Ibsen’in ‘görev’i


19. yüzyıl tiyatrosuna damgasını vurmuş ve gelecek yüzyıl yazınını derinden etkilemiş olan Henrik Ibsen, modern Avrupa tragedyasının temellerini atan yazarlardan belki de en önemlisidir. Genellikle natüralizm ve eleştirel gerçekçilik ile anılan Ibsen’ın yaşadığı 19. yüzyıl toplumunu hedef aldığı eserleri, tüm Avrupa’da tepkiyle karşılanmıştır. Döneminin natüralistleri gibi makro-toplumu, aile gibi mikro-kurumlarda arayan Ibsen, karakterlerini bu makro-toplumun temsilcileri olarak biçimlendirmiştir. Kadın mücadelesinin savunucularından olan ve 19. yüzyılın en güçlü kadın karakterlerini yaratan Ibsen’ın “özgür kadınları”, bugün bile feminist literatürde yerini koruyan karakterlerdir.

Emma Goldman, Ibsen’ın modern toplumun dört ana günahına saldırdığını açıklayarak bunları yalan, fedakarlık-görev, taşralılık(muhafazakarlığa yakın bir anlamda kullanmakta) ve çalışma olarak belirliyor.[1] Bjørn Hemmer bu saldırıların nesnesini daha somut şekilde dile getiriyor: evlilik, din, mülkiyet hakları, cinsiyetler arasındaki ilişkiler ve toplumsal koşullar.[2] Bunların yanında Ibsen’ın, oyunlarında hakikat ve özgürlük kavramlarını merkeze aldığını belirtmek de bu “saldırıları” daha anlamlı kılacaktır.

Ibsen’ın 1877 ve 1882 arasında yazdığı oyunlar, “problem oyunları” olarak anılagelmiştir. Hemmer buradaki “problemi”, Ibsen’ın yakın arkadaşı ve eleştirmen Georg Brandes’in edebiyatın özünü “tartışmaya açık problemleri mevzubahis etmesi” olarak tanımlamasında görüyor.[3] Bu ‘problem oyunlarından’ birisi Ibsen’ın 1879’da yazdığı “Bir Bebek Evi”(A Doll’s House). Ana karakter Nora’nın toplumsal kanunlarla, ahlakla ve kendi vicdanıyla girdiği çatışmayı anlatan bu oyunda Ibsen, kadınların içerisinde sıkışıp kaldığı ve “bir bebek gibi oynandığı” aile yapısını hedef alır.

Oyunda bir “ses”ten, saygıdan ve kendinden yoksun, içerisinde bulunduğu durumu fark ettiğinde kocasını ve çocuklarını terk eden Nora, “kutsal analık ve eşlik görevine ihanet ettiği” suçlamasıyla karşılaşır. ‘Görev’ burada tam da Goldman’ın işaret ettiği bağlamda geçiyor: toplumun kutsadığı ve bireyleri oynamaya mecbur bıraktığı roller, yüzler ve oyunlar. Kadınların üzerinde bir hayalet gibi gezinen bu “analık görevi”, Ibsen’ın en başarılı şekilde karşısına aldığı kavramlardan birisi. Ibsen, bu oyununda ‘analığın’ biyolojik zorunluluğunu kırarak onu performatif bir düzleme getiyor. Ayrıca ‘analık’ ve ‘analığın reddi’ arasında bir ikilik yaratmak hatasına da düşmüyor. Kadınları bu iki uçtan herhangi birine mecbur etmek yerine, kadınların özgürce yaptığı seçimlerin doğruluğunu yüceltiyor. Oyun sonunda Nora’nın terki de, arkadaşı Kristine’in yeniden analığa kavuşması da onların özgür seçimleri doğrultusunda gerçekleşiyor ve ikisi de aradıklarına kavuşuyorlar. Burada Ibsen, kadınlar üzerinde dolaşan “görev”in değil, onların özgür bireyler olarak yaptıkları seçimlerin oyunu sona kavuşturacağını seyirciye fısıldıyor.

Nora’nın “Öncelikle ve en önemli olarak bir birey olduğuma inanıyorum”[4] cevabı sonrasındaki “…o kapı sesi tüm dünyada yankılandı”[5]. Sergilendiği hemen her yerde sert eleştirilere maruz kalan bu oyun, Almanya’da 1880 gösteriminde son kısmı Ibsen’ın haberi olmadan değiştirilerek oynandı. Kocasına ve çocuklarına çekilen bu kapı büyük kargaşa yaratmış olsa da “…Nora, yüzyıl dönümündeki kadın hareketinin yolunu açtı”[6]. Ibsen bir feminist olmadığını açıkça belirtmiş olsa da oyun tüm Avrupa’daki feminist çevrelerde memnuniyetle karşılandı. Hatta “rahatlıkla söylenebilir ki en sıkı destekçilerini sosyalistler arasında buldu”[7]. Ibsen, 1898’de Norveç Kadın Hakları Birliği’nde adına düzenlenen yemekte kadın hakları sorununun ona genel olarak tüm insanlığın sorunu olarak göründüğünü belirtmiştir.[8]

[1] Emma Goldman, Modern Tiyatronun Toplumsal Önemi. İstanbul: Agora Kitaplığı, 2012 s. 6.
[2] Bjørn Hemmer, “Ibsen and the realistic problem drama”, Cambridge Companion to Ibsen, Haz. James McFarlane. New York: Cambridge University Press, 2007, s.71.
[3] a.g.e., s.71.
[4] Çev. James McFarlane, Jens Arup, Henrik Ibsen- Four Major Plays. Glasgow: Oxford University Press, 1988, s. 82
[5] Çev. Eva Le Gallienne, Six Plays by Henrik Ibsen. New York: The Modern Library, 1957, s. xviii
[6] Gail Finney, “Ibsen and Feminism”, Cambridge Companion to Ibsen, Haz. James McFarlane. New York: Cambridge University Press, 2007, s.91.
[7] a.g.e., s. 89
[8] a.g.e., s. 90