ABD’nin Suriye’den geri çekilme planları, orada aniden “komşu” oluveren İsrail ve Türkiye arasında Suriye’nin geleceğinde kimin belirleyici olacağı konusundaki çekişmeyi daha da alevlendirdi. Yaklaşık 15 gün önce Türkiye’nin Suriye’de yerleşmek istediği üssün İsrail tarafından uçaklarla vurulması sessiz sedasız geçiştirilmeye çalışılsa da, İsrail ile bir askeri çatışmaya girilmemesi gerektiği Trump tarafından son üçlü görüşmede sıkı sıkıya tembihlendi. Dikkatlerden kaçmayacaktır, Kürt güçleri ile Türkiye askerleri ve Türkiye destekli cihatçı gruplar arasında yaşanan gerilim de birden düşüverdi.
Öte yandan, “içerisi” de en az Orta Doğu kadar karışık. 19 Mart Darbesi şu ana dek Erdoğan’ın istediği sonucu yaratmadığı gibi yarattığı anaforlar ek hasarlara yol açtı. Oluşan yeni durum sahadaki herkesi hamle yapmaya zorlayan özel bir an yarattı. Şimdi bu özel andayız ve süreç git gellerle akıyor.
CHP’nin Sürpriz Direnişi
Darbe sonrasında Özgür Özel önderliğinde CHP kendilerinden beklenenin dışında bir pozisyonda çıktı karşımıza. Erdoğan’a her durumda vermesine alışkın olduğumuz desteği bu sefer vermedi CHP, hatta belki de kasabın bıçağı boynuna dayandığından direnme yoluna girdi. Öyle ki, sokağı işaret etmekle yetinmeyip Erdoğan’ı cunta başı ilan etmek, boykot çağrısı yapmak, darbenin arkasındaki isimleri teşhir edip hedef göstermek, Erdoğan ve ortaklarını gayrı meşru ilan etmek gibi üst sınırlarda gezen bir dizi şey yaptı Özgür Özel. Akıllara acaba devlet içinde bir çatlak mı oluşuyor sorusu geliyor ister istemez.
Bu esnada iktidardaki koalisyonun içinde birtakım anlaşmazlıklar yaşandığını da anladık. Bahçeli adıyla yayınlanan yazılı açıklamaların kimi vurguları açıkça Erdoğan’ın İmamoğlu politikasını hedef alıyordu. Evvela Silivri Cezaevi’nde bulunan Ekrem İmamoğlu’yla ilgili mahkeme süreçlerinin ivedilikle görüşülüp karara bağlanması gerektiğini vurgulayan Bahçeli, kovuşturma etaplarının sarih ve sahici delillerle birlikte tamamlanması gerektiğini söylüyor ve ekliyordu: Şayet zanlı Ekrem İmamoğlu suçsuzsa beratı, değilse tecziyesi maşeri vicdana muvafık halde mutlaka ve olabilecek en kısa sürede temin edilmelidir.
Bahçeli’nin sarih ve sahici deliller vurgulu bu çıkışının henüz tartışmaları sürerken bir başka büyük olay yaşandı. Sadece tartışmalı davranışları ya da yandaşlığıyla değil aynı zamanda devletin içinden aldığı kimi bilgilerle tanınan Rasim Ozan Kütahyalı ve kendisiyle söylem birliği içerisinde olan gazeteci ve yorumcular 16 Nisan akşamı ortaya bir iddia attılar: CHP’ye ertesi sabah kayyum atanacaktı! Aynı anda CHP kaynaklarına dayandırılan haberlerde de CHP’li vekillerin Ankara’ya doğru yola çıktıkları ifade ediliyordu.
Bahçeli’nin Gazabı
Ancak ne olduysa sonrasında oldu. Önce kayyum iddiaları yalanlandı ardından da Rasim Ozan Kütahyalı hakkında resen soruşturma başlatıldı. Kütahyalı ertesi gün ifadesine başvurulmak üzere gözaltına alındı ve ifadesinin ardından adli kontrolle serbest bırakıldı. Bahçeli’nin açıklamasından nasibini bu sefer de Kütahyalı almıştı.
CHP’ye kayyum atanmasının doğru ve mümkün olmadığını belirten Bahçeli “Sosyal medyada halkımızı yanıltıcı ve kuşkuları yoğunlaştırıcı iddiaları ahlaksızca paylaşanlar, ileri geri spekülasyon yapanlar, CHP’ye kayyum atanacak tantanası koparanlar içimize kadar yuvalanmış şeytanlardır” söylemiyle Kütahyalı’yı ismini vermeden şeytan ilan ediyordu.
Açık ki bazı güçler CHP’ye yönelik darbeyi partiye kayyum atayarak daha ileri taşımaya çalışıyor ve bunu ROK aracılığıyla da açık ediyorlardı. Ancak içinde MHP’nin de olduğu başka bazı güçlerin hemfikir olmadıkları anlaşılıyor.
Böylece iktidar koalisyonu içerisinde farklı fikirler olduğunu ve üstelik gerilimin de yükseldiğini anlıyoruz.
Bahçeli imzasıyla yayınlanan açıklamalar şahsi fikirleri üzerinden siyasete bireysel olarak yön verme çabası olarak görülmemelidir O açıklamalar iktidar alanı içindeki bazı güçlerin tutumunu belirten açıklamalar. İmamoğlu’nun yargılanma süreci ve CHP’ye kayyum atanma girişimiyle ilgili olarak iktidar koalisyonu içerisinde birkaç günde ortaya çıkan iki büyük anlaşmazlık var.
İlkinden hemen sonra Ekrem İmamoğlu’nun Bahçeli’ye “onları bırak bize gel, biz senle anlaşırız” minvalindeki çağrısı da bu koalisyonu bölmeye ve iktidar bloğunu yeniden şekillendirmeye yönelik bir hamle idi.
Diğer yandan Merkez Bankası’nın yakın zamanda indirmeye başladığı politika faizlerini yeniden yükseltmeye başlaması Mehmet Şimşek programının artık iyiden iyiye tartışıldığı bir ortam yarattı. O arada AKP içindeki bir kanadın tetikçi gazetesi olan Yeni Şafak Mehmet Şimşek’i hedef alan haberler yapmaya başladı.
2028’e Kadar Sürer mi?
İşte iktidar koalisyonu içerisinde bizlere yansıyan baş döndürücü olaylardan yalnızca birkaçı. Tüm bunlar birkaç gün içerisinde oluverdi. İçeride çatlaklar derinleşiyor ve bu tablo 2028’e kadar sürdürülemeyeceğe benziyor. İktidar bloğunun içerisinde yaşanan itiş kakışlar devlet içerisinde zorlanmalar yaratıyor. Konu ekonomik krizle de bütünleşince tansiyonu biraz olsun düşürmesi beklenen bir erken seçim ufukta beliriyor.
Tüm bu olan bitenler içerisinde bir de “direnenler” yani “bizimkiler” var tabii ki. Direnişler üniversitelerden liselere yayıldı ve tıpkı üniversitelerin eylemlerinde olduğu gibi içerik sözü aştı. Direniş uygun mecralar buldukça farklı alanlara akıyor ve halkın acil ihtiyaçları çerçevesinde zenginleşiyor. İhtiyaç, devrimci bir stratejik-taktik zeminin hegemonya alanına girmesidir.
Yeni Yaşam gazetesinden alınmıştır.