyor. Ek olarak  

Ekim ayında 110’dan fazla ülkenin katılacağı Üçüncü Kuşak ve Yol forumunun gerçekleştirilecek olması da Çin’in IMEC’i önemsediği ve önleyici hamlelere yöneldiğini ortaya koyuyor. 

Çin ve Suriye arasındaki bu karşılıklı ilişkilenme biçimi, bir yönüyle Pekin’in küresel hegemonya mücadelesindeki stratejisine de ışık tutuyor. Kendisini merkeze aldığı stratejisinde Pekin, “çevredeki” ya da “yarı-çevredeki” ülkelerin sınırlarını koruma ya da büyütme ihtiyaçlarından onları diğer “merkezlerin” alanına yönlendirerek faydalanmayı amaçlıyor. Böylece kendi “merkezinin” etki alanını büyütmeyi ve küresel çaptaki mücadeleyi dışardan sürdürmeyi amaçladığı görülüyor. Bu da önümüzdeki dönemde Çin’in diğer “merkezlere” karşı sesini yükseltse de esas hamlelerini “çevre” ve “yarı-çevre” ülkeleri dolayımıyla yapmayı sürdüreceğine işaret ediyor.