“Yeni Süreç”te Yerimiz Neresi Olacak?

Süreç tüm belirsizliği ve karmaşasıyla akmış ve başka karmaşıklarla birleşerek önümüzde yeni bir denklem oluşturmuş gibi.

3 Ekim MGK bildirisi, “İç cepheyi sağlam tutmalıyız” açıklamaları ve ardından Cumhur İttifakı ortağı Devlet Bahçeli’nin DEM Parti’lilerle tokalaşması ile bir süreç başladı. Aynı anda hem kayyum atamalarına hem de diyalog/görüşme kapılarının açıldığına tanık oluyoruz. Tutarsız, birbiriyle uyumlu olmayan, sert hamleler içeren bu yeni süreç belli ki yeni bir dengeye kavuşana kadar olaylar bu şekilde seyredecek.

Bu rejimin her sıçramalı yol alma dönemi bütün parçalarda yaşanan çeşitli gelişmelerin toplam bütünlüğünde anlam ve gerçeklik kazanıyor.

***

Ne faşist rejimin kurumsallaşmasından bir sapma ne de Bahçeli’nin kendi tasarrufunda bu hamleler… İktidar koalisyonunu bu köklü politika değişikliğini yapmaya zorlayan hareket halinde olan bölgedeki gelişmeler ve yerel seçimlerde kendini ifade eden mevcut ekonomi politikalarının sonucunda içeriye doğru büyüyen sınıf temelli rahatsızlık.

İsrail’in Gazze katliamıyla başlayan, giderek yayılan ve ABD-İran savaşına doğru giden savaşla birlikte bölgede oluşacak yeni bir tasarım sürecinde belli ki Türkiye devleti ve sermayesi kurulacak yeni dengede rol kapmak istiyor.

İsrail-İran arasında yükselen ve genişleme potansiyeli yüksek olan savaş, bir yandan Türkiye için önemli riskler oluştururken öte yandan yeni fırsatlar sunuyor. Kendinden menkul gibi görünen “iç cephe” çağrısı bölgesel savaş ile belirlenecek tedarik, lojistik zincirlerinin ve enerji sevkiyatının üstüne oturuyor. İktidar bloğu açısından “risk” ABD merkezli yeni bölge düzeninde Kürtlerin inisiyatifinin güçlenmesi ve dört parçadaki varlığının özel statüler kazanması. Bu anlamda el uzatma hamlesi aslında hem bir “engelleyici strateji” olarak hem de bölgedeki savaşı fırsata çevirmeye yönelik bir stratejinin parçası.

İçeride zayıflayan hegemonyanın planı bu, yeni bir oyun kurarak hem ana muhalefet partisiyle Kürt siyasetinin yan yana gelişlerini engelleme, her birinin kendi içindeki ayrımları belirginleştirme hem de tüm muhalefet ve direniş odaklarını paralize etme.

Erdoğan’ı bir kez daha cumhurbaşkanlığına seçmek üzere yeni bir anayasa değişikliği yapma bu hamleler içerisinde halledilecek küçük bir detay gibi kalıyor.

Şimşek Programı ve Sermaye/Devlet Planları

Tüm bu keşmekeşliğin ruhuna uygun ülke sınırları içerisinde de sermayenin ihtiyaçlarını temel alan yeni bir haritalandırma söz konusu. Uluslararası kapitalist sisteme entegre olabilmek için Anadolu coğrafyasını yerli ve yabancı sermayeli maden şirketleri arasında paylaştırma, OSB’si olmayan ilin kalmaması, yeni kurulan lojistik merkezlerin hazırlıklarının yapılması; memleketin her bir karış toprağı bu sürece hazırlanıyor.

Sermayenin birikim sürecini temel alan bu yeniden haritalandırmanın işlemesi ancak onu emecek ucuz iş gücü yaratmasına bağlı. Şimşek’in rolü de burada devreye giriyor.

Enflasyon sonucunda alım gücünün düşmesi, ücretlerin asgari ücret ortalamasına çekilmesi, emeklilerin açlık sınırına itilmesi, işgücü dışına itilen kesimin genişlemesi işte bu haritalandırma içerisinde anlam buluyor.

Türkiye kapitalizminin ihtiyaçlarının “rasyonel” sonucu olan Şimşek programı iktidarıyla, sermayesiyle ve muhalefetiyle bir mutabakat zemininde yükseliyor.

Kendi kabına sığmayan, sermayesini katlayarak arttıran burjuvazinin artan enerji bağımlılığı ve bu ihtiyacını giderme arayışları bir koldan, bölgedeki gelişmelerle Kürt fobisi iyice yükselen Türkiye devletinin işgal planları bir koldan birleşiyor. Misak-ı Milli sınırları hedeflenerek içeride “iç barış” dışarıda ise yayılma stratejisi de adına yeni süreç denilen bu girişimin arkasındaki iktisadi nedenler arasında sayılmalıdır.

***

Yerel seçim sonuçlarıyla ağır bir yenilgi yaşayan iktidar koalisyonu kurmaya çalıştığı oyunda CHP’yi hareket edemeyen, sürekli kendini savunmak zorunda kalan bir düzleme sıkıştırmaya çalışıyor. Kürtlerle yan yana gelişi hedef alan Esenyurt’a atanan kayyumun diğer yerlerde de uygulanma zemini aranarak İstanbul kuşatması hedefleniyor.

Diğer yandan özellikle yerel yönetimler işlevsizleştirilmeye çalışılarak CHP bir şekilde kuşatılıyor. Halk içerisinde yükselen hegemonyası böylece zayıflatılmaya çalışılıyor. Kreşlerin kapatılması ve açılmaması, belediyelerin ödenmeyen borçların bütçelerinden kesilmesi; yerel seçim sonuçlarıyla birlikte halkın ihtiyaçlarına yönelik çalışmalar yaparak çekim gücü haline gelen belediyeleri kuşatma ve iş yapamaz duruma getirmek hedefleniyor. Bir yandan yerel yönetim presi yapılırken diğer yandan Erdoğan karşısında alternatif olarak güçlenen İmamoğlu devre dışı bırakılmaya, CHP’nin mevcut rejimle uyumlu isimleri ön plana çıkarılmaya çalışılıyor.

Yeni Oyunda Yerimiz Neresi Olacak?

Karmaşık sürecin henüz bilinmeyen çok fazla yanı var şüphesiz.

Fakat, hangi parçadan bakarsak bakalım karşımızda sermaye ve onun çıkarlarını temsil eden faşistleşen rejim, geleceğe ilişkin yeniden yapılanma ve hazırlık, topyekûn saldırı planlarıyla karşımızda.

Peki biz ne yapacağız?

Yönetme biçimlerinin sorgulandığı, krizlerin yıkıcı sonuçlarının yaşamları kuşattığı bir dönemde kendisini sürecin öznesi olarak ortaya koymamak ve halka bir çıkış yolu göstermemek siyasi bedel yaratan bir tutum olur.

Emekçi halkın yıkımının bu derece çıplak yaşandığı, doğanın altının üstünün büyük bir vahşetle yağmalandığı, geleceğin felaketler getireceği duygusunun kalıcılaştırıldığı bu koşullarda kitlelere güven verecek bir program ve propaganda çıkış yoludur.

Sınırlarına gelen kapitalist düzenin ayakta kalabilmesi için yapılan her saldırı muhataplarını birbirine teyelliyor. Ortak bir program ve bu doğrultuda ortak mücadelenin maddi bir güce dönüşmesi önceki dönemlerden çok daha güçlü bir zemine sahip.

İşçi sınıfının öncülüğünde kapitalist yönetme biçimlerini karşısına alacak bir öznenin varlığı bugün siyaset sahnesinde kurulan yeni oyunu belirleme gücüne sahip olabilir.

İttifak, Cephe, İnisiyatif; Adına ne Diyeceksek!

İki sene önce seçimler arifesinde halkın öncelikli ihtiyaçlarını asgari bir program etrafında buluşturarak faşistleşen rejim ve restorasyon seçeneğine karşı halkın seçeneğini yaratmak için yola çıktı Emek ve Özgürlük İttifakı.

Daha önce de çok kez değerlendirdik, ittifakın başarısızlığın arkasında kendi öznelliğini nesnelliğin potansiyeline dayatarak yolu tıkayan sorumsuz bir duruş hâkimdi.

Kimsenin tek başına kalkan dahi kaldıramayacağı bu sert süreçte ortak bir program etrafında birlikte hareket etme ihtiyacımız güncel ve acildir.

Süreç bilinmezlikleriyle yaşansa da gün gibi açık olan şey, bu ülkede demokratik ve onurlu barıştan yana bir dönüşüm olacaksa o da ancak örgütlü bir siyasetle olacağıdır.

Son olarak 27 Eylül’de bir araya gelen ittifak bileşenleri, başarısızlığının yüzleşmesini tam açıklığıyla yapmasa da ortak ve genişleyen yürüyüş çabasında olduğunu gösterdi. Fakat bu yürüyüşün biçiminin nasıl olacağına dair farklı düşünceler yeniden tıkanmaya ve hareketsiz kalmaya sebep oldu.

Biçimin esasın önüne geçtiği bu tıkanma, yeni saldırı ve gelişmelerle birlikte kendi planı olmadan yeni oyunda belirleyici bir güç olunamayacağı sonucunu getirecek, çok açık değil mi?

Bunun yıkıcı sonuçlarının ülkenin tarihsel dönüşümüyle birlikte yaşanacağı çok açık değil mi?

Bir yanda faşistleşen rejimin yeni saldırı konsepti diğer yanda sermaye düzenini esas alan halkı sıtmaya razı edecek muhalefet; halkın ihtiyaçlarını kazanma perspektifiyle hareket edecek bir güç odağı tüm bu dengeleri sarsabilecek potansiyel bir güç barındırıyor.

Ya gerçek bir seçenek olarak öne çıkacağız ya da gökkubede hoş bir seda olarak kalacağız.

Scroll to Top