Ekim Devriminden Dersler

Bugün, Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin 107. yıl dönümü gününde, Büyük Ekim Devrimi’nin bize verdiği dersleri, Lenin’in tabiriyle kırılan buzu ve açılan yolu kavramak gerekir. Genel sonuçlar bir kenara, en önemlisi, 1917’de olduğu gibi, emekçilerin öz farkındalığının uyandırılması gündeme getirilen meseledir. Ancak bu sıkışıklık emekçilerin siyasi öncüsü varsa çözülebilir. O öncü, bir asır önce Rusya’da büyük Lenin’in önderlik ettiği militan devrimci parti olan Bolşevik Partisi’ydi. Biz, Türkiye’deki komünistler için ise maalesef bir sınıf öncüsü partisi ihtiyacı vardır. Ekim Devrimi’nin tarihsel dersleri, tüm işçi sınıfı ve emekçi sınıfları ilgilendirdiği için biz de onu selamlamalıyız. Bizler, komünist kadrolar olarak, sınıfın öncü partisini, başta Türkiye’nin emekçi halklarını ve sonra SSCB’nin eski cumhuriyetlerini yeni bir sosyalist devrime, komünizmin yeni zaferlerine ulaşmaya yönlendirebilecek, günümüz koşullarında bir Bolşevik tipte örgüte dönüştürmek için çalışmalıyız.

Dünya’da 1980’lerle birlikte başlayan neoliberalizm dalgası, 1989’da Sovyetler Birliği’nin başını çektiği Doğu Bloku’nun çözülmeye başlamasıyla ve nihayetinde 1991’de SSCB’nin çözülmesiyle birlikte kapitalist kamp küreselleşme hamlesine hız verdi. “Bakın kapitalist sistemden başka bir alternatif yok sosyalizm de çözüldü” naraları atarak iki kutuplu dünyanın artık tek bir kutbu olduğunu ilan etmişlerdi. Hegemonya mücadelesi artık soğuk savaşta olduğu gibi sistemsel değil, kapitalist kamplar arası rekabet hâlini almıştı. Aynı neoliberalizm hızla tahrip edilen ekolojik dengeleri yani yuvamızı sözde teknolojik atılımlar vadederek kurtaracağını ifade ederken, dünyadaki en zengin yüzde 1’lik nüfusun karbon salınımı başta olmak üzere diğer kirletici faaliyetleriyle milyarlarca insanın yaşamı boyunca ancak çok uzun yıllar içinde verebileceği hasarı çok kısa süreler içinde veriyor. Bugün tüm bu hegemonya mücadeleleri, ekolojik tahribat, sınıf bilincinin bulanıklaştırılması, ezilen uluslar ve kimlik mücadeleleri gibi tüm kapitalist sistemin acil sorunlarını çözecek olan tek yolun toplumsal öznelerin örgütlü mücadelesi ile sınıfın öncü partisini inşa ederek gerçekleştirecekleri yeni Ekim Devrimleri’dir. Alternatifsiz olmadığımızı haykırmak da neoliberal politikaları rehber edinmiş kapitalistlerin suratında bir tokat gibi patlayacaktır. Günümüzde artık Rusya ve diğer Doğu Bloku ülkelerinde kapitalist restorasyonun yeni bir aşamaya geldiği ve sosyalizmden kalan tüm birikimin tüketildiği düşünüldüğünde hegemonya mücadelesinin tam da ifade edildiği gibi emperyalist kamplar arası birer yaptırımlar savaşı ve vekalet savaşları olarak karşımıza çıktığını ifade etmek yanlış olmayacaktır.

Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin tarihsel önemi, bu devrimin Rusya ekonomisinin, politikasının ve sosyal yaşamının gelişim yönünü kökten değiştirmesi anlamında değildir. Bu konu hakkında çok şey söylendi ve yazıldı. Ekim 1917 Devrimi’nin her devrimci için ne anlama geldiği, günümüz gerçeklerine uygulandığı şekliyle devrimden alınacak derslerin neler olduğu konusunun daha fazla tartışılmaya ihtiyacı var. Dolayısıyla, günümüzün yakıcı ve acil sorunlarından biri, halkın toplam pasifliği, vatandaşların ülkenin kaderine ve şaşırtıcı bir şekilde sivil hak ve özgürlüklerinin kaderine karşı ölçeğinde benzeri görülmemiş kayıtsızlığıdır. 2024 yılı bizim için şu önemli olaylarla dolu: Orta Doğu’daki emperyalist paylaşım ve soykırım uygulamaları, ekonomik çökme ve enflasyonun rekor düzeyde artış göstermesi, kurlarda aşırı dalgalanma, OVP ile emekçi sınıfların ceplerinin boşaltılması, kadın cinayetleri, hayvan katliamları, Kürt Halkı’na yönelik kayyım uygulamalarıyla gerçekleştirdiği pratikler ve daha nice faşist kurumsallaşma hamleleri tüm hızıyla devam ediyor. Bu olayların arka planında, ülkemizin batısının çoğunluğundaki genel sessizlik, ırkçılık ve milliyetçiliğin artması dikkat çekici görünüyor. Bu paradoksal durumun nedenleri belirlenmelidir.

Devrimden Dersler

İlk olarak, salt AKP karşıtı düzen içi muhalif kesimler, ülkede cereyan eden tüm yolsuzluklarla ve usulsüzlüklerle ellerinden alınan haklardan ve özgürlüklerinden gittikçe daha fazla vazgeçmekte sorun görmüyorlar. Bunu “Anadolu irfanı çoğunlukta artık eski laik medeni akıl yok” diyerek normalleştiriyor. Çok sayıda kredinin sıkı kontrolü ve düşen ücretler, istikrarsız iş durumu ve artan vergiler arasında sıkışıp kalan ortalama vatandaş, zaten güvencesiz olan durumunun tehlikede olabileceğini düşünmekten korkuyor. Ve bugün, internet alanında bile yetkililerle olan neredeyse her türlü anlaşmazlığın tezahürü bir kişiyi ülkenin sosyoekonomik yaşamından “atmak” anlamına geliyor. Halkın büyük bir kesimi gerek şafak baskınları ile gerekse de tazminat davaları ile insanlar kapan kıstırılmış ve korku imparatorluğunda susturulmuş durumda. Kapitalist devlet mekanizmasına binlerce iple bağlı olan insanlar, sözde “demokratik” anayasanın kendilerine cömertçe tanıdığı hak ve özgürlüklerin yavaş yavaş, adım adım kurguya dönüşmesini pasif bir şekilde izliyorlar. 1917 Ekim Devrimi’ni, dünya işçi ve köylülerinin büyük bir gelecek uğruna büyük bir başarıya imza attıkları koşulları hatırlamanın uygun olduğu yer burasıdır. Çöken bir imparatorluğun ahlaki ve fiziksel olarak tükenmiş, depresif ve aç, kafası karışmış ve donmuş askerleri; açlık ve yoksulluk nedeniyle hastalıklara saplanmış işçiler; eğitimsiz ve ezilen köylüler ve bu insanlar 1917 Ekim’inde çocuklarını, eşlerini, annelerini, erkek ve kız kardeşlerini bırakarak hayatlarını ve kaderlerini tek bir şeye, mücadeleye adayacak cesareti ve gücü kendilerinde buldular. Özgürlük için, dünya barışı için, dürüst ve adil bir yaşam için mücadele!

Tam da bu noktada iktidarın kurduğu hegemonik baskıya karşı bir hegemonya geliştirmek, Gramsci’nin tabiriyle mevzileri tutarak ilerleyen bir savaş yürütmek gerekiyor. 1917 Ekim’inde de devrim bir grup öfkeli genç tarafından sarayın basılmasıyla olmadı. Zaten ikili iktidar olacak kadar örgütlenmiş Bolşevikler öncülüğündeki işçi sınıfının uygun şartları yakaladığında gerçekleştirdiği bir ayaklanma ile başarıya ulaştı. Leninizm’i âdeta bir softanın ezberi gibi yaşadığımız coğrafyayı ve günümüz şartlarını görmeksizin ezber etmenin anlamı yok. Mühim olan Leninizm’in özünü kavramaktır. O öz, 2. Enternasyonalci şoven kafalardan bizi azade tutacak ve enternasyonalist bir sınıf hareketinin inşasını mümkün kılacaktır.

Bir Eylem Kılavuzu Olarak Ekim Devrimi

Bir kişinin hakları için mücadelesi, nüfusun siyasi faaliyetinde genel bir gerileme koşullarında mümkündür ve hatta gereklidir. İnsanların özgürlüğüne ve güvenliğine yönelik tehdide karşı tek bir odak noktasıyla bile olsa direniş, er ya da geç kaçınılmaz olarak genel protesto duygularının hızlı bir şekilde büyümesine yol açacaktır. Devrimin tohumları, dar kafalı ruhların fakir toprağına bir kez ekildiğinde kesinlikle filizlenecek ve meyve verecektir, çünkü bunların içinde önemli bir güç, hakikatin ve adaletin gücü yatıyor. Modern toplumdaki onu neredeyse bir asır önceki görkemli olaylara bağlayan bir başka eğilim, milliyetçiliğin önü alınamayan büyümesi, daha doğrusu onun en korkunç biçimi olan ulusal şovenizmdir. Açıkçası, milliyetçiliğin tam da bu yönünün yayılması tesadüf olamaz. Tam tersine bu, Türkiye’nin son yıllardaki iç ve dış politikasının doğal bir sonucudur.

Bu oluşum için Türkiye egemen sınıfları iki klasik yolla varlığını sürdürmeye çalışıyor: Devlet içindeki “kemerleri sıkmak” (fiyatları ve vergileri artırmak, “sıkılaştırma” çağrıları ile yeni baskıcı yasaların kabul edilmesi) ve dış genişleme (Kuzey Irak’a operasyonlar, Suriye’nin kuzeyindeki harekatlar ve NATO dahilinde yürütülen yurt dışı askeri varlıklar). Sahte vatanseverlik ve milliyetçilik imdada yetişti ve insanları düşüncesizce gücün kutsallığına inanmaya zorladı. Hükümetin tüm yağmacı projelerini toplumun önemli bir kesimi aktif olarak veya zımni rızayla destekledi. Yine aynı şoven anlayış, iktidara muhalif görünen ırkçıların popülerlik kazanmasına olanak sundu. Göçmenler üzerinde pompalanan ırkçı propaganda toplumsal dinamiklerin ekonomik ve siyasal sorunlara olan öfkelerinin mazlumlara odaklanmasına sebep olmuştur. Bu bizi bir kez daha tarihe daha derinlemesine bakmaya, vatanseverliğin ve ulusalcı şovenizmin şimdiki gibi çirkin biçimlerde eşi benzeri görülmemiş boyutlara ulaştığı Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı dönemine bakmaya zorluyor. 1914’te insanlar, savaş coşkusuyla boğulmuş ve ulusal gururla dolup taşan, anavatanları uğruna başarılar sergilemeye hazır bir şekilde, ülkeleri için gururla savaşa gittiler. Üç yıl sonra, 1917’de, kırgın, hayal kırıklığı içinde geri döndüler ve tüm öfkelerini o yağma savaşını başlatanlara yönelttiler.

Çarlığın, ışığı gören askerleri gibi, bizim de ülkeye egemen olan burjuva ulusalcılığının özünü ve Kemalizm’in sınıf bilincine gölge düşüren, toplumun sınıf kinini sindiren yönlerini anlamamızın zamanı çoktan geldi; bu, kişinin kendi halkına karşı herhangi bir zulmün altına sarılabileceği “ulusal çıkarlar”ın sahte bir ambalajı olarak bir bayrak olmayı amaçlıyor. Dolayısıyla 1917 Ekim Devrimi, modern toplum için yalnızca dünya tarihinin gidişatını değiştiren tarihi bir olay olarak değil, aynı zamanda somut bir örnek, bir eylem kılavuzu olarak da önemlidir. Sınıf mücadelesi olduğu sürece, yalanlara saplanmış çürümüş hükümet ve yolsuzluk ortadan kaldırılıncaya, halk kendi gücünün ve haklılığının farkına varana kadar devrimin dersleri geçerliliğini yitirmeyecektir.

Yaşasın yeni ve yeniden gelecek Ekim Devrimleri!

Scroll to Top