Kapitalizmin yapısal krizinin bir sonucu olarak varlığını sürdüren hegemonya krizi ve paylaşım mücadelesi, yeni eşiklere ulaşarak derinleşiyor. İran’ın İsrail’e doğrudan saldırmasıyla perdesi açılan bu yeni eşiklerde bölgesel ve küresel güçler, sıcak savaşa yönelik hamlelerini sıklaştırarak var olan gerilimleri artırıyorlar. Bu artışta “Batılı” ülkeler başı çekiyor.
Batı Savaşı Büyütme Derdinde
İran’ın İsrail’e yönelik saldırısında on yıllardır Orta Doğu’daki karakolları olan işgalci Siyonist devletin hemen yardımına koşan ABD ve İngiltere, Ukrayna ve Pasifik’te yeni adımlar atarak savaş ateşinin harlıyorlar.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle Moskova’yı çevreleyerek çökertme planları aksayan İngiltere ve ABD, Kiev’e yeni ve “etkili” silahlar göndermeyi açıktan vaat ediyorlar. Fakat bu vaatlerin başta ekonomik kriz olmak üzere “müttefiklerle” savaşın bedelini paylaşma konusunda yaşanan sıkıntılardan dolayı gecikeceği de açıkça dile getiriliyor.
Bu gecikme “Batı”nın savaşın ateşini büyütmesini engellemiyor.
“Gizli yollardan” İngiltere ve Fransa uzun, ABD ise kısa ve orta menzilli füzeler göndermeyi sürdürürken NATO üyeleri doğrudan savaşa müdahil olmayı tartışıyor. Nitekim geçtiğimiz günlerde yapılan “gizli” toplantıda NATO üyelerinin doğrudan müdahale için Rusya’nın Ukrayna’da ilerlemesini ve Baltık, Polonya ile Moldova’ya saldırısını “kırmızı çizgi” olarak belirledikleri öne sürülüyor. Halihazırdaki durum ise “gizlice” tartışılanların ayan beyan ortada olduğunu gösteriyor.
Ülke içindeki tartışmalara rağmen Almanya bir ileri adım atarak Ukrayna askerlerini Alman silahlarını kullanmaları için eğitmeye başlarken Fransa da asker gönderme meselesini gündemde tutuyor. Kısmen “farklı” bir çizgi olarak İtalya ise Ukrayna’ya yardımın artırılmasını desteklemekle birlikte asker göndermeye “şimdilik” karşı duruyor.
Dolayısıyla Avrupa, ABD-İngiltere kanadının duraksadığı yerde ekstra güç katarak Ukrayna’daki savaşın sürmesini amaçladığını ortaya koyuyor.
Rusya ise hatalarından derslerini çıkararak Ukrayna’da köy köy ilerlemeyi sürdürüyor. Ekonomisini de savaşı sürdürebilmek için belli bir düzene koymayı başaran Moskova, “Batı”nın kendisine yönelik saldırılarının durmayacağını görerek hazırlıklarının boyutunu artırıyor. Rusya İngiltere, Fransa ve ABD’nin Ukrayna’ya gönderdiği çeşitli menzillerdeki füzelerini öne sürerek nükleer silahlarla tatbikat yapmaya başlamış durumda. Ukrayna’yı işgale girişirken “nükleer silahların da kullanılabileceği” söyleminin Putin’in bir blöfü değil zamanını bekleyen hamle olduğu görülüyor. Artık nükleer savaş ve dolayısıyla canlı yaşamın yok olması ihtimali ciddi bir gerçeklik olarak önümüzde duruyor.
Japonya ve Güney Kore Sahnede
Ukrayna’daki savaş ateşini sahip olmasa da son derece yüksek gerilime sahip bir bölge de Hint-Pasifik. Tayvan üzerinden bölgede yükselmeye başlayan gerilimler, yaşanan son gelişmelerle yayılmayı sürdürüyor. Obama döneminde konulan “Asia-Pivot” politikasıyla Çin’i çevrelemeye yönelen ABD, bölge ülkeleriyle siyasi ilişkilerini geliştirmenin yanı sıra AUKUS gibi paktlarla askeri yoğunlaşmaya yönelmişti. Bunlardan istediği “verimi” alamayan ABD, bölgedeki ekonomik olarak güçlü iki müttefikine yöneldi: Japonya ve Güney Kore.
Uzun yıllardır bu iki ülkenin silahlanmalarını kısıtlayıp üsler kurarak savunmalarını üstlenen ABD, şimdi onlardan Çin’e yönelerek bedel ödemelerini istiyor. Bu bağlamda Japonya ve Güney Kore’nin NATO zirvelerine çağrılmalarıyla birlikte ve NATO’nun Japonya’da irtibat ofisi açması, bu iki ülkenin hem NATO’dan destek alarak Çin’e yönelmede hem de ona destek verip Rusya’ya saldırıda rol almaları dayatılıyor. Bu iki ülkedeki iktidarların da ABD’nin politikalarına destek veriyor olması önümüzdeki dönemdeki Çin’e yönelik askeri baskının yükseleceğine işaret ediyor.
Çevreleme politikasını başta Orta Doğu ve Afrika’daki hamleleriyle aşmaya çalışan Çin, şimdi Avrupa’ya yönelmiş durumda.
Büyük Avrupa turuna çıkan Çin lideri Xi Jinping, ”savaş sopası” yerine “ekonomi havucunu” koyup Avrupa’yı ABD’den ayırarak hem kendisine yönelen savaş ateşini düşürmeyi hem de Avrupa’nın da desteğiyle ekonomik alanda hegemonya kurmayı planlıyor. Bir yandan Ukrayna’da krizin tarafı olmadıklarını belirtip yeni soğuk savaş karşı olduğunu ifade ederek diğer taraftan Tek Kuşak Tek Yol projesinin sunduğu fırsatları işaret edip iştah kabartarak “başka bir olasılığın” olabileceğini dünyaya göstermeye çalışıyor.
Pekin sahnenin önünde bunları yapmakla birlikte perde arkasında savaş hazırlıklarına hız veriyor. Uzay teknolojisini geliştirmenin yanı sıra ordunun yeniden yapılandırmasına başlayan Çin, donanmasını geliştirmeye çabalıyor. Çin, güçlü bir donanmayla hem ABD’nin kendisini çevrelemesine karşı gelmeyi hem de denizaşırı üs elde ederek askeri ve siyasi hegemonyasını da kurmayı hedefliyor.
Ekonomi havucunun sunduğu fırsatların savaş sopasınınkinden daha tatlı olsa da sopanın bütün havuçları alabilme ihtimalini barındırması, başta Ukrayna civarı ve Hint-Pasifik bölgesi olmak üzere savaş ateşinin yükseleceğine işaret ediyor. Kapitalizmin derinleşen krizi de göz önüne alındığında savaş ateşinin nükleer boyuta ulaşıp canlı yaşamı tehdit edeceği günlerin yaklaştığı açıkça görülüyor.