Güney Kore İşçi Hareketi: Estetik Militanlık (1)

El Yazmaları’nın Notu: El Yazmaları tarafından 2021 yılında yayımlanan Volkan Yaraşır’ın kaleme aldığı Ters Dalga kitabının içinde yer alan “Güney Kore İşçi Hareketi: Estetik Militanlık” başlıklı bölümden hazırlanan yazı dizisinin birinci bölümünü siz değerli okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz.

Güney Kore, Güneydoğu Asya’da neo-liberal karşı devrim programının en konsantre hayata geçirildiği ülke oldu. Güney Kore’de uygulanan kapitalist barbarlık, korkunç sonuçlar yarattı. Yine de Güney Kore modeli, küresel düzeyde neo-liberal politikalara meşruiyet kazandırmak için örnek gösterildi. Güneydoğu Asya’da küresel sermayenin ihtiyaçlarına uygun yıkıcı kapitalistleşme ve metalaştırma süreci, Asya Kaplanları’nın doğuşu olarak lanse edildi. Güney Kore “Kaplanların” motor gücüydü. Güney Kore yoğun ideolojik manipülasyonlarla geç kapitalistleşen ülkelere model ülke olarak sunuldu.

Periferide “Örnek” Ülke Güney Kore

Türkiye’de 12 Eylül karşı devrimi ve Turgut Özal döneminde Güney Kore ekonomik model olarak öne çıkarılmıştır. Özal tarafından sıkça dile getirilen Güney Kore “mucizesi” ya da modeli, Türkiye’deki karşı devrim sürecini de ifade etmekteydi. Bu model iki önemli faktörden oluşuyordu:

  1. Uluslararası sermayenin yoğun olarak bu coğrafyaya aktarılması ve piyasa argümanlarına rağmen özellikle Singapur, Tayland, Tayvan, Endonezya, Malezya gibi ülkelerde sermaye birikim süreçlerinde etkin devlet müdahalesinin olması.
  2. İşçi sınıfı ve tüm çalışanların ekonomik, demokratik, siyasal haklarını yok eden kölece çalışma rejiminin dayatılması ve bunun askeri ya da sivil diktatörlükler tarafından gerçekleştirilmesi.

Güney Kore tarihi, bu anlamda darbeler tarihi olup, baskı, terör ve yasaklara rağmen işçi sınıfı yaklaşık 10 yıllık periyotlarla var olan sistemi sarsmış, temel haklarını elde etmek için geniş ve etkili eylemler gerçekleştirmiştir. Bu nedenle Kore işçi hareketi tarihi, uluslararası işçi hareketinin yaşadığı sorunlara yanıt aramak açısından yararlıdır. 1980’lerde Güney Kore’nin yaşadığı süreçle Türkiye’deki benzerlikler ve Güney Kore işçi hareketinin yarattığı zengin pratikler, Türkiye ve periferide sınıf hareketinin yeniden şekillenmesinde önemli birikimler sunmaktadır

Japon Sömürgeciliği Dönemi

Kore’de kapitalist ilişkilerin ortaya çıkışı 19. yüzyılın ikinci yarısına dayanır. Çin ve Japon imparatorlukları arasında tampon bölge olan Kore, 1876’da Japonya’nın Puson Limanı’nı denetimi altına almasıyla ekonomik ve askeri hegemonya altına girdi. 1904-1905 Rusya-Japon savaşı sonrası Japonya, 1910’da Kore’yi tamamen sömürgeleştirdi ve Kore ekonomisini Japonya’nın ihtiyaçlarına göre şekillendirdi. Japon sömürgeci yönetimi, Kore’de sert ırkçı politikalar uyguladı, kültürel asimilasyon (örneğin 1942’de Kore dilinin yasaklanması) gerçekleştirdi.

Tarımda modern teknikler ve makineleşmeye rağmen Kore halkı “ilkbahar açlığı” olarak adlandırılan açlıkla karşı karşıya kaldı. Verimli topraklar işbirlikçi yönetime ve Japon firmalarına devredildi; Kore köylüsünün yalnızca çok az bir kısmı kendi topraklarına sahipti. Sanayileşme, özellikle Japon savaş ekonomisi nedeniyle hızlandı, ancak işçilerin çalışma koşulları ağır ve ücretleri düşüktü. Japonlar, Koreli işçilere Japon işçilerinin yarısı kadar ücret veriyordu.

1919’daki Samil Hareketi, Japon sömürgeciliğine karşı kültürel ve siyasi bir ayaklanma olarak ortaya çıktı; büyük bir şiddetle bastırıldı ve binlerce kişi öldü, yaralandı ya da tutuklandı. Bu hareket, Kore’nin anti-sömürgeci direnişinin önemli bir simgesi oldu.

İşçi sınıfı ise 19. yüzyılın sonlarından itibaren lokal düzeyde sendikal faaliyetlere başladı. 1898’de ilk ulusal sendika olan Sung Jin Bonjung Tersaneler Birliği kuruldu. 1920’lerde işçi sayısı artarken, işçi hareketi daha sistematik ve programlı hale geldi. Japon emperyalizmi ve ırkçı politikalar, işçi sınıfının tepkilerine yol açtı. Koreli işçiler düşük ücretlere ve ağır çalışma koşullarına karşı önemli eylemler gerçekleştirdi. Sendikal örgütlenmeler 1920’lerde yaygınlaştı; “Kore İşçileri Karşılıklı Yardımlaşma Derneği” (1920), “Kore Emek Federasyonu” (1922) ve “Emekçi ve Çiftçi Genel Federasyonu” (1924) gibi örgütler kuruldu.

1930’larda işçi hareketi siyasal taleplerini de dile getirmeye başladı; grevler ve direnişler arttı. Ancak Japon sömürgeci yönetimi sert terör politikalarıyla işçi hareketini bastırmaya çalıştı. Sendikal yapılar dağıtıldı, liderler tutuklandı, işten atmalar yaşandı. 1935’ten sonra işçi hareketi yeraltına çekildi ve illegal faaliyetlerle devam etti. Bu dönemde işçi hareketi daha radikal ve militan bir karakter kazandı ve Japonya’nın Kore’den çekilmesine kadar varlığını sürdürdü. Ancak anti-sömürgeci mücadele içinde farklı toplumsal kesimlerle ortak örgütsel yapılar kuramadı. Yine de bu süreç, sonrasındaki sendikal hareket için önemli bir tarihsel birikim oluşturdu.

Japonya’nın Yenilgisi ve Amerikan Askeri Yönetimi Dönemi

II. Dünya Savaşı sonunda Japonya’nın Kore’den çekilmesiyle Kore Yarımadası ikiye bölündü. Güney Kore ABD askeri yönetimi altına girerken, Kuzey Kore Sovyetler Birliği’nin etkisi altına alındı. 1946’da Kuzey Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti kuruldu. ABD, Güney Kore’de anti-komünist rejim kurdu ve sendikal hareket iki ana yapıya ayrıldı: sosyalist eğilimli “Kore Ulusal Sendikalar Konseyi” (KNCTU) ve sağcı “Kore Bağımsızlık Promosyonu için İşçi Federasyonu” (KLFIP).

KNCTU, politik ve ekonomik mücadeleyi birleştiren sosyalist bir sendikal yapıydı. Fabrika işçi komiteleri kurarak örgütlendi ve genel grevler düzenledi. 1946-1948 arasında birçok genel grevin örgütleyicisi oldu. Ancak ABD askeri yönetimi ve gerici hükümet tarafından baskı altına alındı ve 1948’de yasadışı ilan edilerek tasfiye edildi.

Diğer yandan sağcı KLFIP, ABD ve hükümet desteğiyle güçlendi. İşverenle işçi arasında anti-komünist bir dayanışma yarattı; işbirlikçi ve işletme sendikacılığı anlayışıyla hareket etti. KLFIP, işçi sınıfının temel hakları için mücadele etmedi ve siyasi iktidarın işçi sınıfındaki aparatı oldu. 1949’da 129 bin üyesi vardı.

Bu dönemde işçi hareketi genel grevlerle ekonomik ve demokratik hak taleplerini dile getirdi, ancak sürekli baskı ve askeri yöntemlerle bastırıldı. 1946 Eylül grevlerinde binlerce işçi işten atıldı, çok sayıda ölüm ve tutuklama yaşandı.

1948 Güney Kore’nin Kuruluşu ve Singman Ri Yönetimi

1948 yılında Güney Kore Cumhuriyeti kuruldu ve Singman Ri yönetimi göreve geldi. Bu dönemde Güney Kore, ABD’nin askeri yönetiminden çıkarak resmen bağımsız bir devlet haline geldi. Ancak, ülkenin kuzeyi Sovyetler Birliği kontrolünde kalmaya devam etti ve böylece Kore Yarımadası fiilen ikiye bölündü. Güney Kore’de sendikal hareket iki ana yapıya ayrılmıştı: sol görüşlü ve sağ tandanslı sendikalar. Sol görüşlü “Kore Ulusal Sendikalar Konseyi” (KNCTU) sosyalist ideolojiyi benimseyerek politik ve ekonomik mücadeleyi birleştirmeye çalıştı, genel grevleri örgütledi ve işçi sınıfı üzerinde geniş etkiye sahip oldu. Ancak, ABD askeri yönetiminin baskıları sonucu KNCTU zayıfladı ve 1948’de Güney Kore Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla tasfiye edilme sürecine girdi.

Diğer yandan, sağcı sendikalar 1946’da “Kore Bağımsızlık Promosyonu için İşçi Federasyonu”nu (KLFIP) kurdu. KLFIP, ABD ve gerici hükümet tarafından desteklendi ve anti-komünist bir çizgide hareket etti. Sendikalarda işverenlerle iş birliği yaparak işçi hakları için mücadele etmekten çok işbirlikçi bir politika izledi. KLFIP, hükümetin resmi işçi örgütü olarak kabul edildi ancak işçi sınıfından büyük destek görmedi.

Singman Ri yönetimi ABD emperyalizmine tam bağlıydı ve aşırı milliyetçi, anti-komünist politikalar uyguladı. Kore’nin zorla tekrar birleşmesini hedefleyen bir “geçiş devleti” olarak gördü. Ancak bu milliyetçi ve anti-Japon tavırlar ABD’yi rahatsız etti ve ABD, Ri yönetimine desteğini azaltmaya başladı. Ayrıca, Ri yönetimi uzun vadeli ekonomik planlama yapmayı reddetti, milliyetçi ithal ikameci sanayileşme politikası izledi ve dış kredilere bağımlı kaldı.

1948 sonrası dönemde, ABD askeri yönetimi ve gerici hükümet sendikal hareketi sert yöntemlerle bastırdı; işçi grevleri büyük zorluklarla karşılaştı, işçiler tutuklandı ve işten atıldı. Buna karşılık işçi sınıfı mücadelesini sürdürdü. Singman Ri yönetiminin ekonomik politikaları dış yardımlara dayanıyordu ve bu yardımlar özellikle 1956-1958 arasında zirve yaptı. Ancak, yolsuzluk ve baskıcı yönetim nedeniyle 1960 Nisan Devrimi ile Ri yönetimi sona erdi.

Özetle, 1948-1960 yılları arasında Güney Kore’de Singman Ri yönetimi ABD destekli ve anti-komünist bir rejim olarak işçi hareketini baskı altına aldı. Sendikalarda iki kutuplu yapı oluştu; sosyalist yanlı sendikalar tasfiye edilirken, sağcı ve işbirlikçi sendikalar güçlendirildi. Bu dönem, Güney Kore işçi hareketinin hem baskı hem de mücadele tarihi olarak önemli bir evreydi.

1960 “Nisan Devrimi”

1960 Nisan Devrimi, Güney Kore tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Singman Ri yönetimi, kitleleri aşırı baskı altında tutmuş, bireysel özgürlükleri ortadan kaldırmış ve hükümetin yolsuzluk, rüşvet ile yetkilerini kötüye kullanması nedeniyle büyük öğrenci gösterileriyle karşılaşmıştır. Bu geniş kitle gösterileri sonucunda Ri yönetimi yıkılmış ve Singman Ri sürgüne gönderilmiştir. ABD tarafından olumlu karşılanan bu gelişmede, Ri yönetiminin özellikle Güney Kore’nin dünya piyasasına entegrasyonuna karşı direnmesi etkili olmuştur. ABD desteğini çekmiş ve Güney Kore’ye yaptığı yardım kredileri azalmıştır.

Ri yönetiminin yıkılması sonrası Güney Kore’de kısa bir parlamenter dönem yaşanmıştır. Bu dönemde geçici hükümet olan Miyon Çang yönetimi, ABD’nin taleplerine uygun ekonomik reform paketi hazırlamış ve uygulamaya koymuştur. Reform paketi Japonya ile ilişkilerin yumuşatılmasını da içermiştir. Ayrıca Güney Kore parası Won, Amerikan Doları karşısında devalüe edilmiştir. Bu parlamenter dönem sendikal hareketin gelişmesi için önemli fırsatlar sunmuştur.

İşçi sınıfı, Singman Ri hükümetinin etkisi altındaki sendikal yapıların demokratikleştirilmesi için mücadele etmiştir. Sendikal bürokrasinin tasfiyesi ve işçi inisiyatifini gösteren müdahaleler hızlanmıştır. Örgütsüz işçi kesimlerinde de sendikalaşma çalışmaları yoğunlaşmıştır; eğitimciler, banka çalışanları, basın-yayın çalışanları arasında sendikal örgütlenmeler kurulmuştur. Ayrıca işsizler için işçi sınıfının birliğini ve dayanışmasını amaçlayan Dayanışma Komiteleri oluşturulmuştur. Bu dönemde KLFIP, Kore İşçi Sendikaları Federasyonu’na (FKTU) dönüşmüştür.

Sonuç olarak, işçi mücadelesi güçlenmiş, sendikal hareket yenilenmiş ve demokratik bir içerik kazanmıştır. İşçiler, işyerlerinden başlayarak farklı işçi inisiyatifleri gösteren yeni oluşumlar yaratmıştır.

Scroll to Top