Yemen’in Küresel Deniz Ticaretine Etkileri

Avrupa ile Asya arasında sefer yapan gemiler, 150 yılı aşkın bir süre önce Süveyş Kanalı’nın açılmasından bu yana pek fazla kullanılmayan, Afrika’nın güneyinden uzun bir rotada seyir yaparak Ümit Burnu’nu dolaşmaya başladı. 2023 yılı Kasım ortasından bu yana Yemen’deki Husiler, Kızıldeniz’de İsrail, ABD ve İngiltere ile bağlantılı gemilere saldırıyor, dronlar gönderiyor ve füzeler atıyorlar. Husiler, saldırıları Filistin halkıyla dayanışma için yaptıklarını her seferinde bildiriyorlar. Buna karşılık, Danimarka’nın Maersk, Almanya’nın Hapag-Lloyd ve Çin’in Cosco şirketleri de dahil olmak üzere dünyanın en büyük konteyner şirketleri, Kızıldeniz’den yapılan sevkiyatları durdurdular. Petrol şirketi BP de aynısını yapıyor. 10 Ocak’ta Husiler şimdiye kadarki en büyük saldırılarını başlattılar ve bölgedeki ABD savaş gemilerine 20’den fazla füze ve insansız hava aracı fırlattılar. ABD ve müttefiklerinden birkaçı ertesi gün Yemen’deki bir düzineden fazla Husi hedefine askeri saldırılarla karşılık verdi.

Yemen’in bu saldırıları artık bölgesel ve küresel bir etkiye sahip. Küresel sermayenin dolaşımına büyük bir darbe indiren bu askeri operasyonlar hem navlun fiyatlarını tırmandırıyor hem de Batı’daki üretici ve tüketicinin metalara daha pahalıya ulaşmasına neden oluyor. Tıpkı geçtiğimiz yılın ilkbahar aylarında başlayan kuraklık sebebiyle Panama kanalındaki geçişlerin kısıtlanmasının bir sonucu olarak dolaşımda meydana gelen Amerika eksenli krize benziyor. Fakat Süveyş kanalından geçişlerin yüzde 85 oranında azalması ve çok daha uzun seyir rotalarıyla Uzak Doğu’dan Avrupa’ya emtia taşınması küresel sermayeyi Panama krizinden çok daha derin bir krize sokmuş durumda.  

Bu rota değişiklikleri, gemilerin seyirlerine binlerce mil ve seyahat günleri ekliyor ve şirketlere milyonlarca dolarlık ekstra yakıt ve diğer maliyetlere mal oluyor. Hâlâ Kızıldeniz’i aşan gemiler olsa da Marine Traffic, Vessel Finder gibi gemi izleme sitelerinde, birçoğunun otomatik tanımlama sistemi transponderlerinin[1] gemide silahlı muhafızlar taşıdıklarını duyuracak şekilde ayarlandığını gösteriyor. Bölgedeki ABD, Fransız ve İngiliz gemileri zaten Husilere ait onlarca insansız hava aracını düşürüyordu, ancak Batılı hükümetler küresel deniz taşımacılığını korumak için daha fazlasını yapma baskısı altındaydı. Aralık ayında ABD, bölgedeki taşımacılığı korumak için 10 ülkeden oluşan bir deniz görev gücü oluşturduğunu duyurmuştu. Ancak Yemen’in taviz vermeyen saldırıları sonucunda hem ABD hem de Yunanistan Kızıldeniz’den deniz gücü unsurlarını çekmek zorunda kaldı. Küresel sermaye açısından krizden kolay bir çıkış yolu görünmüyor; bu da coğrafya, ekonomi, teknoloji ve jeopolitiğin bir araya gelmesinin, nispeten küçük güç olan Husilerin küresel ekonomide devasa bir ölçekte tahribata yol açmasına nasıl olanak sağlayabileceğini gösteriyor.

Husiler Kimdir?

Resmi adları Ensarullah olsa da Husiler daha çok kurucuları Hüseyin el-Husi’nin adıyla anılıyor. Kuzey Yemen’deki bir Şii Müslüman mezhebinin üyeleri, 1990’larda Yemen diktatörü Ali Abdullah Salih’in hükümetine karşı savaşan bir grup olarak ortaya çıktı. Salih, sonunda 2012’de Arap Baharı bağlantılı protestolar sırasında devrildi ve Husiler, 2014’te başkent Sana’yı ele geçirmek için ortaya çıkan güç boşluğundan yararlandı. Başkenti bugün hâlâ ellerinde tutuyorlar, ancak uluslararası toplum tarafından genellikle Yemen’in meşru hükümeti olarak tanınmıyorlar. Yemen halkları 2014’ten beri Husilerle, Yemen’in uluslararası alanda tanınan hükümeti ve Suudi Arabistan liderliğindeki (ve ABD tarafından desteklenen) uluslararası bir koalisyonla karşı karşıya getiren acımasız bir iç savaşa katlanıyor. Geçtiğimiz yıl itibariyle Birleşmiş Milletler, yaklaşık on yıllık savaşın 377.000’den fazla insanı öldürdüğünü ve bunların çoğu yetersiz beslenme, güvenli olmayan su ve kötü tıbbi hizmetler nedeniyle olduğunu ve hepsinin çatışmayla daha da kötüleştiğini belirtti. Ancak şiddet, 2022’de BM aracılığıyla sağlanan ateşkes sonrasında azaldı. Bugün Husiler, Yemen topraklarının yaklaşık üçte birini ve nüfusunun yüzde 70’ini kontrol ediyor. Dış dünya savaşa dikkat ettiği ölçüde, odak noktası esas olarak insani kriz ve Amerika’nın Suudilere tartışmalı desteği olmuştur. Ancak Kızıldeniz’deki son olayların gösterdiği gibi, Husiler’in Yemen’deki savaşı Yemen’de kalmıyor.

Çatışmanın Küreselleşmesi

Husiler jeopolitik görüşleri konusunda hiçbir zaman tam olarak incelikli olmadılar. Grubun resmi sloganı “Allah büyüktür, ABD’ye ölüm, İsrail’e ölüm, Yahudiler’e lanet ve İslam’ın zaferi”dir. Ancak şimdiye kadar, dışarıdakiler onları çoğunlukla sadece kendi memleketleri Yemen’de bir endişe kaynağı olarak gördüler.

7 Ekim’deki Mescid-i Aksa tufanı ve ardından gelen Gazze’deki İsrail askeri operasyonunun ardından, bölge genelindeki İran destekli silahlı gruplar (bazıları bunlara topluca Direniş Ekseni adını veriyor ve bunlara Lübnan’ın Hizbullah’ı, Irak ve Suriye’deki çeşitli milisler de dahil) İsrail’e ve ABD askeri hedeflerine yönelik saldırılarını artırdı. İran hükümeti ise, kendi güçleriyle doğrudan müdahale etmeyi planlamadığını açıkça belirtti. Tüm bu gruplar arasında, Husiler’in çatışmadaki eylemleri, sadece çatışmadan fiziksel uzaklıkları nedeniyle bile, bazı açılardan en cüretkâr olanlarıydı. Ekim ayından bu yana Husiler, Yemen’den iki bin kilometreden fazla uzaklıkta bulunan İsrail’e düzenli olarak füzeler ve insansız hava araçları ateşliyor. Husiler daha önce Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki hedeflere füzelerle saldırmıştı, ancak İsrail’e karşı yapılan fırlatmalar -ki bunların hepsi şu ana kadar İsrail füze savunma sistemleri veya Kızıldeniz’deki ABD donanma gemileri tarafından engellendi- açık ara en uzun menzilli saldırılarıdır. 19 Kasım 2023’te helikopterle taşınan Husi savaşçıları, kısmen bir İsrailli iş adamına ait olan bir yük gemisi olan Galaxy Leader’a binip gemiyi ele geçirdiler. O zamandan beri, İsrail, ABD ve İngiltere ile bağlantılı onlarca farklı ticari gemiye çeşitli derecelerde saldırılar düzenlendi. Bu saldırılardan bazıları, herhangi bir ordunun ilk kez bir gemi karşıtı balistik füzeyi savaşta kullanması da dahil olmak üzere şaşırtıcı teknik yetenekler gösterdi. Seyir füzelerinden çok daha yüksek irtifalarda ve daha yüksek hızlarda hareket eden bu füzeler, orduların düşman gemilerine saldırabileceği menzili önemli ölçüde artırabilir ve mevcut savunmaların çoğunu geçersiz kılabilir.

Kritik Bir Darboğaz: “Babülmendep Boğazı”

Küresel ticaretin yaklaşık yüzde 12’si ve deniz petrol ticaretinin yüzde 10’u, iki dar geçitle tanımlanan bir su kütlesi olan Kızıldeniz’den geçiyor: Kuzeyde Mısır’ın Süveyş Kanalı ve güneyde Afrika’nın doğu kıyısında Yemen ile Cibuti arasında bulunan ve en dar noktasında yaklaşık 20 mil genişliğinde olan ve saldırıların gerçekleştiği “Hüzün Kapısı” anlamına gelen Babülmendep boğazı. İsrail, ABD ve İngiltere bağlantılı şirketlerin gemilerine yönelik gerçekleştirilen Husi saldırılarının büyük bir kısmı bu boğazda meydana geliyor. Bu nedenle de bu boğazın stratejik bir önemi var. Bu rotada meydana gelen dolaşım krizi bilhassa Süveyş Kanalı geçiş ücretlerinden yılda 9 milyar dolardan fazla kazanan ve şu anda nakit sıkıntısı çeken Mısır gibi bazı ülkelerde doğrudan hissedilebilir. Ancak deniz taşımacılığının ördüğü karmaşık küresel ticaret ağı göz önüne alındığında, diğer ülkelerde de domino etkisini gösterecektir.

Bu ticaret yolunda meydana gelen aksamanın birçok Avrupa ekonomisinin Rus boru hatlarından kurtulmak için gemiyle taşınan petrol ve doğal gaza, çoğunluğu Orta Doğu’dan olmak üzere, daha fazla güvenmek zorunda kaldığı bir zamanda gelmesi de sermaye dolaşımındaki krizi arttırdı. Bu arada Rusya, Hindistan, Çin ve Asya’daki diğer pazarlara kendi petrol ihracatını artırdı ve bu petrolün çoğu da Kızıldeniz’den gemilerle taşınıyor. Petrol fiyatları saldırılar başlamadan önce aylarca düşüşteydi ve bunun başlıca nedeni Çin gibi büyük tüketicilerdeki talebin azalmasıydı. Ancak fiyatlar 2023 Aralık ayında varil başına 1 dolardan fazla arttı. BP’nin Kızıldeniz’e sıvılaştırılmış doğal gaz sevkiyatlarını askıya aldığı haberinin duyulmasının ardından Avrupa doğal gaz fiyatları da yüzde 7 arttı. Kızıldeniz’den bir konteyner göndermenin spot fiyatları 2023 Aralık ayının başından bu yana yüzde 173’ten fazla arttı.

Küresel endüstriyel üretimin durgunlaştığı ve pandemi sonrası tüketici talebinin normale döndüğü bir dönemde kriz, küresel taşımacılık sektörü için daha kötü bir zamanda gelemezdi. Denizcilik şirketleri için sorun sadece gemileri, kargoları ve mürettebatları için risk değil, aynı zamanda bu riske karşı sigortalanmanın maliyetidir. Sigorta şirketlerinin Kızıldeniz’deki nakliye için talep ettiği savaş riski primleri, 2023 Aralık ayının başında bir geminin değerinin yaklaşık yüzde 0,07’sinden şu anda yaklaşık yüzde 0,5’e sıçradı. Petrol tankerlerinin yüz milyonlarca dolar değerinde olabileceği düşünüldüğünde, bu primler daha da artarsa Kızıldeniz rotası aşırı pahalı hale getirebilir.

Babülmendep ayrıca stres altında olan tek küresel ticarî darboğazı değil. Panama Kanalı, iklim krizinin bir sonucu olarak meydana gelen tarihi kuraklıkla düşük su seviyeleri nedeniyle şu anda düşük kapasitede çalışıyor ve bu da geçebilecek gemi sayısını sınırlıyor[2]. Analistler ayrıca Orta Doğu’daki kargaşanın İran ile Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki Arap Denizi’ne açılan kapı olan Hürmüz Boğazı’nı etkileyebileceğinden de endişe ediyor. Petrol sevkiyatları için bir rota olarak önemi göz önüne alındığında, bunun enerji fiyatları üzerinde çok daha önemli bir etkisi olabilir. Bu emperyalist paylaşım ve rekabet aslında sadece farklı tedarik zincirlerine sahip olmanın, yeniden yönlendirme yeteneğine sahip olabilmenin önemini vurguluyor. Ancak bu alternatifleri geliştirmenin de maliyetleri arttıran bir etkisi mevcut.

Yemen’e Karşı Saldırı

Küresel denizcilik sermayesi, dünyadaki tüm ülkeleri Husiler’e karşı bir şeyler yapması çağrılarına öncülük ediyordu. Taşımacılık sektörünün önde gelen dergisi Lloyd’s List, çarpıcı bir başyazıda, 19. yüzyılda nakliyeyi korumak için İngiliz Donanması’nın kullanımına açık karşılaştırmalar yaparak, “Gambot diplomasisi[3] geçmişe hapsedilsin. Ancak 21. yüzyılda gambotların meşru kullanımları var; dünya ticaretinin devam eden akışı bunlardan biri” diye yazdı[4]. 2023’ün Aralık ayında ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, bölgedeki taşımacılığı korumayı amaçlayan çok uluslu bir deniz misyonu olan Operation Prosperity Guardian’ın (OPG) kuruluşunu duyurdu. Ancak bu görev gücünün ne kadar büyük olacağı veya nasıl çalışacağı hâlâ belirsiz. Deniz tarihçisi Sal Mercogliano, Amerikan basınında kendisi ile yapılan söyleşilerde OPG hakkında “İkinci Dünya Savaşı tarzında konvoyların gemilere eşlik ettiğini göreceğinizi sanmıyorum. Söz konusu taşımacılık ölçeği, bu tür refakatleri imkânsız kılıyor. Aslında donanma gemilerinin kendilerini Yemen ile ana seyir güzergahı arasına yerleştirip kapı bekçisi gibi davranmalarını görmeniz daha olası” şeklinde tahminde bulunmuştu.

Birkaç Avrupa ülkesinin yanı sıra Bahreyn ve Seyşeller’i (Hint Okyanusu’nda sadece 100.000 nüfuslu küçük bir ada ülkesi) de içeren koalisyonda bazı dikkat çekici eksiklikler de var. Yakınlardaki Cibuti’de askeri üssü bulunan ve Orta Doğu petrolünü ithal etmeye ve tüketim mallarını gemi yoluyla Avrupa’ya ihraç etmeye büyük ölçüde bağımlı olan Çin bu gruba dahil değil. Pekin, son zamanlarda bölge siyasetinde daha aktif bir rol oynuyor; buna bu yılın başlarında Suudi Arabistan ile İran arasında tarihi bir diplomatik anlaşmaya aracılık etmek de dahil. ABD ve Çin donanmaları daha önce bölgede iş birliği yapmış olsa da on yıl önce Somali korsanlığıyla mücadele çabaları da dahil olmak üzere, iki ülke arasındaki jeopolitik gerginlikler şimdi çok daha yüksek. Pekin’in çokuluslu görev gücüne katılmasından çok uzakta olan Pentagon, Çin donanma gemilerini 2023 yılının Kasım ayı sonlarında saldırıya uğrayan İsrail’e ait bir tankerden gelen yardım çağrısını görmezden gelmekle suçladı.

Başka bir kayıp ülke: Suudi Arabistan, ülkenin yıllardır Husilerle savaştığı düşünüldüğünde daha da şaşırtıcı. Ancak son zamanlarda kanlı ve maliyetli Yemen çatışmasından kendilerini kurtarmak için adımlar atan ve Husilerle birkaç tur barış görüşmesi düzenleyen Suudi liderlerinin, ABD’yi gemi saldırılarına yanıt vermede itidal göstermeye çağırdığı bildirildi. Suudi liderlerinin, son yıllarda Husiler’in ve İran’ın Suudi ve Emirlik petrol tesislerine yönelik saldırılarına Washington’ın yetersiz tepkisi olarak gördükleri şeye karşı muhtemelen hâlâ kızgın oldukları görülüyor. Bu noktada, Suudiler muhtemelen seyirci kalmayı daha çok tercih ediyor çünkü Husiler İsrail ve ABD’ye daha doğrudan hitap ediyor. Fakat yine de Yemen, Suudi Arabistan’ı İsrail’le kirli ittifak içinde olmakla suçluyor ve gün geçtikçe Suudi Arabistan’a karşı daha tehditkâr söylemlerde bulunuyor.

ABD’nin Husilere karşı gerçekleştirdiği askeri saldırıların bazı emsalleri var. 2016’da Başkan Obama döneminde, bölgedeki ABD Donanması gemilerine yönelik önceki bir Husi saldırısına yanıt olarak üç Husi radar noktasını Tomahawk füzeleri ile vurdu. ABD ayrıca son yirmi yılda Yemen’deki hedeflere yüzlerce drone saldırısı düzenledi. Ancak bu, 2021’de ilk dış politika eylemlerinden biri olarak Yemen’deki Suudi liderliğindeki koalisyona ABD desteğini durdurmayı duyuran ve ABD’nin drone savaşını da azaltan Biden yönetimi için yine de bir tür geri dönüşü temsil ediyor. Husiler ise Batı’nın askeri müdahalesinden etkilenmediklerini söylerken, Yemen Silahlı Kuvvetleri sözcüsü Tuğgeneral Yahya Sare’e hemen hemen her açıklamasında, “Bizim savaşımız ahlaki bir savaştır ve bu nedenle Amerika ne kadar çok ittifakı harekete geçirirse geçirsin, askeri operasyonlarımız durmayacaktır” ifadelerine yer veriyor.

Sonuç

Kapitalistler açısından durum nasıl çözülürse çözülsün, Kızıldeniz’in çok ötesinde kalıcı yankıları olacaktır. Küresel ekonomi her zamanki gibi deniz ulaştırmasına bağımlı kalmaya devam ediyor ve küresel ticaretin yaklaşık yüzde 80’ini oluşturuyor. Rusya’nın Ukrayna’ya uyguladığı deniz ablukası ve Husilerin Kızıldeniz’deki operasyonları sonucunda Karadeniz’den tahıl nakliyesinin aksaması, son yıllarda silahlı çatışmanın bu ticareti nasıl etkileyebileceğinin yeterli bir göstergesi oldu. Daha fazla kesinti olması kuvvetle muhtemel. Geçtiğimiz yıl, o zamanki ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan’a yaptığı ziyarete yanıt olarak, Çin donanması adanın etrafında canlı ateş tatbikatları gerçekleştirerek uluslararası ticaret rotalarını birkaç gün boyunca etkili bir şekilde abluka altına aldı. Çin’in, Tayvan’a tam ölçekli bir savaş öncesinde veya bunun yerine daha uzun bir abluka uygulayabileceğine dair artan korkuları tetiklemiş oldu. Son olayların deniz gücü dengesine ilişkin varsayımları altüst ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. İki yıl önce Ukrayna savaşı henüz başladığında Ukraynalılar gelişmiş bir donanma olmadan Rus Karadeniz filosuna ciddi zararlar vermişti ve Ukrayna hava ve deniz İHA’larının bir dizi saldırısının ardından Moskova’nın filoyu çoğunlukla Kırım’daki geleneksel üssünden çekmesine neden oldu. Şimdi Husilerin hiçbir donanmaya sahip olmadan küresel sermaye dolaşımına nasıl darbe vurduğu ortada. Tüm bu emperyalist paylaşım kavgasına bir de Tayvan senaryosunu eklersek nasıl görüneceğini siz hayal edin.

Tüm jeopolitiği ve sermayenin dolaşım krizlerini bir kenara bırakırsak, her şeyin temelinde kâr elde etme ekonomisi ve hegemon olma mücadelesi için vekâlet savaşlarının desteklenmesi yatıyor. Savaşlar ile silah simsarlığı yapan emperyalist güçler, dünyanın dört bir yanında savaşlar çıkararak adeta kaostan beslenirken, kendilerine karşı direniş oluştuğunda da mağduru oynamayı çok iyi beceriyorlar. Dolaşımı krize sokan ister iklim değişikliği olsun isterse de bölgesel sıcak savaşlar olsun hepsinin temel sebebi kapitalizmdir. Dünya halkları bu savaşların altında soykırıma uğrarken, ezilirken, açlık ve yoksulluktan kırılırken savaşlara sebep olanlar servetlerine servet katmaya devam ediyor. Milliyetçi hamasi söylemlerle kutsal vatanları için genç, yaşlı, kadın, erkek, çocuk ayırmaksızın herkesi ölüme sürükleyen savaşlar yalnızca küresel sermayenin çıkarına işliyor. Emek sömürüsünün tüm kalıntılarını ortadan kaldıracak bir devrimler çağı ile emperyalist savaşlar sona erecek, sosyalizm bütün insanlığa adil, barış ve refah içinde bir yaşamı inşa etmenin anahtarı olacaktır. Tam da bu sebeple yazıyı Lenin’in Büyük Ekim Devrimi’nin dördüncü yıldönümü konuşmasında ifade ettiği şu cümlelerle bitirmek uygun olacaktır: “Bütün ülkelerin kapitalist efendileri -Japonya Amerika’ya, Amerika Japonya’ya karşı, Fransız İngiliz’e karşı vb.- ‘anavatanı koruyoruz’ diye palavraya devam edin! Bütün dünyanın pasifist küçük-burjuvaları ve filisternler, II. ve İkibuçuğuncu Enternasyonal’in kahramanları yeni ‘Basel Manifesto’ları ile (1912 Basel Manifesto’sunu örnek alarak) emperyalist savaşa karşı mücadele sorunundan ‘yakanızı sıyırmaya’ devam edin! İlk Bolşevik devrimi dünyanın ilk yüz milyon insanını emperyalist dünyanın elinden kurtardı. Bundan sonraki devrimler bütün insanlığı bu savaşlardan ve bu dünyanın elinden çekip kurtaracak.”

 

Dipnotlar:

[1] Benim çalıştığım gemide “Turkish crew & owner” şeklinde ayarlama yapmıştık. Türkiye İsrail’e ambargo uyguladığını resmi olarak duyurduktan sonra Türkiye bağlantılı gemiler bölgede büyük ölçüde sorun yaşamamaya başladı. Ancak hepimiz biliyoruz ki bu göstermelik bir ambargo. Esasen İsrail’e gönderilecek mallar Yunanistan ve Mısır üzerinden taşınmaya devam ediyor.

[2] Panama kanalındaki kuraklık sorunu ve iklim krizinin sermaye dolaşımına etkilerine dair daha detaylı bilgi için bkz: https://elyazmalari.com/2023/09/11/kuresel-ticaretin-rotasinda-iklim-krizi-ve-emperyalist-savaslar/

[3] Gambot Diplomasisi, özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından birinci emperyalist paylaşım savaşına değin savaş gemileriyle güç gösterisi yaparak daha küçük ülkelerde caydırıcı bir unsur olma anlamında kullanılıyordu. Ayrıca borç tahsil etme ya da yabancı ülkede kendi vatandaşlarını koruma amacıyla emperyalist ülke donanmaları gambotlardan faydalanıyordu.

[4] Söz konusu makale için bkz: https://www.lloydslist.com/LL1147631/Navies-must-ensure-trade-flows-in-the-Red-Sea

Scroll to Top