Kan ve Emperyalist Hesaplar: Suriye’deki Katliamlar Kimin Çıkarına?

Suriye’de yıllardır devam eden savaşın tozu dumanı arasında, sadece ölüm ve yıkım değil, büyük güçlerin kirli hesapları da saklı. Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) gibi cihatçı örgütler, emperyalist devletlerin bölgeyi şekillendirme politikalarının taşeronları olarak sahneye sürüldü. Colani yönetimi aracılığıyla organize edilen katliamlar ne tesadüf ne de yerel bir iç savaşın doğal sonucu. Tam aksine, bir satranç tahtasında oynanan kanlı hamlelerin yansıması.

HTŞ, Katliamlar ve Emperyalizmin Uzantıları

HTŞ’nin Suriye’de sürdürdüğü katliamlar, bir yandan bölge halklarını sindirirken, diğer yandan emperyalist güçlerin bölgedeki çıkarlarına hizmet ediyor. Örgütün lideri Ebu Muhammed el-Colani’nin Batı medyasına yaptığı açıklamalar, HTŞ’nin İsrail ile doğrudan bir çatışmaya girmekten kaçındığını gösteriyor. Bu durum, örgütün yalnızca bir “İslami cihat” hareketi olmadığını, aksine büyük güçlerin bölgedeki nüfuz savaşında kullanılan bir araç olduğunu kanıtlıyor.

Özellikle Colani aracılığıyla gerçekleştirilen saldırılar, belirli bir stratejinin ürünü. Amaç, Suriye’deki demografik yapıyı değiştirmek, muhalif grupları birbirine düşürerek halkın kendi içinde çatışmasını sağlamak ve bölgedeki halkları parçalayarak zayıflatmak. Bu yöntemin geçmişte Irak’ta, Libya’da ve Afganistan’da da uygulandığını biliyoruz.

Arap Alevi Katliamları: Rakamsal Verilerle Katledilen Masum Halklar

Suriye’deki Alevi katliamları, bölgedeki savaşın kanlı ve unutulmaz yüzlerinden biridir. Bu katliamların sistematik bir şekilde uygulandığı, özellikle Arap Alevi nüfusunun hedef alındığı bilinmektedir. Birçok sivil halk, hiçbir ayrım gözetilmeden, inançları ve etnik kökenleri yüzünden öldürülmüştür. Raporlara göre, 2011-2024 yılları arasında Suriye’deki Alevi nüfusunun yüzde 40’ı, özellikle Dera, Hama, Humus ve İdlib bölgelerinde katledilmiştir. Bu katliamlar, sadece toplu infazlar şeklinde değil, aynı zamanda kasaba ve köylerin yakılması, zorla yerinden edilme ve sivillerin esir alınması gibi çeşitli yöntemlerle yapılmıştır.

Özellikle Arap Alevi katliamlarının videosu, uluslararası kamuoyuna servis edilen önemli belgelerden biri haline gelmiştir. 2012-2021 yılları arasında, Arap Alevilerine yönelik 150’den fazla videolu katliam görüntüsü, dünya genelinde izlenmiş ve uluslararası insan hakları örgütleri tarafından belgelenmiştir. Bu veriler, bölgedeki katliamların boyutunu daha iyi anlamamıza olanak sağlamaktadır.

Bazı bölgelerde, özellikle Hama ve Humus’ta, katledilen Alevilerin sayısı on bini geçmiştir. Katliamların en yoğun olduğu 2012-2015 yıllarında, Arap Alevi nüfusunun %35’i yerinden edilmiştir. Bu süre zarfında yirmi binden fazla Alevi, evlerinden zorla çıkarılmış ve nüfusları hızla erimiştir.

ABD’nin Suriye Politikası: Enerji Hatları ve Siyonist Planlar

ABD’nin Suriye’deki varlığı hiçbir zaman yalnızca “demokrasi getirme” söylemleriyle açıklanamaz. Bölgede konuşlandırılan ABD üsleri, enerji hatları ve askeri stratejik noktaların denetimi, Washington’un asıl amacının ne olduğunu gösteriyor.

Bu noktada İsrail’in güvenliği ve çıkarları, ABD’nin Suriye politikasında belirleyici bir rol oynuyor. Siyonizm’in etkisiyle şekillenen politikalar, İsrail’in güvenliğini tehdit edecek herhangi bir güç dengesini engellemeye odaklanıyor. İşgal altındaki Golan Tepeleri’nde özel askeri birlikler kurulması, İsrail’in bölgedeki varlığını pekiştirme çabasının bir yansıması. Üstelik ABD’nin Suriye’deki petrol sahalarını işgal ederek bölgenin ekonomik bağımsızlığını zayıflatma girişimi emperyalist stratejinin bir parçası.

Türkiye’nin Rolü ve Erdoğan Hükümeti’nin Politikaları

Türkiye, Suriye iç savaşının başından beri denklemin önemli bir parçası oldu. İlk etapta, “Esad rejimi düşsün” politikasıyla hareket eden hükümet, bu süreçte radikal grupların bölgede güç kazanmasına dolaylı olarak zemin hazırladı. Ancak süreç ilerledikçe, bu politikanın Türkiye’ye de ciddi tehditler oluşturduğu fark edildi.

Geldiğimiz noktada Erdoğan hükümeti, bir yandan Rusya ve İran ile denge politikası izlerken, diğer yandan NATO ve ABD ile ilişkilerini koparmamaya çalışıyor. Ancak, özellikle HTŞ gibi gruplara karşı tavrında ‘’belirsizlik’’ sürüyor. Türkiye’nin, kendi sınır güvenliğini tehdit eden bu yapılarla arasına kesin bir mesafe koyması gerektiği açıktır.

Kürt Özgürlük Hareketi’nin Tutumu: Halkların Özgürlüğüne Doğru

Kürt Özgürlük Hareketi, Suriye’deki katliamları ve emperyalist güçlerin kirli oyunlarını yalnızca Kürt halkının bir sorunu olarak görmüyor. Aksine, bölgedeki diğer halkların özgürlük mücadelesine de sahip çıkıyor. Bu tutum, yalnızca kendi halkının değil, tüm halkların özgürlüğünü savunma çabasıdır.

Suriye’deki Alevi katliamları ve diğer etnik gruplara yönelik saldırılar karşısında Kürt Özgürlük Hareketi’nin yaklaşımı, halkların ortak mücadelesine dair güçlü bir inanç taşır. Kürt hareketi, Suriye’nin kuzeyinde olduğu gibi, Türkiye’nin güneydoğusunda da, halkların birleşik mücadelesine çağrı yaparak, bu kirli savaşın sonlanması için halkları bir araya getirmeye çalışmaktadır. Kürt halkının özgürlüğü, diğer tüm halkların özgürlüğüyle iç içe geçmiş bir durumdur ve bu bakış açısı, Kürt hareketinin tarihsel mücadele anlayışının temel taşlarındandır.

Halkların Kader Birliği ve Ortak Mücadele Hattı

Tarih boyunca halklar, kendilerini yöneten iktidarların savaş oyunlarına kurban edildikçe, birbirlerine daha da düşman edilmeye çalışıldıkça, kurtuluşu birbirlerinde bulmuşlardır. Bugün de farklı değil. Suriye’de süregelen katliamlar, yalnızca Suriye halkının değil, bölgedeki tüm halkların kaderine etki ediyor.

Bu yüzden, emperyalist hesaplara karşı halkların kader birliği içinde olması hayati bir zorunluluktur. Bugün, Suriye’de süren katliamları yalnızca “Suriye’nin iç meselesi” olarak görmek, yarın aynı ateşin Antakya’da, İstanbul’da, Beyrut’ta ya da Bağdat’ta yanacağını görmemek demektir.

Bu savaşın kazananı, halkları birbirine düşman edenler olmayacak. Zafer, emperyalizme ve onun maşalarına karşı ortak bir mücadele hattında birleşenlerin olacak. Katliamları sona erdirecek olan, halkların kendi kaderlerini ellerine alma iradesidir. Bu ne diplomatik masalarda ne de büyük güçlerin pazarlıklarıyla gerçekleşebilir. Ancak, sınırları aşan bir dayanışmayla, halkların ortak mücadelesiyle mümkün olabilir.

Bugün Suriye’de dökülen kan, yalnızca Suriye halkının kanı değildir. O kan, emperyalist güçlerin ve işbirlikçilerinin ellerine bulaşmış, halkların ortak mücadelesiyle temizlenecek bir lekedir. Ne HTŞ ne ABD ne de diğer sömürü aygıtları, bölgedeki halkların iradesine karşı koyamayacak. Çünkü tarih, her zaman halkların ortak direnişiyle yazılmıştır.

Scroll to Top