Sudanlı Komünistler: Komünist Hareket İçin Elverişli Bir Atmosfer Var

*Click to read in English

Sudan devrimci bir krizden geçiyor. Sınıf mücadelesi keskinleşiyor, çizgiler sınıf çıkarlarının gelişimi ve çatışması doğrultusunda her gün yeniden çiziliyor. Yine de sahadaki kuvvetler dengesi, kitlesel ayaklanmanın nihai hedeflerine ulaşması için ilerlemesinden yana. Rejimin kurumlarını parçalamaya devam edecek olan bu mücadele, zahmetli ama aynı zamanda mümkün.

Sudan’da Aralık 2018’te başlayan gösteriler 30 yıllık Ömer el-Beşir rejiminin sonunu getirmişti. El-Beşir’in hapsedilmesinden sonra Askeri Geçiş Konseyi, özellikle Suudi Arabistan destekli kliklerin de iç darbesiyle, devrimi kitlelerden çalmaya çalışmış, yüzlerce kişiyi katletmişti. Kadınların başını çektiği kitleler ise bu hamlelere karşı sokağı terk etmeyerek Askeri Geçiş Konseyi’ni anlaşmaya zorladılar. 5 Ağustos’ta da Askeri Geçiş Konseyi ile Özgürlük ve Değişim İttifakı geçiş dönemi için anlaşma sağladı. Bütün bu gelişmelerle birlikte Sudan Komünist Partisi’nin mücadelesini ve Orta Doğu’da yükselen kitle hareketlerinin geleceğini Sudan Komünist Partisi Sözcüsü Dr. Fathi El Fadl ile konuştuk.

Uzun zamandır Sudan’da gerçekleşen protestolar neden başladı? Ve gösterilerin uzun zamandır sürmesini sağlayan temel neden neydi?

Sudanlı kitleler 2013’ten beri, daha yoğun ve örgütlü bir tarzda gerçekleşen bütün protestolarda; Dünya Bankası ve IMF tarafından talep edilen, Müslüman Kardeşlerin diktatoryal rejiminin iflas etmiş ekonomi politikalarını protesto ediyorlardı. Ancak, o zamandan bu yana Sudan Komünist Partisi (SKP) ve diğer demokratik güçler meslek odalarının, rejim tarafından kontrol edilen ve demokratik olmayan sendikalara bir alternatif olarak güçlendirilmesi için çaba sarf ettiler. Bu çabalar direniş komitelerinin inşasıyla birlikte mahalleler, iş yerleri, yüksek öğrenim kurumları gibi yerellerdeki liderliğin ve serbest bir çalışma ağının yaratılmasına katkıda bulundular. SKP’nin başkentteki şubesi, yemek, petrol, ulaşım ve ilaç gibi temel ihtiyaçların yükselen fiyatlarına karşı barışçıl bir gösteri çağrısı yaptığında katılımcılar, bu çağrıyı önemsediler ama sonra sloganlar ekonomik taleplerden, rejimin devrilmesini isteyen politik ifadelere dönüştü. Ülkedeki durum Ocak 2018’de gelişti ve Aralık 2018’deki büyük ulusal ayaklanmaya dek, başkent ile diğer büyük kentlerin caddelerinde, güvenlik güçleriyle karşı karşıya gelmek günlük yaşamın bir parçası haline geldi.

Gösterilerde kadınların çoğunlukta olduğu görülüyor. Kadınların gösterilerin temel bileşeni olmasını sağlayan nedenler nelerdir?

Sudanlı kadınlar Müslüman Kardeşlerin politikalarının çifte kurbanıydılar. Rejimin iflas etmiş politikaları altında tüm diğer yurttaşlar gibi acı çektiler. Ama aynı zamanda, 1956’da ülkenin bağımsızlığı ile birlikte kadınların büyük bir zorlukla kazanmış oldukları çeşitli haklar, rejim tarafından İslami gerekçelerle hedef alındı. Kadınların hukuk gibi iş kollarında çalışmalarının yasaklanmasının dışında, polise kadınların bir erkek akrabasının gözetiminde olmadan seyahat etmelerini yasaklama gibi özel yetkiler verilmiş, kadınların nasıl giyineceklerine ve sokakta nasıl yürüyeceklerine dair düzenleme getiren yasalar yaşama geçirilmişti. Sonuçta kadınlar, Sudan’da üçüncü sınıf vatandaş konumuna düştüler. Bu, Sudanlı kadınların tüm protesto eylemlerine neden aktif katıldıklarını açıklıyor. Aralık Ayaklanmasında yalnızca şehirlerde değil, kırsal bölgelerde de ön planda idiler. Toplu gösterilerde kadınların oranı yüzde 68’leri buldu. Haklarını güç yoluyla geri almak istiyorlardı. Bugün tüm Sudan muhalefet güçleri, kadınların rolünü kabul ediyor. Gelecekte tüm hükümet organlarında kadınların temsil oranlarının yüzde 40’larda olması bekleniyor.

SKP’nin, halkımızın genel ulusal ve toplumsal özgürlükler mücadelesinde kadınların rolünü kabul ettiğini söylemek yeterli. Bugün kadın yoldaşlar SKP’nin 40 kişilik Merkez Komitesi’nde 12 üye ve 14 kişilik Politbürosu’nda 3 üyeyle temsil ediliyorlar.

Askeri Geçiş Konseyi ile Özgürlük ve Değişim İttifakı’nın yaptığı anlaşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle Sudan’daki protesto hareketinin büyük bir politik mücadele düzeyine ulaştığını vurgulamalıyım. Nesnel koşullar radikal bir değişim için olgunlaşmış durumda. Bununla beraber öznel koşullar, belli durumlarından ötürü halen olgunlaşmaya devam ediyor. SKP’nin politik çizgisinin kitle hareketi üzerindeki büyük etkisine rağmen, bunun henüz örgütsel etkiyle birleşmediğini söyleyebilirim. Muhalefetin var olan önderliği, çeşitli politik ve ideolojik güçlerden oluşuyor. İktidar sorunu, ittifaklar ve zenginliğin dağıtılmasına dair yaklaşım ile ilgili sorunların, çözümden uzak olmasının nedeni bu. Kitle hareketinin 19 Aralık’tan beri bir dizi olağanüstü kazanım elde ettiğini belirtmem gerekir. Mevcut siyasal anlaşma ve kararlaştırılmış anayasal metin bir geri adımı teşkil ediyor ve bu iki belge de ne kitlelerin özlemlerini ve taleplerini ne de Özgürlük ve Değişim İttifakı’nın üzerinde anlaşılan deklarasyonunu yansıtmıyor.

SKP,  rejimin sökülüp atılmasının, tamamen tasfiyesinin tamamlanmasına dek mücadele etmeye devam edecek.

Bu geçiş sürecinde Ömer el Beşir rejimini ve kurumlarını ortadan kaldırmaya yönelik adımlar atılabilir mi?

Bir önceki soruya verdiğim cevapta belirttiğimiz gibi mücadele devam ediyor. Devrimin amaçlarına ve hedeflerine ulaşmak için gidilecek uzun bir yol var. Sudan devrimci bir krizden geçiyor. Sınıf mücadelesi keskinleşiyor, çizgiler sınıf çıkarlarının gelişimi ve çatışması doğrultusunda her gün yeniden çiziliyor. Yine de sahadaki kuvvetler dengesi, kitlesel ayaklanmanın nihai hedeflerine ulaşması için ilerlemesinden yana. Rejimin kurumlarını parçalamaya devam edecek olan bu mücadele, zahmetli ama aynı zamanda mümkün. Kitlesel protesto ve devrimci süreç ilerledikçe karşı-devrim, devrimi yenmek ve durdurmak için ülkede, bölgede ve uluslararası çapta çabalarını arttırıyor. Bu kapsamda, rejimin sosyal tabanını genişletmek amacıyla, sınıf çıkarları rejimin ve büyük sermayeninki ile örtüşen muhalefetin bazı kesimlerini yanlarına çekerek muhalefetin saflarındaki bölünmeyi sağlamak istedikleri için “Yumuşak İniş” projesini ortaya koydular.

Bütün bunları gözeterek SKP, topyekûn zafere giden yolun mümkün olduğuna inanmaktadır.

Sudan Komünist Partisi geçiş sürecine dahil olmayacağını açıkladı. Bu süreç boyunca SKP neler yapmayı hedefliyor?

Tüm bildirilerinde SKP; diktatoryal rejimi devirmek, ulusal demokratik devrimin görevlerini ve sosyalizmin inşasını tamamlamanın yolunu açan demokratik bir alternatifi inşa etmek amacıyla mücadele ettiğini her zaman belirtti. El-Beşir’i devirmek, bu yöndeki bir adımdır. Ancak asıl görevler halen önümüzde durmaktadır.

SKP için stratejik ittifakın yeniden inşası büyük önem taşıyor. İşçi sınıfını, bu ittifaka önderlik etmesi için harekete geçirmek, örgütlemek ve hazırlamak öncelikli bir amaçtır. Bu stratejik ittifakın etrafındaki bütün demokratik ve yurtsever güçlerden oluşan geniş kitlesel cephe, işçi sınıfının ve işçi sınıfının partisinin önderliğinde devrimci süreçteki rolünü üstlenecektir. Ancak bu yolda emekçi kitleler, karşı-devrimi yenecek ve radikal siyasi ve sosyal değişimler yolunda ilerleyecektir. Bunlar şu anki görevlerimiz.

Gösterilere katılanların Yemen’deki savaşa dair tutumu nedir?

Özgürlük ve Değişim İttifakının Suudilerin öncülüğünde Yemen’in işgal edilmesi konusundaki pozisyonu, kendi ilkelerini beyan ettikleri deklarasyonunda içerdiği şekliyle, çok açık. Bu deklarasyon; Suudileri ve müttefiklerini kınıyor, Sudanlı birliklerinin derhal çekilmesi ve tüm yabancı birliklerin Yemen’den çekilmesiyle birlikte barışçıl bir çözüm için çağrıda bulunuyor.

Bununla birlikte Suudi Arabistan ve [Birleşik Arap] Emirliklerin Sudan’ın iç işlerine müdahil olan politikaları sonucunda İttifak içindeki bazı güçler, ilan edilen ilkesel pozisyonda bocalamaya ve geri çekilmeye başladılar. Askeri cuntanın yüzde yüzünün savaştan yana olduğunu söylemeye gerek yok. Aslında Askeri Konseyin hem başkanı hem de başkan vekili Yemen’deydi ve oradaki Sudan birliklerini yönetiyordu.

Son dönemde Lübnan, İran, Cezayir, Irak ve Ürdün’de ekonomik kriz nedeniyle gösterilerin arttığını görüyoruz. Sizce Orta Doğu’da komünist hareketlerin yükselişe geçeceği bir ortam oluşmaya başlıyor mu?

Bence dünya yeni değişimlere tanık oluyor, kademeli olarak tek kutupluluğun egemenliğinin sonunu görüyoruz. BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın oluşturduğu birlik) etrafında ortaya çıkan güçler, diğer bazı hükümetlerle birlikte kendi kapitalist çıkarlarını bulmak ve savunmak istiyorlar. Bu iç çelişkileri, dünyada mücadele eden halklara yardımcı olabilir. Genel olarak Güney halklarının, Irak’ın, Lübnan’ın, Ürdün’ün, Cezayir’in, Filistin’in, Tunus’un halkının -bunların yanı sıra Rusya ve Meksika’yı da ekleyebiliriz- kendi gelecekleri hakkında söz sahibi olmak için mücadele ettiği doğrudur. Mücadeleler ülkeden ülkeye farklılık gösterebilir, ancak göze çarpan özellik ise bu mücadelelerin hepsinin kapitalist sömürüye karşı ve sosyal değişimi amaçlamaları açısından bağlantılı olmalarıdır. Halkların mücadeleleri kendilerini, uluslararası siyasi durumda hafife alınmaması gereken başka bir güç olarak öne çıkarıyor. Bu geçtiğimiz yüzyılın ellili ve altmışlı yıllarını hatırlatıyor ve uluslararası sahnede yeni bir kutbun ortaya çıkışının ümidini veriyor.

Devam eden mücadeleler, genel olarak solun ve özel olarak komünist partilerin artan rolü için elverişli bir atmosfer yaratıyor. Fırsatı yakalayıp ele geçirmek ve halklarının mücadelesinde öncü rollerini oynamak bu güçlere kalmıştır. Marksizm-Leninizm’e bağlılık, işçi sınıfının öncü rolü ve doğru stratejik ve taktik ittifaklar bugün dünyamızdaki komünist hareketin karşılaştığı temel meselelerdir. Bu temel ilkelere daha fazla bağlılıkla daha fazla zafer elde edilebilir. Er ya da geç bu mücadelenin ana akımına katılacak BRICS ülkelerindeki halkları vurgulamak da ayrıca önemlidir. Genel olarak Orta Doğu ve Güney’deki değişim yanlısı güçler ile kapitalist ülkelerdeki işçi sınıfı ve işçi sınıfı partileri arasında güçlü ve mücadeleci bir ittifak kurulmadan bu tablo tamamlanamaz.

 

El Yazmaları için İngilizce yapılan bu röportaj Hasan Durkal ve Caner Malatya tarafından Türkçeye çevrilmiştir.