Mayıs 2023 seçimlerinde görevini yerine getiren Altılı Masa dağıldıktan sonra muhalefetin temsili ana muhalefet partisi olarak CHP’de devam etti. Hoş masanın diğer bileşenlerinin muhalefetle ilgileri tartışma konusu ama aldıkları pozisyon gereği böyle isimlendiriyoruz. Bugün yaşanan onca olaya ve fırtınalı siyasi ortama rağmen kalan beşlinin halen muhalefet adına herhangi bir çıkışta bulunmamaları bu görevi fiili olarak da CHP’ye devretmiş oluyor.
Bahçeli’nin Öcalan hamlesi sonrası allak bullak olan siyasi arenadan beklentilerin aksine en çok etkilenen de muhalefet oldu. Öyle ya ilk açıklama yapıldıktan sonra herkes şok olmuş ve gözler MHP tabanına ve hemen ardından AKP’ye çevrilmişti. Beklenti, açıklama sonrası yaşanacak bir kriz ile birlikte Cumhur İttifakı’nda bir çatlama, tabandan da kopuşlar şeklindeydi.
Bu manevraya benzer şekilde bir karşılık vermeye çalışan Özgür Özel’i ise iktidar Özel’in tuttuğu “Kürt sopası” ile sarsıverdi. DEM ile görüşmeyi normalleştiren Bahçeli, DEM ile Kent Uzlaşısı yapan CHP’yi aynı yerden vurarak parti içinde de bir tasfiye harekatının adeta düğmesine bastı. Esenyurt’a atanan kayyum CHP içindeki sahte dengeyi de alaşağı etti. Saray attığı bir taş ile pek çok hedefi de vurmuş oldu.
Taşın Vurduğu Hedefler
Hedeflerden biri CHP içine dönüktü. Muhalefette olduğu uzun yıllar boyunca cumhuriyetin kurucu kodlarıyla hareket eden CHP’nin değişen rejime adapte olma çabası belki de kendisinin en önemli handikapı oldu. Aynı anda çok farklı kesimleri yönetme becerisine soyunuyorsanız bu işi iktidar kadar iyi yapmalısınız. Yapamadığınız anda ipler birbirine dolanır ve kördüğüm olur. Kördüğümü açamazsanız kesersiniz. Kayyum hamlesi ile Mansur Yavaş ve etrafında toplanan milliyetçi kesimler CHP içindeki gerici eğilimi de iyice su yüzüne çıkarttı. Bu eğilim CHP’nin kördüğümüdür ve halen çözülmemiştir.
Bir diğer hedef, belediyeler üzerinden kaybedilen erkin geri kazanılması oldu. Bu gayrı meşru kazanım şekli şimdilik Kürtler ile kurulan köprüleri vurmuş olsa da CHP’nin geleneksel yapısını da sarsmış ama en çok da başta İstanbul olmak üzere pek çok CHP’li belediyeye bir mesaj yollamıştır. Zaten uzun zamandır ekonomik yaptırımlarla baskılanan belediyelerin üzerinde artık kayyumun koyu gölgesi düşmüş oldu. CHP’li Dersim Ovacık Belediyesi örneği iktidarın önümüzdeki dönem kayyum stratejisini gösteriyor olabilir. Her kayyum operasyonunda bir miktar DEM Partili belediye ile birlikte az miktarda da CHP’li belediye.
Ve belki de en önemli hedef ise halk hareketinin yığınsallaşma olasılığına vurulan darbeydi. 31 Mart’ın yarattığı havanın etkisiyle Van’da geri adım attırılan devlet bu sefer CHP’yi kıskaca alarak aynı durumla karşılaşmanın önünü kesiyordu. Uzun bir süredir sistematik şiddet altında olan Kürt hareketi sokakları eskisi gibi dolduramazken Van gibi kırılma anlarında halkın açığa çıkan öfkesi sarsıcı bir etki yaratıyordu. Esenyurt bu açıdan Van’da yaşananın CHP üzerinden etkisizleştirilme operasyonu oldu. İstanbul gibi CHP’nin açık ara kazandığı bir yerde Van’daki gibi devleti pes ettirecek bir tepki örgütlenememiş ve Kürt halkı kayyumlarla baş başa bırakılmıştır. İktidar denemiş ve başarılı olmuştur.
Beklentisizlik
Tersinden bakıldığında bu durum halkın CHP’den beklentisini de özetler nitelikte. Uğruna sokağa çıkacak kadar güven duyulmayan bir muhalefet! Bugüne kadar halk ile devlet ve sermayenin uzlaşısında önemli görevler üstlenen ve sonunda halkın hep kaybettiği “resmi” bir role soyunan muhalefet nasıl bir güven inşa edebilir? Özgür Özel ile yaşanan “değişim” histerisi bir eliyle iktidarı itip öbürüyle düşmesini engellerken bu iş kolay değil.
Son dönemde yaşanan iki önemli olay muhalefetin sistem ile bağlarının ne kadar güçlü olduğunu tekrardan görmemizi sağladı. Bunlardan ilki Özgür Özel’in “Asgari ücretlinin 1 Ocak’taki hakkı 30, bunun altında biz yokuz” açıklamasını yaptığı sıralarda gerçekleşti. CHP’li belediyelerde ücret anlaşmazlığından başlayan grevler DİSK Genel-İş Sendikası merkezi ile beraber bastırılarak, işçiler sefalet ücretlerine mahkum edilmesiydi. Bu sadece belediye işçilerini ilgilendiren bir olay değildi. Yoksullaşmanın son derece derinleştiği bir dönemde CHP’den bu gidişe dur diyecek siyasi bir çıkış beklentisinin karşılığının olmadığı da ilan edilmiş oldu.
Diğeri ise Özel’in davetiyle MİT Başkanı İbrahim Kalın’a CHP merkezinde yaptırılan sunum ve bu sunum sonrası CHP’nin yurtdışı örgütlerinin MİT tarafından denetime açılma isteği oldu. Toplantıda neler konuşuldu bilinmiyor. Ama savaş atmosferi yoğunlaşırken iktidar koalisyonunun Orta Doğu’da hamleler planladığı gizli değil. Tam da bu süreçte Saray’dan “iç cephenin güçlendirilmesi” söylemi ortaya atılmışken bu görüşmenin yapılmış olması tesadüf olmasa gerek. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum bu görüşmeden bir süre önce iç cephe tanımını da yapmıştı zaten: En büyük sosyal güçlerinden birincisinin Cumhur İttifakının olduğu, tam bağımsızlıktan, coğrafi bütünlükten, siyasi birlikten yana ve anti-emperyalist tüm güçlerin birleştiği, Türkiye’yi koruma, güçlendirme ve geliştirme hedefleriyle hareket eden CHP ve diğer muhalif mecraların yurtsever, ulusal, vatansever, milliyetçi güçleri de içinde tüm ulusal/milli güçlerin Milli Devletle birlikte oluşturduğu kuvvet, iç cephedir.
“Resmi” Sınır
Bahçeli’nin çıkışı sonrası gerçekleşen gelişmeler, tüm planlamalarda muhalefetin destek gücü olarak konumlandırıldığı şeklinde özetlenebilir. Belediyeler üzerinden CHP üstünde kurulan baskı ve tahakküm Kürt hareketinin önümüzdeki dönemdeki pozisyonunu belirleme niyeti taşıyan hamlelere sahip. Mevcut durumda iktidarın çizdiği alan muhalefetin “resmi” sınırlarını da belirler niteliktedir.
Diğer yandan devletin Öcalan üzerinden kurmaya çalıştığı oyunun riskleri çok. Bu riskleri değerlendirerek ibreyi demokratik bir cumhuriyet yönüne çevirecek hamle ise toplumsal hareketin alacağı aktif rol ile olacaktır. Muhalefetin “resmi” yönünü yok etmek için de bu role ihtiyaç vardır.