Şimşek Şimdilik Rahat Ama İşi Çok Zor

Yerel seçimlerin hemen ardından Erdoğan ve Özel arasında başlayan yumuşama görüşmelerinde yeni dönemin siyasal hattı arayışları ve olası ittifaklar gündeme geliyor, taraflar belirsizlikler içerisinde yol almaya çalışılıyordu. Ancak Bahçeli’nin olaya müdahalesiyle işler bir anda karıştı.

Müstakbel ilişkinin kimle devam edeceğine dair sorular sorulurken Bahçeli kendine has üslubuyla ortama giriş yaptı. Bahçeli sübliminal mesajlar üzerinden Erdoğan’a kendi duygularını aktarmak istese de asıl iş aba ve sopa ilişkisinde somutlanıyordu.

İktidar bloğu, ekonominin yaratmış olduğu yıkımı “yumuşama” veya “normalleşme” üzerinden AKP ve CHP ittifakını kurgularken Türkiye halklarının önemli bir kesimini içermek için adım atılmasını istiyordu. Ancak anlaşılıyor ki bir yandan yumuşama sürece yayılıyor, diğer yandan söz konusu halkı içerme girişimi; kurulmak istenilen rejime uygun olarak AKP ve MHP’de somutlaşan faşizmin kurumsallaşma sürecinden bağımsız yürümüyor.

Faşizmden Sapma Yok

Son bir ayda meclise gelen ÖMK yasası, vergi kanunu değişikliği, tasarruf paketi ve özellikle de hayvan katliamını öngeren yasalar bu yeni konsepte uygun, yani faşizmle uyumlu bir şekilde yapıldı.

CHP’nin kazandığı belediyeleri ekonomik yaptırımlarla işlevsiz bırakarak, DEM Parti belediyelerine ise kayyum atayarak faşizmin yürüyüşünü daha cesaretle yürütmenin zeminlerini yoklanıyor.

Ancak AKP ve MHP tarafından dayatılan ve gündeme getirilen bu yasalar ve yapılan hamleler bir anlamda zorda kalma halinin çaresizliğiyle bezeli. Buradan bir başarı çıkarma olasılığından çok süreci yürütme telaşı var. AKP ve MHP hem yerel seçimlerde aldığı yenilgiyi hem de ekonominin yaratmış olduğu yıkımı şimdilik çok iyi bildiği yöntemle aşmak niyetinde. Ancak işleri çok zor.

Ekonomi Gerçekten Düzeliyor mu?

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Mehmet Şimşek “Kredi notumuz arttı, enflasyon haziran ayı itibarıyla gerilemeye başladı, cari açık kapanıyor, risk primimiz azalıyor, finansal istikrar sağlanıyor, dış kaynak gelişi güçleniyor, yatırım ortamı da iyileşecek” diyerek OVP’nin işlediğine ve olumlu sonuçlar verdiğine dair açıklamalarda bulunuyor.

Peki, Şimşek’in planı gerçekten başarılı oldu mu? sermayenin önemli bir kısmı için bu sorunun cevabı evet. Emekçi halklar için ise sorunun cevabı hayır. OVP’nin ekonomik yıkımdan başka bir karşılığı yok halkta. TÜİK yaptığı manipülasyonlarla sermaye ile ele ele vererek fiyat baskılanması yoluyla emekçi halkların nerdeyse ciğerini söküyorlar. Emekçiler ve emekliler insanlık dışı bir şiddetle baskılanıyor. Sermaye ise Şimşek politikalarıyla olağanüstü avantajlar sağlamanın keyfini sürüyor.

Sıcak Paranın Gelişi

Sıcak para konusu Türkiye’nin gündemine 1989 tarihinde 32 Sayılı Karar’ın yürürlüğe girmesiyle birlikte oturmuştur. 24 Ocak 1980 kararları ile birlikte Türkiye kapitalizminin sermaye birikim modelinde yapılan köklü değişikliklerle birlikte ekonomi politiğin yapısal değişimi başladı. Küresel iş bölümünde Türkiye kapitalizminin almış olduğu pozisyona uygun olarak, ucuz işgücü temelinde ihracata dayalı ve bağımlı bir ekonomi modeline geçiş yapıldı.

Bu da serbestleşen sermaye hareketlerinin ve serbestleşen dış ticaretin Türkiye ekonomisini kırılgan, dışa bağımlı hale getirmişti. Dolayısıyla Türkiye’ye yabancı sermaye girişleri devam ettiği sürece cari açığın finansmanı karşılanıyor ve böylece ekonomik büyüme sağlanıyor. Ancak

yabancı sermaye girişi azaldığında da cari açık finansmanı sorun olarak açığa çıktığında işte o zaman ekonominin zilleri çalmaya başlıyor. Bu krizler baş gösterince hemen ekonomi yönetimi dışarıya para aramaya çıkar. Türkiye’de ekonominin işlemesinin önemli kalemlerinden bir tanesi sıcak para girdisinin sürekliliğidir. Dolayısıyla cari açık sorunu Türkiye kapitalizmin yapısal sorunlardan bir tanesidir.

Mehmet Şimşek’in OVP’sinin önemli hedefleri arasında olan cari açığın kapanması uluslararası sermaye sahiplerinin Türkiye’ye yatırım yapmasına, yani ülkeye sıcak paranın girmesine bağlı. Merkez Bankası veri akışına bakacak olursak son zamanlarda ülkeye sıcak para girişinin olduğunu görebiliyoruz.

Sıcak Para Neden Geliyor?

İngiltere’nin önde gelen finans yayınlarından Financial Times; düşük maliyetli borçlanarak yüksek getiri sağlayan paralara yatırım yapma stratejisi olan “carry trade” akışına dikkat çekerek, Türk Lirası’nın yılbaşından bu yana ABD Doları’na karşı yüzde 18 kazanç sağladığını ifade etti. Haberin devamında Financial Times, Türkiye’ye son zamanlarda giren yabancı sıcak paranın “carry trade” olarak tariflerken yatırımların potansiyel küresel veya yerel şoklar nedeniyle “hızla” ülkeden çıkabileceğini ifade etti.

Carry trading iki para birimi arasındaki faiz oranı farkından kâr elde etmek için uygulanan stratejiler bütününe deniyor. Ancak ülkeye giren kısa vadeli finansal girdiler, sabit sermaye yatırımlarına dönüşmediği için olası hızlı sermaye çıkışlarının yeniden krizlere neden olacağını da not edelim.

Mehmet Şimşek’in yabancı yatırımcılara sunduğu bu imkân kendilerine çok kısa zamanda muazzam kârlar bahşediyor. Şimşek’in sıcak para talebinin sağlanması için hiçbir şeyden kaçınmadığı açık. Mehmet Şimşek’in ekonomiye dair bulduğu kısa vadeli çözümün faturasının kime kesileceği hepimizin malumu. Kaldı ki bu faizin, yani bu servet transferinin kaynağı nedir diye sorduğumuzda cevabımız temmuzda artmayan ücretler, emekliye verilmeyen zamlar değil midir? Temmuz ayı ile birlikte solun neredeyse tüm kesimleri çalışmalarını ücret artışlarına çevirdi. Peki işçi hareketinin genel örgütlenmesi ne durumda?

Sendikalaşma Oranı Bize Ne Söylüyor?

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yayımladığı “İşkollarındaki İşçi Sayıları ve Sendikaların Üye Sayılarına İlişkin 2024 Temmuz Ayı İstatistikleri” de, sınıfın durumunu bir kez daha ortaya koydu. Temmuz ayı itibarıyla toplam işçi sayısı 16 milyon 973 bin 610 kişi olurken sendikalı işçi sayısı 2 milyon 512 bin 330 kişi ve sendikalaşma oranı ise yüzde 14,8 oldu.

Tabi ki tabloya toplu sözleşmeden faydalanma oranları açısından bakarsak daha gerçekçi bir ölçüt ulaşabiliriz.

Resmi veriler işçilerin yüzde 14’ünün sendikalı olduğunu söylese de toplu iş sözleşmesi yapabilen işçi oranı yüzde 8 civarında. Sınıfın önemli bir kesimi sendikasız, örgütsüz. 16 milyona yakın işçi sendikal örgütlenmenin dışında. Bir de buna patronaj sendikaları eklediğimizde oran daha da aşağı çekiliyor.

İşçi sınıfı 12 Eylül’den bu yana örgütsüzlüğün oransal olarak en yüksek dönemini yaşıyor. Neoliberal işgücü piyasasında esnek çalışma standartları yaygınlaştıkça sınıfın normları ciddi oranda değişmiştir. Ancak sömürü niteliksel olarak değişmemiştir. O yüzdendir ki asıl iş bunu aşma iradesini gösterecek öncü gücün varlığıdır. Doğrudan söyleyecek olursak, sendikal mücadeleyi sınıf mücadelesinden bağımsız düşünmek büyük bir hata olur. Dolayısıyla sınıf mücadelesinin de zayıflamasıyla birlikte sendikal mücadele geriye düşmüştür. Bunların nedenlerini tartışmak bu yazıya sığmayacak kadar kapsamlıdır. Dolayısıyla başka bir yazının konusu olarak not edelim. Temmuz ayı ücret mücadelesinde bir kez daha gördük ki öncülerin veya öncünün önünde önemli bir misyon ve iş duruyor. İşçilerin örgütlü gücü yoksa pazarlık gücü de yoktur.

Temmuzdan Çıkan Olasılıklar ve Sorumluluklar

OVP yoluyla emek gücü sömürüsünün dizginsiz ve vahşice uygulanması için bunun önündeki tüm engellerin kaldırılması sermayenin talebi olarak öne çıkmakta. Her ne kadar Şimşek’in emekçi halklara yaşattığı kâbusun şiddeti artarak devam etse de karşı hegemonya oluşmasına dair önemli bir zemin de yaratılmış oluyor.

Ocak ayından bugüne eriyen ücretler, temel tüketim maddelerine gelen zamlar temmuz ayında asgari ücret başta olmak üzere tüm ücretlerin artırılması talebi ülkenin dört bir yerinden sesler yükseldi ve yükselmeye devam ediyor.

Son birkaç ayda Antep, İstanbul, İzmir başta olmak üzere birçok kentte çok sayıdaki küçük ve orta işletmelerde çalışan işçiler gerek sendikalaşma talepleri gerekse de ekonomik talepleri üzerinden fili mücadele hattına dair önemli mücadeleler verdiler. Öte yandan bağımsız sendikaların özellikle de Bir-Tek Sen, Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası, Motokurye işçileri üzerinden TEHİS, Bağımsız Maden İş gibi sendikaların katı olan sendikal bürokrasiye ve uzlaşmacı sendikal sürecin aşılmasına yönelik önemli pratikler sergilediler. Asıl önemli olan sınıfın yeni katmanlarının militan sınıf sendikacılığına dair önemli girdilerin yapılmasıdır.

Ekonomik soygunun seyrinde toplumun tamamında yaşanan derin yoksullaşmayla birlikte önemli oranda gerilim birikiyor.

Bu oluşan gerilimin maddi güce dönüşmesi için kritik bir sürecin içerisinde hareket halindeyiz. Bu süreci toparlayacak alternatif bir programla bir güce dönüştürecek irade hiç şüphesiz siyasal öznelerin cüretine kalmış durumda. Mücadele hattının tüm dinamiklerinin hareket halinde olacağı bu özgün sürecin, siyasal öznelerin keyfi ve planı dâhilinde olmadığını aşikâr. Buraya dair sistem içi dinamiklerin de alternatif yaratmakta geri durmayacaktır. Özellikle de son CHP’nin son zamanlarda yapmış olduğu miting ve girdilerle burayı toparlamaya dair bir planı olduğu açık. Peki ya biz?

 

 

 

 

Scroll to Top