8 Aralık gecesi Suriye’de Beşar Esad rejimi düştü. Muhalefet zaferi kutlarken Esad ve ailesi Rusya’ya sığınma hakkı aldı ve Moskova’ya gittiler. Esad rejiminin devrilmesi, Arap Baharını başladıktan 10 yıldan fazla bir süre sonra sona erdirdi. Eğer Beşar Esad, Zeynel Abidin Bin Ali, Hüsnü Mübarek ve Muammer Kaddafi ile birlikte kaybetmiş olsaydı, bu kendi rejiminin bir zayıflığı olurdu. Ancak Rusya’nın İran’la birlikte ve Batılı hükümetlerin isteklerine karşı çıkarak iktidarı elinde tutmasına yardım etmesinin ardından düştü. Bu kadar gecikmeli bir düşüş Rusya ve İran’ın zayıflığı olarak algılanmamalı. Putin kendi “Afganistan”ını aldı ama korkutulduğu şekilde değil. 2015’te Suriye’ye asker gönderdiğinde, kendisine tüm Sünni dünyası ile düşmanlık ve SSCB’nin batağa saplandığı, insan kaybettiği ve sonunda kendisini kaybettiği Sovyet Afganistan’ının bir tekrarı vaat edildi. Suriye’de ise Rusya daha çok Amerikan Afganistan’ının bir kopyası haline geldi. Biden’ın Afganistan’ıyla benzerlikler Kremlin için son derece rahatsız edici olmalı ama tabii ABD’nin çekileceğinin en azından önceden duyurulduğunu da hesaba katmak gerekir. ABD’nin Afganistan’daki alenen başarısızlığı, savaşmak yerine müttefiklerini Kiev’den tahliye etmeyi tercih eden Amerikalıların zayıflığı ve irade eksikliği fikrinde Rusya liderliğini güçlendirdi. Artık Kremlin, yeni Amerikan yönetiminin caydırıcılık konusundaki başarısızlığını gözlemlediğini ve sonuçlar çıkardığını anlıyor. Aynı şekilde, çok kutupluluğun Rusya tarzına uyum sağlayan hükümetler ve küresel çoğunluğun diğer temsilcileri tarafından da izleniyor.
Ukrayna ile Suriye’nin Bağlantısı
Rusya için son yılların en büyük askeri-politik başarısı kaybedildi. Bir kez daha kendi bölgesinde, küresel güç olmaktan uzakta, eski sınırları içinde mücadele eden bir ülke haline geldi. Suriye’deki müttefik rejimin hızla çöküşü, Vladimir Putin’in Ukrayna’da rasyonel siyasi normların ötesine geçen aşırı yoğunlaşmasının açık bir örneğidir. Kendi iyiliği için, önceki başarıları da dahil olmak üzere kelimenin tam anlamıyla her şeyi feda etmeye hazır. Her ne kadar Rusya rejiminin liderleri kendilerini sürekli olarak soğukkanlı gerçekçiler olarak sunmaya çalışsalar da Kremlin’de gerçekçi siyaset yerini çoktan jeopolitiğe, bu da Ukrayna yönünde politikaya bırakmış durumdadır. Sonuçta, Palmira’nın korunması[1], tarihsel olarak Moskova dostu Suriye hükümetinin ve Doğu’daki Hıristiyanların kurtarılması, renkli devrimlerin durdurulması ve kendi içlerindekiler de dahil olmak üzere dünyadaki tüm teröristlerin tek bir yerde katledilmek üzere toplanarak Rus silahlarıyla yok edilmesi üzerine konserler ve geçit törenleriyle[2] görkemli propaganda kampanyaları inşa edilmişti.
Diğer bir husus da Rusya’nın zaferine dair imajın bulanık kalmaya devam etmesidir. Çok sınırlı ve yerel bir başarı bile uzun zamandır beklenen ve kapsamlı bir hedefmiş gibi sunulabiliyor. Ancak dünyayı, özellikle Şam’ın kaybedilmesinin ardından buna kendi halkları kadar kolay inandıramayacaklar. Kendi sınırlarından uzakta güçlü kalabilme becerisinin yeniden kanıtlanması gerekecek.
Rusya’nın Suriye’ye askerî müdahale planı en başından beri Ukrayna müdahalesiyle bağlantılıydı. “Arap Baharı” Rusya’da Kiev Maydan’ının bir devamı, yani Suriye’deki Rusya yanlısı Baas rejimindeki değişimin provası olarak sunuldu. Arap Baharının güçlü bir şekilde durdurulması, bu tür bir senaryonun uzak mesafelerdeki karşılığıdır. Putin’in birçok Batılı lider ve hatta kararsız Erdoğan ile ilişkileri çok daha sıcak olmuştur. Bu, kişisel bir dosta yardım etmek değil, saf jeopolitik bir işti; Batı’nın hoşlanmadığı rejim değişikliği dalgasını durdurma, Suriye’nin Libya’ya benzemesini engelleme girişimi. Kaddafi’nin ve daha sonra da Yanukoviç’in intikamını almak için.
Kaddafi ve Yanukoviç’in kaderi, Rusya rejiminin sonunda alacağı şekil açısından son derece önemlidir. Kaddafi nükleer programından vazgeçti, terör saldırıları düzenlemekle suçlananları teslim etti, kurbanlarına ödeme yaptı ve yabancı şirketlerin girmesine izin verdi. Ancak ilk ciddi zorluklarda onun öldürülmesine göz yumuldu. Yanukoviç, muhalefet ve onun Batılı müttefikleriyle bir barış anlaşması imzaladıktan hemen sonra devrildi. Kaddafi ve Yanukoviç’in kaderi, Batı ile çatışmayı sona erdirmek için ilkesiz ve hain bir seçenek gibi görünüyordu. Medvedev’in yardımıyla Libya’yı ortak düşmanlara teslim eden Rus liderliği suçunun kefareti olarak yıllarca Esad’ı savundu.
Her ne kadar Putin Batılı liderlerle Minsk görüşmelerine otursa, Normandiya formatlarında onlarla birlikte yer alsa ve G20’ye gelse de Rusya eşi benzeri görülmemiş bir şekilde batı yönünde izole edilmişti. 2014’te Kırım’ın ilhakından sonra Rusya G8’den derhal ihraç edildi. İşte o zaman Rusya diplomasisi ilk kez şu anda özellikle Ukrayna’yı işgalinden bu tarafa ana görevi haline gelen görevi üstlendi: Rusya’nın hiçbir şekilde izole olmadığını, kimsenin ona yabancılaşmadığını ya da yabancılaştırılmadığını ve her şeyin her zamanki gibi ve hatta daha iyi olduğunu kanıtlamak.
Yaptırımlara Karşı Ortak Düşman
Putin, 2015 yılında Suriye’de Batı’yı ortak bir düşmana karşı savaşa katılma gerçeğini gösterdi. Düşmanın ortaklığı, herkesin müttefikini olduğu gibi kabul etmeye hazır olduğu İkinci Dünya Savaşı sırasındaki ittifak gibi, kurumlar ve değerler temelinde değil, ortak mücadele temelinde, benzerlik olmadan yakınlaşmanın bir çerçevesini yarattı. Putin, Batı’ya ortak bir düşman olarak öncelikle Çeçen militanlardan Taliban’a, El Kaide ve IŞİD’e kadar İslamcıları, aynı zamanda Somalili korsanları, iklim tehditlerini ve hatta Covid’i önerdi. Suriye’de Rusya’nın ortak mücadele önerisi yalnızca kısmen işe yaradı. Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığı, bu iç savaşın diğer dış katılımcılarının çoğundan daha sonra başladı ve resmi olarak IŞİD’e yönelikti. Batı, Rusya’dan gelen ittifak teklifini kabul etmedi ama ortak -ya da en azından kesişen- bir düşmana karşı savaş oldubittisini kabul etti, askeri kanallar aracılığıyla iş birliği kuruldu ve Rusya küresel düzeyde sadece Ukrayna’nın konuşulduğu bir ülke olmaktan çıktı.
Putin, Suriye’ye asker göndererek üç sorunu çözdü: Kırım sonrası izolasyondan istenen küresel düzeye çıkmak, SSCB’nin çözülmesinden sonra Moskova’nın nüfuzunu kaybettiği Orta Doğu’ya dönmek ve Rusya’yı dünya haritasına bir ülke olarak koymak. Ayrıca Rusya, Suriye’ye müdahale ederek, sivilleri korumak gibi dini olmayan bir dil kullanan diğer Avrupa hükümetlerinin terk ettiği, Doğu’daki Hıristiyanların geleneksel koruyucusu rolüne geri dönüyordu. Esad’a verdiği destek nedeniyle Rusya, İran’a her zamankinden daha yakın hale geldi. Türkiye ile ticari yaptırımlara ve bir büyükelçinin öldürülmesi ya da bir Rus savaş uçağının bir Türk savaş uçağı tarafından düşürülmesi gibi savaş nedeni sayılacak olaylara varan periyodik gerilimler yaşadı. Ancak birçok tahminin aksine, Suriye’ye Esad’ın yanında müdahale edilmesi bölgedeki Sünni güçlerle çatışmaya yol açmadı. Türkiye ile ilişkilerdeki gerilemeleri yükselişler izledi ve Körfez ülkeleriyle ilişkilerde Doğu’da güce saygı duyulduğu tezi doğrulanmış görünüyordu. Şimdi Suriye iddiasını kaybettikten sonra Moskova’nın orada ne kadar zayıflığa saygı gösterilmediğini yaşayarak öğrenecektir.
Esad Moskova’da, Peki Moskova Nerede?
Suriye ordusunun askeri yenilgisinin nedenlerinin listesi mantıklı görünüyor. Rusya artık tamamen Ukrayna’ya karşı savaşa dalmış olduğundan Esad’a daha önce verdiği askeri desteği sağlayamadı. İsrail’le yapılan savaş Hizbullah’ın kanını akıttı. İdlib’te Esad karşıtı güçler dünyayı, yeniden silahlanmak ve eğitmek için kullandı. Özellikle de insansız hava aracı kullanmayı öğrendiler. Ancak Esad’ın düşmesinden sonra ortaya çıkan görüntüler de gösteriyor ki, Suriye ordusunun çoğu durumda savaşı kaybetmediği, bunu kabul etmeyi reddettiği açık. Yani yenilginin nedenleri askeri değil siyasidir. Bu nedenle İran’ın müttefikine yardım etmek için asker göndermekte büyük olasılıkla acelesi olmadı. Zaman dardı ve yardım göndermek için gereken kararlılığı Tahran bulamadı. Nihayetinde bir müttefikinizle birlikte savaşabilirsiniz ama onun yerine savaşamazsınız.
Suriye’deki olaylar Rusya ile Küresel Güney arasındaki ilişkilerdeki temel sorunu ortaya çıkardı. Rusya’nın arzı neredeyse tamamen güvenlik sektörüyle sınırlı ve bu ihracat kaynağı bile yetersiz. Örneğin Rusya’nın iki cephede de etkili bir şekilde bulunamayacağı ortaya çıktı. Bu, Rusya’nın Esad rejiminin çöküşünden veya Akdeniz’deki üslerinin kaybından sağ çıkamayacağı anlamına gelmiyor. Her yıl olduğu gibi bu yıl da 19 Aralık 2024 tarihinde Putin, direkt hat uygulaması ile gazetecilerin ve halkın sorularını yanıtladı ve burada açık bir biçimde Suriye’deki yeni durumun Rusya için bir “yenilgi” olmadığını, bu ülkedeki Rus askeri üslerinin kontrolünün kendilerinde kalacağını söyledi.
Ancak şu da var ki, Rusya askeri politikasının başarısızlıkları göz önüne alındığında, koyulan hedeflere varmak için kayıpların çok olacağı aşikâr. Bakınız önce yıldırım harekâtı ile hızlıca işgal edilmek istenen Ukrayna’nın direnmeye hazır olması ve Batı’nın desteğini kazanması, ardından Prigojin isyanı, peşinden Kursk bölgesinin işgali ve şimdi de Suriye’nin hızla kaybedilmesi… Dünyanın kaderi Don ve Dinyeper arasında belirleniyorsa, Suriye’nin geleceği de orada belirleniyor. Ukrayna’ya saplanan Rusya emperyalizmi zor bir tercih yapmış ve tüm gücünü Ukrayna’da konsolide ettiğini açıktan göstermiştir.