Trump’ın Ukrayna’ya Karşı Tutumu

ABD Başkanı Donald Trump, ikinci döneminin başından bu yana Batı nezdinde Ukrayna konusunda muğlak bir tutum sergiliyor. Nadir elementlerin işletilmesi başta olmak üzere maden kaynaklarının geliştirilmesi için Ukrayna’dan bir anlaşma talep etti, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’i gıyaben eleştirdi, onunla yüz yüze tartıştı, ardından bir süre askerî yardımları askıya aldı. Trump aynı zamanda her şeyden önce barışçıl bir çözüme ulaşmak istediğini de iddia ediyor.

Trump’ın Ukrayna’ya ve Zelenskiy’e yönelik mevcut tutumunun kökleri 2019 yılına dayanıyor. Ardından, Trump’ın ilk döneminde, gelecekteki başkanlık rakibi Joe Biden’ın oğlu Hunter Biden hakkında Ukrayna’nın yolsuzluk soruşturması açması için gösterdiği çabalar gün yüzüne çıktı. Bu konu iki cumhurbaşkanı arasındaki telefon görüşmesinde de ele alındı. Medya Trump’ın talebini Ukrayna’ya askerî ve malî yardım sağlanmasına bağlasa da ABD sonuçta fon tahsisini reddetmedi ve Biden’ın oğlu hakkında herhangi bir soruşturma yürütülmedi. ABD Başkanı için bu hikâye, Demokrat Parti’nin kendisini görevi kötüye kullanmakla suçlamasıyla ilk kez görevden alınma girişimiyle son buldu.

İşte beş yıl sonra Trump’ın Zelenskiy’e karşı yine kişisel şikayetleri var. Ukrayna lideri, 2024 ABD başkanlık seçimleri sırasında o dönem kararsız bir eyalet olan Pensilvanya’daki bir topçu mühimmatı fabrikasını ziyaret etti. Kendisine Demokrat Vali Josh Shapiro ve Demokrat Senatör Bob Casey eşlik etti. Seyahati sırasında Zelenskiy, Trump’ın Ukrayna’daki çatışmayı sona erdirme yeteneğinden şüphe ederken, aynı zamanda başkan yardımcısı olarak seçtiği J.D. Vance’in çok radikal olduğunu söyledi. Cumhuriyetçi cephe bunu, Trump’ın yeniden seçilmesini engellemek amacıyla Amerikan seçimlerine müdahale etme girişimi olarak algıladı. Trump daha sonra Zelenskiy ve Ukrayna’ya karşı belirgin bir tarafsızlık sergileyerek, ülkedeki çatışmayı sona erdirme niyetini doğruladı, ancak planının ayrıntılarını açıklamadı. Seçim zaferinin ardından Panama, Kanada ve Grönland hakkında yaptığı sert açıklamaların hiçbirini yapmadı. Trump, göreve başlamadan önce Zelenskiy ile bir araya gelerek, şahin duruşuyla bilinen ve Kiev’e karşı olumlu bir tutum olarak algılanan Keith Kellogg’u özel temsilci olarak atadı.

Trump göreve geldiğinden bu yana kamuoyuna yaptığı açıklamalarda ve eylemlerde Ukrayna’dan yeniden uzaklaşmaya başladı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile telefon görüşmesi başlattı ancak bu görüşme Ukrayna’da son derece olumsuz karşılandı. Trump, eleştirilere yanıt olarak Ukrayna ordusunun bakım masraflarının yüksek olduğunu hatırlatarak, bu masrafların karşılanması için nadir toprak metallerinin çıkarılması konusunda bir anlaşma yapılmasını talep etti.[1]

Ancak bir anlaşmaya varılamadı. Trump ile Zelenskiy anlaşmaya varmış olsalar da imzaların Washington’da atıldığı gün, Amerikan medyası önünde sert bir tartışma yaşandı. Trump, Ukrayna’yı ABD’ye saygısızlık yapmakla suçladı ve Zelenskiy’den toplantının yapıldığı Oval Ofis’teki davranışlarından dolayı özür dilemesini istedi. Bu karşılıklı çatışma, Trump’ın Ukrayna’ya tüm askerî yardımı askıya alma kararına yol açtı. Zelenskiy ateşkesi görüşmeyi kabul edene kadar yardım ve istihbarat sağlanmadı.

Trump’ın Ukrayna’ya Karşı Tutumunu Belirleyen Nedir?

Trump’ın açıklama ve eylemlerine bakıldığında Ukrayna ile ilgilenmediği sonucuna varılabilir. Hatta analistler Ukrayna’nın onu rahatsız ettiğini bile öne sürüyorlar. Bu tutumun kökeninde, dünyada güç dengesinin büyük güçler olan Rusya, ABD ve Çin arasında kurulması gerektiği yönündeki jeopolitik dünya görüşü yatıyor. Bu fikre, tam da Ukrayna’yı destekleyen Avrupalı emperyalist güçler karşı çıkıyor. Trump, onların ortak dünya görüşünü paylaşmıyor ve kendi bölgesindeki Amerikan çıkarlarını başkalarını etkilemeden savunabileceği çok kutuplu bir sistem yaratmanın gerekliliğine inanıyor. Trump, Ukrayna konusunda özel bir duyguya sahip olmasa da bunun kendisi için pratik faydalar sağlayacağını düşünüyor. Beyaz Saray’a döndüğünde Ukrayna’yı Avrupa ve Demokrat Parti’den “satın almak” istiyordu; çünkü bu ülkeler Ukrayna’yı kendi varlıkları olarak görüyordu. Bunun üzerine nadir toprak metallerinin çıkarılması için bir anlaşma teklifinde bulundu. Ancak Beyaz Saray’ın bu niyetini fark eden Zelenskiy, Trump’la zaten pek de sıcak olmayan ilişkilerini daha da kötüleştirmeyi tercih etti. Ukrayna Devlet Başkanı’nın yanında yer alan diğer Batılı liderlerin tepkileri, küresel dünyanın Zelenskiy ile Trump arasındaki ittifakı gerekli veya kabul edilebilir görmediğini teyit etti.

Trump, Zelenskiy ile yaşadığı gerginliği Kiev’e yapılan askerî yardımı durdurmak için kullandı; bu aynı zamanda Ukrayna’nın savunma sorumluluğunun Avrupa ülkelerinin omuzlarına yüklenmesi olarak da anlaşılmalı. Özellikle kendi ülkesinde geniş bir desteğe sahip olması ve dünya siyasetindeki diğer aktörlere bakmak zorunda olmaması nedeniyle, uzlaşmaya hazır olmadığını, aksine Amerikan çıkarlarını savunma konusunda hedeflerine ulaşacağını göstermiştir. Trump’ın Ukrayna’ya yardımların sona erdiğini resmen duyurmadığını da belirtmekte fayda var. Bu açıklama, birtakım Beyaz Saray temsilcileri tarafından medya aracılığıyla kendisi adına yapıldı. Bu, ABD Başkanı’nın herhangi bir adımı geri alma hakkını saklı tuttuğunu gösteriyor. Ne Ukrayna ne de askerî yardımlar, Avrupa ile ilişkileri tırmandırma fırsatı kadar onu ilgilendiriyor, hele ki bunun için kamusal bir sorumluluk üstlenmek zorunda kalmayacaksa.

Trump için, alacağı kararın Ukrayna’nın askerî ve siyasî açıdan yenilgisine yol açabilecek olması önemli değil. Avrupa’da oluşan ve kimliğini Kiev etrafında inşa eden kampın çöküşüne yol açmasını bekliyor. Trump bu kampı, iç siyasetteki en büyük rahatsızlığı olan Demokrat Parti’nin müttefiki olarak görüyor. Kiev’e karşı çok daha şüpheci olan sağcı güçler Avrupa’ya hâkim olsaydı, Trump’ın dikkati Ukrayna’ya hiç odaklanmayabilirdi. Trump’ın saygı duyduğu ve müttefiki olarak gördüğü az sayıdaki Avrupalı ​​politikacıdan birinin, Ukrayna’nın Avrupa sahasına entegrasyonuna ve ona askerî yardım sağlanmasına uzun zamandır karşı çıkan Macaristan Başbakanı Viktor Orban olması da tesadüf değil.

Trump’ın Ukrayna’ya yönelik tutumu konusunda dünya liderlerinin şunu anlamaları gerekiyor: Trump onlar için amansız bir rakip ve Ukrayna kartını kullanarak onlara karşı çıkıyor. Beyaz Saray Başkanı, ilk kaybedenin Ukrayna olacağı daha ileri bir tırmanışa hazır, çünkü Ukrayna’nın Londra, Paris ve Berlin’de ne kadar saygılı bir şekilde karşılandığını biliyor. Çin faktörü de önemli rol oynuyor. Trump, Pekin’i ABD’nin başlıca rakibi olarak gördüğünü ve Asya-Pasifik bölgesinde örtülü bir hegemonya mücadelesi olduğunu gizlemiyor. Üstelik salt ekonomik nedenler Trump’ı Çin sorununu çözmenin en önemli şey olduğuna inandırırken, Ukrayna’nın dikkat dağıtıcı ve sinir bozucu bir unsur olduğu ortaya çıkıyor. Trump, hedeflerine ulaşmak için fazla vaktinin olmadığını hatırlıyor: İki yıl içinde kongre seçimleri olacak ve eğer Amerikalılar için açık ve anlaşılır sonuçlar elde edemezse, Cumhuriyetçiler bazı koltuklarını kaybedecek ve bu da başkanın gücünü zayıflatacak.

Trump’ın Şahsında Gelişen Politikalar

Trump’ın Ukrayna’ya ve genel olarak diğer siyasî oluşumlara yönelik tutumunun sadece pratik düşüncelerden değil, aynı zamanda şahsî saiklerden de oluştuğunu belirtmemek mümkün değil. Trump karakter özellikleri itibariyle oldukça öngörülebilir bir kişiliğe sahip gibi görünse de esasında atacağı adımların çılgınlığının bir ölçütü yok. Bu nedenle Trump her zaman ilgi odağı olmaya çalışıyor. Aynı zamanda histerisini maceracılıkla, yani şöhret uğruna risk alabilme yeteneğiyle birleştiriyor. Bunu seçim kampanyalarında, amacı uğruna her türlü normu çiğneyerek açıkça göstermiştir; zira aynı davranış, siyasette olduğu gibi nezaketin katı sınırlarının olmadığı iş hayatında da ona başarıyı getirmiştir.

Trump, ABD Başkanı olarak dikkat çekmek için neredeyse saldırgan taktikler kullanmaya devam ediyor. Rakipleriyle yaşadığı anlaşmazlıklarda, güçlü ve her şeyi göze alan bir politikacı imajı yaratmak için doğrulanmamış gerçekleri ve uzlaşmacı delilleri kullanabilir. Trump ile anlaşmazlığa düşen Zelenskiy, bir Amerikan siyasetçisinin, bunun hangi siyasî sonuçlara yol açacağından bağımsız olarak, son sözü söylemesinin ne kadar önemli olduğunu hesaba katmadı. Trump, dikkatin karşı tarafa kaydığını hissettiğinde muhatabını küçük düşürmekten çekinmiyor.

Trump sıklıkla duygusal açıdan dengesiz davranıyor ve bu nedenle koşullar onu buna zorlamasa bile rakibine ilk saldıran kişi olmaya çalışıyor. Onun için kaybetmek ve yenilmek aynı şeydir, bu yüzden esas içeriği olmayan konularda bile kendisini üzecek bir sonuçla karşılaşmamak için var gücüyle çabalar. Ancak Trump’ın saldırısı kabul edilmezse, geçmesi mümkün. Kasıtlı olarak sakin ve kendine güvenen rakiplere karşı koyması zordur.

Ateşkes Sürecinde Anahtar Kimde?

Trump, 21 Mart’ta Beyaz Saray’da yaptığı konuşmada, Rusya ile Ukrayna arasında tam ateşkes sağlanması yolunda kaydedilen ilerlemeye ilişkin, bunun “çok yakında” gerçekleşmesini beklediğini söyledi. Trump, ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth ile ortak brifingde, “Her iki beyefendiyle (Zelenskiy ve Putin) çok iyi görüşmeler yaptım ve bir anlaşmanın ana hatlarını belirlediğimizi düşünüyorum” dedi. Trump, Ukrayna’daki savaşı iki nedenden dolayı bitirmeye çalıştığını söyledi: Bunlardan “en önemlisi” “binlerce gencin” ölümüydü ve ikincisi de Amerika’nın harcadığı 350 milyar dolar. Aslında en önemliyi vurgularken ikinci kısmın o ve politikaları açısından en büyük öneme haiz olduğunun sanırım altını çizmeme gerek yok. Trump, “çok yakında” tam bir ateşkes sağlanacağından ve ardından “şu anda” görüşülen bir arazi paylaşımını da içeren bir anlaşmanın yapılacağından emin olduğunu söyledi. Trump, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarını sürdürmesi nedeniyle herhangi bir yaptırım planlanıp planlanmadığına ilişkin bir gazetecinin sorusuna bu şekilde yanıt verdi.

Trump, 18 Mart’ta Vladimir Putin ile bir telefon görüşmesi yaptı ve Kremlin, Putin’in Ukrayna enerji altyapısına yönelik saldırıların 30 gün süreyle durdurulmasını kabul ettiğini ve “orduya emir verdiğini” söyledi. Ertesi gün ABD Başkanı, enerji tesislerine yönelik saldırıların karşılıklı olarak durdurulmasını destekleyen Zelenskiy ile görüştü. Ancak bu kısmî ateşkesin parametreleri henüz netleşmemiş gibi görünüyor ve her iki taraftan saldırılar devam ediyor. Kremlin’in haberine göre, 24 Mart’ta Riyad’da Rusya ve ABD heyetleri bir araya gelerek, “Karadeniz’de seyir emniyeti” konulu sözde Karadeniz girişiminin (tahıl koridoru anlaşması) yeniden başlatılması konusunda görüşmelerde bulunacak. Zelenskiy ayrıca Ukrayna ve ABD heyetlerinin “önümüzdeki günlerde” Suudi Arabistan’da bir araya geleceğini duyurdu. Trump’ın Ukrayna Özel Temsilcisi Keith Kellogg, ABD’nin, her iki tarafın koşullarını daha iyi anlamak amacıyla Rusya ile Ukrayna arasında Suudi Arabistan’da dolaylı görüşmeler düzenleyeceğini söyledi.

Görünen o ki emperyalist paylaşım nadir metallerin çıkarılmasından, tarım arazilerinin işletilmesine ve yıkılan şehirlerin tekrar imarı ve ihyasına kadar olan aşamaları da geçerek arazilerin bölüşülmesine kadar ilerleyen bir anlaşma sürecine girmiş durumda. Demek ki barışın anahtarı tarihin de açıkça gösterdiği gibi kapitalizmin krizlerini aşmaya çalıştığı savaşların emperyal bölüşümünde yatıyor. ABD yönetimi hem kendisine muhalif AB ülkelerini Rusya ile verdiği ortak resimlerle sindirmek hem de Çin’in hegemonyasını sınırlandırmak için tam gaz çalışmalarını sürdürüyor. Öngörülebilir olan en temel durum ise Ukrayna ve Rusya emekçi halklarının bu üç yılı devirmiş savaşın sonucunda en büyük darbeyi yediği ve iki ülke oligarklarının da bu savaştaki pastadan aslan paylarını götürdüğüdür.


[1] Bu anlaşma ve sürece ilişkin bkz.: https://elyazmalari.com/2025/02/16/ukrayna-savasinda-trump-etkisi/

Scroll to Top