Suriye’de Eriyen Muhalefet

Suriye’de NATO operasyonu ile yaşanan değişim iç politikada da birçok dengeyi altüst etti. 31 Mart Yerel Seçimleri sonrası Cumhur İttifakı’nın yaşadığı oy ve itibar kaybı Suriye ile birlikte tekrardan kazanca döndü. Yoksulluğun yarattığı fırtına ile yelkenlerini dolduran muhalefetin yolculuğu umduğu gibi gitmedi. Gemi karaya oturuverdi.

Ekim ayında Bahçeli’nin DEM Parti milletvekillerinin elini sıkmasıyla açılan ve herkeste merak uyandıran yeni sahne, Suriye’de yaşanan gelişmelerle ilk sonuçlarını vermişti. Yaşanan sorunlara ve oy kaybına rağmen iç ve dış politikanın dizginlerini büyük bir özgüvenle elinde tutan iktidarın bu güvenin dayanağının Orta Doğu’da gerçekleşen ve ince ince planlanan hamlenin bir sonucu olduğu da kısa sürede ortaya çıktı. Tüm bu sürecin açığa çıkarttığı enerji yeni bir dönemin kapılarını açarken ülke içinde de dengeleri sarstı. Suriye’de ortaya çıkan yeni durum muhalefeti de iktidar çizgisinde selam duruşuna çekiverdi.

Sermayenin Gözbebeği

Kreş, kayyum ve SGK borçlarının tahsili meselelerinde aldığı sert tutumlarla iktidar karşısında gardını düşürmeyen İmamoğlu’nun Suriye’de yaşanan durum üzerine gösterdiği çıkış kendisinin boşuna Türkiye burjuvazisinin göz bebeği olmadığını kanıtlamış oldu. Sermayenin krizleri fırsat olarak gören gözleri için İmamoğlu’nun başka bir yere yerleşmesi de beklenemezdi zaten.

HTŞ’nin Şam kapılarına dayandığı esnada iktidara Esad ile görüşmesi için seslenen Özgür Özel’in kendini devre dışı bırakan çıkışına karşın İmamoğlu hemen bir gün sonra gerçek muhataplarına seslendi: Suriye’de devreye girebiliriz, İBB olarak şehirleri imar edebiliriz!

Güzel bir iş, yeni ve geniş bir pazar imkânı, daha ne olsun. Görünen o ki İbrahim Kalın ile flört eden Özgür Özel tongaya basmış, Koç ile flört eden İmamoğlu ise sürecin ruhunu yakalamış. Türkiye Belediyeler Birliği heyetinin Şam ve Suriye’nin diğer şehirlerine yapacağı ziyaretler için Dışişleri Bakanlığı ile de temasları kurarak “belediyecilik dayanışması” ile hem yeni iktidarın meşruluğu hem de sermayenin yeni pazarlarının inşası da başlamış olacak. CHP için dönemin ruhunu yakalayamıyor diyenler utansın.

Devletin Kıymetlisi

“Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması” son dönemde yapılan neredeyse tüm resmî açıklamalarda konuya giriş cümlesi olarak kullanıldı. Çin’den AKP’ye kadar herkes bu bütünlüğün korunması için seferber olmuş durumda! Burada bahsi geçen bütünlüğün gerçekte herkesin kendi çıkarlarının bütünlüğü olduğu konusunda herkes hemfikir. Saray iktidarı da çıkarlarının bütünlüğünü korumak adına hem Suriye’deki savaşın kaderini hem de Kuzey Suriye’de yaşayan Kürtlerin konumunu belirlemek üzere komşu ülkede kendi inisiyatifi ile asker bulundurmakta, üsler kurmakta ve kimi yerleşim yerlerini kontrolü altında tutmakta.

Bu durumun “toprak bütünlüğü”nün korunması ile nasıl uyumlanacağı önemli bir sorunken Ekim ayında başlayan “iç cephenin tahsis edilmesi” kapsamında muhalefetin hizaya çekilmesi sonuç vermiş gözüküyor. Ortada Esad’lı bir çözüm ihtimali(!) kalmaması üzerine konuyu masaya yatıran parti kurulları sorunun çözümüne dair 7 öneriden oluşan bir paket ortaya çıkarttılar. “Toprak bütünlüğü” ile başlayan önerilerin en göze çarpanı ise “Suriye’de konuşlu askeri birliklerimizin bekası ve emniyetinin sağlanması” oldu.

Suriye üzerinden dünyadaki dengeler yeniden şekillenir, bölgedeki aktörlerin aralarındaki ilişkileri farklı niteliklerde derinleşir, iç politikada akıl tutulmasına neden olacak bir süreç yürütülürken muhalefetin Saray politikalarında eşitlenmesi CHP’nin tarihsel rolüne yabancı olmayanlar için şaşırtıcı olmadı. Fakat artık alışılan bu durumun, halk muhalefeti için bugün yaşamsal önemde karşılıkları bulunuyor.

Ağır Sonuçlar

Suriye’de bugün Arap Alevi halkına karşı çok ciddi tehditler ve saldırılar mevcut. Bu saldırıların bir katliama dönüşmesi tehlikesi son derece gerçek. Böylesi bir ihtimal her geçen gün güçlenirken Hatay’da ve yakın illerde yaşayan Arap Alevi halkı ile tüm Alevi toplumu da aynı tehdit ile karşı karşıya. Alevi toplumunun bir umut olarak baktığı CHP’nin Suriye’de mezhepçi ve milliyetçi politikalar ekseninde gösterdiği rızanın pratik sonuçları çok ağır olabilir.

Kuzey Suriyeli Kürt halkı her ne kadar kendi varlığını kendi gücü ile sağlasa da onun için de benzer bir durum söz konusu. Sürecin nasıl seyredeceği henüz daha netleşmiş değil. Fakat fırsatı bulan, Kürtleri de katletmekten kaçınmayacaktır. Geçmiş bunun örnekleriyle dolu. Ve yine sorun sadece sınır ötesi ile alâkalı değildir. İç cephe bu yolun meşruluğuna döşenen taşlar ile örülmektedir.

CHP bugün iki farklı eğilimiyle Suriye’de hem devletin hem de sermayenin çıkarlarına uygun hareket edebileceğini göstermiştir. İktidarın Suriye üzerinden yükselişine karşı çekilecek set iç cephede halkın örgütlenmesi ile mümkündü. Ki iktidar CHP’nin “Asgari ücret talebimiz otuz, altında yokuz” söylemine karşı 22.104 TL olarak açıklanan rakam ile “yok ol!” diyerek bu ihtimali de ortadan kaldırdı. Yok olmak bu dönemin revaçta olan taktiği olsa gerek ki TÜRK-İŞ’in Asgari Ücret Belirleme Komisyonu’na katılmayarak ortadan yok olması Özgür Özel tarafından övgüyle karşılandı. Suriye’de eriyen muhalefet içte de yok oldu.

Derinleşen yoksulluk ve biriken öfke 31 Mart seçimlerinde Saray iktidarını sarsmış fakat ardından gelişen süreç, CHP’yi anketlerde yükseltirken iktidara taşıma iradesini oluşturamadı. Muhalefetin devletçi karakteri, iktidarın en büyük dayanağı olurken Suriye’de gelişen süreç 31 Mart’ın etkisini de sıfırlandı. Bugün ne halkın öfkesi sönmüş ne yoksulluk bitmiştir. Ülkede ve bölgede yaşayan herkesin kaderi, gelişecek demokratik bir yönelime bağlıdır. Toplumsal hareketin yönünü demokratik cumhuriyete doğru çevirerek bu hareketi sermaye ve onun çıkarlarına hizmet eden kurumlardan kopartmak yaşamsaldır.

Scroll to Top