İşçi Partisi Neden Kaybettiğini Anlamadan Bir Kez Daha Kazanamaz – Gary Younge

El Yazmaları’nın Notu: 12 Aralık’ta gerçekleşen Britanya seçimlerinde, Jeremy Corbyn önderliğindeki İşçi Partisi’nin seçimlerde uğradığı yenilginin nedenleri ve olası sonuçları üzerine bir dizi yazı çevirmeyi uygun bulduk. Bu yazılardan ilkini Ekin Barış Şah’ın çevirisiyle siz değerli okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz.

Bu her şeyi değiştiriyor. Dört yıldaki dördüncü ulusal oylama parlamento tıkanıklığını yıkıcı bir etkiyle giderdi. Bu bir hezimetti. İşçi Partisi’nin kaleleri sonunda yıkıldı. Partinin bileşenlerini bir arada tutan demografik, coğrafik ve sosyal bağlar çözüldü. Bir daha bir araya getirilebilirler mi bilmiyoruz. Britanya son on yıllardaki en sağcı hükümetini seçerek yaşayan hafızanın hatırladığı en düşük prensipli lidere kurtulması on yıllar sürecek bir çoğunluk verdi. Geçtiğimiz gece kötüydü. Daha kötüsü de yolda.

Sol şimdi düşünmeye ve yas tutmaya aynı anda zaman ayırmalı. Çünkü bu biz meselesi değil. Bu yaratmak istediğimiz daha umutlu toplum, bu toplumu birlikte yaratacağımız insanlar ve Tory’lerin yaratmakta olduğu distopya meselesi. Ve neden kaybettiğimizi anlamadan tekrar kazanacak duruma gelemeyeceğiz. Buradaki en kolay cevaplar en yetersiz cevaplar olacaktır. Bütün suçu Jeremy Corbyn’e atmak, Brexit, medya, manifesto veya taktik oy verme hatası; daha büyük ve karmaşık bir resmi görmezden gelmekten başka bir şey değil. Tabii ki Brexit önemli bir rol oynadı. İşçi Partisi’nin Tory yaygarasına karşı tutarlı bir öneriyle gelmesi için üç yılı vardı ve başaramadı. En büyük kayıpların ayrılma yanlısı yerlerde olduğu göz önünde bulundurulduğunda, partinin kalmanın ve ikinci bir referandumun açık savunucusu olması gerektiği fikri mantıklı gelmiyor. Liberal Demokratlar bununla pek bir yere varamadı.

İşçi Partisi Brexit’in domine edeceğini biliyordu ve tartışmayı kamu hizmetleri ve çevreye kaydırmaya çalıştı. Bunda da başarısız oldu. Sorun manifesto değildi. İşçi Partisi’nin kamulaştırma, kamu harcamaları ve servetin yeniden dağıtımı planları popülerdi ve Britanya’yı diğer Avrupa ülkelerinden radikal bir şekilde öteye koymazdı. Fakat böylesine ihtişamlı bir vaatte bulunacaksanız her şeyden önce insanları buna politik olarak hazırlamanız ve gerçekten yapabileceğiniz konusunda ikna etmeniz gerekmektedir. İşçi Partisi bu ikisini de etkili bir şekilde gerçekleştirmedi, onun yerine her geçen gün daha fazla vaatte bulunarak mesaj disiplinini kaybetti, bu da potansiyel bir mali disiplin yoksunluğunun göstergesi gibi hissedildi.

Corbyn ciddi manada rağbet görmedi. Günün sonunda birçoğu onu neden sevmediğini söyleyemedi. Sadece sevmediler. Bazıları onun çok solcu, Yahudi karşıtı veya teröristlerin yoldaşı olduğunu düşündü. Açık ki bu seçimde iyi bir sınav vermeyen medyanın bunda payı büyük. Hakkında tek bir iyi şey duymadığınız birini nasıl sevebilirsiniz ki? Sağ basın televizyon ve radyoya sıklıkla alıntılar sundu ve yine onlardan beslendiği kırılması zor bir kısır döngüye girdi.

Ancak her şeyi onlar icat etmedi. Corbyn de kötü bir performans sergiledi. Boris Johnson’ın yalanlarını ve ikiyüzlülüğünü ipe sereceği birçok şans yakaladı ama bunu yapmayı reddetti. Bunun kendi tarzı olmadığını söyledi ama kendi tarzı bir işe yaramıyordu. Andrew Neil’le röportaj yaparken antisemitizm sebebiyle Yahudi halkından özür dilememesi kafa karıştırıcıydı, oysa daha önce birçok defa özür dilemişti ve daha sonra Phillip Schofield’la yaptığı röportajda yine özür dileyecekti. Ve medyanın bir yere gittiği yok. Gordon Brown, Edward Miliband ve Neil Kinnock’a da –bu kadar zalimce olmasa da- saldırdılar ve partinin bir sonraki lideri de bunlarla uğraşmak zorunda kalacak.

İşçi Partisi’nin sola kayışını sadece Corbyn’e bağlayanlar konuyu hiç anlamamışlar. Corbyn henüz tam olarak tamamlanmamış bir politik dalganın beklenmedik, hazırlanamamış ve birçok yönden eksik bir aracıydı o kadar. Savaşların eşiğinde ve Batı’daki sosyal demokrat partilerin çöktüğü kemer sıkma döneminde ortaya çıktı. Onun seçilmesi İşçi Partisi’nde krize sebep olmadı, o krizin sonucu olarak seçildi ve seçim sonucu bu krizi şimdi daha da derinleştiriyor. 2017’deki güçlü performansı Brexit tepesini hala neden aşmadığımızı ve Tory’lerin neden kamu harcamalarını artırma ve kemer sıkmayı sonlandırma vaatlerinde bulunduğunu açıklıyor.

Bu çaresizlik anında seçim sonuçlarının biraz olsun teselli verecek şekilde ele alınmasını sağlayacak çeşitli yollar mevcuttur. Corbyn yönetimindeki İşçi Partisi hem Miliband hem Brown döneminden daha fazla oy oranına ulaştı. Brown’dan daha az sandalye kaybetti ve 2010’da koalisyon hükümeti kuracak şekilde geri dönüşlerinden önce Tory’lerin 2005’te kazandığından daha fazla sandalye kazandı. Bu tür rasyonelleştirmelerden uzak durulmalıdır. Kaybettik, hem de ağır kaybettik. Savunmacı duruştan kolay kolay özeleştiri çıkmaz. Büyük Afro-Amerikan yazar ve aktivist WEB Du Bois’in dediği gibi: “En kötü yanımız utanmazca vurgulandığı üzere bir en kötü yanımız olduğunu reddetmektir. Mümkün olan her yönden kuşatılmışız demektir.”

Corbyn istifasını açıklamakla doğru olanı yapmıştır. Kalıp, partinin geleceği hakkında bir tartışma yönetme kararıysa anlamsızdır. Büyük oranda kendisiyle ilgili olan bir tartışmayı yönetemez. Varlığı eldeki yükümlülükten sapmaya sebep olacaktır. Sol bu pozisyonu fetişleştirmemelidir. İşçi Partisi’ni kimin yönettiği önemlidir ama bu önemli olan tek mesele değildir. Son dört yılda solun nerdeyse bütün enerjisi bunu savunmaya harcandı. Johnson’ın meclis çoğunluğu göz önünde bulundurulursa mücadelenin önemli bir kısmının parlamento dışında gerçekleşeceği aşikârdır.

Corbyn’in gidişi ortayolcular için sorun yaratıyor. Seçimle partinin başına geçmesinin öncesinden bu yana bu anı bekliyorlar. İstedikleri gibi gitmeyen her hadisede – partinin onu daha büyük çoğunlukla seçmesi veya ülkenin ona daha fazla sandalye vermesi gibi anlarda- bir sonraki hadiseyi beklediler. Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir. Sorun şu ki Corbyn’in gidişiyle beraber kendi adaylarını çıkarmak ve bir yol haritası çizmek ve sonra bunları şu anda güvenini kaybetmiş bile olsa çapı büyümüş bir partiye sunmak zorundalar.

Şu gerçekle yüzleşmek zorundalar: Seçmenler İşçi Partisi’ni ortayolcu politikalar için terk etmedi. İngiltere ve Galler’de aşırı sağa, İskoçya’da milliyetçi sosyal demokrat alternatife yöneldiler. Liberal Demokratlara gitmediler ya da Change UK’e dönmediler. Chuka Umunna, Dominic Grieve, David Gauke, Anna Soubry, Jo Swinson and Luciana Berger, hepsi kaybetti.

Owen Smith’i soran ya da burnunda Yvette Cooper tüten tek bir seçmene rastlamadım. Kim gelirse gelsin sosyal kesintilere karşı bir çekimserlik ya da düşmanca çevre politikalarına destek söz konusu olmayacaktır. İşçi Partisi’nin muhalefette daha etkin olmasını isteyeceklerdir ama bunu muhalefeti yükseltmek için isteyeceklerdir.

Ortayolcuların kabul etmesi gereken gerçek şu ki geçtiğimiz birkaç haftada yağmur çamur demeden tüm ülkeyi kapı kapı dolaşan binlerce insan ideallerini veya partilerini bırakacak değiller. İşçi Partisi’ne mahsus bu retoriğe varını yoğunu yatıranlar da bilmelidir ki kendilerinin inanmış olması, başkalarını kendi ideallerine ikna etmek için tek başına yeterli değildir.

 

Ekin Barış Şah tarafından Türkçeye The Guardian sitesinden El Yazmaları için çevrildi. (Yazının orijinali: https://www.theguardian.com/commentisfree/2019/dec/13/labour-why-lost-jeremy-corbyn-brexit-media)