Yerel seçimlerden sonra siyasete hâkim olan “yumuşama” söylemi, kısa vadede kimi politika değişikliklerine neden olmuş durumda. Seçim sonuçlarıyla bağlantılı olarak ortaya çıkan yumuşama söyleminin getirdiği bu değişiklikler, özellikle iktidar alanında halı altına süpürülmüşlerin sızarak ortalığı belli oranda kaplamasını sağladı. Bu sızma AKP/Erdoğan iktidarı için “sağlıksız” bir durum oluşturmakla birlikte fırsatlar da sunuyor.
Genişletme
Erdoğan’ın söylemlerindeki “sertlik”, Gezi İsyanı ile ivmesini almış ve darbe girişimi ile zirvesine vararak günümüze kadar sürmüştü. Faşizmin inşa süreci pratiğiyle iç içe gelişen bu söylemlerde kimi zaman geri vites (Rahip Brunson, Deniz Yücel vb.) yapılsa da “sertlik” düzeyi özellikle ülke içerisinde (başkana oy vermeyenlerin “terörist” ilan edilmesinden Gezicilerin “sürtük” olmasına kadar) istikrar kazanmıştı. Dolayısıyla Erdoğan’ın “yumuşama” kelimesini kullanması açıkça bir “yenilgiyi” ifade etmekte.
Bununla birlikte Erdoğan için “yenilgi”, sonun başlangıcından çok “yeni hamleleri” ifade ediyor. “Yeni hamlelerinin” odağını ise (Gezi, 7 Haziran’ın gösterdiği üzere) siyaset alanını genişletmek birlikte kendi güç alanını konsolide etmek oluşturuyor.
CHP ile görüşmelere başlanılması da genişletme hamlesinin ilk ve büyük adımını oluşturuyor.
Huzursuzluk, yoksulluk ve arayış içinde olan halkın tepkisini yaptığı mitinglerle soğuran ve “erken seçimi” utangaçça dile getiren CHP’nin tanıdığı zaman, Erdoğan’a büyük fırsat sunuyor. Fırsatın kıymetini bilen Erdoğan ise Kılıçdaroğlu’nu kamu kurumlarına sokmazken Özel’in “gölge kabinesini” bakanlarına törenlerle karşılatıyor, “tahliye” isteklerini kırmıyor ve böylece “milletin” ve “milli iradenin” temsilcisi rolünü oynayabiliyor.
Kendine oy kaybettirse de Şimşek’in programını uygulamada kararlı olması ise Erdoğan’ın ikinci genişleme hamlesi. Kamuda tasarruf söylemiyle kıstığı kaynakları vergi afları ve hatta vergisizlikle sermayeye aktaran Erdoğan, asgari ücretli ve emeklilere bahşettiği cüzi Temmuz zammıyla sermayenin bütün fraksiyonlarına da “iradeleri” olduğunu gösteriyor.
Konsolidasyon
Erdoğan genişlemeyle beraber gücünü toparlamaya da odaklanmakta. En yakınına yönelen Erdoğan, genel ve yerel seçimlerde beklentileri karşılamayan Gelecek, Deva ve İyi Parti’ye pençesini atmış durumda. Milletvekillerini ve belediye başkanlarını “duygusal” şeylerle iknaya çabalıyor.
Yol arkadaşlarına karşı cömertlikte sınır tanımayan Erdoğan, “duygusal”ların yanında “ideolojik” şeyleri sunmayı da beis görmüyor. Dinbazların içeriğini hazırladığı “yeni” müfredatla sunulan Maarif Modeli, bu modeli uygulayacak öğretmenleri yetiştirecek ve “ayrıksıları” ayıklayacak Öğretmen Meslek Kanunu ile kamuda kadrolaşmanın yanı sıra “dindar ve kindar” neslin yetişmesi için Allah’ını sevenler saflara çağrılıyor.
Saflara çağrılan eskilerin arasında “liberaller”in de eksik olmadığı görülüyor. Sıcak paranın gelmesi için dışarıya güven verme ve “hukuka” uyma çağrısını yapan “liberallere” sessiz kalamayan Erdoğan, Osman Kavala davasını öne çıkartıyor. Kalemşörü Abdülkadir Selvi’nin Kavala’nın suçunun düştüğünü yazması, Osman Kavala’nın avukatlığını AKP Milletvekili’nin yeğeninin üstlenmesi ve “yeğenin” Adalet Bakanlığı’na itiraz başvurusu yaparken “kripto” yapılarla mücadele vurgusu yapması ise Erdoğan’ın “liberalleri” kazanmayı istediğini göstermesinin yanı sıra “koalisyon” alanına da mesaj anlamını taşıyor.
MHP ve “Dış Güçler”
Koalisyon alanına verilen mesajın esas alıcısı ise MHP.
Gülen Cemaatinin tasfiyesinin ardından iktidar alanına giren ve iyice yerleşen MHP, “yumuşama” hamlelerinin kazanımlarını tehdit ettiğinin farkında. Yargıtay seçimleriyle başlayan ve Sinan Ateş davası ile Ayhan Bora Kaplan soruşturmasıyla kendisine doğrudan yönelen sürecin farkında olan MHP “şimdilik” dolaylı mesajlar yolluyor.
Özel Harekâtçıların Devlet Bahçeli’nin elini öpmesi, yine Bahçeli’nin sosyal medyadan elinde dosya olduğu fotoğrafını paylaşması, iki ÖSO liderinin Alaattin Çakıcı ve “kama”yla poz vermesi, Kayseri’deki pogrom girişiminde MHP’lilerin ön plana çıkması ve MHP ile özdeşleşen “Bozkurt” işaretinin Türk milletine “tamamına” ait olduğunun iddia edilmesi MHP’nin “sert” ve çok yönlü saldırıya geçebileceğine işaret ediyor.
Nitekim Süleyman Soylu’nun geri dönme ihtimalinin dile getirilmesi Erdoğan’ın “şimdilik” bu resti gördüğüne ve süreci ilerletirken “temkinli” olacağına işaret ediyor.
Doğrudan olmasa da “yumuşama” sürecinin etkilediği bir diğer yer ise “dışarısı”.
Birikiminin sınırlarına ulaşan Türk burjuvazisinin ihtiyacı doğrultusunda hammadde ve pazar arayışı içerisinde “savaş” alanlarına dalan AKP/Erdoğan iktidarı “sıkışma” içerisinde.
Dağlık Karabağ’da Azerbaycan’a yardım etse de inisiyatifi İsrail, ABD ve Rusya’ya bırakan, Ukrayna’da Rusya’nın ağır basması ve NATO’nun doğrudan dahil olmasıyla istediği “fırsatı” değil elde edemeden “kırıntıya” talim eden AKP/Erdoğan, Esad ile diyalog başlatarak “kazanımlarını” koruyup içerideki siyasete tahvil etmeyi amaçlıyor. Fakat ÖSO’dan gelen “sert” tepki ve Esad’ın önce “işgali” bitirin resti burada da “sıkışma” olduğunu ve “yumuşamanın” işe yarama ihtimalini düşük olduğunu gösteriyor.
AKP/Erdoğan sıkıştığı ve kayıp yaşadığı siyasal alanı korumak, tahkim etmek ve mümkünse genişletmek amacıyla çıktığı “yumuşama” yolunda önemli hamlelerde bulunmaya devam edeceği görülüyor. Buna karşılık başta MHP ve “dış güçler” olmak üzere var olan siyasal alanda mevzilenen öznelerin ise “yumuşamaya” bir sınır çizerek ya da “kıvamını” düşürerek şekil vermeye çalışacağı da ortada. Bu hamlelerden hangilerinin başarılı olacağında somut koşullarla birlikte güç dengesinin belirleyici olacaktır. Var olan durumun öncekisinden daha da “sertleşmesi” ihtimaliyle birlikte.