Şimşek’in Zor Seçimi: Aman Patronlar Üzülmesin

Yoksulluk, zam, sefalet tek yol mu? Ekonomik krizi aşmanın tek çıkar yolu faturayı işçi sınıfına kesmek mi? Tasarruf tedbirleri neden sanayi, finans, ticaret zenginlerine, müteahhitlere, Saray’a, bakanlara uğramıyor? Türkiye’de son yıllardaki ekonomik durum bizi sarsıp zorluyor olacak ki bu sorular büyük bir çoğunluğun kafasının içinde dönüp dolaşıyor. Ancak sesli düşünmekte de yarar var. Belki cevap verecek bir muhatap buluruz. İşçi sınıfının lehine düşünmeye, sormaya, sorgulamaya her zamankinden çok ihtiyaç var. Hadi Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e de bir kıyak yapalım. Tasarruf için arayıp da bulamadığı, bu yüzden her seferinde cebimize göz diktiği için kendisine kaynak önerileri yapalım.

Bakan Mehmet’in “Zor” Kararı

Şakayı bir kenara bırakalım. Enflasyon uçmuş, döviz almış başını gitmiş, Bakan Mehmet Şimşek‘e işleri rayına oturtması için para lazım. İşçiler, emekçiler varken sermayeye gözü gibi bakan Bakan Şimşek patronların kapısını çalar mı, çalmaz tabi.

Onlar sermayenin çıkarları, ihtiyaçları söz konusu olduğunda elini halkın cebine atmaktan geri durmazlar. İstisnalar, muafiyetler, aflar, teşvikler hep sermaye gruplarına yapılır. İşçi sınıfı fatura ödemesin de görelim. Elektrikleri kesilir, kapısına hemen icra memurları dayanır. Borçlarından ölse bile kurtulamaz. Geride kalan acılı eşi, çocukları borcu ödemek zorunda bırakılır. Ücretlinin, emeklinin vergi ödememe imkânı da yok. Ücretler daha ele geçmeden kaynağından kesiliyor. Çalışanlar gelir vergisi öder, kalan para ile alışveriş yapar. Alışveriş yaptıkça da KDV, ÖTV dahil bilumum vergiyi bir kez daha öder.

Peki ya patron tayfası ne kadar vergi veriyor? Onu da biz söylemeyelim, sonra “Yalan söylüyorsun” derler. Gelir İdaresi Başkanlığı verilerine bakalım, o da yalan söyleyecek değil ya!

GİB şöyle diyor: “Kurumlar vergisi, matrah üzerinden yüzde 25 oranında (indirimli oran uygulanan hallerde indirimli oran esas alınarak) hesaplanmaktadır. 1,143,344 kurumlar vergisi mükellefinin yaklaşık yarısı zarar ya da matrahsız beyanname vermektedir. Bu mükelleflerin 5,7 trilyon TL gibi bir bilanço kârı, 60 trilyon TL hasılatı olduğu görülmektedir.”

Yarım Milyon Sermayedar Sıfır Vergi Veriyor

Gelir İradesi Başkanlığı’nın açıklamasına göre Türkiye’de 500 binden fazla gelir vergisi mükellefi sıfır lira vergi ödüyor.

Kimi şirket ticari faaliyetlerden doğan zararlarını gösteriyor, kimisi yüksek fiyatlardaki giderlerini beyan ediyor, kimisi de zarar ettiğini söylüyor. Bir şekilde vergiden kaçıyorlar. Zarar ettiklerini söylüyorlar ama ne hikmetse bir türlü de batmıyorlar. Peki, bir işçi çıkıp ben yeni eve taşındım, evlendim, çocuğum oldu vs. diyerek herhangi bir vergiden kaçabilir mi? Kaçamaz cevabını duydum ve devam ediyorum. Gelin bu ayrıcalıklı sermaye şirketlerinin bazılarına göz atalım.

500 Bin Şirketten Sadece Bizim Bulduklarımız

Vergileri araştırmak aklıma geldiğinde ilk baktığım şirketler hızlı teslimat alanındaki iki dev firma olan Getir ve Yemeksepeti olmuştu. Motorlu kuryeler binlerce lira vergi verirken bu iki şirketin vergi tabelasında koskocaman bir sıfır ile karşılaştım. Milyarlarca liralık sermayesi olan iki şirket de son üç yılda hiç vergi vermemiş.

Bir başka şirket de Eski Hazine ve Maliye Bakanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın ağabeyi Serhat Albayrak tarafından yönetilen Turkuvaz Medya Grubu. Turkuvaz Grubu’nda yer alan Turkuvaz Müzik Kitap Mağazacılık (bilinen adıyla D&R) son 3 yılda 1 kuruş vergi vermemiş. 2018 yılında 440 milyon TL’ye satılan bu şirketin güncel sermaye bildirimi 500 milyon TL değerinde.

Vergi ödemeyen bir başka şirketse AKP Iğdır Milletvekili Cantürk Alagöz’ün sahip olduğu Keymen İlaç…

Sağlık Bakanlığı’na kuduz aşısı satan, kamudan yaklaşık 43 ayrı ihale alan Keymen İlaç da 2 yıldır vergi vermiyor. İlaç firması kamudan aldığı ihalelerle yaklaşık 1 milyar 800 milyon TL’lik sözleşme yaptı.

Telekomünikasyon denince akla gelen iki dev firma Turkcell ve Türk Telekom’un yanı sıra Demirören Holding, Vestel, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’iin bakan olmadan önce danışmanlığını yaptığı SASA Polyester A.Ş vergi vermeyen şirketlerden yalnızca bazıları. Evrensel’in haberine göre iktidarın 190 milyar TL’lik adrese teslim kamu ihaleleriyle zengin ettiği 20 inşaat patronunun 8’i geçtiğimiz yıl hiç vergi vermemiş.

Hazine ve Maliye Bakanlığı vergi vermeyen şirketlerin sosyal medyada bir bir paylaşılmasının ardından geç olmadan açıklama yapmak zorunda kaldı. Bakanlık açıklamasında, “Paketle birlikte, istisnalar nedeniyle ödenecek vergisi çıkmayan mükelleflere yurt içi asgari kurumlar vergisi getirilmektedir. Buna göre, kazançlarından istisna ve indirimler düşüldüğünde ödenecek vergisi çıkmayan mükellefler, bu indirimler düşülmeden önceki kurum kazançları üzerinden artık yüzde 10 oranında asgari vergi ödeyeceklerdir” ifadelerine yer verdi. Peki milyonlarca lira kâr elde eden koskoca şirketler için yüzde 10 asgari vergi yeterli mi? Tabii ki hayır.

İktidarın halkı yoksullaştırma planı bu yüzden tıkır tıkır işliyor. Sermayeden değil işçilerden alınan vergiler bilinçli bir tercih. Çünkü Orta Vadeli Program sermayenin huzuru, konforu için var. Kapitalist üretim ve sömürü ilişkilerini aşacak halkı/sosyalist bir plan dışında kurtuluş çok uzakta.

Bize Düşen Görev!

Sermaye sınıfının nasıl kayırıldığı, kendilerine “Yürü ya kulum” dendiği, adaletsiz vergi sisteminin de terk edilerek “sermayeye sıfır vergi, tüm vergiler işçilerin sırtına” ilkesiyle hareket edildiği, işçi sınıfı için düşünen, davranan gazeteciler olmasa belki de ortaya çıkmayacaktı. Bu yüzden sınıf için düşünmeye davranmaya daha çok ihtiyacımız var. Sermaye ile emek arasındaki savaş her geçen gün daha fazla gün yüzüne çıkıyor. Biz sosyalistler olarak tarihi görevimiz elbette ki işçi sınıfını örgütleyerek bu savaşta daha çok mevzi kazanmak. Fabrika fabrika atölye atölye işçi sınıfının bilincini yükseltecek çalışmalar yapmak. Hak ve ücret temelli direnişler bu savaştaki cephelerden yalnızca bazıları. Sınıfa örnek olması, moral-motivasyon vermesi bakımından da her kazanılacak direniş en elzem işlerimiz arasında duruyor. Her direnişten bir şeyler öğreneceğiz. Yaparak öğrenecek, öğrenerek yapacağız. İşçilerin arasında köstebek inadıyla sınıf bilincini kazmaya devam etmeliyiz. Bunları yaparken de gözümüz kulağımız sermayenin vereceği açıkta olmalı. Kızıl nefesimiz sermeye güçlerinin ensesinde olacağız.

Scroll to Top