Enternasyonal Marşı’ndaki o önemli satır ile başlayalım: “Bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır.” Nesnesi olduğun yaşamın öznesi olmaya kalkışmak… Kaderini ellerine almak…
İşçilerin özneleşme çabalarının sıklaştığı bir mevsim kıyısındayız yine. Belediyelerden fabrikalara çokça işçi hakkının peşinde grevlere çıkıyor, direnişlere katılıyor. Direnişler güçlendikçe ve yaygınlaştıkça alicengiz oyunları da artıyor. Patronun, işverenin baskıları ve kandırmacaları biliniyor. Fakat bir de işçinin öz örgütünü oluşturması ve onun öznesi olmasının önündeki iç ve dış engeller var. Sarı Sendikacı’nın kazığını yiyen işçilerin kendi dertleri etrafında birer örgütlü özne haline gelmeleri, işçi sınıfı örgütlenmelerinde çığır açacak olan şeyler arasında önemli bir basamak olacak gibi görünüyor.
Direnişler Okuldur
İşçilerin kendi kaderlerini ellerine almaya kalkışması grevler, direnişler, örgütlenmeler şeklinde görülüyor daha çok. Bir de bu pratik mücadeleye eşlik ve hatta bazen öncülük ettiğine tanık olduğumuz kültür üretimi var. Ya da biraz daha dikkatli yazayım: sınıfın, kendi kültür üretiminin öznesi olmaya doğru hamle yapması.
Bu belli ki iki yönlü bir şey olacak:
- İşçiler içerisinde şu an hakim olan kültürün aşılması için çaba göstermek
- Hâlihazırda kültür üretimi yapan kişilerden birikim edinip sınıf için sınıfın içinde üretmek.
İşçi sınıfı ideolojisinin yaşamın içerisine yerleşip işçinin düşünce ve davranışlarında (karşı) hegemonya oluşturabildiği en elverişli zamanlar grev ve direniş zamanları oluyor. İşçiler, günlerce yaşadıkları haksızlığı konuşuyorlar, haksızlığın köklü sebeplerine ilişkin pencereler açıyorlar. Çay servislerindeki cinsiyet eşitliği meselesinden atılacak sloganın seçilmesine, topluluğa konuşma yapabilmeye dair heyecanını aşmaktan ailesine/çevresine neden grevde olduğunu anlatma ve meşrulaştırma zorunluluğuna kadar bir dizi durum, grevleri/direnişleri okul haline getiriyor. Dışarıdan devrimcilerin dahiliyeti varsa ve bu dahiliyet isabetli bir biçimdeyse bu öğrenme süreci hızlanıyor, güçleniyor. Kişiler birbirini eğitiyor. Bu okulda tahtanın en üstüne yazılan ders ibaresinin yanında grev ya da direniş yazdığı için işçiler bununla ilgili konuşuyor, sloganlar atıyor, şarkılar söylüyor ve hatta tiyatro yapıyor.
Yazının kalanında bahsedeceğim “Harika Market” de işte bu çabaya denk geliyor. Sınıfın kendi içinden bir hikâye Harika Market, bir tiyatro oyunu. İstanbul’da çalışan market işçilerinin 2020 yılındaki direniş ve örgütlenme çalışmalarının coşkusu içerisinde, işçiler tarafından kaleme alınıyor.
Görünmeyen Kasiyerler
Market işçilerinin çalışma yaşamındaki sorunları anlatan bu tiyatro oyunu için kolları sıvayan işçi ekibinden Bircan ile bu yazı vesilesiyle görüştüm. Market işçilerinin örgütlenme çalışmasından ve onun içinde oluşan sanatsal çabanın etkisi üzerine lafladık.
Bütün bu süreç, bir işçinin kurduğu “Görünmeyen Kasiyerler” Facebook grubu ile başlamış. Özellikle kasiyerlerin sıkıntılarının paylaşıldığı grup sorunların dile getirilmesini kolaylaştırmış ve de duyarlı işçilerin birbiriyle tanışmasına vesile olmuş.
Görünmeme meselesinin dikkate alınmamak, şefler, müdürler ve hatta müşteriler tarafından kötü muameleye maruz kalmak olduğunu ifade ediyor Bircan. Bir de örnek olayla ekleme yapıyor: “Adam alışverişinden artan 25 kuruş için “Kalsın çorba içersiniz.” diyor.” Bunlar ufak şeyler gibi görünebilir ama sürekli bu şekilde davranışlarla karşılaşan işçilerde büyük rahatsızlık oluşturuyor. Bunları çözmek için önce herkes tarafından dillendirilmesini sağlamak gerekiyor. Bircan ve çalıştığı yerdeki diğer işçiler, kendilerinin gün boyunca yaşadığı can sıkıcı olayları yazıp atabileceği bir kutu yapmışlar. Bu kutuda biriken yazıları da şefler ve müdürlerle yapılan toplantılarda okumuşlar. Sorunların hem işçiler arasında ortaklaştırılmasının hem de yönetenlere topluca iletilmesinin önünü açan bu yazma motivasyonu, giderek sorunların her birini kaleme almaya dönüşmüş. Görünmeyen kasiyerler görünür hale gelmeye başlamış desem yanlış olmaz herhalde!
Kasa Fişlerinin Arkasına Yazılan Diyaloglar
Bircan, yaşadığı çarpıcı olayları ya da o anda aklında beliren durumları unutmamak için kasa fişlerinin arkalarına yazıyormuş. Yine market işçilerinin sesi olan Barkod Dergisi’ne bu fişlerin arkalarındaki notlardan yazılar çıkmaya başlamış. İşçiler Barkod’da yazılanlarda kendi yaşamlarını, duyulmayan hatta belki dile bile getirilmeyen sorunlarını görmüş. Devrimci sanat terminolojisini kullanarak özetleyecek olursak: Barkod Dergisi market işçilerinin aynası olmuş.
Tiyatrocu Harun Güzeloğlu’nun desteğini arkasına alıp Barkod İşçi Tiyatrosu ismiyle başlayan tiyatro çalışmalarında hedef market işçilerinin sorunlarından hareketle işçilerin kendi oyununu yazması olarak belirlenmiş. Provalar yapılmış, oyun metni güçlendirilmiş. Oyun, pandemi sürecine denk geldiği için sahnelenememiş ancak oyunun metni bugüne ulaşmış.
Epizodik yapıdaki oyunda, market çalışanlarının sorunlarını ve mücadele gereksinimlerinin farklı zamanlardaki durumlarını görüyoruz. Oyunun güldürü tarafı da öne çıkıyor. Fakat güldürünün yönü işçileri gülünçleştirme tarafına değil, sömürü ve baskının gündelik uygulamalarının absürtlüğüne bakıyor. Oyundaki olaylar, market işçileri için hâlâ oldukça güncel.
“Harika Market” oyunu için çalışma yapan Barkod İşçi Tiyatrosu
Her İşçinin İçinde Bir Fitnat Var
Oyundaki karakterleri sordum Bircan’a. Sonuçta her karakter işçi sınıfı içerisindeki bir eğilimi, davranış tarzını temsil ediyor olmalı. Karakterlerin hemen hemen tüm marketlerdeki işçi karakterlerine ayna tuttuğunu ifade etti Bircan.
Oyunun ana karakterlerinden Fitnat, hak bilinci olan bir işçi. Aynı zamanda diğer işçilere cesaret verme uğraşında. “Aslında her işçinin içinde bir Fitnat var,” diyor Bircan, “önemli olan içimizdeki Fitnatı büyütmek ve göstermek.”
Oyuna ismini, bu düzene de titrini veren Harika Hanım ise bilindik bir patron. Bu karakterin yer yer abartılı replikleri olduğunu ifade ediyor Bircan, “ama” ile de bir ekleme yapıyor: “…ama patron, müdür ve şeflerin işçilere uyguladığı kötü muameleyi az bile yansıtıyor.”
Nereye Payidar?
Tabii ki sınıf mücadelesi, en dar alanda bile siyah-beyaz karşıtlığında yaşanmıyor. Marketin güvenlik işçisi Hasan, Harika Hanım’ın sağ kolu, tabiri caizse patron yalakası. “Her iş yerinde vardır Hasan gibi işçiler” diyerek tamamlıyor Bircan. Aklıma Çiğdem Talu’nun sözlerini yazdığı Timur Selçuk’un besteleyip seslendirdiği epik tiyatro şarkısı geliyor: “Nereye Payidar?” Şarkı greve giden işçiyi değil de greve gitmeyen işçiyi konu alıyor. Elbette kararlı işçiler de var, korkanlar da, ne yapacağını bilemeyenler, telaşlılar, kararsızlar, umutsuzlar, “bana ne”ciler… Oyundakilerin isimleri Esra, Pakize, Hakan, Hasan ve Fitnat. Her biri birbirinden farklı, tek ortak yanları o ünlü cümle: “Zincirlerinden başka kaybedecek, emeğinden başka satacak bir şeyleri yok.”
Metni işçilerin kendilerinin yazıp tiyatrocu Harun Güzeloğlu’nun desteğini de alarak son haline getirmesi, karakterlerin diyaloglarını devrimci sanat terminolojisindeki o değerli zemine taşımış: “gerçekten daha gerçek.” Yıllar önce bir filmin giriş jeneriğinde rastladığım bir açıklama bu ifadeyi güzel özetleyebilir: “Bu film gerçek bir hikayeden alınmamıştır. Bu film gerçek milyonlarca hikayeden alınmıştır.” Yani Harika Market diye bir yer yok ama milyonlarca kişinin çalıştığı Harika Market’ler var. Aynısı yaşanmaz, tıpkısı anlatılır.
Mücadelenin Kültürü
Oyunun metnini buradan okuyabilir, çoğaltabilir, direnişlerde özgürce oynayabilirsiniz. Tabii her oynanışında işçi sınıfının kendi eserlerini yaratmasının mutluluğunu paylaşarak ve market işçilerinin örgütlenmesini hatırlatarak…
Bu yazının amacı bu oyun vesilesiyle, işçilerin yeni dönemin mücadele kültürünü yaratması çabasına amfi olmak. Kim bilir nice şiirler, şarkılar, skeçler ortaya çıkmıştır mücadelenin sıcaklığında. Bunları derlemek, geliştirmek ve yaygınlaştırmak en başta devrimci kültür insanlarının görevi. Yüzümüzü buralara çevirelim mi?
* Bu yazı öncelikle sendika.org’da yayınlanmıştır.