Giriş
“- Ne düşündüğümü söylememi ister misin? Sonradan kör olmadığımızı düşünüyorum, biz zaten kördük.
– Gören körler mi?
– Gördüğü halde görmeyen körler. (Saramago, 2013)”
Özgürlük ve güvenlik ikilemi bağlamında “güvenlik toplumu” üzerine düşünürken aklımın bir köşesinde Fritz Lang’ın 1927 yılında vizyona giren ve fütürist sinemanın öncülerinden olan Metropolis isimli sinema filmi sürekli oynuyor. Genel hatlarıyla film, insanlığın tamamen işçiler ve patronlar olarak ikiye ayrıldığı, işçilerin yer altında makinelerle birlikte yaşadığı ve yönetici sınıfın yer üstünde konforlu bir hayat yaşadığı bir sınıflı toplum anlatısı. Bununla birlikte filmi, konumuz açısından enteresan kılan bir unsur var: Filmde sürekli gözetim altında tutulan işçiler, kurallara aykırı davranışlarda bulunduklarında filmde makine olarak tasvir edilen ve silüeti kendisine sürekli erkek ve kız çocuklarının canlı olarak kurban verildiği Tanrı Molok’a benzeyen bir makine tarafından öğütülüyor.
“Fritz Lang’ın gelecek projeksiyonun bugün birebir gerçekleştiği” gibi vulgar bir deterministik değerlendirme yapmayacağım lakin bizatihi modern topluma içkin olan kitlesel gözetleme faaliyetlerinin hızlı dijitalleşme ve Yapay Zeka (YZ) teknolojilerindeki gelişmelerle birlikte geldiği noktayı göz önüne alınca “ifade hürriyeti”, “mahremiyet hakkı”, “gösteri ve yürüyüş düzenleme hakkı” gibi temel haklar ve özgürlükler bağlamında “gözetim toplumu” üzerine tartışmalara daha fazla önem verilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Bu bağlamda yüz tanıma teknolojilerinin (YTT) kolluk kuvvetleri tarafından kullanılmasının önemi çok daha artıyor. Bu sistemler, YZ ve makine öğrenmesi alanında yaşanan çığır açıcı gelişmelerle birlikte ciddi mesafe kat etti ve yanılma paylarını azaltarak sağlık, pazarlama ve reklam, hukuk ve bankacılık, havaalanları ve sınır denetimi gibi pek çok alanda kendine yer buluyor.
YTT’ler kolluk kuvvetlerinin rutin polislik faaliyetlerinde kullanımı da giderek yaygınlık kazanmaya başladı ve kolluk kuvvetleri için vazgeçilmez “modern güvenlik araçları” haline geldi. Bu durum etik, hukuki ve sosyal açıdan birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. “Mahremiyet hakkı” başta olmak üzere veri korumaya ilişkin hukuki düzenlemeler, ayrımcılık yasağı ve gözetim toplumu gibi hususlar bu tartışmaların merkezinde yer alıyor. Ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeyde çok sayıda hukuki düzenleme ile kitlesel gözetimin sınırlandırılmasına ilişkin adımlar atılmakla birlikte konu “güvenlik” olunca hukuki sınırlamaların nerede başlayıp nerede bittiği çoğunlukla bulanıklaşıyor.
YTT ve İlgili Hukuksal Düzenlemeler
Günümüzdeki önleyici polislik faaliyetleri de dâhil olmak üzere sağlıktan turizme kadar hayatın her alanında kullanılan en önemli teknolojik araçlardan biri, biyometrik tanımlama sistemleridir. Kişinin fiziksel ve/veya davranışsal özelliklerini kullanarak kimlik doğrulama işlemi yapan bu sistemler, parmak izi, yüz tanıma, iris ve damar tarama, ses tarama gibi farklı biyometrik özellikleri kullanır (Miltgen et al., 2013). Biyometrik tanımlama sistemlerinin alt parçası olan YTT’ler, akıllı telefonlara girişten iş yerlerine girişe, sınır güvenliğini sağlamaya kadar çok geniş bir alanda kullanılıyor. YTT’ler, Avrupa Veri Koruma Kurulu tarafından “bireyleri yüzlerine dayanarak otomatik olarak tanıyabilen, kimlik doğrulama veya tanımlama amacıyla kullanılan olasılıksal veya istatistiksel teknolojiler” olarak tanımlanır (Guidelines 05/2022, 2022, 9).
Kolluk kuvvetleri, bu sistemleri kullanarak milyonlarca kişinin bilgisini düzenli olarak toplar. Bu verinin toplanma biçimi, nasıl işlendiği ve depolandığı, bu veriler işlenirken ortaya çıkabilecek potansiyel sorunların tespiti ve önlenmesi noktasında AB’de yasal düzenlemeler hayata geçirilmektedir. Yapay Zekâ Yönetmeliği (Artificial Intelligence Act – AI-Act) ve Genel Veri Koruma Tüzüğü (General Data Protection Regulation – GDPR), YTT kapsamında veri toplama, işleme ve depolama faaliyetlerine ilişkin risklerin belirlenmesi ve azaltılması konusunda iki temel düzenleme olup bu düzenlemelerin birbirini tamamlayıcı niteliktedir.
Risk temelli bir değerlendirme şeması sunan AI-Act, YTT’lerin tanımına ve hangi risk kategorisinde yer aldığına ilişkin düzenlemelere ek olarak YTT’lerin dâhil olduğu uzaktan biyometrik tanımlama (Remote Biometric Identifications – RBIs) sistemlerine ilişkin tanımlara yer verir ve YZ destekli YTT’leri “yüksek riskli sistem” olarak kabul eder.
GDPR ise alandaki en önemli düzenlemelerden biri olup AB vatandaşları ile Avrupa Ekonomik Alanı’ndaki tüm bireyler için veri koruma ve gizlilik konularında geçerli olan bir hukuk çerçevesidir ve kişisel veriler üzerinde daha fazla kontrol sağlamak amacıyla oluşturulmuş bir dizi kural ve düzenleme içerir (Mohan et al., 2019). Tüzük, biyometrik verileri “işlemenin yasak olduğu özel kategorideki veri” kabul etmekle birlikte çok sayıda istisna durumu tarif eder ve bu durumlardan birinin gerçekleşmesi halinde biyometrik verilerin işlenmesinin hukukiliğine kapı açar.
Kolluk kuvvetlerinin biyometrik tanıma sistemlerini kullanmasına ilişkin hukuksal çerçeve çizen düzenleme ise Kolluk Kuvvetleri Direktifi (Law Enforcement Directive)’dir. Direktifin hem başlangıç bölümünde hem de 10. maddesinde biyometrik verilerin toplanmasının, depolanmasının riskleri ele alınarak bu verileri toplama, depolama ve işlemenin hangi koşullarda yapılacağı düzenlenir: Irk, etnik köken, siyasi görüş, dini inanç gibi hassas bilgilerin yanı sıra genetik ve biyometrik veriler ile sağlık durumu ve cinsel yönelime dair veriler, yalnızca kesin bir gereklilik söz konusuysa ve kişinin haklarını koruyacak güvenlik önlemleri alınmışsa işlenebilir. Bu verilerin işlenmesine ancak üç koşulda izin verilir: yasa açıkça izin veriyorsa, kişinin ya da başkasının hayati çıkarları tehlikedeyse veya bu bilgiler kişi tarafından zaten kamuoyuyla paylaşılmışsa.
Bu bilgiler ışığında AB’nin YTT’lerin kullanımına ilişkin düzenlemelerinin birbirini tamamlama amacı taşıdığını söylemek mümkün olmakla birlikte ilgili hukuki düzenlemelerde yer alan konuya ilişkin “terör tehdidi”, “ciddi kamu güvenliği tehdidi” gibi istisnaların muğlak yapısı kolluk kuvvetlerine geniş bir takdir yetkisi tanır.
Güvenlik ve Gözetim Arasında
İçinde bulunduğumuz dünyada güvenlik algısı, güvenliği tehdit eden unsurların – genel anlamıyla suçun – gerçekleşmeden önlenmesine odaklanır. Zedner (2007, 262) içinde yaşadığımız toplumu “risklerin önceden önlenme olasılığının, işlenen suçlara tepki vermekten daha önemli hale geldiği bir toplum” olarak tanımlar. Bunun sonucunda kamu otoritesinin rutin polislik faaliyetlerinde de dönüşüm yaşanmış ve bilhassa gözetim teknolojilerindeki gelişmeler önleyici polislik faaliyetinin “yeni normal” olarak kabul edilmesine yol açmıştır. YTT’ler de kolluk kuvvetleri tarafından önleyici polislik faaliyeti çerçevesinde kullanılan en güçlü araçlardan biridir. 2021 yılı verilerine göre en az 11 AB üyesi devlet bu bağlamda YTT’leri kullanmaktadır (Mobilio, 2023, 4; Ragazzi et al., 2021, 38).
YTT’lerin kolluk kuvvetlerinin en yaygın kullandığı güvenlik araçlarından biri haline gelmesi, toplumu çeşitli şekillerde etkiliyor ve dönüştürüyor. Bu durum, mahremiyet hakkı ve kişisel verilerin korunması gibi hakları ihlal etme ihtimalinin yanında ayrımcılık yasağını delme ve ifade özgürlüğünü engelleme ihtimalini de barındırıyor. Örneğin kamuya açık alanlarda YTT’lerin kullanılması caydırıcı bir etkiye yol açarak bireylerin protesto hakkını engelleme potansiyeline sahiptir. Oysaki protesto hakkı, ifade özgürlüğünün ayrılmaz parçalarından biridir. YTT’ler ise bu hakları ve özgürlükleri tehdit eder durumdadır; bu nedenle YTT’lerin tehlikeleri ve müdahaleciliği üzerinde ısrarla durulması gerekir.
Bu noktada gözetim toplumu kavramını da tartışmaya dâhil etmek gerekiyor. Akademik literatürde gözetim toplumu üzerine geniş bir külliyat var. Kavramın izlerini Karl Marx’a kadar götürmek mümkün. Emek ve sermayenin arasındaki mücadelenin bir unsuru olarak gözetim mekanizmalarını ele alan Marx, konuyu fabrika modelinin işleyişi bağlamında değerlendirir. (Marx, 2023, 322-322). Michel Foucault ise gözetim mekanizmalarına ilişkin tartışmaları, kamusal ilişkilerden özel hayata kadar toplumsal ve kamusal ilişkilerin her alanına yerleşmiş biçimiyle ele alır ve gözetim toplumunu tanımlayabilmek için Jeremy Bentham’ın “Panoptikon” kavramına başvurur. Tasarımı itibariyle bir cezaevi olan Panoptikon, ortaya yerleştirilen bir kulenin etrafına daire şeklinde dizilmiş hücrelerden oluşur. Kulenin içerisine yerleşecek olan gözetmenin bütün hücreleri görme imkânı varken hücrelerde kalanların gözetmeni görme imkânı bulunmamaktadır. Bentham’ın panoptikon imgesini modern gözetim tekniklerine uyarlayan Foucault, iktidar ve görünürlük arasındaki ilişkiyi tanımlamak için bu imgeyi kullanır. O’na göre, görünürlüğü tuzak haline getiren panoptikon mimari bir dizayn olmanın ötesinde, modern toplumlarda iktidarın otomatik işleyişini sağlayan, bilinçli ve sürekli bir görünürlük hissi yaratır (Foucault, 1993, 78-82).
Gözetimle iktidar, birey üzerinden bilgi elde eder: Bireyleri gözler, sınıflandırır, kaydeder, davranışlarının karşılaştırmalı analizlerini yapar. Max Weber bu durumu, ulus-devlete içkin olduğunu ifade ettiği rasyonel yönetme biçimi olarak modern bürokrasi ile ilişkilendirir. Bürokratik örgütler, doğruluk, hız, kesinlik, dosya bilgisi, süreklilik, gizlilik, birlik, tam bağımlılık, sürtüşmenin ve maddi ve kişisel maliyetlerin azaltılması, nesnellik, kişisellikten arınmışlık ve hesaplanabilirlik gibi teknik üstünlükleri sayesinde modern yaşamı bir ağ gibi sarabilmiş ve yaşamın her alanına nüfuz edebilmişlerdir; doğum ve ölüm kayıtları, nüfus ve kimlik bilgileri, sicil dosyaları, ikametgâh bilgileri, elektrik, su, askerlik, telefon idaresi kayıtları vs. belgelerle bürokrasi doğumundan ölümüne dek herkesi izlemekte ve bilgi toplamaktadır (Gerth & Wright Mills, 2009, 308-309).
Anthony Giddens ise gözetim teriminin birbiriyle ilişkili iki olguya işaret ettiğini belirtir: İlk olarak, “enformasyon” birikimine, yani bir kurum veya topluluk tarafından saklanabilecek sembolik materyallere. İkinci olarak da herhangi bir topluluk içinde alt konumda bulunanların etkinliklerinin, üst konumda yer alanlarca denetimine. Bu yönüyle gözetim faaliyeti, gücün oluşumunun ana kaynağıdır. Güç, ayrıca üst konumda bulunanların denetleyici etkinlikleriyle de ortaya çıkar; çünkü denetim bireylerin etkinliklerini koordine etmenin aracıdır. Ancak, gözetimin iki biçimi veya tezahürü ilke olarak birbiriyle ilişki içindedir, tıpkı uygulamada sıklıkla bir toplumun üyeleri hakkındaki enformasyonun toplanması, sentezi ve analizinin onların etkinlikleri ve tutumları üzerinde denetim sağlamaya yardımcı olabilmesi veya doğrudan bir gözetim biçimi oluşturabilmesi gibi (Giddens, 1991, 169).
Teknolojide yaşanan hızlı gelişmeler, Bentham’ın panoptikonunun katı sabitliğinin çözüldüğü, merkezsizleştiği ve aynı zamanda derinleştiği gözetim mekanizmalarını ortaya çıkarmış ve bu durum “gizliliğin tehdidi” tartışmasını beraberinde getirmiş ve yaşanan bu gelişmeler sonucunda Gary T. Marx tarafından “gözetim toplumu” kavramı ortaya atılmıştır. O’na göre içinde yaşadığımız gözetim toplumunda artık herkesin gizliliği tehdit altındadır. Bu tehdit, özellikle demokratik toplumlarda tedirginliğe yol açar. İnsanlar; onur, mahremiyet hakkı ve bireysel özerklik gibi temel değerler başta olmak üzere, hak ve özgürlüklerinin elektronik ortama aktarılan bilgileri nedeniyle tehlikeye düştüğünü kavrarlar ve “kapatılma” hissine savrulurlar (G. T. Marx, 2001, 2002).
David Lyon da içinde bulunduğumuz dijital toplumu bir denetim ve gözetim toplumu olarak tanımlar. O’na göre gözetim toplumu, bireylerin veriler üzerinden sürekli izlenmesiyle şekillenen bir normallik halidir. YTT’ler bu gözetimi görünmez, kesintisiz ve çoğu zaman fark edilmeden işler hale getirerek yeni bir “dijital normallik” yaratır. Kamu güvenliği amacıyla bu sistemlerin konuşlandırılması, “görünmeyen risklere karşı görünür önlemler” üretme iddiası taşısa da, bireylerin mahremiyet hakkı ve toplumsal özgürlükleri açısından ciddi riskler barındırır (Lyon, 2001, 124-129). Nitekim dijitalleşme ile kolluk kuvvetlerince yürütülen “önleyici” faaliyetlerde kendini somut bir şekilde göstermektedir: Polis artık, işlemlerini uzaktan, iletişim ağlarını kullanarak yapabilmektedir. Bu uzaktan kontrol, “bilgisayarlaştırılmış istatistiksel analiz ile birlikte şiddetlendirilmiş gözetleme yoluyla hedef olmuş kategoriler”in kontrol edilmesine dayanır (Lyon, 2001, 204). Kişilerin bir kanunu çiğnedikten sonra izlenmesinin yerini, bir kanunu çiğneme potansiyeli olanların izlenmesi alır. Sonuçta da gözetim bir çelişki olarak ortaya çıkar: “Olmayan bir varlığı, yani toplumsal düzeni bozmaya çalıştığı düşünülen varlığı gözetlemesi, içine sızması ve etkilemesi.” (Debord, 1996, 126).
Ellul’a göre (1964, 111-113) polis teşkilatlarınca hazırlanan şüpheli dosyaları dikkat çekicidir. Polisin herhangi bir bireyden herhangi bir zamanda herhangi bir nedenle kuşkulanıp kuşkulanmadığının kaydını barındıran bu dosyalar, sadece suçlulara yönelik uygulamaların olmadığını, polis gözetiminin istisnasız bir şekilde tüm bir topluma yayıldığını en iyi şekilde gösterir. Suçluları yakalanmasından emin olmak için herkesin gözetlenmesi gerekir. Polis artık korku salarak, fiziksel şiddetle korkutarak işlevsellik kazanmamaktadır. Polisin çalışmaları ve yöntemleri bilimselleşerek, her bir yurttaşın istisnasız tüm bilgilerinin dosyalanması üzerine kurulur. Bu durumun sonucu ise polisin hiç kimseyi gözünden kaçırmayacağı, kimsenin polisten kaçamayacağı, polisin gerektiği ve istediği her an herkesi yakalayabileceği bir durumun oluşmasıdır (Ellul, 1964, 427-428).
Vaka Analizi:Glukhin vs. Russland
Yüz tanıma teknolojilerinin başta AB Temel Haklar Şartı, AİHS gibi kurucu hukuki metinlerde düzenlenen “özel ve aile hayatına saygı” ile “ifade özgürlüğü” bağlamında ele alındığı en önemli kararlardan biri “Glukhin vs. Russland” kararıdır (Case of Glukhin v. Russia, 2023). Ek olarak bu dava, biyometrik verilerin hangi durumlarda ve koşullarda işlenebileceğini düzenleyen GDPR ile biyometrik veriler bağlamında “risk temelli” değerlendirme yapan AI-Act açısından da önemlidir.
AİHM, kararında öncelikle 2017’den bu yana, Moskova’da CCTV kamera sayısında hızlı bir artış yaşandığını -2022 yılı itibarıyla yaklaşık 220.000 kamera- ve bunların birçoğunun yüz tanıma teknolojileriyle donatıldığını ifade etmiştir. Kararda devamla, Ağustos 2019’da Nikolay Glukhin’in Moskova metrosunda tek başına gerçekleştirdiği bir gösteri nedeniyle idari suçlardan hüküm giydiği ifade edilmiş, bu kişisel protestosu nedeniyle, Moskova metrosuna yerleştirilen gözetim kameraları tarafından tespit edilerek gözaltına alındığı belirtilmiştir. Polis ayrıca, herkese açık bir Telegram kanalında bulunan fotoğrafları da onun aleyhine delil olarak kullanmıştır.
Glukhin, AİHM’e yaptığı başvurusunda toplumsal bir olay karşısında protesto hakkının “acil bir toplumsal ihtiyaç olduğunu” öne sürmüştür. Özel hayata ilişkin iddiasında ise, YTT’lerin yasal dayanağının belirsizliği ve müdahalenin meşru bir amacı olmaması nedeniyle ‘demokratik bir toplumda gereklilik’ şartını karşılamadığını ifade etmiştir. AİHM, başvuruyu AİHS 8. ve 10. maddeleri kapsamında değerlendirmiş ve her iki madde bağlamında oy birliğiyle ihlal kararı vermiştir.
AİHM kararda, özellikle YTT’ler gibi “son derece müdahaleci” teknolojilerin kullanımında, güçlü kurallar, gerekçelendirme, artırılmış koruma ve suistimallere karşı güçlü güvenceler gerektiğini vurgulamıştır (Cocito, 2024). Devamla, mahkeme, yüz tanıma teknolojilerini tanımlarken en üst düzeyde uyarıcı ifadeleri tercih etmiş; örneğin, “barışçıl protesto eylemlerine katılanların tespit edilmesi ve tutuklanmasında yüksek düzeyde müdahaleci YTT’lerin kullanımı caydırıcı etki yaratabilir” şeklinde belirtmiştir. Buna göre, mahkeme YTT’lerin bir gözetim teknolojisi olarak kullanımının, “demokratik bir toplumda gerekli” kabul edilebilmesi için “yüksek düzeyde gerekçelendirme” gerektirdiğini vurgulamıştır. Bu özellikle, bireylerin siyasi görüşlerinin toplanmasına yönelik kullanımlarda en üst düzey hak korumasını ve bireyler için güçlü yasal güvenceler gerektirmektedir. Bu koşullar, özellikle YTT’ler açısından daha da önem kazanmaktadır. Ayrıca mahkeme, kişilerin kamusal alanda hareket ederken bile, “özel sosyal yaşam” kapsamında, makul bir mahremiyet beklentisine sahip olduğunu açıkça ifade etmiştir (Cocito, 2024).
Mahkemenin YTT’lerle ilgili ortaya koyduğu bir diğer önemli endişe ise, bireylerin aleyhlerine YTT’lerin kullanıldığını kanıtlayamadıkları durumlarda nasıl hak arayabilecekleri hususu üzerinedir. YTT’lerin şeffaf olmaması yalnızca bireylerin “adil yargılanma hakkı” açısından değil, aynı zamanda “iyi yönetim hakkı ve ilkeleri” açısından da sorun teşkil etmektedir. Nitekim 2023 yılında Avusturya’nın Graz şehrinde yaşanan bir olay bu durumu doğrular niteliktedir. 26 Ekim 2023 tarihinde ailesiyle birlikte Sırbistan’a gitmek isteyen David P., Macaristan-Sırbistan sınırında gözaltına alınır. Graz Savcılığı’nın Ağustos 2023’te çıkardığı uluslararası yakalama emrine göre David P., 2023 baharında Steiermark’ta sahte para dolaşıma sokan bir çetenin lideri olmakla suçlanır ve kendisi hakkında bir süpermarketteki güvenlik kamerasından elde edildiği öne sürülen suçlayıcı bir video kaydı vardır. Ancak David P. masumdur, fakat bu durum ortaya çıkana kadar Sırbistan’da yaklaşık iki ay tutuklu kalır. Konuya ilişkin muhalefet partileri tarafından hükümete yöneltilen soru önergelerine İçişleri Bakanı tarafından verilen yanıta göre, polis süpermarkette çalışan bir kadına bazı fotoğraflar gösterdiğinde, kadın David P.’yi “kesin olarak” teşhis etmiştir! Polis ve savcılık da “kesinliğe yakın bir ihtimalle” aynı sonuca varır ve her ihtimale karşı, yüz tanıma sistemi de devreye sokulur. İçişleri Bakanlığı’na göre yüz tanıma sisteminden elde edilen eşleşme oranı yüzde 76,64’tür. Ancak eşleşme oranı ne olursa olsun, David P.’nin aranan kişi olmadığı yüzde 100 kesinlikte ortaya çıkar (Simoner, 2024).
Kaynakça
-Case of Glukhin v. Russia, No. 11519/20 (European Court of Human Rights (EHCR) 7. April 2023). https://hudoc.echr.coe.int/eng#{%22itemid%22:[%22001-225655%22]}
-Cocito, C. (2024, September 1). Glukhin v. Russia: Facial recognition considered highly intrusive but not inconsistent with fundamental rights. the Strasbourg Observers. https://strasbourgobservers.com/2024/01/09/glukhin-v-russia-facial-recognition-is-a-highly-intrusive-technology-but-the-court-abstains-from-considering-a-potential-inconsistency-with-fundamental-rights/
-Debord, G. (1996). La société du spectacle. Gallimard.
-Ellul, J. (1964). The Technological Society (1. Aufl.). Vintage Books.
-Foucault, M. (1993). Überwachen und Strafen: Die Geburt des Gefängnisses. Suhrkamp Verlag AG.
-Gerth, H. H., & Wright Mills, C. (2009). From Max Weber: Essays in Sociology. Routledge.
-Giddens, A. (1985). The Nation-State and Violebce. University of California Press.
–Guidelines 05/2022 on the use of facial recognition technology in the area of law enforcement—Version 1.0. (2022, Mai). European Data Protection Board. https://www.edpb.europa.eu/system/files/2022-05/edpb-guidelines_202205_frtlawenforcement_en_1.pdf
-Lyon, D. (2001). Surveillance society: Monitoring everyday life (1. Aufl.). Open University Press.
-Marx, G. T. (2001). Technology and Social Control: The Search for the Illusive Silver Bullet. In The International Encyclopedia of the Social and Behavioral Sciences (S. 15506–15512). Elsevier Ltd.
-Marx, G. T. (2002). What’s New About the ‘New Surveillance?’Classifying for Change and Continuity. Surveillance & Society, 1(1), 9–19. https://www.cs.cmu.edu/~srini/15-829/readings/whatsnew.pdf
-Marx, K. (2023). Das Kapital. Erster Band. Buch 1: Der Produktionsprozess des Kapitals. Dietz Verlag Berlin GmbH.
-Miltgen, C. L., Popovic, A., & Oliveira, T. (2013). Determinants of end-user acceptance of biometrics: Integrating the “Big 3” of technology acceptance with privacy context. Decision Support Systems, 56, 103–114. https://doi.org/10.1016/j.dss.2013.05.010
-Mobilio, G. (2023). Your face is not new to me – Regulating the surveillance power of facial recognition technologies. Internet Policy Review, 12(1). https://doi.org/10.14763/2023.1.1699
-Mohan, J., Wasserman, M., & Chidambaram, V. (2019). Analyzing GDPR Compliance Through the Lens of Privacy Policy. https://doi.org/10.1007/978-3-030-33752-0_6
-Ragazzi, F. P. S. M., Kuskonmaz, E., Plájás, I., Ven, R. R. van de, & Wagner, B. (2021). Biometric and behavioural mass surveillance in EU member states: Report for the Greens/EFA in the European Parliament (External Researh Report No. 7297). The Green/EFA in the European Parliament. https://extranet.greens-efa.eu/public/media/file/1/7297
-Saramago, J. (2013). Blindness. Vintage Publishing.
-Simoner, M. (2024, April 14). Kampf um Entschädigung nach Fehler der Gesichtserkennung. Der Standard. https://www.derstandard.at/story/3000000215580/kampf-um-entschaedigung-nach-fehler-der-gesichtserkennung
-Zedner, L. (2007). Pre-crime and post-criminology? Theoretical Criminology, 11(2), 261–268. https://doi.org/10.1177/1362480607075851

