Pontos Neresi, Pontoslular Kim?(2) – Pontoslu Rumlara ne Oldu?-Tolga Güney

Bu yazı dizisinde belirtilen görüşü destekleyen veya karşı argüman sunan yazılara El Yazmaları olarak açık olduğumuzu belirterek makaleyi değerli okurlarımızla paylaşıyoruz.

Geçen yazımızda Pontos’un neresi olduğunu, Pontos’ta kimlerin yaşadığını anlatmış, binlerce yıldan beri “Pontus” olarak adlandırılan bölgenin Sinop’tan başlayarak Rize’ye kadar uzandığını ve bölgede Helenlerin yaşadığını anlatmıştık. Bu yazdı ise “Peki burada yaşayan Helenlere ne oldu” sorusunu cevaplayacağız. Bu sorunun cevabını 3 kategoride ele almak gerekir; soykırım, 1923 mübadelesi ve asimilasyon.

Bu yazımızda Abdülhamit ile başlayıp cumhuriyetin kuruluşuna kadar ki süreçte yaşanan soykırım sürecini, Pontos’tan Helen izlerinin silinmek istenmesini anlatacağız. Bölgede nüfus sayımlarının gelişigüzel yapılmasından kaynaklı, yaşayan Rumların tam olarak sayısı bilinmese de 700 bin Rum olduğu tahmin ediliyor. Pontoslu dilbilimci Dimosthenis Ikonomidis’e göre, Ermeni ve Rum soykırımlarından önce, Sinop’tan Batum’a kadar olan bölgenin nüfusu 2.048.250 imiş. En tutucu tahminlerde göre bile Rumların sayısı yaklaşık 700 bindi. Pontos bölgesinde 700 bin Rum’un olduğunu, Ekümenik Patriklikle mecliste vekil tahsisi konusunda bir anlaşma yapıldığı 1912’de, o dönemin Kamil Paşa hükümeti de kabul ediyordu. Söz konusu anlaşmaya takiben üçü Trabzon vilayeti, ikisi Samsun Sancağı ve birer de Sinop ve Karahisar sancakları için olmak üzere Pontos’a yedi koltuk veriliyordu. Meclisi Mebusan’da her 100 bin kişi için bir vekillik verildiği düşünüldüğünde Pontoslu Rumların sayısının 700 bin olduğu ortaya çıkıyor.[1]

Pontos’taki ilk resmi ve sistematik etnografik sayım, Trabzon’daki Hellenicon Frontistirion Okulunda öğretmenlik yapan Savvas Ionnidis tarafından 1870 yılında gerçekleştirildi. Bu sayıma göre, bölgede 480 bin Müslüman, 240 bin Hristiyan Rum yaşıyordu. Fakat bu sayım ırksal kategorizasyona göre ise 330 bin Grek kökenli, 250 bin Osmanlı kökenli, 140 bin Ermeni, 85 bin Türkmen olarak kayıtlara geçti. 1876’da ise Yunanistan Trabzon Konsolosu N. Betsos’un istatistiklerine göre bölgedeki Rum nüfus 330 bin olarak sabit kalırken, Hristiyan Rumların sayısı 190 bine düşüyor.[2]

Abdülhamit’le Başladı

Hristiyan Rumların sayısının giderek azalmasında Abdülhamit döneminde Hristiyan azınlığa karşı başlatılan baskı politikaları nedeniyle gelişen göçler ve Müslümanlaştırma baskısı yatıyor. Abdülhamid döneminde başlayan baskı ve soykırım sürecinde binlerce Pontos Rum’u binlerce yıllık topraklarını terk etmek zorunda kalmıştı. Yunan Dışişleri Bakanlığı raporlarından biri aktarıyor en iyi: “Esas itibariyle 1887 boyunca, Tokati, Sivas, Karahisar, Erzincan ve Anadolu’nun içlerinden başka vilayetlerden, Türklerden gördükleri mezalimden kaçan has Rum ahali ve bilhassa çiftçiler gruplar halinde göç ettiler ve Kafkasya’nın güneyinde bilhassa Kars civarında, mesela Ardahan, Oltu, Kağızman gibi, çalışkanlıkları , çiftçilik becerileri, katıksız Hristiyan karakteriyle kısa zaman içinde sosyal ve iktisadi açıdan rahata erdikleri yerlere yerleştiler…”[3]

Abdülhamit’in tahta çıkarıldığı 1876’da (1. Meşrutiyet) Osmanlı İmparatorluğu, ilk kez bir Anayasayı kabul etti ve parlamento açıldı. Çok kısa sürecek bu girişim her şeye rağmen Osmanlı feodalizminin sonlandığı anlamına geliyordu. Ama anayasayı rafa kaldırıp, parlamentoyu fesheden Abdülhamit 33 yıl sürecek İstibdat Dönemi’nde tüm muhaliflere ama özellikle Ermenilere yönelik katliam ve sürgün girişimlerinde bulundu. 300 bin Ermeni’nin hayatını kaybedeceği bu süreç, Hristiyan uluslara yönelik sürecek olan soykırım planının başlangıcı oldu.

İttihat Terakki Sürdürdü

1909’da iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki başlarda ilerici gibi bir izlenim verse de Abdülhamid’in politikalarından farklı bir yol izlemedi ve Hristiyanlara karşı baskı, sürgün ve katliam politikalarını hayata geçirdi. Almanya’nın Atina Büyükelçisi Wangenheim, bakanlığına 1911’de yazdığı raporda, “Türkler imparatorluktaki Hristiyanlara karşı insafsızca mücadele etmeye karar verdiler. İşte Türkiye’nin sınırları içinde Hristiyan nüfusun çoğunluğunun yaşadığı yerlerde başlayacaklar, sonra dışarıda nerede bir direniş varsa, oraya taşıyacaklar”[4]

Nitekim büyükelçinin yazdıkları kısa bir süre içinde hayata geçirildi ve Hristiyan nüfusa yönelik ilk tehcir (sürgün) ise 1911’de Rumlara yönelik gerçekleştirildi. Pontos’taki Rum köylerinde psikolojik şiddet ve tedhişin, askerlik celplerinin, yükselen vergilerin, mülteci sorunun ve özellikle Balkan Savaşları sonrasında hem Müslüman sakinlerin hem de yerel makamların yol açtıkları suç eylemlerinin yarattığı korku pek çok Rum’u bölgeden ayrılmaya zorladı. 17 Mayıs 1914’te Samsun’daki Yunan Konsolos Apostolopoulos bakanlığa şu bilgiyi geçti: “Samsun ve etrafındaki Hristiyan sakinler arasında göç dalgası her geçen gün büyüyor. Bazıları da ne kadar tavsiyede bulunsam da ilk fırsatta yola düşmeye hazır…”[5]

Birinci Dünya Savaşının başlaması ile de Anadolu’daki Hristiyanlara karşı tehcir ve sürgün politikaları hız kazandı. Rumlara yönelik asker celpleri çıkmaya, binlerce Rum’da amele taburlarında ölümüne çalışmaya gönderildi. O dönem Trabzon, Samsun ve Sinop’ta bulunan Rus konsolosların bakanlıklarına yazdığı raporlarda bu binlerce Rum erkeğinin yol inşası ve madenlerde çalıştırılmak üzere sürgün edildiği yazıldı.[6] 1915 Nisan ayında ise Ermeniler ile birlikte Pontoslu Rumlara yönelik kitlesel sürgünler başladı. Trabzon Maçka ilçesinde Rumlara evlerini terk etmeleri emredildi ve Kaçkar Dağları üzerinden Anadolu’nun içlerine yönelik sürgün başlatıldı. Bu göçler sırasında açlık, bulaşıcı hastalık ve soğuklar nedeniyle yüzlerce Rum öldü.

Bu dönem zorla sürgüne gönderilen Rumların, köyleri, evleri, manastırları da yağmalandı. İstanbul’da görevli Avusturya Büyükelçisi Pallavicini Pontos bölgesindeki son olaylara dair Samsun hakkındaki raporunda, “11 Aralık 1916 beş Rum köyü yağmalanıp yakıldı, köylüler sürüldüler. 12 Aralık 1916 şehir civarındaki köyler ateşe verildi. 14 Aralık 1916 bütün köyler yangı yeri; mektep ve kiliseler dahil. 17 Aralık 1916 Samsun vilayetinde on bir köy yakıldı, talan devam ediyor. Köylüler dövülüyor…”[7] Aynı yıl Giresun Tirebolu ilçesindeki Rumların da Ruslarla iş birliği yapma olasılığı gerekçesiyle 2-16 Kasım 1916’da tehcir edildi.

Pontoslu P. Kynigopoulos Sadece Sivas Zara ilçesinde 12 bin Rum’un büyük kısmının tehcirler sırasında hayatını kaybettiğini yazdı. Nisan 1919’da Sivaslı Savvas Ioakimidis, Şebinkarahisar vilayetinde Zara’nın bir bölümündeki Rum cemaatinin imhasına ilişkin ayrıntılı bir rapor yayınladı. Sadece Zara bölgesinin köylerinde yapılan sayımlar bile soykırımın boyutunu gözler önüne serdi. Örneğin ilçedeki Kızık köyünde savaş öncesi 250 Rum aile yaşarken savaş sonrası bu sayı 50’ye düştü. Pazarbeleni’nde 90’dan 15’e, Panaia’da 90’dan 35’e düştü.

Bu dönem içinde sadece sürgün ve katliamlar değil zorla Müslümanlaştırma da sürdü. 1918 yılında Ekümenik Patrikhane’ye Suşehri ve Şebinkarahisar bölgelerinde yaşanan yıkıma dair gönderilen raporda, “İslamiyet’e kaç kişinin katıldığı artık sayılamıyor, çünkü Türkler biçare, Hristiyanların sefaletini, açlığını, üşümüşlüğünü ve çaresizliğini istismar ediyor ve on yaşındaki kız çocuklarını 100 dirhem ekmek ve bir tabak mercimekle kandırıyorlar… Ve resmi hükümet memurları, güya koruma bahanesiyle, bebekler de dahil olmak üzere bütün çocukları Türkleştirmek gayesiyle Sivas’taki Türk okullarında topladılar… Evtokiya’nın (Tokat) köylerindeki erkekler ya katledildiler yahut da açlıktan öldürler. Karaçevik köyünden zengin Rum Longinos’un bütün mallarına el konulmuş ve mürtetliğe zorlanmış. Üstelik üstlük karısını bırakıp Ayşe isimli bir Türk kadınla evlenmeye mecbur edilmiş.”

1919-1923 Dönemi

Birinci Dünya Savaşının ardından ise Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkması ile yeni bir evreye geçildi. Mustafa Kemal burada Topal Osman ve Sakallı Nurettin Paşa ile yaptığı görüşme sonrasında bölgede yaşayan Rumlara yönelik yeni bir katliam süreci başlatıldı. Pontos’ta Yunan Kızılhaç’ı adına görev yapan askeri cerrah S.Kasavatis bölgede yaşanan yağla ve cinayetleri bakanlığa bildiriyordu. Kasavatis Topal Osman’ın Giresundaki ve çetelerin Trabzon, Olucak, Yağlıdere, Santa ve Sümela’da yaşadıkları soykırımları ve Giresunlu Avukat Ermidis’in Topal Osman tarafından kaçırılarak katledilmesini bu raporlarda ortaya koydu.[8]

4 Mayıs 1920 – 13 Aralık 1920 tarihlerinde TBMM Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı), 24 Aralık 1921 – 27 Ekim 1923 tarihlerinde Sağlık Bakanlığı yapmış olan Dr. Rıza Nur’un Topal Osman ile yaptığı aşağıdaki konuşma ise soykırımın itirafı:

“Ağa, Pontus’u iyi temizle!” dedim.

“Temizliyorum” dedi.

“Rum köylerinde taş taş üstünde bırakma” dedim.

“Öyle yapıyorum ama kiliseleri ve iyi binaları lazım olur diye saklıyorum” dedi.

“Onları da yok et, hatta taşlarını uzaklara yolla, dağıt. Ne olur ne olmaz, bir daha burada kilise vardı diyemesinler” dedim.

“Sahi öyle yapayım. Bu kadar akıl edemedim” dedi.

Bu imha planı 1921 yılına kadar çeteler aracılığıyla sürdürüldü. Bu çeteler 1921’de kurulan Merkez Ordusu ile Nurettin Paşa komutasına bağlandı. 1922 yılında lağvedilen Merkez Ordusu’nun yerini 10. Fırka kuruldu ve bu 1923 yılında Lozan’da imzalanacak Mübadele Anlaşması’na kadar sürdü.

Merkez Ordusu

Mustafa Kemal ve arkadaşlarının 19 Mayıs 1919 tarihinden itibaren Topal Osman, Kel Hasan, Halil Tapanoğlu, Said Tapanoğlu, Mehmet Tataloğlu, Kara Mehmet, Larçınzade Hakkı Bey, Mehmet Tirali, İpsiz Recep gibi çetecilerle görüşüp Pontos Rumlarına yönelik başlattıkları saldırılarda binlerce Rum katledildi. Katledilenlerin çoğunluğu sivil halktı. Çeteler aracılığıyla sürdürülen bu saldırılar Pontos partizan örgütlenmesini zayıflatmadığı gibi tam tersine güçlenmesine sebep oldu. Partizanların 1920 yılının aralık ayındaki sayısı resmî tarih kaynaklarına göre 25 bin civarındadır. Ve tüm köy, kasaba ve ilçelerde Rum halkı partizanlara destek vermektedir.

Yüzyıllardır Osmanlı’nın zulmü̈ ile açlık ve yoksullukla boğuşan Rumlar birçok katliama uğrayıp dili, dini ve kültürü̈ yok edilmek istenmişti. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise bu saldırılar daha da yoğunlaşmış, 20.yüzyılın başlarında ise imha ile karşı karşıya kalmışlardı. Can güvenliği kalmayan Rumların tek çaresi ise örgütlenmek ve direnmekti. Bu tarihlerde, bağımsız Pontos fikri de dâhil olmak üzere farklı kurtuluş önerilerini içeren siyasi yapılar ortaya çıktı.

İşte Merkez Ordusu, böyle bir süreçte tamamen bölgedeki Hristiyan nüfusu yok etmek amacıyla kuruldu. Osmanlı’nın 1. Emperyalist Dünya Savaşı sonucu yenilenlerin cephesinde yer almasından dolayı imzalanan Mondros Mütarekesi kararları doğrultusunda orduları dağıtılmıştı. Bunun üzerine silahlarını teslim etmeyen Kazım Karabekir’e bağlı 15. Kolordu ve çetelerden oluşacak yeni bir askerî örgütlenmeye gidildi. Ordu karargâhı olarak Amasya’nın seçilmesinin sebebi ise Pontos direnişine karşı hâkim olabilme düşüncesiydi. Nitekim bu ordu lağvedilene kadar da karargâh Amasya olarak kaldı. Sadece Koçgiri katliamı sırasında, Nurettin Paşa komutayı Sivas Ümraniye’den yürüttü.

Yeni kurulan ordunun karşılaştığı ilk sorunlardan biri, Ordu Sancağı oldu. TBMM’nin 12 Aralık 1920’de aldığı bir kararla Ordu Sancağı kuruldu. Fakat Ordu Sancağının 15. Kolordu mu yoksa Merkez Ordusu’na mı dâhil olacağı ise belirsizdi. 24 Aralık’ta Erkan-ı Harbiye-i Umumiye/Genel Kurmay Başkanlığı Ordu Sancağının Merkez Ordusu’na dahil edildiğini açıkladı ve Merkez Ordusu’nun yetki alanları biraz daha arttırıldı. Bu son kararla birlikte batıdan doğuya tüm Pontos yerleşim birimleri Merkez Ordusu’nun çalışma alanı olarak belirlenmiş oldu.

İstiklal Mahkemeleri

Katliam sonrasında ise geriye kalan Pontoslu Rumları bu seferde İstiklal Mahkemeleri bekliyordu. Amasya’da yapılan yargılamalarda 69 Pontos Rum’u idam edilirken, birçoğuna da çeşitli cezalar verildi. “Pontus Cemiyeti Merkez Umumiyesi” Davası olarak bilinen davada yargılananlar arasında Pontos aydınları, din adamları, iş insanı, doktor, tüccar, işçi, köylü Pontoslu yurttaşlar vardı.  Kapetanidis ile birlikte Meclis-i Mebûsan’da üç dönem Trabzon vekilliği yapan Matyos Kofidis, Giresun Rum Cemaati Ruhani Reisi Vekili Papaz Yakobi, metropolit kâtibi Sürmeliogulları’ndan Kaptan Yani oğlu İspir ile Giresun, Ordu ve Trabzonlu tüccarlar hakkında idam cezası verildi. Yine aynı yargılamada Trabzon metropoliti Hrisantos, Giresun metropolidi Lavrandiyos, Ordu Metropoliti İlyadis Polikaryus ile eski Giresun Belediyesi Başkanı Kaptan Yorgi’nin oğlu Kostantin, metropolit vekili Papaz Papatodor mahdumu Kosti ile birlikte Pontoslu aydınlar hakkında ise gıyaben idam kararı alındı. Bu kararlarla Pontos Rumlarına dini ve siyasi liderlik edecek Pontoslular ya öldürüldü ya da Pontos’a bir daha gelmesinin önü kesilmek için haklarında ölüm kararı verildi. Bu yolla Pontos’un ulusal ve entelektüel önderliği yok edildi, ilerlemenin önü kesildi ve Pontoslular lidersiz bırakıldı.

Yine Nurettin Paşa hakkında soruşturma başlatılması kararının alındığı gizli TBBM görüşmesinin yapıldığı aynı tarihte, yani 4 Ekim 1921 tarihinde Samsun’dan Amasya’daki İstiklal Mahkemesine sevk edilen 31 Müslüman kadın burada yargılandı. Fakat bu yargılamanın sonucunun ne olduğuna dair resmi bir kayıt bulunmuyor.

353 Bin Mezarsız Rum

Yunan tarihçi Konstantinos Fotiatis’e göre, 1914-1921 yılları arasında Amasya, Samsun ve Giresun’da 134 bin 78, Niksar’da 27 bin 216, Trabzon’da 38 bin 434, Tokat’ta 64 bin 582, Maçka’da 17 bin 479, Şebinkarahisar’da 21 bin 448 Rum, mübadele yollarında hayatını kaybeden 50 bin insanla birlikte toplam 353 bin Pontuslu soykırıma uğradı. Yine Fotiadis ve Pontuslu Rumlara göre, 1914’de başlayan sürecin en ölümcül darbesi 19 Mayıs 1919 tarihinde yaşandı. Bu tarihte Samsun’a çıkan Mustafa Kemal’in ilk olarak görüştüğü Sakallı Nurettin Paşa ve Topal Osman’ın Rum halkına yönelik saldırılarda ön planda olması bu iddiayı güçlendiriyor. Aynı tarihlerde Pontus vilayetlerinde bin 890 kilise, 22 manastır, bin 647 şapel ve 85 bin 890 öğrencisi olan bin 401 okul faaliyetteyken, günümüzde bu yerlerden izler bulmak imkânsız hale geldi.

[1] Konstantinos Fotiatis, Pontos Rumlarına Yönelik Soykırım, Belge Yayınları, sf. 56-77

[2] Konstantinos Fotiatis, Pontos Rumlarına Yönelik Soykırım, Belge Yayınları, sf. 54-55

[3] Güney Kafkasyalı Rum Mülteciler Birliği Başkanı K. Anastasiadis’den Yunan Hükümetine, Novorsisk (8.5.1919)

[4] Bonn, Dışişleri Bakanlığı, Bölüm A, Federal Dışişleri Siyasi Arşivi

[5] Atina, Yunanistan Dışişleri Bakanlığı Tarih Arşivi, kayıt no.139

[6] Rusya Dışişleri Arşivi, No 432 Trabzon, No 311 Samsun ve No 204 Sinop

[7] Wien, Dışişleri Bakanlığı, Siyasi Arşiv, Türkiye, No 97/pol

[8] 5- Atina, Yunanistan Dışişleri Bakanlığı Tarih Arşivi, kayıt no.2388 (9.7.1919)

Scroll to Top