Türkiye’de Resmî Tarih Anlatısı ve Mübadele (Değiş Tokuş) Anlaşması ile Pontoslu Rumların Sürgünü (3) – Kadir Güney

Bu yazı dizisinde belirtilen görüşü destekleyen veya karşı argüman sunan yazılara El Yazmaları olarak açık olduğumuzu belirterek makaleyi değerli okurlarımızla paylaşıyoruz.

Daha önceki yazılarımızda Pontos’un neresi, Pontosluların kim olduğunu ve 1923’e kadar gerçekleşen Pontos katliamlarını yazmıştık. Bu yazımızda temel konumuz 1923 yılında Lozan’da imzalanan Mübadele Anlaşması ile 1 milyon 250 bin Rum’un Yunanistan’a zorunlu olarak göçertilmesi olacak. Pontos Soykırımının ilk etabı Anadolu’yu Hristiyan nüfustan temizlemek adına Ermenilerle başlatılan soykırıma denk düşerken, 1911-1923 arasında Pontos’ta en az 353 bin Rum katledildi, binlercesi yerinden sürgün edildi. Resmi tarih anlatısında, halklara karşı yapılan zulümler, “düşmanla iş birliği” ya da “ülkeyi karıştırma çabaları” gibi gerekçelerle meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Yeni devletin “tek dil, tek din, tek millet” anlayışı doğrultusunda halk mozaiği parçalanmış, Süryani, Ermeni ve Rum yurttaşlar anavatanlarını terk etmeye zorlanmıştır.

Pontos Rumlarına Yönelik Tehcir ve Katliamlar

Tehcir süreci, Rum köylerine yönelik çete saldırıları ve diğer halklara karşı düzenlenen saldırılarla başlamıştır. Pontos Rumları, köylerine yapılan saldırılara karşı dağlara çıkarak partizan grupları kurmuş ve direnişe geçmişlerdir. Rumlara yönelik saldırılar, bir yandan resmî ideolojinin bir parçası iken, diğer yandan yerli sermaye yaratmak amacıyla Rumların mal ve mülklerine el konulması için gerçekleştirilmiştir.

1921 yılında tüm Pontos sahili “savaş alanı” ilan edilerek, bölgede yaşayan Rumlar iç bölgelere zorunlu göçe tabi tutulmuştur. Amele taburlarında en ağır işlere zorlanan Rumların büyük bir kısmı hastalıktan ya da açlıktan ölmüştür. Ölüm yürüyüşleri sırasında binlerce Rum ya çetelerin saldırıları ya da hastalıklar nedeniyle hayatını kaybetmiştir.

Binlerce Yıllık Topraklar Terk Edildi

Soykırımın ikinci etabını ise 1923’te Lozan Antlaşmasına ek olarak yapılan mübadele uyarınca Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan zorunlu göçe tabi tutma izledi. Bu süreçte 1 milyon 250 bin Rum zorunlu göçe tabi tutularak, binlerce yıllık yurtlarından koparıldılar. Bunun yaklaşık 200 bini Pontos bölgesindendi. Bu sürecin de en büyük kaybını kadınlar yaşarken, yüzlerce kadın sürgün yollarında, Yunanistan’da karantina altında intihar etti. Yüzlercesi hastalıklarla hayatlarını kaybettiler. Pontos’ta yaşayanların malları Türkler tarafından gasp edilmiş, Rum kültürüne ait ne varsa yıkıma uğratılmıştır. Bu yıkım sürecinde Trabzon Opera Binası gibi kültürel yapılar da zarar görmüştür.

Rumların göçü, 30 Ocak 1923 tarihli Lozan’da Yunanistan ve Türkiye arasında imzalanan Mübadele Antlaşmasıyla başlamasa da bu sözleşme Rumlar için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Binlerce yıllık anavatanlarında kendi kimlikleriyle yaşamak isteyen Rumlar, katliamlar ve mübadele anlaşmasıyla zorla sürgüne gönderilmiştir. Müslüman Rumlar ise 100 yıllık bir asimilasyon sürecine maruz kalmış, dilleri yasaklanmış ve Türkleştirilmeye çalışılmıştır.

Gidene Kadar Eziyet

Mültecilerin nihaî varış yeri olan Yunanistan’daki koşullar da trajikti. 14 Şubat 1923’te Amerikan Kadın Hastanesi doktoru Levojoy, Atina’dan “Yunanistan’daki mültecilerin şartları tarif edilemez. Başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere tüm mülteciler anavatansızlar. Herkes onları dışlıyor. Orada, burada, ıslak, donmuş, aç ve hasta halde, bir tür hayvan gibi nemli deliklere ve kulübelere tıkıştırılıyorlar. Yiyecek, su, yatak eksikliği var; elbise yok, zorluklar çok büyük.”[1] Samsun Kavak’tan Kavala’ya 1050 Pontosluyu taşıyan geminin İtalyan kaptanı G.B. Schiaffino da 4 Mayıs 1922’de benzeri bir raporu yazdı.[2]

Pontosluların çilesi daha mübadele için yola çıkmadan önce başlamıştı. Trabzonlu İnşaat Mühendisi Dimitrios Fyllizis o günlere dair yazdığı hatıralarında, “1923-1924 döneminin sonunda, anavatanımızın tamamen tahrip edilmesinden kısa bir süre önce, sefil durumdaki muhacir kafileleri Trabzon’a gelmeye başlamıştı. Kıpırdayacak hali bile kalmamış bir muhacir, Değirmendere tepesine ulaştı ve denizi gördüğünde sevinçten öldü…

Polis çoğu Maçka’nın Rodopoli sancağından gelen bu garibanların şehre girmelerine izin vermedi. Sonuçta, onları açlıktan ölmekten kurtarmak için günlük yemekler sağladığımız Dafnunda’nın kilise ve ilkokullarında topladık. Maalesef, açlık ve zorluklardan bitkin düşmüş insanlar arasında her türlü bulaşıcı hastalık ortaya çıkmıştı…”[3]

12 Temmuz 1924’de Atina’dan gazeteci Pamprosfygiki, en son sayıları 1.411 olan Sinoplu Rumların vardıklarını bildirdi. Resmi anlamda, şehirde hiç Rum kalmamıştı. Gayri resmî olarak da dağlarda dolaşan ya da harem ve Türk yetimhanelerine kapatılan binlerce kişi vardı. Aynı gazete, önde gelen 34 Rum kadının ve 3 genç erkeğin, Komitenin tüm çabalarına rağmen Trabzon’un haremlerinde tutulmaya devam ettiğini de yazdı.[4]

Pontoslulardan sonra geriye kalan Sümela Manastırı, Aya Yanni Vazelon Manastırı ve Aya Yorgi Manastırı’nın yanı sıra Pontos’ta bulunan onlarca kilise ise yağmalandı, yıkıldı, günümüze kalanların bir kısmından “şanslı olanlar” ise müze, kütüphane olarak kullanılırken, birçoğu ise ahır, samanlık oldu ya da yıkılmaya terk edildi.

Geçmişle Yüzleşme Zorunluluğu

Pontos Rumlarına yönelik göçertme ve katliamlar, “emperyalizme karşı kurtuluş savaşı” anlatısının gölgesinde örtbas edilmek istenmiştir. Binlerce Rum, anavatanlarından sürgün edilmiş, hayatta kalanlar ise kimliklerinden ve dillerinden vazgeçmeye zorlanmıştır. Ancak bu acılarla yüzleşilmemiş ve sorumlular tarih önünde hesap vermemiştir. Tarihî olayların adil bir şekilde değerlendirilebilmesi ve halkların geçmişine saygı gösterilmesi için tehcir ve katliamlarla yüzleşmek gereklidir.

Zorunlu mübadeleyi öngören anlaşma yalnız dinî temel aldığından kaynaklı Of, Maçka ve Tonya başta olmak üzere Romeika konuşan “Müslümanlar” ve Hristiyan olduğunu gizlemek zorunda kalan Rumlar bölgede yaşamaya devam etti. Soykırımın üçüncü boyutu ve gelecek yazının konusu cumhuriyet tarihinin geride kalanlara yönelik asimilasyon ve inkâr politikalarını hayata geçirmesi olacak.


[1] Edward-Hale Bierstadt, Büyük İhanet, s. 94-95

[2] Edward-Hale Bierstadt, Büyük İhanet, s. 95

[3] Dimitrios Fyllizis, Trabzon Günleri Bitti 1918-1923, s. 54-55

[4] George Valavanis, Pontos’un Modern Genel Tarihi, s. 24

Scroll to Top