Politik Özne Olma Mücadelesi

Türkiye’de kadınlar, yıllardır hak mücadelesi veriyor. Ama ne kazanılmış haklar güvence altında ne de toplumsal eşitsizlikler ortadan kalkmış durumda. Neoliberal politikalar, iktidar ve ortaklarının ‘muhafazakâr’ ideolojisi ve ataerki el ele vermiş, kadınları ekonomik, sosyal ve siyasal alanlarda sürekli baskılıyor. İşsizlik, güvencesiz çalışma, düşük ücretler, esnek çalışma adı altında sömürü daha da ağırlaştırılıyor. Kadınlar, ekonomik krizlerin en ağır yükünü taşırken, kamusal alanda ikincil konumda tutulmaya devam ediyor. Hem ücretli emek sömürüsüne hem de bakım emeğinin görünmez kılınmasına karşı karşıya bırakılıyor.Türkiye’de kadınların istihdama katılım oranı yüzde 34 civarındayken, erkeklerde bu oran yüzde 72’lerde. Eşit işe eşit ücret talebi yıllardır sendikalar ve kadın örgütlerinin mücadele odağı haline gelse de, sermaye sahipleri ve devletin politikaları taleplerimizi hayata geçirmek bir yana dursun var olan haklarımızı daha da gasp etmeye yönelik ilerliyor. Kadınlar yalnızca düşük ücretlerle çalıştırılmıyor, aynı zamanda bakım emeği yükü nedeniyle de güvencesiz ve esnek çalışmaya mahkum ediliyor. Özellikle göçmen kadınlar, ev emekçisi kadınlar ve tarım işçisi kadınlar sömürünün en yoğunlaştığı gruplar arasında yer alıyor.Tüm bu baskılara karşı işçi kadınların öncülüğünde gerçekleşen grevler, kadın emeğinin nasıl sömürüldüğünü gözler önüne serdiği gibi, örgütlü mücadelenin gücünü de ortaya koyuyor. 2023’teki Agrobay Seracılık Grevi kadın emeğinin en ağır sömürüldüğü alanlardan biri olan tarım sektöründeki mücadele büyük ses getirmişti. Bakırköy Belediyesi’ndeki kadın işçilerin grevi ise yerel yönetimlerde emek mücadelesinin nasıl baskılandığını ortaya koydu. Bu grevler, kadın emeğinin sadece özel alanda değil, kamusal alanda da nasıl sömürüldüğünü gösterirken, aynı zamanda örgütlü mücadeleyle hakların nasıl kazanılabileceğini de kanıtladı.

Erkek Şiddeti

Türkiye’de şiddet, artık yalnızca bireysel suç değil, devletin, yargının ve sermayenin ortaklaşa sürdürdüğü bir yönetim biçimi. Kadınlar en yakınlarındaki erkekler tarafından öldürülüyor, failler ödüllendirilirken, çocuk istismarı vakaları cezasızlıkla büyüyor. Hayvanlar toplu itlaf politikalarıyla katlediliyor, doğa ise sermayeye peşkeş çekiliyor. Kadınlar günlük yaşamlarının her anında şiddet tehditiyle karşı karşıya. 2023’te en az 394 kadın erkekler tarafından öldürüldü. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının ardından kadınların açık hedef haline geldiği bir ortam oluşturuldu. Devlet, kadına yönelik şiddeti engellemek yerine kadınların eylemlerini kriminalize etmeyi, nafaka hakkını tartışmaya açmayı ve kadınların kazanımlarına saldırmayı sürdürüyor.

Kayyum Politikaları ve Kadınların Kazanımlarına Saldırı

Son gerçekleşen yerel seçimlerin ardından Chp ve Dem Partili 12 belediyeye kayyum atandı. Kadınların demokratik haklarını doğrudan hedef alan en önemli uygulamalardan biri de kayyumlardır.DEM Partili belediyelere atanan kayyumlar, ilk iş olarak kadın dayanışma merkezlerini ve sığınma evlerini kapatarak kazanılmış hakları gasp ediyor. Hakkari, Mardin, Van gibi şehirlerde kadın politikaları yok edilerek, kadınların yerel yönetimlerde söz sahibi olma hakkı gasp ediliyor. Kayyum politikaları, yalnızca belediyelerin yönetimine değil, kadınların kendi hayatlarını savunma araçlarına da doğrudan bir saldırıdır.

Bizlere Düşen

Bugün geldiğimiz noktada feminist hareket, bir yandan liberal feminizmin salt bireyselliğe dayalı söylemleriyle, diğer yandan da yapısal dönüşümü hedefleyen sosyalist feminizmle şekillenmekte. Kadınların yalnızca bireysel “başarı öykülerine” odaklanan liberal feminist anlayış, yapısal eşitsizlikleri göz ardı ediyor. Kadınların gerçek anlamda özgürleşmesi, ancak sınıfsal ve toplumsal dönüşümle mümkündür.Feminist örgütlenmelerde kadın işçilerle teması artırmak, kampanyalar ve örgütlenme çalışmalarını yaygınlaştırmalıyız. Yerel feminist hareketlerin, yerelin özgün çalışmaları oluşturmasının önemi bir yana ülke genelinde ortak hareket edecek, ortak politika üretebilecek ve ortak refleks üretebilecek örgütlenmelerle kolektif bir güç yaratmak için bu bağların kurmak ve kuvvetlendirmemiz gerekmekte.Sosyalist feminist perspektiften yola çıkarak, ikili sistem tarifi yaparak kadınların hem ataerki hem de kapitalizme karşı mücadeleyi büyütmesi kaçınılmaz bir gereklilik olarak karşımızda durmakta. Kadınların mücadelesi yalnızca bireysel hakların kazanılmasıyla sınırlı değil; toplumsal ilişkilerin dönüşümünü, politik özne olan kadınların güçlenmesini ve kolektif bir bilincin yaygınlaşmasını da gerektirir.Yaşamın her alanında örgütlenerek taleplerimiz için mücadeleyi büyütmeliyiz. Kadınların talepleri yalnızca feminist hareketin değil, tüm toplumsal güçlerin ortak mücadelesinde bir turnusol kağıdı görevi görmeli ve ortak talepler üretilmeli.

+ posts
Scroll to Top