Bölgede Diplomasi Trafiği

Geçtiğimiz son bir ay içerisinde bölgede birbiri ile pek az ilişkili görünen fakat belki de bazı yönleriyle yakından bağlı olduğunu söyleyebileceğimiz bir dizi diplomatik görüşmelere tanıklık ettik. Bunlardan önemli gördüklerimizi ardı sıra yazmamız gerekirse şöyle sıralayabiliriz:

1) İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçı ile ABD Orta Doğu Özel Temsilcisi Witkoff’un Maskat ve Roma’da 12-26 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirdikleri üç görüşme.

2) Irak Başbakanı Sudani’nin nisan ayının ilk yarısında KDP lideri Barzani ile görüşmesi.

3) Hakan Fidan’ın mart ayının sonundaki Washington ziyaretinde ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile görüşmesi.

4) Colani’nin nisan ayının ilk yarısında 4. Antalya Diplomasi Forumu görüşmesi ve hemen ardından BAE ziyareti.

Bu görüşmelerin her biri kendi içerisinde özgün sebeplere sahip olmakla birlikte hepsi bir arada ele alındığında İran, ABD ve Siyonist Devleti’nin arasındaki gerilimde Türkiye’yi de içerisine çeken yeni bir bölge denkleminin devrede olduğunu görebiliriz.

İran-Irak Hattı

7 Ekim 2023’teki Hamas’ın Siyonistlerin yerleşim birimlerine saldırısı sonrası İran’ın bölgesel nüfuz anlamında özellikle Filistin direniş örgütleri ve Lübnan Hizbullah’ı çevresinde yakaladığı momentum, 27 Eylül’de Hizbullah lideri Nasrallah’ın katli sonrası büyük bir darbe aldı. Bu kayıpla eş zamanlı gerçekleşen Lübnan cephesindeki Siyonist ilerleyiş ve “Direniş Ekseni” olarak tariflenen direniş örgütlerindeki zayıflama İran’ın bir diğer mevzi kaybıydı.

8 Aralık’ta Esad’ın düşüşü aynı zamanda bir bakıma İran’ın Suriye’deki yenilgisiydi. Hizbullah’ın Lübnan sınırlarına çekilişi ile Suriye’de İran destekli güçlerin kalmadığı bir süreçti bu aynı zamanda. Ek olarak Şam’ın düşmesi “Direniş Ekseni”nin kara bağlantısının kopmasına yol açmış, İran’ın Tahran-Bağdat-Şam-Beyrut hattını zayıflatmıştır.

Haliyle bugün İran bölgede pivot devlet olma hedefinde büyük kayıplar almış, bölgesel nüfuz anlamında Irak’a sıkışmıştır. Bu sıkışmanın üzerine bekleneceği gibi ateş çemberine İran ve Irak’ın gireceğini görmek pek de zor olmasa gerek. Yukarıda bahsi geçen dört diplomatik görüşmenin çerçevesi tabii ki bu mevcut denklem. Özellikle de Abbas Arakçı ile Witkoff görüşmesinin ve Sudani ile Barzani görüşmesinin çerçevesi önemli. İran açısından bu diplomatik temaslar epey mecburi bir hal aldı.

Bir yandan ABD ile nükleer müzakereleri sürekli gündemde tutmak, bir zorunluluk olarak yürütmek ve yaptırımların kalkmayacağı da bilerek ticari ilişkilerin öyle ya da böyle sürmesini zorlamaları gerekiyor. Öte yandan Rusya-Çin ekseni ile askeri ve ticari ilişkilerin sürdürecek özel bir diplomasi yürütmek gibi bir rota ihtiyacı geçtiğimiz aylarda Pezeşkiyan gibi reformcu bir ismi Cumhurbaşkanı olarak razı görmeye kadar gitmişti. Bugünkü sıkışma bunun çok daha fazlası bir stratejik manevra kabiliyetine ihtiyaç duyuyor.

Dolayısıyla Abbas Arakçı ve Witkoff görüşmelerinin temeli de nükleer müzakereler olmakla birlikte bölgede İran açısından bir savaş çemberinin içerisinde kendilerini bulmamak için bir arayış hali de yatıyor. Dini lider Hamaney’in bu görüşmelere dair açıklamaları da İran’ın olası bir cepheleşmeye daha girmemek için bir arayış halinde olduğunu gösteriyor. “Tedbiri elden bırakmayın, askerî açıdan hazırlıklı olun!”

Sudani ve Barzani görüşmelerinin de temeli İran ile birlikte Irak’ın da olası bir savaş çemberine girebileceği olasılığı ile ilişkili. Gelecekteki olası bir savaş ihtimali sadece Bağdat yönetimini etkilemeyeceğinden kaynaklı, ki bu ihtimal Erbil yönetimini de çembere çeker Süleymaniye yönetimini de böylesi bir görüşme ihtiyacı hissedilmiş olsa gerek.

Görüşmenin kapsamına bakacak olursak, Bağdat ve Erbil arasındaki sorunların masaya yatırıldığını görüyoruz. Federasyon süreçleri, petrolün kontrolü, Kerkük’ün geleceği gibi gündemler bunlar. Bunlar çözüme kavuşsun ki, Irak savaşın içerisinde kendini bulursa ortak hareket edilebilsin gibi kaygıların olduğu görülüyor.

Suriye Hattı

İran, ABD ve Siyonist Devleti arasındaki gerilimde, İran’daki mevcut zayıflama dolayısıyla bölgede Türkiye’nin de manevra yapabileceği bir zeminin önünü açtı. 8 Aralık Şam’ın düşüşü ardında yaşananlar ve Colani’nin kazandığı inisiyatif aynı zamanda Türkiye’nin de kazandığı inisiyatif oluverdi.

Siyonist Devleti’nin bölgedeki ilerleyişini ve İran’ın bölgedeki nüfuzunun yanında Türkiye de daha ileriden bir pivot devlet olma arayışında mevzi kazanmış bulundu. Tabii Türkiye’nin Suriye’deki varlığı Siyonistler tarafından hoş karşılanmamış olacak ki, Türkiye’nin Şam’ın merkezine yakın konuşlanmak istediği T4 ve Şayrat hava üslerine Siyonistlerin saldırıları gerçekleşti.

Bu hava üsleri senelerdir Siyonistler tarafından bombalanıyordu. Fakat önceki senelerdeki saldırı gerekçeleri Suriye’deki İran yanlısı güçler tarafından Golan tepelerinin bu üsler kullanılarak vurulduğu idi. Şimdi Türkiye’nin bu üslerde konuşlandığının bilinmesine rağmen ve Golan tepelerinin Suriye’deki İran yanlısı güçler tarafından vurulabilme ihtimali kalmamasına rağmen gerçekleşti. Çok açık bir şekilde Türkiye hedef alındı.

Bunun üzerine Hakan Fidan Washington’a gitti, mevkidaşı Marco Rubio ile görüştü. Ardından Colani 4. Antalya Diplomasi Forumu’na geldi ve hemen akabinde BAE’ye gitti.

Görünen o ki, İran’ın kaybettiği saha Türkiye tarafından doldurulmaya çalışılırken, Siyonistler buna razı değiller. Onlar da aynı zamanda boşalan sahalarda ilerlemeye talip görünüyorlar. Aynı zamanda Tel Aviv ve Şam arasında diplomatik ilişkilerin oluşturulması yönünde kimi adımların atılması diğer bir dertleri gibi duruyor.

8 Aralık’tan bu yana bilfiil Siyonistlerce vurulan Suriye sahası ve buna tek kelime dâhi etmeyen Colani yönetimi, diplomatik ağlar kurarak yerini tahkim etmeye çalışıyor. İşine geldiği gibi başta Kürtlerle ilişkiler olmak üzere Türkiye’yi ilgilendiren meselelerini Türkiye ile, Siyonistlerle olan meselelerini BAE aracılığıyla Körfez Ülkeleri ile çözme derdinde gibi görünüyor.

Sonuç olarak, bölgedeki diplomasi trafiği, malumun ilanı olacak yeni cepheleşmenin öncesinde bir dizi diplomatik çaba olarak görülebilir. İran-Irak hattı her an ateş çemberinin içerisine çekilebilir. Suriye hattındaki gelişmeler İran-Irak hattındaki gelişmeleri bizatihi etkileyecektir.

Scroll to Top