Carrefoursa Direnişçisi Gülbin Demirel: Bu Direniş Hepimizin Direnişi!

El Yazmaları’nın Notu: Gülbin Demirel 6,5 yıllık Carrefoursa çalışanı idi. Geçtiğimiz hafta “küçülme” gerekçesi ile işten çıkarıldı. İşten çıkarıldıktan sonra Carrefoursa’nın Maltepe’deki Maltepe Park AVM binasının önünde üzerinde “İşimi Geri İstiyorum” yazılı pankartıyla bir direniş başlattı. Kendisini direniş alanında ziyaret ettik ve işten çıkarılmasına neden olan gerçek nedenleri dinledik. Direnişini yerinde izledik, direniş halayına eşlik ettik, biraz da söyleştik. Yaptığımız söyleşiyi okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz.

Neden direnişte olduğunuzu anlatır mısınız?

Yaklaşık 6,5 yıldır Carrefoursa’da çalışıyordum. Haksız yere işten atıldım. Pandemi sürecinde küçülmeye gittiklerini söylediler. 

Biz işyerindeki işçiler olarak Tez-Koop-İş Sendikası İstanbul 1 No’lu şubeye bağlıyız. Toplu sözleşme sürecini kötü geçirdik. İşverenin sendikaya sunduğu teklifler arasında işyerinin sendikasızlaştırılmasına dair bir süreç vardı. 

Biz buna dönük tepkilerimizi dile getirdik. Özellikle yirmi günlük sokağa çıkma yasağında toplu sözleşme sürecimiz işçisiz bir şekilde yapılıp imzalandı. Yasaklar kalkar kalkmaz biz bütün mağazalarda örgütlenip toplu sözleşmenin geri çekilmesi için imzalar topladık. Pandemi sürecinde de işyerlerinde çalışmalarımız vardı. Zaten insanlar akın akın marketlere geliyordu. Biz bu süreçte avukatlarımıza danışarak ve kendi aramızda örgütlenerek “Ne yapabiliriz, haklarımız neler” gibi konulara kafa yorduk, ne yapabiliriz diye tartıştık. 

Sonuçta pandeminin başta sağlık çalışanları sonra da market çalışanlarına ağır etkileri oldu. Biz aslında sendikanın yapmadığını kendi aramızda örgütlenerek yapmaya başladık. Sokağa çıkma yasaklarının ardından işten çıkarmalar başladı. Ücretsiz izin tehditleri vardı. Biz zaten yasaklar kalkar kalkmaz bunları yaşayacağımızı tahmin ediyorduk. Çünkü işyerlerimizde mobbinge maruz kalıyorduk, zaten imzaları da toplayınca mobbing arttı. İşten atma yasağı kalkar kalkmaz işçileri işten atmaya başladılar. İlk yaptıkları şey öncü işçileri işten atmak oldu. Sendikanın dediğine göre de bugün (21.09.2021) 300 kadar işçiyi işten atacaklarmış. 

Biz işyerlerinde şiddete, haksızlığa, mobbinge karşı çıktığımız için işten atıldık. Bunlara karşı geldiğimiz ve işimizi geri istediğimiz için buradayız, direnişteyiz, direniş alanındayız.

Sendikanızın bu direnişle ilgili tutumu ne oldu?

Benden önce atılan başka bir arkadaş vardı. O da şu anda direnişte. Sendikanın bizim direnişlerimize karşı tutumu çok kötü. Bir açıklama bile yapılmadı. Söyledikleri tek şey şu: “Haklısınız, biz size sendika olarak avukat sağlayacağız.” 

Yani sendika bu işi dava yoluyla çözelim diyor. Ama zaten herkes bir avukat bulabilir. Ki sendika avukat sağlamak zorunda. Ben atıldıktan sonra bizzat sendikaya gittim ve ne düşündüklerini sordum. “Açıklama bekliyoruz, bu kadar işçi işten atıldı. Buna dönük bir açıklama yapacak mısınız?” dedim. Bana “Yayınlamamız gerekiyor, evet. Dava yoluyla olmayacağını biliyoruz ama genel merkezle görüşmemiz gerekiyor” dediler. Aslında bir nevi oyalama taktikleri bunlar. 

“Biz çok iyi bir toplu sözleşme imzaladık. Aslında daha çok hakkınız elinizden alınacaktı. Biz bunları önledik ve çok iyi bir toplu sözleşme imzaladık” dediler. Biz bunu kabul etmediğimizi söyledik. Çok uzun süren bir toplu sözleşme süreci geçirdik. Grev söz konusuydu. Ama sendika o süreçte greve işçilerin hazır olmadığını söylemişti. Zaten bizim atılmamızın nedenleri arasında geçici işçilerin istihdam edilme niyeti olduğunu, İşkur’a bağlı geçici işçilerin alınmak istenmesinin de olduğunu biliyoruz. Sendikanın da şu an için buna dönük bir politikası olmadığını biliyoruz. 

Bugün işten atılan tek işçi ben değilim. Yasaklar kalktığından beri bir sürü işçi işten atılıyor. Biz o konuda sendikayı zorladık ama sendikanın bir şey yapacağını da sanmıyorduk. Zorlamamız gerekiyor. Sonuçta sendika bizim sendikamız, işçilerin sendikası. Şu anda hiçbir açıklama, sosyal medya paylaşımı ya da basın toplantısı yapmadılar. Direnişimizi sahiplenen bir tutum sergilemiyorlar. 

Sizi ziyaret ettiler mi?

Hayır, etmediler, etmeyi de düşünmüyorlar galiba. Zaten öngörümüz de oydu. Bizi marjinal gruplarla iş yapmakla suçladılar. Bizim de dediğimiz şey şuydu: Bizim bu işi yapacağımız yer aslında sendikadır. Gelin sendika olarak direnişimizi örgütleyelim, hiçbir yere gitmeyelim. Sendikayla beraber direniş alanlarında olalım dedik. Lafı gevelediler.

Sendika ile perşembe günü yaptığımız görüşmede kendilerine, pazartesi günü (20 Eylül) atılan işçiler ile birlikte geleceğimizi belirttik. Pazartesi günü sendikaya gittiğimizde, sendikada kimsenin olmadığını gördük. Sendika mağaza gezmesi vb. bahaneler öne sürerek ve dalga geçer gibi “Gülbin gelemiyoruz, oraya not bırakın” dediler. Biz geleceğimiz günü söyledik. Evet, saat konusunda netleşemedik ama işten atılan işçiye “Oraya not bırakın” demek işçi ile dalga geçmektir. Biz sendikanın bunu neden yaptığını biliyoruz. Bize göre sendika toplu iş sözleşmesi performansı ve yaklaşan seçimlerden dolayı muhalif hiç kimseyi istemiyor ve bu sebeple bizi yalnız bıraktı. Resmen işveren ile işbirliği yapıyorlar.

Pankartınızda “Barkod Market İşçileri Dayanışması” imzası var. Bize biraz Barkod çalışmasından bahseder misiniz? 

Mağaza çalışanlarının aslında sorunları ortak. Bazılarımız sendikalı bazılarımız değil ama aynı kötü koşullarda aynı sömürü düzenine maruz kalıyoruz. A-101, Migros vb. birçok mağaza çalışanı pandemi sürecinde en çok ezilen kesim oldu. Mağaza çalışanları yoğun sömürüye, fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalıyor. Bütün bunlar pandemi ile daha da arttı ve çözüm yolları patronlar tarafından kapatılıyor. 

Bir örnek vermek gerekirse, sendikanın da katıldığı bir söylem yaygınlaşıyor bugün. “Arkadaşlarımız, mağazalardan çıkmak istiyor, çalışmak istemiyor.” deniyor. Hayır, aslında insanlar işlerinden ayrılmak istemiyor. İnsanlık dışı koşullara dayanamıyorlar. Yoksa neden böyle bir dönemde işsiz kalmayı tercih etsinler ki? Bütün bu sorunlara karşı bir şey yapmak gerektiğini düşünen market çalışanlarının yan yana gelmesi ile Barkod çalışmasını oluşturduk. 

Barkod çalışmasının çıkışı 5 yıl önceye dayanıyor. Aynı isimde kurduğumuz dergi ile yan yana geldik. İlk 3 yıl geniş işçi toplamları ile iletişime geçmeye çabaladıktan sonra 2 yıl önce “Evden İşe İşten Eve Son” şiarı ile Barkod tiyatro topluluğunu kurduk. Bu bizim için önemli bir eşik oldu. Pandemi yüzünden tiyatromuzun ürünü olan oyunu sergileyemedik.

Pandemi döneminden bu yana da dayanışma ağları şeklinde örgütleniyoruz. Yasaklar döneminde her hafta zoom toplantıları ile yan yana geldik. Aynı zamanda avukatlarla düzenli buluşarak hak arama mücadelemizi büyütmeye odaklandık. Çünkü market işçileri ölüm ile sömürü arasındaki koşullara zorlanarak çalıştırılıyor. Dergimiz de 2 ayda bir düzenli olarak çıkıyor ve başta İstanbul, Ankara, İzmir, Adana olmak üzere birçok ilde dergi dağıtımını yapıyoruz. Ayrıca bu süreçte hak arama mücadelelerinin tamamında yer almaya çalışıyoruz. Kısacası Barkod çalışması market işçilerinin sömürü, şiddet ve her türlü haksızlığa karşı yan yana geldiği bir dayanışma ağıdır.

Siz de az önce belirttiniz. Bir yandan ekonomik krizin diğer yandan pandeminin tüm yükü işçilerin sırtına bindiriliyor. Direnişinizin bundan sonrası için ne söylersiniz? İşçilere bir çağrınız var mı?

Az önce de belirttiğim gibi pandemide sağlık emekçilerinden sonra market işçilerinin ve diğer işçilerin ne kadar ağır koşullarda yaşadıklarını hepimiz biliyoruz. 

Zenginlerin bas bas bağırarak “Evde kalın” çağrısı yaptıkları bir dönemde biz evde kalamadık. Bu bizim çok zorumuza gitmişti. Çünkü biz evde kalamıyorduk, sokağa çıkma yasaklarında sürekli işe gidiyorduk. Sadece market ve sağlık emekçileri de değil tabi… Aynı zamanda fabrika işçileri ve diğer işkollarındaki işçiler, hep bunu yaşadı. 

Mesela depolarda çalışan işçilerle o süreçte temas halindeydik. Koronavirüse yakalanan bir sürü işçi oldu. Önlem dahi alınmıyordu. Marketler görünen kısım olduğu için sonrasında önlem almak zorunda kaldılar. Ama öncesinde bir sürü işçinin koronavirüse yakalandığını biliyoruz. Biz bunu teşhir ettikten sonra önlemler alındı.

Yani krizin ve pandeminin faturası biz işçilere çıkarıldı, çıkarılmaya devam ediyor. Krizde zenginler her geçen gün büyüyor ve bunun yükünü biz işçiler çekiyoruz. 

Bugün aslında bütün işçilerle sorunlarımız ortak. Market işçileri olarak bir çağrımız var. Sadece Carrefoursa işçilerine değil, tüm market işçilerine çağrımız. Bu direniş hepimizin direnişi. Bu direniş sadece işimi geri isteme direnişi değil. Aynı zamanda “İşyerlerinde mobbinge, tacize, psikolojik şiddete son” demek için direnişteyim.

Bu direniş bugün başlamadı. Biz yaklaşık 6,5 yıldır işyerinde direniyorduk. Kadın işçiler olarak aynı zamanda evlerimizde de, sokakta da, işyerinde de direniyoruz. Bu direniş bugün başlamadı, bugün de son bulmayacak. Bütün işçilere çağrımızdır. Atılan işçilere de çağrımızdır. Gelin beraber örgütlenelim. Biz birlik olduğumuz sürece aşamayacağımız hiçbir şey yok. Bizden korktukları için bizi işten attılar. Ama biz onlardan korkmayalım. 

Bu direnişi sürdüreceğiz. Bütün işçileri buraya, Barkod Dayanışma Ağı’na davet ediyoruz. Gelin birlikte direnelim.