İran’ın Kürtlere Cenderesi ve KDP’nin KÖH Mevzilerine Saldırısına Dair 

“Cenderenin ceremesi “ceren”lere kesilirmiş”. Ortadoğu halklarının, özelde ise Kürt halkının yaşadıkları ve onlara reva görülen de bundan öte bir şey değil.

İran, Mart 2023’ten bu yana Irak hükümetini diplomatik, mutabakat kozuyla, tehditli açıklamalarla “sıkıştırarak” Irak-İran sınırlarında konuşlanan Kürt partileri ve gruplarının silahsızlandırılmasını ve mevcut yerlerinden çıkarak başka bölgelere yerleşmesinin baskısını uyguluyor. 

İran’ın asıl tercihi, ilgili güçlerin 2013’te Arnavutluk’a gönderilen Halkın Mücahitlerinin izinden gitmeleri. Yani bölgeyi tamamen terk etmeleri. Ancak İranlı Kürt partiler Arnavutluk’a yerleşme modeline yanaşmıyor, konum değiştirmeyi sessizce onaylasalar da silahsızlanmayı asla kabul etmiyorlar.

Neden Şimdi?

En önemli nedenlerin başında kuşkusuz “Mahsa Amini İsyanı” bir başka deyimle İran’ın Kürt bölgelerinden bütün ülkeye yayılan “Jin, jiyan, azadi/Kadın, yaşam, özgürlük” hareketinin patlak vermesidir.

İran hükümeti, isyana önce ılımlı yaklaşıp zaman kazanmış, hareketin dinamiklerini, önderlerini tespit etmiş; sonra da acımasız bir devlet terörü uygulayarak kırmaya çalışmıştı. İsyanda, 1980’lerde İran-Irak savaşından sonra kurulan denge siyaseti içinde, pasifleşmiş 6 Kürt partisinin “aktifleşerek” öncü rolü oynaması; İran’ın Kürt siyasetindeki yeni dönemin kırılma noktası olmuştur.

Bu doğrultuda; gösterilerin patlak verdiği 16 Eylül 2022’den kısa bir süre sonra Devrim Muhafızları, Irak Kürdistan bölgesindeki kampları füzelerle vurmuştu.

Erbil’deki Koye ve Sidekan’da İran Kürdistan Demokrat Partisi’nin (İDKP) kampları, Süleymaniye’ye bağlı Zirgwez’de Komele’nin kampı, Kerkük-Erbil yolu üzerindeki Pirde ’de Azadi’nin (Kürdistan Özgürlük Partisi-PAK) kampları vurulan başlıca kamplardı.

İsyan, İran hükümetini sıkıştırdıkça, onlar sorunu “dış güçlerde”, “terör odaklarında” arayarak dikkatleri başka dinamiklere çekmeye çalıştı. 

İkincisi, Suriye savaşında İran’ın güçlenerek ilerlemesi, ki en son 2017 “Kürdistan bağımsızlık referandumunda” Kürt güçlerinin politik ve askeri güç kaybetmesi ve İran güdümlü Haşd El Şaabi’nin Kerkük’e yerleşmesiyle sonuçlanmıştı.

İşte şimdi de Kerkük’te olduğu gibi tüm Kürdistan’ı Haşd el Şaabi eşliğinde etkisine alma hatta girme ihtimalini de göz ardı etmiyor İran.

Üçüncüsü ve Türkiye’yi de çok ilgilendiren ekonomik neden ki; bilinen adıyla petrol kavgası. Kürt bölgesinde çıkan petrolün Türkiye’ye satılması değil; SOMO’ya (Irak Devlet Petrol Pazarlama) verilmesine karşılık bütçeden yüzde 12 pay alma anlaşmasının uygulanması da Erbil üzerinde bir baskı düzeneğine dönüşerek taraflar arası çatışma, baskılama mekanizmasına dönüştüğünü görmek mümkün.

Ya Türkiye’nin Cenderesi?

İHA ve Diplomasi, birbirini tamamlayan “hoş” bir savaş metaforu oluşturuyor benliğimizde. Biri “insansız” savaş açarken; diğeri silahsız “insani” savaş saçıyor. Clausewitz yaşasaydı “üzerine” bir kitap da bu 21. yüzyılın savaşlarına dair yazardı sanırım.

Dışişleri bakanı Hakan Fidan daha Bağdat, Erbil diplomasisi için “insanlı” hava uçağıyla giderken, İHA’lar da Türkiye tarafını tutmayan Kürt güçlerinin yerleşim yerlerini bombalıyordu. Diplomasi yürüttükten sonra da bölgede Kürt partileri birbirleriyle savaşın eşiğine geldi.

Kürdistan bölgesi şimdi tam bir kıskaç altında. Türkiye ve İran bu konuda adeta birbiriyle yarışıyor. Daha ABD’ye ve Rusya’ya gelmedik bile. Bağlantısı olsa da “büyük küresel güçlerin” bu son gelişmelere etkisini irdelemek bu yazının sınırlarını aşar.

Yeni Bir “Brakuji” mi?

KDP, 13 Eylül akşamı da Biradost ve Sîdekan’a 200 araçlık askeri operasyon gücü sevk etmesinin ardından, KÖH mevzilerinde sıcak çatışmalar yaşandı. 18 Eylül 2023 Pazartesi akşamı KDP’nin aynı bölgeye 400’ü aşkın operasyon gücü ve çok sayıda zırhlı araç sevk ettiği de biliniyor.

Kürt partileri arasındaki ilişkiler çatışmanın bir adım ötesinde, Brakuji yani “Kürtlerin kardeş savaşının” çok yakınında seyrediyor.

Türkiye destekli KDP saldırılarının ardından İstanbul, Mersin, Diyarbakır, Hakkâri başta olmak üzere Avrupa’nın birçok kentinde ve Irak-İran-Türkiye sınırlarında Kürt halkı olası bir “iç savaş” karşıtı protesto gösterileri düzenledi.

Türkiye’nin açıkça kabullendiği Süleymaniye’ye ve Erbil’e SİHA saldırısı çatışmalardaki gerilimi daha da yükseltti.

IKBY’ye bağlı Süleymaniye’de bulunan Erbet Havaalanı’na yapılan saldırıda onlarca Kürt hayatını kaybetti.

Irak ordusu komutanlarından Tümgeneral Yahya Resul, Erbet Havaalanı’nı bombalayan SİHA’nın Türkiye sınırından Irak hava sahasına girdiğini belirterek saldırıdan Ankara’yı sorumlu tuttu. Türkiye’nin sistematik saldırılarını arttırdığına dikkat çeken Irak hükümeti Erbet Havalimanı’na yönelik gerçekleştirilen saldırıyı kınayarak, Türkiye’ye protesto notası vereceğini duyurdu.

KYB Genel Başkanı Bafıl Talabani, Türkiye’nin yaptığı saldırının IKBY’yi “istikrarsızlaştırmayı amaçladığını” belirterek, “Son yıllarda terörle mücadelede en ön saflarda yer alan ve büyük fedakârlıklar yapan biz Kürtler, bu tür terör eylemlerinin hedefi olamayız” dedi.

Türkiye İçin Neden Şimdi?

Türkiye açısından Kürdistan bölgesinde meselenin buralara taşınmasının altında yatanları belki de ta Erdoğan’ın “sır küpü” Hakan Fidan’ı neden MİT görevinden Dışişleri Bakanlığı’na getirdiğine kadar da götürebiliriz; ama yazıyı uzatmamak adına en son gelişmeler ışığında çarpıcı birkaç nedeni vurgulayarak konuya açıklık getirilebilinir.

Öncelikle Türkiye Kürtleri “Ezme, çökertme” siyasetinin bir parçası olarak KÖH ve Rojava Özerk bölgesinin direncini kırmaya çalışmakta ve “Misak-ı Milli” amacı doğrultusunda Musul-Kerkük hedeflerini gerçekleştirmeye çabalıyor. Bu doğrultuda sürekli bir hamle yapıyor ki; bu anlık bir macera değil stratejik aklın bir parçasıdır. Dolayısıyla bu “ezeli emel” başlı başına bir etken olabiliyor.

İkincisi, Suriye savaşında istediği gücü elde edemeyen, aksine bölgesel güç olarak en büyük rakibi İran’ın güçlenmesi, İran’ın Haşdi el Şaabi güçleri eşliğinde (Türkiye için en acısı bölgedeki Şii Türkmenlerin İran tarafını tutması) petrol kaynağı olan Kerkük’e yerleşmesi, bu petrolün de artık Türkiye’ye değil de İran yanlısı Irak hükümetine -KYB’ye yüzde 12 pay hisse şartıyla- aktarılması Türkiye’nin ve KDP’nin çıkarına ters düşmektedir. 

Üçüncüsü Türkiye, İran’ın son Kürt partilerine cendere operasyonuna karşı bunu da fırsat bilerek KDP ile bölgeye kendi çıkarları doğrultusunda bir adım atıyor. Zira şu bir gerçek ki; sınırlarda konuşlanan Kürt partilerinin yerine “İran yanlısı bildikleri” KÖH ve YPG güçlerinin yerleşmemesi için operasyona girişmekten kaçınmıyorlar.

Özellikle Sidekan taraflarında peşmergenin konuşlanma hamlesi KÖH ile gerilimi tırmandırıyor. Kısmen bir çatışma da yaşandı. Erbil’deki kaynaklara göre KDP boşalan yerlere KÖH’nin yerleşmesini önlemeye çalışıyor. KÖH de KDP’nin Kandil’e yaklaşmasını Türkiye’nin planı olarak belirtiyor ve bu nedenle tarafların birbirine ağır suçlamaları eşliğinde çatışmalı bir sürece girdiklerini görüyoruz.

Dördüncüsü; Lozan Antlaşması’nın 100. yılı nedeniyle Kürt güçleri ve Türkiye arasında bir dizi karşılıklı eylem ve etkinliklerden ortaya çıkan dinamikler. Bilindiği gibi Erbil’deki saldırı KNK bürosuna yönelik oldu. KNK (Kürdistan Ulusal Konferansı), Lozan Antlaşması’nın yüzüncü yıl dönümünde (24 Temmuz 2023) Lozan kentinde konferans gerçekleştirmişti. Bu konferansta önemli tartışmalar yapılmış, Kürt halkının birliğinin sağlanmasına yönelik önemli kararlar alınmıştı. Dolayısıyla KNK’ya yönelik bu SİHA saldırısının Türkiye açısından simgesel bir anlamı olduğunu saptayabiliriz. 

Sonuç olarak; Mahsa Amini isyanı ve birinci yıldönümü, 19 Mart 2023 İran-Irak “Sınır Güvenliği” anlaşması gereği 19 Eylül’e kadar Kürt partilerinin konumlandığı sınır boylarından çıkartılması baskısı, Hakan Fidan’ın Bağdat ve Erbil gezisi, petrol, dolar, ticaret hepsi birden Kürt bölgesinde çatışmalı -hatta Brakuji- sürecinin zeminini örüyor.

İran’ın verdiği süre olan 19 Eylül tarihi geçti. Irak’taki Sudani Hükümeti, Kürt partilerini başka bölgelere konumlandırdığını, bir güvenlik sorunu arz etmediğini ve askeri müdahaleye gerek kalmadığını söylemişti zaten. İran henüz hava ve kara operasyonu yapmadı. Gerilimin mekaniği şimdilik ötelenmeye ve soğumaya bırakılmış görünüyor. Ancak bölgesel çıkarlar hiçbir güç açısından stabilize olacak gibi de durmuyor. Kontrollü hesaplaşma içindeki gerilim devam ediyor.