MESS Karşısında Sınıf Sendikacılığı Kazandı

Metal işçilerinin ekmek kavgası 2024 Aralık’ından bugüne devam ediyor. Grev yasağına rağmen Birleşik Metal-İş Sendikası öncülüğünde greve çıkan 7 fabrikada, yüzde 60 oranında zamlarla sözleşmeler imzalandı. MESS’in 3 yıllık sözleşme dayatması da kabul edilmedi.

Gebze’de bulunan Green Transfo fabrikasında halen süren grev ise 1 ayı geride bıraktı. İşçilerin mücadele kararlılığı güçlü bir şekilde sürüyor. Grev süreçleri boyunca Birleşik Metal-iş sendikasının örgütlü olduğu onlarca fabrikada çalışan işçiler grevdeki işçilerle dayanışma eylemlerinde bulundu.

Genel Ücret politikası delindi

Kapitalistler arası rekabette temel mesele işçi ücretlerini baskılamak. Özellikle Pandemiden bu yana Türkiye kapitalizmi küresel tedarik zincirlerindeki yerini güçlendirmek için işçi ücretlerini aşağıya doğru baskılıyor. Ücretler düşsün ki küresel sermaye kolay kazanç kokusunu alıp gelsin isteniyor.

Şimşek programı, bu kapsamda emeğin daha da ucuzlatılacağı ve sermayenin karlarını büyütüceği bir yol izliyor. Hedeflenen enflasyon kandırmacası ve faiz indirimleriyle de işçi sınıfının cebinden alınanlar patronların cebine aktarılıyor.

Milyonlarca emekçinin geçim krizinin yarattığı öfkeli tepkilere rağmen sadece yüzde 30 zam yapılan asgari ücret açlık sınırının altında tutuldu. Zaten “asgari” değil nerdeyse işçilerin büyük çoğunluğunun aldığı gerçek ücret olduğu için, milyonlarca emekçi açlık sınırının altında yaşamaya mahkum edildi.

Sermayenin ücretleri baskılama kararlılığını kamu emekçilerinin yüzde 11’lik ve emeklilerin yüzde 15’lik zam oranlarında da gördük.

Aziz Çelik’in “İSO 500 Büyük Şirket Verileri’nden” aktardığı verilerden bölüşüm ilişkilerinde yaşanan krizi açık biçimde görüyoruz: “2003 yılında 500 büyük şirketin net katma değeri içinde ücret ödemeleri yüzde 61’den fazlayken 2023’te ücret ödemeleri yüzde 38,8 düşüyor.” Açıkça görülüyor, şirketler muazzam karlar elde ederken emeğin payı hızla ve sürekli düşüyor.

Ücret mücadelesi günümüzde sendikal mücadelenin temel sahası oldu. Sendikalaşma oranın düşük ve toplu pazarlık kapsamında çalışanların sayısının az olması, ek olarak da işçi sınıfı sendikacılığıyla hiçbir ilgileri olmayan sarı sendikaların ihanetleri ücret mücadelesinde işçi sınıfının elini zayıflatıyor.

Birleşik Metal-iş sendikası öncülüğünde yürütülen mücadele ile elde edilen kazanımlar sadece metal işçilerinin yaşam koşullarının iyileşmesi anlamına gelmiyor, aynı zamanda bütün işçi sınıfına dayatılan ücret politikasını delip geçiyor.

Metal işçileri sendikal örgütlülükle kazandı

MESS kendi sitesinde de yazdığı üzere; 1959’dan bu yana 250’den fazla işyerinin üye olduğu Türkiye’nin en büyük işveren sendikası ve 2019 yılında Dünya Ekonomik Forumu’na kabul edilen dünyanın ilk işveren sendikası. Yani MESS, küresel kapitalist dünyada patronlar adına yer alan güçlü bir odak. Piyasada birbirleriyle rekabet halinde olan bu şirketler, işçi sınıfı karşısında örgütlü ve ortak hareket ediyorlar.

MESS, sermaye ile işçi sınıfı arasındaki mücadeleyi ciddiye alıyor. MESS’in işçi sınıfına karşı mücadelesi, hükümetlerle, çıkarılan KHK’larla, işçilerin dini değerlerinin kullanılmasıyla, işten çıkarma tehditleriyle ve sarı sendikalar TÜRK METAL, ÖZ ÇELİK-İŞ’in desteğiyle metal işçilerini her tarafından kuşatmış durumda.

Metal işçileri MESS’i de doğuran önemli bir mücadele geleneğine sahip. 1947’de kurulan Maden-iş ve 1963’te kurulan Otomobil-iş sendikaları, 1993 yılında yapılan Genel Kurul’da alınan kararla bir araya gelerek Birleşik Metal-İş sendikası ismini alır.

İşte 1963’te İstinye Kavel fabrikasındaki grevle ivme kazanan bu mücadele geleneği, günümüzde de hükümetin grev yasağına rağmen verilen kararlı mücadeleyle demokratik bir kazanım elde etmiş, sermayenin farklı hükümetleri tarafından sürekli yasaklanarak fiilen yok edilen grev hakkı yeniden kazanılmıştır.

İşçi sınıfının örgütlülüğünün giderek parçalandığı ve sendikalarda işçilerin söz ve yetkisinin sendika ağaları eliyle gasp edildiği bu dönemde Birleşik Metal-İş sendikasının temsil ettiği zemin öne çıkıyor. Bu zemini güçlendirmenin sorumluluğu hepimize ait. Metal işçileriyle buluşabileceğimiz zeminleri daha fazla gündeme almak ve pratik bir çalışma sürecine girmek zorundayız.

2025 Ocak ayında Çalışma Bakanlığı’nın açıkladığı, iş kollarındaki işçi sayıları ve sendika üye sayılarına göre metal iş kolunda çalışan sayısı 1,987,733. Yani bu iş kolunda kayıtlı çalışan sayısı 2 milyona yakın, kayıtdışı çalışma ile birlikte bu sayının çok daha yüksek olduğunu tahmin edebiliyoruz.

Metal iş kolunda sendikalaşma oranı yüzde 20’ye yakın, fakat örgütlü gücün büyük kısmını patron yanlısı sendikalar (Türk Metal Sendikası üye sayısı 293,829, Öz Çelik-iş Sendikası üye sayısı 48,784) oluşturuyor. Bu sendikalar, patronların desteğiyle fabrikalarda hızla örgütleniyor. Ve, işçileri korumak yerine tam tersine patron lehine işçileri denetlemenin önemli alanlarına dönüşüyor.

Patron yanlısı sendikaların örgütlülüğü karşısında işçilerin sendikası Birleşik Metal-İş’in üye sayısı ise 38,799.

Sendikalaşma mücadelesini işçiler lehine büyütmek için Birleşik Metal-İş’in üye sayısını arttırmak gerekiyor. Aynı zamanda, söz konusu sarı sendikaların gücünü sınırlamak ve işçilerin hakkını savunabilmek için bu sendikalara üye işçilerle işyeri komiteleri düzeyinde bir araya gelmeliyiz.

Sonuç olarak, geçtiğimiz Aralık ayından bu yana Birleşik Metal-iş sendikası öncülüğünde yürütülen TİS mücadelesi, patronların büyük kuşatması karşısında kazanılan önemli mevzidir ve aynı zamanda demokratik bir ülkenin inşa edilme olasılığına güç vermiştir.

Önümüzdeki 2025 yılı bugünden gördüğümüz üzere, başta metal işçileri olmak üzere işçi sınıfının mücadele yılı olacak. Sermayenin topyekün saldırıları ve kuşatması karşısında, birleşik bir emek mücadelesini örgütlemeye ihtiyaç var.

Kendiliğinden harekete geçen işyeri odaklı eylemsellikleri bir örgütlülük zemininde kalıcılaştırmanın ve kazanıma dönüştürmenin imkanı vardır. Sosyalistlerin daha fazla havzada ve işyerinde işçilerin günlük sorunlarıyla bütünleşmesi bu imkanı güçlendirecektir.

Kapitalizmin dayattığı sefalet ve çözülme karşısında kurulabilen her ilişki günlük kazanımın ötesine geçerek ülkede demokratik bir zeminin inşasına güç verecektir.

Ücret mücadelesi yaşam hakkı mücadelesiyle iç içe geçmiştir. 2025’de verilecek mücadele işyeri komiteleri ve işçilerin yaşam alanları olan mahallelerde kurulacak dayanışma ağlarıyla örgütlenebildiği oranda siyasallaşma potansiyeli taşıyor. Emek verdiğimiz oranda kazanacağız.

Scroll to Top