Güney Kore İşçi Hareketi: Estetik Militanlık (2)

El Yazmaları’nın Notu: El Yazmaları tarafından 2021 yılında yayımlanan Volkan Yaraşır’ın kaleme aldığı Ters Dalga kitabının içinde yer alan “Güney Kore İşçi Hareketi: Estetik Militanlık” başlıklı bölümden hazırlanan yazı dizisinin ikinci bölümünü siz değerli okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz.

Park Chung-Hee Diktatörlüğü Dönemi (1961-1979)

1961 Mayıs askerî darbesiyle Güney Kore’de tüm siyasal partiler ve toplumsal muhalefet yasaklandı. Park Chung-hee liderliğindeki askeri diktatörlük, işçi sınıfının bağımsız mücadele yapmasını engellemek için acımasız baskı politikaları uyguladı. Ekonomide ihracata yönelik sanayileşme politikaları devreye alındı, devlet müdahalesi ile piyasa ekonomisi unsurları birleştirildi ve devlet kalkınma planları hazırlandı. Sendikal faaliyetlere kontrollü izin verilirken, işçilere yalnızca devlet güdümlü sendikalara üye olma hakkı tanındı. Sendikalar Yeniden Örgütleme Komitesi ile tek merkezli ve devlet kontrolünde sendikal yapılar oluşturuldu. Kore gizli servisi (KCIA) sendikal hareketi sıkı denetim altına aldı. İşçi sayısı bu dönemde önemli ölçüde arttı ancak tüm sendikal faaliyetler devlet kontrolündeydi. 1970 ve 1971’de çıkarılan yasalarla sendikal faaliyetler kısıtlandı, toplu sözleşme ve eylem hakları engellendi. 1972’de ilan edilen Yushin Anayasası ile diktatörlük güçlendi ve sistematik baskı düzeni kuruldu. Milliyetçilik ve Konfüçyusçuluk ideolojik araç olarak kullanılarak işçi sınıfının boyunduruk altına alınması hedeflendi. Buna rağmen işçiler, özellikle tekstil sektöründe, bağımsız mücadeleler ve yeni direniş biçimleri geliştirdiler. Chun Tae-İl’in kendini yakması işçi hareketinde dönüm noktası oldu. Demokratik Sendikal Hareket oluşmaya başladı ve yaygın spontan grevler yaşandı.

1980 Mayıs Darbesinden 1987’ye

Park Chung-hee suikastı sonrası Güney Kore’de kitleler demokratikleşme talebiyle harekete geçti. Toplumsal olaylar başladı ve özellikle öğrenci gençlik akademik, demokratik haklar ile ülkenin demokratikleştirilmesi için etkili eylemler düzenledi. Ordu birlikleri bu eylemlere karşı silah kullandı ve yaşanan sokak çatışmalarında sivil halktan 50 kişi hayatını kaybetti. Bu katliam hemen hemen tüm şehirlerde protesto edildi. Kwangju kentinde gerçekleşen halk ayaklanması ordu birlikleri tarafından bastırıldı; 600 kişi öldü, 10.000 kişi yaralandı. Bastırılan ayaklanma sonucu yeni bir askeri diktatörlük kuruldu ve Mayıs 1980’de askeri darbe yapıldı. Darbeciler sendikal harekete karşı sert baskılar başlattı, Demokratik Sendikal Hareket dağıtıldı, FKTU’ya baskı uygulandı, çok sayıda sendika lideri tutuklandı, yerel sendikalar tasfiye edildi ve sendikacılar istifaya zorlandı. Askeri cunta ülke yönetimini denetimi altına aldı ve çalışma yaşamını düzenleyen tüm hukuksal mevzuatı askıya aldı. Grev, direniş ve benzeri işçi eylemleri yasaklandı; bağımsız işçi örgütlenmeleri engellendi ve iş yasalarında işçi sınıfının tam denetimini amaçlayan düzenlemeler yapıldı. Sendikalar yapısal değişime zorlandı ve her işletmede tek sendika kurulması zorunlu hale getirildi. Bu sendikalar, federasyondan bağımsız olarak işverenlerle pazarlık yapma hakkı kazandı. Güney Kore gizli servisi (KCIA) sendikal faaliyeti kontrol altında tutmak için devreye sokuldu, polisiye önlemler alındı ve işletmelerde işçi içindeki “ajan” rolü benimsetildi. Bu koşullarda sendikal hareket, tarihinde hiç olmadığı kadar suskun bir döneme girdi ve işçi hareketi tamamen susturuldu.

Askeri diktatörlüğün gerçekleşmesi, iç dinamiklerin yanında 1970’lerin ortasında kapitalist sistemin yapısal krizinin bir sonucuydu. Güney Kore ekonomisi 1979-1981 arasında krize girdi. 1981 darbesi, krizin aşılması için işçi sınıfına şiddetle saldırdı. Aynı dönemde küresel ekonomide rekabet gücünü artırmak amacıyla ileri teknoloji içeren sanayi geliştirilmesine önem verildi; özellikle tekstil sektöründe önemli adımlar atıldı. Radikal neo-liberal politikalar izlendi ve devlet kontrolü kademeli olarak azaltıldı. Egemen blok içindeki bürokratik klik ise liberal politikalara karşı defansif tutum aldı.

İşçi hareketindeki gerileme 1983 sonlarına kadar sürdü. 1984 itibarıyla işçi hareketi yeniden yükselişe geçti. İşçi sınıfı kötü koşulları aşmak için ücret artışı, ağır çalışma koşullarının düzeltilmesi, devlet güdümlü sendikalarda işçilerin söz ve karar sahibi olması, temel ekonomik ve demokratik hakların yasal güvence altına alınması gibi taleplerini yükseltti. İllegal, bağımsız sendikal mücadele FKTU ve 1984 iş yasasına karşı önemli direnişler gerçekleştirdi. Sarsıcı bir gelişme olarak Daewoo Motor işçilerinin grevi sınıf hareketinde yeni bir moment yaratırken, iyi ücret alan işçilerin de militan mücadeleye katılımını sağladı. Bu grev, askeri diktatörlüğün kesintiye uğrattığı 1970’li yıllardaki sınıf hareketinin devamı oldu. Güvencesiz ve geçici işçilerin militan mücadelesi, örgütlenmiş grevler ve otomotiv ile metal sektöründeki işçilerin mücadelesi birleşti; sınıfın radikalleşmesinin önü açıldı.

İşçi sınıfı yakıcı talepleri için harekete geçerken öğrenci gençlik, aydınlar ve toplumsal muhalefetin diğer kesimleriyle birleşik mücadele yaratılması yönünde önemli adımlar attı. 1984-1987 arası işçi hareketi için bir biriktirme dönemi oldu. İşçi sınıfı, zengin bir mücadele pratiği içinde şekillenerek toplumsal bir güç olma yönünde önemli deneyimler kazandı.

1987-1996 Arası: İşçi Sınıfı Toplumsal Muhalefetin Ekseninde

1987’de bir öğrencinin polis işkencesi sonucu ölümü büyük toplumsal tepkiye yol açtı ve işçi hareketinde “Büyük Savaş” olarak anılan grev dalgası başladı. İşçiler FKTU’dan bağımsız yeni demokratik sendikalar kurdular, sendika sayısı ve üye sayısı hızla arttı. Demokratik Sendikal Hareket güçlendi, işçilerin politikleşmesi arttı ve işçi sınıfı toplumsal muhalefetin merkezi oldu. 1990’da Hyundai grevi ve diğer önemli grevlerle sendikal hareket militanlaştı. 1992’de Kore Sendika Temsilcileri Federasyonu (KCTF) kurulduysa da örgütsel zayıflıklar yaşandı. 1994’te ise Demokratik Sendikal Hareket yeniden yapılandı ve Kore İşçi Sendikaları Konfederasyonu (KCTU) kuruldu. KCTU devlet ve sermayeden bağımsız, militan mücadele çizgisinde hareket etti ve işçi sınıfının ekonomik, demokratik talepleri ile toplumsal muhalefetin önderliğini üstlendi. Ancak 1990’larda yapılan neo-liberal reformlar, esnek çalışma politikaları ve işçi haklarının kısıtlanmasına karşı yoğun mücadele yaşandı. Devletin sendikalara yönelik baskıları arttı, gözaltılar ve tutuklamalar oldu. “Üçüncü şahısların müdahalesine karşı yasa” gibi yasalar devreye sokularak bağımsız sendikal eylemler engellenmeye çalışıldı. Buna rağmen işçi hareketi radikal ve bağımsız çizgide güçlendi.

Fiili Bir Sendikal Önderlik Kore Sendikaları Konfederasyonu (KCTU)

Güney Kore’de finans kapitalin işçi sınıfına yönelik açık saldırıları, işçilerin yeni direniş ve örgütlenme pratikleriyle boşa çıkarıldı. Devlet ve sermayeyle uyumlu, korporatist ve bürokratik yapıya sahip FKTU’ya yasal faaliyet hakkı tanınmazken, 1975 sonrası kurulan ve 1987’de yeniden doğan demokratik sendikalardan kök alan KCTU fiilen faaliyetlerini sürdürmekteydi. KCTU, devletin ve gizli servisin operasyonları ve şiddetine rağmen işçi sınıfı içinde kısa sürede etkin nüfuz kazandı. 1995’te üyeleri tüm sendikaların %19,7’sini ve sendika üyelerinin %31,6’sını oluşturuyordu ve sendika başına düşen ortalama üye sayısı ulusal ortalamanın çok üzerindeydi. Bu gücünü devletten ve sermayeden bağımsız sendikal politikalardan, militan mücadele çizgisinden ve tarihsel köklerinden almaktaydı. KCTU, sosyal reform, ekonomik mücadele ve politik mücadelenin birliğini benimseyerek, Güney Kore’nin bağımsızlığını, demokratikleşmesini ve Kuzey-Güney Kore’nin birliğini savundu. Ayrıca konut, eğitim, sosyal güvenlik, vergi, kamu finansmanı ve çevre gibi konularda politikalar geliştirerek toplumsal muhalefetin önderliğini üstlendi. Temel hedefleri arasında işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi, iş güvenliğinin sağlanması, demokratik hakların güvenceye alınması ve kadın işçilere yönelik ayrımcılığa karşı mücadele yer aldı. KCTU, toplumsal muhalefetle ortak platformlar kurup kırsal halk hareketleriyle dayanışma içinde olurken, parlamentoya baskı yapma ve kitle mücadelesinde aktif rol alma arasında dengeli bir politika izledi. Siyasi iktidarın 1992’den sonra uyguladığı emek karşıtı politikalara ve sistematik esnekleştirmeye karşı işçi direnişleriyle karşılık verdi; ancak devletin çıkardığı yasalar ve baskılar KCTU’nun faaliyetlerini engellemeye çalıştı. Buna rağmen KCTU’nun bağımsız sendikal çizgisi ve militan mücadelesi işçi sınıfının inisiyatifini yaygınlaştırarak güç kazandı.

İşçi Hareketi İçin Kritik Yıl 1996

1996 yılının başlarında Güney Kore’de işçi hareketi önemli bir sıçrama yaşadı. Özellikle Hankook’ta kimyasal elyaf üreticisi işçilerin 34 gün süren grevi dikkat çekti. Ücretlerinin artırılması talebiyle greve çıkan elyaf işçileri polis saldırısına maruz kaldı ve iki sendikacı bu saldırıyı protesto etmek için kendini yaktı. Grev, işçilerin başarısıyla sona erdi. Haziran ayında ise rejim, Kuzey Kore’den gelebilecek saldırı tehdidi söylemiyle siyasi gerginliği artırmaya çalıştı. Ancak bu yapay Kuzey Kore tehdidine ve milliyetçi histeriye rağmen işçi sınıfı, devlet güvenlik yasasının kaldırılması ve iş yasalarının demokratikleştirilmesi mücadelesini sürdürdü. Kasım 1995’te gözaltına alınan KCTU (Kore Sendikalar Konfederasyonu) liderlerinin bir kısmı serbest bırakıldı. Siyasi iktidar, KCTU’nun etkisini kırmak ve işçi muhalefetini kontrol altında tutmak amacıyla sanayi ilişkilerinde reform hedefleyen bir komisyon kurdu ve yasadışı ilan ettiği KCTU’yu bu komisyonda yer almaya çağırdı. FKTU (Federasyon) da bu çağrıyı onayladı. Ancak siyasi iktidar, KCTU’nun militanları ve liderlerine yönelik gözaltı operasyonlarına devam etti. Bu manevra Demokratik Sendikalar tarafından reddedildi ve sendikaların büyük çoğunluğu komisyonda yer almama kararı aldı. Demokratik sendikalar, sendikaların resmen tanınmasını, iş yasalarının demokratikleştirilmesini, baskı yasalarının ve devlet güvenlik yasasının tamamen kaldırılmasını, yasadışı durumda olan sendikacıların üzerindeki kovuşturmaların durdurulmasını ve ülkede demokratikleşme yönünde somut adımlar atılmasını talep etti. 1996 yılı boyunca işçi eylemleri yaygınlaştı; sağlık, demiryolu ve metro işçileri greve çıktı, polisle sert çatışmalar yaşandı ve işten atılmalar hızlandı. Yaz aylarında öğrenci hareketi gelişti ve işçi hareketiyle karşılıklı destek veren eylemler gerçekleştirildi. Devlet güdümlü FKTU’ya bağlı sendikalar ile KCTU arasında mücadele sertleşti; bazı temsilciler KCTU’lu işçilere fiili saldırılarda bulundu. Bu dönemde Kore Elektrik Sendikası kadın başkanı Kim Shija, sendikaların demokratikleşmesine yönelik önlemlerin yetersizliğine dikkat çekmek için kendini yaktı ve ölmeden önce yazdığı mektupta bu kararı neden aldığını açıkladı.

1996 Aralık Genel Grevi

1995 sonrası Güney Kore’de ödemeler dengesi bozulmuş, ekonomi istikrarsızlaşmış ve ülkenin küresel rekabet gücü zayıflamıştır. İşçi sınıfına dayatılan emek rejimi, sınıfın kolektif mücadelesi sonucunda işlevsizleşmiş, ülke hızla kriz sarmalına girmiştir. Siyasi iktidar, yeni baskı yasaları ve çalışma rejimini içeren iş yasasıyla sorunları aşmayı hedeflemiştir. Kim Young-Sam başkanlığındaki hükümet, 26 Aralık’ta muhalefetin olmadığı bir ortamda parlamentodan çalışma yaşamını düzenleyen ve iç güvenlikle ilgili iki yasa çıkarmıştır. Bu yasalar, haftalık çalışma süresinin esnekleştirilerek 44 saatten 56 saate çıkarılması, mesai ücretinin ödenmemesi, işten çıkarılmaya karşı güvencenin kaldırılması ve böylece işten atılmaların kolaylaştırılması, grev ve iş bırakma sırasında grev kırıcıların koşulsuz işe alınması ile KCTU’nun 2002 yılına kadar yasak olmaya devam etmesini içermekteydi.

İç güvenlik yasasında ise, askeri diktatörlük döneminin Ulusal Planlama Ajansı’nın yeniden faaliyete geçirilmesi kararı yer alıyordu; bu, sistematik şiddet ve zor politikalarının devreye sokulması anlamına geliyordu. Bu yasalarla egemen güçler, ülkenin krizini aşmayı ve uluslararası sermayeyle daha yoğun entegrasyonu sağlamayı amaçladı. Kapitalist entegrasyonun önündeki engelleri kaldırmak için işçi sınıfının temel haklarını gasp etmeyi ve örgütlülüklerini dağıtmayı hedefledi. Ekonomik krizin yükünü işçi sınıfına yıkmak niyetindeydiler.

Bu program, Güney Kore işçileri tarafından büyük tepkiyle karşılandı. KCTU hemen genel grev çağrısı yaptı. Grevin asgari talepleri, gasp edilen işçi haklarının geri verilmesi, anti-demokratik ve işçi düşmanı politikaların terk edilmesi ve demokratikleşmeydi. Yasalar kabul edilir edilmez, yaklaşık 100 işletmede çalışan 150 bin işçi ayaklandı. 27 Aralık’ta FKTU da taban baskısıyla genel greve katılma kararı aldı. Yaklaşık 1,2 milyon işçi otomotiv, kimya, metal, kamu, ulaşım ve sağlık alanlarında greve çıktı. Grev, öğrenci gençlik ve ev kadınlarının desteğiyle büyüdü. Polis saldırıları ve demoralizasyon çabaları boşa çıkarıldı.

15-16 Ocak 1997’de yeni bir genel grev dalgası başladı. 650 bin işçi katıldı. KCTU, Fransız işçilerini örnek aldığını açıkladı. Otobanlar kesildi, trafik felç edildi. Önder sendikacılar hakkında tutuklama kararları çıkarıldı. Polis, grev örgütleyen komitenin bulunduğu Myondong Katedrali’ne girmek istediğinde binlerce işçinin direnişiyle karşılaştı. Öğrenciler işçilerle dayanışma içindeydi, polis ise işçi ve öğrencilere saldırdı. Seul’de 40 bin, ülkenin 13 şehrinde toplam 300 bin kişi mitinglere katıldı.

Şubat 1997’de yasaların geri çekilmesi için işçi eylemleri sürdü. Şubat sonunda KCTU, 150 bin sanayi işçisinin katıldığı 4 saatlik uyarı eylemi yaptı. Hükümet, yasanın ihtilaflı bölümünün uygulanmasını erteleyerek tepkileri yumuşatmaya çalıştı. KCTU liderliği, genel grev ve öğrenci, ev kadınlarının katılımıyla etkili bir eylemlilik hattı oluşturmasına rağmen, mücadelenin mahiyetini kavrayamadı; yasaların özünü koruyan bazı revizyonları baz alarak sınıfı yeniden tahakküm altına alacak reformlara onay verdi.

1997 genel grevi önemli bir pratik seferberlik olmasına karşın izlenen rota ve sonuçları itibariyle yenilgiyi simgeledi. Bu, KCTU’nun yaşadığı ilk kırılma olarak değerlendirildi. Sendikal politikalardaki yumuşama ve gelecekte kurulacak siyasi yapının düzen sınırlarına hapsolmasının ilk adımları bu pratikte ortaya çıktı. 1997 yılı, anti-sendikal iş yasalarına karşı mücadeleyle geçti. İşçi sınıfı bazı başarılar kazanırken, yer yer yenilgiye uğradı.

Scroll to Top