Kasım ayında yapılacak ABD başkanlık seçimleri yaklaştıkça hem ülke içerisinde hem de dünyada gerilimler artıyor. Kapitalizmin derinleşen yapısal krizinin büyük oranda tetiklediği bu gerilimler, siyasal öznelere yeni adımlar attırmakla kalmıyor; kısa ve orta vadede yaşanacaklara dair de önemli ipuçları sunuyor. Ve bu gelişmeler, ABD’nin ve olası başkanının izleyeceği politikaların yakın tarihi belirleyici önemde olacağına işaret ediyor.
NATO Toplantısı
Temmuz ayının başlarında Washington’da gerçekleşen 3 günlük NATO toplantısında alınan kararlar ve yapılan vurgular, ABD’nin “Batı” üzerindeki etkisinin giderek arttığını gösteriyor.
İlk olarak toplantıda Rusya, Çin ve İran’ın birlikte hedefe konulmuş olması, “Batı”nın bir blok olmakla kalmayıp karşısındakini de “blok” olarak gördüğüne işaret ediyor. Nitekim toplantıya NATO üyesi olmayan ama Çin’i kuşatmada rol alması istenen Japonya, Güney Kore, Filipinler ve Avustralya liderlerinin çağrılması ise “Batı”nın coğrafi tanımdan çok “biz” yani “hegemon sermayeye hizmet edenler” olarak “bloklaştığını” ortaya koyuyor.
İkinci olarak Ukrayna’ya verilecek askeri desteğin kalıcılaşacağının vurgulanması ve Ukrayna için NATO Güvenlik Yardımı ve Eğitimi’nin (NSATU) kurulması kararının alınması ise Avrupa’da savaşa karşı başlayan mırıldanmalara rağmen ABD’nin savaş halinin büyütülmesindeki ısrarının onaylandığını gösteriyor. Buna ek olarak toplantıda Ukrayna’nın yanı sıra Karadeniz, Orta Doğu ve Pasifik’teki çatışmaların ve gerginliklerin gündeme getirilmesi ise savaş coğrafyasının genişletilmesinin arzulandığını ifade ediyor.
Üçüncüsü ise savaş ateşinin büyütülmesiyle bağlantılı olarak savaş sanayinin çıkarlarının esas alınması. Devlet bütçelerinden silahlanmaya ayrılan payın en az yüzde 2 olması (bu seviyede harcama yapan “sadece” Kanada) ve Ukrayna’ya gelecek yıl en az 40 milyar Avro destek sunulması kararlarının alınması ile ABD savaş sanayinin “Batı”nın harcamalarıyla gönence erilmesi hedeflenmekte.
Son NATO toplantısında alınan bu kararlar, ABD sermayesinin derinleşen yapısal krize savaş sanayisinin “yıkıcılığı” ile çare bulmaya çalıştığının bir başka ifadesidir. Öte yandan bu çaredeki ısrar, ABD Başkanı’ndan izlenmesi istenen politikalarda da yansımasını buluyor.
Trump Suikasti
Başkanlığı döneminde NATO’dan çekilmekten bahseden ve ABD’nin kendilerini koruduğu için Batı’dan açıkça para talep eden Trump, adaylığı sürecinde de bu çizgisini sürdürüyor.
Öncelikle Çin’i hedefe koyan Trump, ABD’nin savaşa ve finansa değil sanayiye öncelik vermesini söylemeye devam ediyor. Trump’ın Rusya ile Ukrayna arasında müzakereyi de savunuyor olması, savaş sanayisi için muteber bir aday olmadığını gösteriyor. Suikasta uğramadan önce SSCB ile “yumuşama” politikasına başlayıp askeri harcamaları kısmayı düşündüğünü belirten J. F. Kennedy gibi keskin nişancı suikastine uğraması, Trump’ın “muteber” olmayışıyla bağlantılı olabileceğini akıllara getiriyor.
Fakat Trump ABD’nin kır/kasaba kültürüne ve ideolojisine yakın, beyaz ve Hıristiyan işçi sınıfının işsizlik ve yoksulluk korkusuna yönelik “önce ABD sanayisi” söylemini dile getirse de savaşa ve savaş sanayisine karşı değil. Trump savaş ateşinin büyütülmesiyle oluşacak pastadan aslan payını finans sermayesi ve “müesses nizam”ın kurumlarıyla bütünleşmiş egemen savaş sanayisinin değil, kendisini destekleyen (Elon Musk başta olmak üzere) teknoloji sermayesi ile sanayi sermayesinin almasını istiyor.
Bu bağlamda Trump yoksulların da öfkesini çeken “müesses nizam”ın bekasını güvenceye alan kurumları ve bürokrasiyi hedef almaktan çekinmiyor, “2025 Projesi” ile gücü tek elde toplayacak liderliğiyle halkın (yani teknoloji ve sanayi sermayesinin) sorunlarını çözeceğini iddia ediyor.
Önceki döneminden farklı olarak Trump, bu iddiasının bir sürekliliğe işaret ettiğini göstermek üzere kendisine genç (ve büyük ihtimalle varisi olacak) bir başkan yardımcısı seçmiş durumda.
Siyasi kariyerine Trump’a hakaret ederek başlasa da zamanla aynı çizgiye gelen 39 yaşındaki Ohio Senatörü J. D. Vance’nin kürtajı yasaklamayı savunma ile yabancı ve Müslüman düşmanlığı gibi konularda Trump’tan farkı yok. Washington’daki “egemenlerin” unuttuğu küçük kasabalardan geldiğini iddia eden Vance, egemenlerin ülkenin çocuklarını denizaşırı savaşlara göndermesini eleştirip Çin’in ekonomik gücüne dikkat çekerek finansa değil sanayiye yatırım yapılması gerektiğini vurguluyor. Kendine has entelektüel birikimiyle de dikkat çeken “genç” Vance’nin seçim kazanılsa da kaybedilse de önümüzdeki yıllarda “Make America Great Again” (MAGA) hareketinin liderliğini ve davasını sürdüreceği öngörülüyor.
Biden İstifası ve Kamala Harris
Trump karşıtı bölük ve parçalı bir koalisyonun çabasıyla başkanlığa gelebilen Biden, oğul Bush’tan sonra en kanlı başkanlık dönemlerinden birine imza attı. Latin Amerika ülkelerindeki darbelerden Orta Doğu’daki çatışmalara ve en son Ukrayna’daki savaşla birlikte dünyanın dört bir yanında şiddeti büyüttü. Bu politikalarıyla Biden, ABD müesses nizamı ile savaş sanayinin takdirini alsa da dünya halkları ile yoksulluğa ittiği ABD halkının tepkisini kazandı.
Ve halkın büyüyen tepkisini Trump’ın kanalize etmesi, Biden’in “yaşlılığı” ile birleşince istifa “kaçınılmaz” oldu. Yerine aday olarak halihazırda başkan yardımcısı olan 59 yaşındaki “genç” Kamala Harris layık görüldü.
Siyah, kadın ve Yahudi bir kocaya sahip olmak gibi “kimlikleri” bulunan Kamala Harris’in adaylığı belli olunca gönüllü sayısında ve bağışlarda hızlı bir artış gerçekleşmesi, ABD’li “demokratlar” ve “ilericilerde” heyecan yaratmış durumda. Fakat Harris’in geçmişine bakıldığında “umut” ve “heyecan” kısa sürüyor.
Trump’ın başkanlığı döneminde (2017-2021) sözünü esirgemeyen Kaliforniya Senatörü Harris, düşük gelirliler için üniversite eğitiminin ücretsiz olmasından federal asgari ücretin yükselmesine, tarımdaki zehirli ilaçların yasaklanmasından kadın ile erkek arasındaki ücret farkının ortadan kaldırılmasına dek “ilerici” önerileri desteklemekten çekinmedi.
Fakat Harris’in Kaliforniya Başsavcısı olduğu dönem (2011-2017) ise zikzaklarla dolu.
Bu dönemde sivil özgürlüklerin savunucusu söylemini dilinden düşürmeyip idam cezasına karşı olduğunu belirten Harris, herhangi bir hafif suçun üçüncü kez işlendiği taktirde en az 25 yıl hapis cezası veren “üç vuruş” yasasını tepkilere rağmen savunmuş biri.
Harris’in bir diğer vukuatı ise “mortgage” üzerine. Harris, 2011’de mortgage sunan bankaların haksız ve yüksek faizlerine karşı sendika liderlerinin ve konut hakları aktivistlerinin mücadelesinin zorlamasıyla bankalar hakkında soruşturma yürüttü. Bu soruşturma sonucunda bankalarla çeşitli anlaşmalar yapılmış, ama bankalar çok düşük ceza ödemekle birlikte ev sahiplerinin çok azı bu anlaşmalardan faydalanmışlar.
Geçmişine bakıldığında Harris’in “söylemleriyle” ötekileştirilmiş kimliklerin desteğini, uygulamalarıyla da “müesses nizam”ın çizgisinin dışına çıkmaya niyetli olmadığını göstermesinden dolayı savaş sermayesinin desteğini alacağı öngörülüyor. Fakat bunun başkanlık için yeterli olup olmayacağını önümüzdeki süreç gösterecek.
“Savaşlar”
Kapitalizmin krizinin derinleşip kalıcılaşması ABD sermayesini, savaş sermayesinin öncülüğünde gerçekleşecek “yıkıcılıkla” nefes almaya itiyor. Zorunluluk haline gelen bu durum, teknoloji ya da sanayi sermayesi gibi diğer sermaye fraksiyonlarını da savaş pastasından pay almaya itiyor. Fakat krizin derinleşmesinden dolayı pastadan alınmak istenen pay, sermayeler için büyülüp serpilmeden çok hayatta kalma niteliğini taşıyor. Suikastin de gösterdiği üzere bu nitelik, aradaki savaşımın kanlı ve “ölüm-kalım” biçiminde olmasında neden oluyor. Trump destekçilerinin 2020’deki yenilginin ardından yaptıkları baskından daha büyüğünü, yani seçimi kaybederlerse iç savaş çıkarmaktan korkmadıklarını söylemeleri de “tarafların” her türlü savaşa hazırladıklarını gösteriyor.
Diğer yandan sağlık sisteminin çöküntü içinde olması, beklenen yaşam sürelerinin düşmesi ve fiyatlardaki artış ABD halkının yaşam savaşımını her geçen gün zorlaştırıyor.
Bütün bunlar, hangi aday başkan seçilecek olursa olsun, iç içe geçmiş “savaşlar” içerisindeki ABD’nin dünyaya önümüzdeki günlerde artan şekilde savaş yaymaya devam edeceğini açıkça ortaya koyuyor.