Rusya – Ukrayna Savaşında Müzakereler Dönemi

Savaşın başlangıcından beri bu savaşın emperyalist karakterini ve bloklar arası mücadeleyi vurguladım. 2022 yılında Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik başlattığı saldırı, yalnızca iki devlet arasındaki bir savaş değil, aynı zamanda emperyalist bloklar arası güç mücadelesinin bir dışavurumudur. Bu çatışma süresince barış sağlama adına çeşitli diplomatik girişimler gündeme gelmiş, bunların en dikkat çekenlerinden biri ise Türkiye’nin ara buluculuğunda İstanbul’da yürütülen müzakereler olmuştur. 2022 ve 2025 yıllarında gerçekleşen bu görüşmeler, yalnızca savaşın taktiksel boyutunu değil, aynı zamanda küresel hegemonya mücadelelerini de yansıtmaktadır. Bu çalışmada, söz konusu müzakereler emperyalist stratejiler ve sınıfsal dinamikler bağlamında değerlendirilecektir.

Emperyalist Stratejiler ve Sınıfsal Dinamikler

Bu savaş, özünde emperyalist çağın karakteristiklerinden biri olan tekeller arası rekabetin, devletler arası çatışma biçiminde tezahür etmesidir. Emperyalist çağda savaşlar genellikle kapitalist devletlerin sermaye birikim alanlarını ve nüfuz bölgelerini genişletme mücadelesi biçiminde ortaya çıkar. Bu bağlamda hem Rusya’nın hem de NATO öncülüğündeki Batı bloğunun stratejileri, savaşın sınıf karakterini ve diplomatik süreçlerin arkasındaki gerçek dinamikleri anlamak açısından kritik önemdedir.

ABD öncülüğündeki NATO bloku, Soğuk Savaş’ın bitiminden itibaren doğuya doğru genişleme politikasını kararlılıkla sürdürmüştür. Bu genişleme yalnızca askerî üsler veya savunma paktları inşa etme amacını taşımamış, aynı zamanda Batı finans kapitalinin Doğu Avrupa ve eski Sovyet coğrafyasındaki yeni pazarları ele geçirmesine hizmet etmiştir. Ukrayna’nın bu stratejideki rolü hem askerî hem de ekonomik düzlemde Batı sermayesinin ileri karakolu olmaktır. Savaşın başlamasıyla birlikte ABD ve AB tekelleri için devasa bir yeniden inşa pazarı doğmuş, enerji tekelleri, silah sanayii ve özel güvenlik şirketleri bu süreçten büyük kârlar elde etmiştir. NATO açısından ise savaş, Avrupa’nın militarizasyonunu yeniden meşrulaştıran ve örgütü işlevsizleşme krizinden çıkaran bir fırsata dönüşmüştür.

Öte yandan Rusya Federasyonu da Sovyetler Birliği’nin çözülüşünden sonra yeniden emperyal bir güç olma iddiasını sürdürüyor. Putin liderliğindeki yönetim, Rusya’nın çevresindeki eski Sovyet cumhuriyetlerini “yakın çevre” olarak tanımlayarak, bu coğrafyada NATO’nun ilerlemesini bir varoluşsal tehdit olarak görüyor. Ukrayna, bu açıdan yalnızca askerî veya jeopolitik değil, aynı zamanda tarihsel ve ideolojik olarak da Moskova için bir “kırmızı çizgidir.” Ancak Rusya’nın bu savaşa yaklaşımı da burjuva karakterlidir. Bu savaş ne sosyalizmin ne halkların kardeşliğinin savunusudur. Tersine, Rusya sermayesinin çıkarlarını genişletmeye ve Batı’nın nüfuzunu kırmaya dönük bir girişimdir.

Savaşın en ağır yükünü taşıyan ise ne NATO komutanlarıdır ne de Kremlin bürokratları. Gerçek bedeli ödeyenler, Ukrayna’nın, Rusya’nın ve bölge halklarının işçi sınıfıdır. Ukrayna’daki işçiler ve yoksul halk kitleleri, emperyalist çıkarlar uğruna hayatlarını kaybediyor; ülkenin altyapısı, ekonomisi ve toplumsal yapısı çökertiliyor. Aynı şekilde, Rusya’da da savaş, yoksul emekçilerin askere alınmasıyla, muhalefetin bastırılmasıyla ve militarist propagandayla bir toplumsal disiplin aracına dönüştürülmüştür. Her iki ülkede de burjuva sınıflar, savaşı kendi iktidarlarını tahkim etmek ve iç muhalefeti bastırmak için kullanıyor. Bu bağlamda, “egemenlik”, işçi sınıfının değil; her iki ülkenin ulusal burjuvazilerinin çıkarları doğrultusunda araçsallaştırılmıştır. Halklar arası düşmanlık, burjuvaziye hizmet eden bir ideolojik araç olarak tekrar tekrar önümüze geliyor.

İşte tam da bu tarihsel süreci gözeterek yürütülen müzakerelerin değerlendirilmesi ihtiyacı var. Savaşın başından günümüze kadar süregelen diplomatik masalar jeopolitik fayın nasıl da kırılgan bir yapıda olduğunu ve ne tür taktikleri barındırdığını gözlemlemek gerek. Bu hamleleri enine boyuna ele almadan müzakere süreçlerinin savaş ve savaşın neden-sonuç ilişkileri kapsamında nelere gebe olduğunu anlamamız güç olacaktır.

2022 İstanbul Müzakereleri: Diplomatik Çıkmaz

2022 yılının mart ayında, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın ilk aylarında, dünya kamuoyu tarafından umutla karşılanan diplomatik bir süreç başlatıldı. Türkiye’nin ara buluculuğunda İstanbul’da gerçekleşen bu görüşmeler, savaşın başından bu yana tarafların ilk kez yüz yüze geldiği ciddi müzakere girişimi olma özelliği taşıyordu.

Ukrayna heyeti, ülkenin tarafsız bir statüye geçmesini ve NATO üyeliğinden vazgeçmesini içeren bir öneriyi gündeme getirirken, bunun karşılığında uluslararası güvenlik garantileri talep etti. Bu öneri, özellikle Avusturya veya İsveç modeline dayalı “silahsızlandırılmış tarafsızlık” formülüne benzetiliyordu. Aynı zamanda, Kırım ve Donbas bölgelerinin gelecekte yapılacak görüşmelerle ele alınması planlanmıştı. Bu yaklaşım, kısa vadede ateşkese ve uzun vadede siyasî çözüme yönelik bir kanalın açılması anlamına geliyordu.

Rusya tarafı ise bu müzakerelerde, Ukrayna’nın tarafsızlık statüsünün anayasal güvence altına alınmasını, Donbas’taki Rusya yanlısı bölgelerin özerkliğini ve Kırım’ın Rusya’ya ait olduğunun tanınmasını talep etti. Aynı zamanda, Ukrayna’nın Batı silah sistemleriyle donatılmaması gerektiğini vurguladı. Ancak bu taslak, Ukrayna’nın egemenliğini zedelediği gerekçesiyle Batı tarafından kabul görmedi.

Tüm bu umutlar, emperyalist blokların çıkar hesapları karşısında hızla dağıldı. Görüşmelerin hemen ardından dönemin İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın Kiev’e sürpriz ziyareti ve Zelenskiy’e müzakereleri kabul etmemesi yönündeki telkini, müzakere masasının fiilen dağılmasına yol açtı. Bu noktada Johnson’ın rolü, emperyalist Batı blokunun (özellikle ABD ve İngiltere’nin) Ukrayna’yı bir vekalet savaşının aracı olarak kullanma stratejisiyle uyumlu bir müdahale olarak okunabilir.

Batı cephesinin temel hedefi, Rusya’nın askerî, ekonomik ve diplomatik olarak uzun süreli bir yıpratılma sürecine sokulmasıydı. Bu bağlamda, Ukrayna’nın barış yapması değil, savaşı sürdürerek Rusya’yı tüketmesi tercih edildi. Böylece İstanbul’da somutlaşma eğilimi gösteren diplomatik çözüm olasılığı, Batı emperyalizminin çıkarlarına ters düştüğü için boşa çıkarıldı.

Bu durum açıkça savaşın halklar arası değil, sermaye blokları arası bir hegemonya mücadelesi olduğunu gösteriyor. Müzakere sürecinin tıkanması, sınıf çıkarlarının diplomasiye nasıl yön verdiğini açık biçimde ortaya koymuştur. Ukrayna halkı, kendi kaderi üzerinde karar veremez hale getirilmiş; Rusya ile Batı arasındaki çelişkinin pasif bir nesnesine dönüştürülmüştür.

İstanbul görüşmeleri, her ne kadar çatışmaların ilk evresinde barışçıl bir çözüm umudu doğurmuşsa da, emperyalist çıkarların belirlediği sınırlar içinde şekillenen bir diplomasi olduğu için nihayetinde başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

2025 İstanbul Görüşmeleri: Taktiksel Ateşkes ve Tekrarlanan Taslak

2025 yılına gelindiğinde, savaşın üçüncü yılı bitmiş, tarafların hem askerî hem de ekonomik kaynakları önemli ölçüde tükenmeye başlamıştı. Bu durum, savaşın taraflarını yeniden müzakere masasına oturmaya zorladı. Türkiye’nin diplomatik çabalarıyla İstanbul’da yeniden bir araya gelen taraflar, 2022 yılında ortaya konulan taslağın yeniden değerlendirilmesini gündeme getirdi. Ukrayna, bu kez daha doğrudan bir yaklaşım sergileyerek devlet başkanı Zelenskiy’in doğrudan temsilcilerle görüşmelere katılmasını sağladı.

Öte yandan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, görüşmelere düşük düzeyli bir heyet göndererek temkinli bir diplomatik tavır takındı. Bu durum, Rusya’nın müzakere masasını bir taktik manevra alanı olarak gördüğünü ve sahadaki askerî kazanımlarını henüz müzakereyle takas etmek istemediğini gösteriyor. Heyetin yapısının Putin’in müzakereler konusunda ciddi olmadığı anlamına gelmiyor.

İstanbul’a giden Rus heyetinin her üyesine bir uzman eşlik etti: Medinskiy – Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Dairesi Başkan Yardımcısı Yelena Podobreyevskaya (yakın zamana kadar Medinskiy’in ofisini yönetiyordu); Galuzin’in yanında Dışişleri Bakanlığı’nın BDT ülkeleri ikinci dairesi müdürü Aleksey Polişuk (Ukrayna, Belarus ve Moldova ile etkileşimden sorumlu) bulunuyor; Fomin’in başkanlığını Savunma Bakanlığı Uluslararası Askeri İşbirliği Ana Müdürlüğü Başkan Yardımcısı Viktor Şevtsov yürütüyor.

En ilginç isim Kostyukov’un “ortağı” Rusya Genelkurmayı Baş İstihbarat Dairesi’nden General Aleksandr Zorin’dir. 2015-2017 yıllarında Rusya’nın Suriye’deki askerî operasyonu sırasında mükemmel bir askerî müzakereci olarak ün kazandı: Çeşitli gruplarla ateşkes, bazı tesislerin teslimi, insanî koridorların oluşturulması vb. konularda müzakerelerde bulundu. 2022 yılında Mariupol’da General Alekseyev ile birlikte Ukraynalılarla müzakereler yürüttü ve müzakereler Azovstal’ın teslim olmasıyla sonuçlandı.

Büyük ölçüde, bu müzakerelerin müzakere uğruna yürütüldüğünün kanıtı. Bununla ilgili taktik hedefler de var: Ukraynalılara Mariupol’da olduğu gibi aynı formatta ve aynı ruhla konuşulacağını ve onlara karşı tutumun tam olarak böyle olacağını göstermek. Ancak büyük ölçüde, hiç kimse ciddi sonuçlar beklemiyor. 2025 görüşmeleri, savaşın yıpratıcılığı karşısında taktiksel bir mola girişimi olarak okunabilir. Ancak kalıcı barışın sağlanması yönünde stratejik bir iradenin taraflarda henüz oluşmadığı anlaşılıyor. Bu da tıpkı 2022’de olduğu gibi, barış arayışının emperyalist çıkar çatışmalarına takıldığını bir kez daha gözler önüne seriyor.

Cephede Çatışmalar Derinleşiyor

Tüm bu müzakere ve ateşkes çağrıları devam ederken Rusya birlikleri, 25 Mayıs gecesi Ukrayna topraklarına yaklaşık 300 İHA ve 70 füze fırlattı. Savaşın başlamasından bu yana Rus insansız hava araçları ve füzeleriyle Ukrayna topraklarına düzenlenen en büyük saldırı. Ukrayna Devlet Acil Durum Servisi’ne göre 13 bölge vuruldu: Kiev ve Kiev bölgesinin yanı sıra Jitomir, Hmelnitskiy, Ternopil, Dnepropetrovsk, Nikolayev, Odessa, Harkov, Çernihiv, Çerkasiy, Sumi ve Poltava bölgeleri.

Rusya savunma bakanlığı askerî endüstriyel kompleksleri vurduğunu ifade eden bir açıklama yayımladı. Bu durum Batı’nın Ukrayna’ya sağladığı askerî yardımları yerinde imha etme operasyonu gibi duruyor. Ancak ne var ki bu füze ve İHA’ların isabet ettiği sivil alanlar da göz önünde bulundurulduğunda emperyalist rekabetin halkı nasıl kana buladığını bir kez daha görmüş oluyoruz.

1 Haziran günü de Ukrayna, savaşın tarihi boyunca en büyük saldırıyı gerçekleştirerek Rusya’nın içlerindeki ve Arktik’teki stratejik hava üslerini FPV-dronla vurdu. Ayrıca iki tane de lojistik öneme sahip köprüyü havaya uçurdu. Rusya’nın içinde bu saldırılara yönelik soruşturmalar devam ediyor. Zira iç kesimleri vuran dronların Rusya içinden ateşlendiği tespit edildi. Bu da üst bürokrat seviyelerinden aşağı doğru bir rüşvet ağı ile bunun mümkün olabileceğini işaret ediyor. Peki Rusya’nın Ukrayna’nın gerçekleştirdiği “Örümcek Ağı” Harekatı’na cevabı ne olacak? Medvedev şöyle dedi: “Patlaması gereken her şey kesinlikle patlayacaktır ve yok edilmesi gerekenler ortadan kaybolacaktır.”

Hemen ertesi günü 2 Haziran’da, bir önceki başlıkta kaleme alınan 2025’in ilk müzakeresi olan Mayıs müzakerelerinin ikincisi İstanbul’da yapıldı. Görüşmeler başlamadan önce, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan konuştu. İkinci turda tarafların ateşkes, esir değişimi ve Rusya ve Ukrayna başkanları arasında bir görüşme olasılığını görüşeceklerini söyledi. Daha önce, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Vladimir Putin ve Vladimir Zelenskiy arasında “gecikmeden” bir görüşme çağrısında bulunmuştu. Yine başkanların katılmadığı ancak heyetlerin katıldığı bir formatta gerçekleşti. Bu müzakere masasından bir şey çıkmadı. İki taraf da kendi muhtıralarını sundu.

Diplomasi, Sınıf Mücadelesinin Uzantısıdır

Emperyalist sistemde kalıcı barış yoktur. İstanbul’da yürütülen müzakereler göstermiştir ki, savaşan taraflar arasındaki diplomatik girişimler, yalnızca geçici taktik manevralardan ibarettir. Sınıfsal çıkarların çatıştığı bir düzende, kalıcı barış ancak bu çelişkilerin ortadan kaldırılmasıyla mümkündür. Barış masaları da hegemonya araçlarıdır. Müzakerelerde öne sürülen her öneri, tarafların yalnızca barış istemiyle değil, stratejik üstünlük sağlama arzusuyla şekilleniyor. 2022 ve 2025 görüşmeleri boyunca Batı’nın ve Rusya’nın müzakere tavırları, bu masaların aslında yeni savaş biçimlerinin diplomatik sahnesi olduğunu açığa çıkarmıştır.

Müzakerelerde ne Rusya’nın ne de Batı’nın gündeminde emekçi halkların çıkarları vardır. Görüşmelerde hiçbir taraf savaştan etkilenen yoksul kitlelerin talep ve ihtiyaçlarını temsil etmiyor. Bu durum, proletarya mücadelesi dışında gerçek bir barış umudunun olmadığını gösterir. Zira işçi sınıfı yok sayıldıkça barış da sadece bir illüzyon olur. Enternasyonal dayanışma olmadan savaşlara karşı gerçek bir direnç örgütlenemez. Her iki cephedeki burjuva sınıfların savaş politikalarına karşı işçi sınıfının enternasyonal birliği, savaş karşıtı mücadelenin temel hattıdır. Müzakerelerden çıkarılacak en önemli pratik sonuç, enternasyonalizmi yalnızca bir ilke değil, somut bir eylem hattı haline getirme zorunluluğudur.

Diplomatik süreçler, iktidar mücadelelerinin üst yapısal düzlemidir. 2022 ve 2025 İstanbul görüşmeleri, müzakerelerin sınıflar mücadelesinden azade bir “tarafsız alan” olmadığını; tersine, emperyalist bloklar arasında yürütülen sınıf temelli hegemonya mücadelelerinin devamı olduğunu açık biçimde ortaya koymuştur.

Scroll to Top