2025 yılı, farklı iş kollarından işçilerin eylem, grev ve direnişleriyle başladı. Bir dönemdir ağırlıklı olarak kendiliğinden ve parçalı devam eden direnişlerin Birleşik Metal-İş sendikasının grev yasaklarına rağmen çıktığı grevler ve sonucunda elde ettiği kazanımlarla bir sıçrama yaparak olgunluk ve kendine güven kazandığı yeni bir konuma yerleşmeye çalışıyor.Aynı dönemde Mehmet Türkmen öncülüğünde Birtek-Sen’in işçi cehennemi Başpınar Organize Sanayi bölgesinde yürüttüğü örgütlü eylemlilik de aynı konuma tekstil iş kolundan yerleşme yönünde bir hamle olarak görülebilir. Nakliyat-İş’in sürüp gelen örgütlenme ve direnişlerini de aynı konuma başka bir iş kolundan hamledir. Metal iş kolu, taşıdığı yapısal kapasite üzerinden önem kazanıyor. Bir kez daha vurgulayalım, metal iş kolundaki öne çıkışın önemli yanı, uzunca bir süredir lokal düzeyde devam eden işçi sınıfı hareketliliğinin ve sendikal örgütlülüğün açığa çıkardığı mücadele ve kazanım süreci ile birleşik bir işçi hareketine zemin hazırlama imkanını taşımasıdır. Bu yazıda, 2024’ün sonunda başlayan ve önümüzdeki 2025 yılı boyunca devam edecek olan Metal işkolundaki sözleşme süreçlerinin ve grevlerin açığa çıkardığı bazı olguları değerlendirmeye çalışacağım. Sürecin 2025 yılının önümüzdeki aylarında yayılarak devam etme olasılığı oldukça güçlü ve dolayısıyla yapıp ettiklerimizin her anına sorumlu ve yapıcı bir tarzda yoğunlaşmamız, eksiklerimizi ve olumlu yanlarımızı görüp bilincimize çıkarmamız, sonrası için ön açıcı olacaktır.
Kazanımlar Kalıcı mı?
Olgulardan ilki; daha önceki yazımızda da vurguladığımız Birleşik Metal-İş sendikası öncülüğünde ortaya konan sınıf sendikacılığı duruşudur. Bu duruşun kararlıca uygulanmasıyla, ülkede kararnamelerle inşa edilen yasasızlık sürecine güçlü bir karşı çıkışın olanağı ve üstelik kazanımın mümkün olduğu ortaya konmuş oldu. İktidarın artık alışkanlık hale getirdiği patronların hizmetine sunduğu yasalar-yasaklar denklemi boşa düşürüldü.Ancak, hemen belirtmeliyiz ki, bu önemli kazanım, üstüne rahatça yerleşilecek bir statü, bir kalıcı durum değilidir. Birleşik Metal-İş sendikası güçlü bir kazanım elde etmiş olmakla birlikte bütün kazanımların her an yeniden kazanılması gereken bir dönemle karşı karşıyadır. Ülkenin içinde çırpındığı kaotik ortam hiçbir kazanıma kalıcılık sağlamadığı gibi, her ana eski kazanımların yeni kazanımlarla desteklenmezse kaybolup gitmesi riskini de yüklüyor.Nitekim, MESS ve Türkiye’deki patronlar gecikmeden metaldeki sürecin derslerini çıkartmış olmalıdır. Sermayenin talepleri doğrultusunda davranan iktidarın hiç zaman kaybetmeden Antep Başpınar Sanayi bölgesinde getirdiği eylem yasakları ve Birtek-Sen Genel Başkanı Mehmet Türkmen’in sendikal faaliyetlerinden dolayı tutuklanması önümüzde sert bir mücadele dönemi olacağını gösteriyor.O arada, Birleşik metal iş Sendikası Genel başkanı Özkan Atar’ın konuşmalarında öne çıkan sol vurgu demokratik halkçı vurgu ve sosyalist yapılara açık ilişki kurma düzeyi yeni bir sendikal liderlik tarzını işaret ediyor. Önümüzdeki dönemde şayet sürdürülürse bu tarzın ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Gerilim, Direniş, Çözülme
Sermayenin sınırsız sömürüsünün derinleştirdiği yoksulluk ve kurun baskılanması, yüksek faizler ve KKM gibi Ali-Cengiz oyunlarıyla gerçekleşen servet aktarımıyla milyonlar sefaletin içinde boğuluyor. Bu boğulmanın yarattığı muazzam gerilim, sadece isyan dinamiğini büyütmüyor, aynı zamanda toplumu ve bireyi yüksek gerilim eksenleriyle zorluyor.Sonuç, toplum ve bireyler düzeyinde sadece direnme eğilimi değil, parçalanma, çözülme ve çürüme dinamikleri de hareket edip, güç kazanıyor. İşte bu gerilimin birikim alanlarından biri olan 2 milyona yakın işçinin çalıştığı metal iş kolunda örgütlü Birleşik Metal-İş Sendikası’nın yarattığı ve yaratacağı değerin güçlenmesini sağlamak, üzerine konuşmakla sınırlanmayacak bir emek verme sürecini gerektiriyor. Ankara’da şube başkanı ve sekreterinin ölümü, münferit bir tepkinin ötesinde sınıflar mücadelesinin, yarattığı bu gerilimin ve bu gerilimin yol açtığı çözülmenin içinden değerlendirilmelidir. Üstünde yoğunlaşmalı, çözümlemeli, anlamaya çalışmalı, olası tekrarları engelleyecek önlemler saptanmalıdır.BMİS ve yöneticisinden fabrikalardaki üye işçisine dek kendisinin öneminin ve üstüne yüklenen gerilimlerin gücünün farkına varmalı, zorlanmaları normalleştirmeli ve hızla aşılabilecek bir güç ve soğukkanlılıkla davranma kapasitesine ulaşmalıdır. Şimdiki sınıf odaklı duruş böyle bir kapasiteyi gereksiniyor, yüksek zorlanmalar yüksek kapasitelerin ebesidir. Yüz binlere ulaşan bir sendika hedefine yürüyüşün daha birçok gerilimi de önümüze çıkaracağı belliyse, ona göre de hazırlanmak gerekiyor. Sonuç olarak, Birleşik Metal-İş sendikasının geleneği olan şube yöneticilerinden genel merkez yöneticilerine kadar bütün kadroların fabrika işçilerinden oluşması örnek alınması gereken bir pratiktir. İşçi temsilcilerinin ve sendika yöneticilerinin kendi ücret mücadelesinin ötesine geçerek fabrikası, iş kolu ve sınıfı adına üstlendiği sorumluluk sürekli olarak bilince çıkarılmaya muhtaçtır. Aksi taktirde işçiliğini unutan ve en basitinden gündelik hırsların içinde boğulan bir düzeyle karşı karşıya kalmış olacağız. “Sendikalar faciasının” kuşatmasının hakim olduğu ve solun işçi sınıfıyla ilişkisinin çalışmasının küçük alanlarla sınırlanması gerçekliği ne yazıkki işin ağırlığını ve sorumluluğu Birleşik Metal-İş sendikasına yüklememize yol açıyor.
Dayanışarak Özneleşmeye
Olgulardan ikincisi; fabrika rejiminin emeği kontrol altında tutmak ve sömürüyü yoğunlaştırmak için öne çıkan bazı özelliklerinin grev alanında olumlu bir biçime dönüştürülmesiydi. Ne demek istiyoruz?Fabrika içinde belirleyici olan iş bölümü, disiplin ve kolektif hareket etme hali grev alanında da belirleyici oldu. Çadırların kurulmasından, çayın demlenmesine, grev alanın temizliğinden ihtiyaçların karşılanmasına ve grev alanındaki nöbetlere dek tüm işler sistematik bir akış içinde ilerledi. Bir diğeri ise iş kolunda örgütlü olan farklı fabrikalar arasında kurulan dayanışma ilişkisi ve kader birliği bilincinin öne çıkışı oldu. Destekçi olarak geldiği grev sonrası kendi grevinin de öznesi olan işçilerin birbirinin grevine güç verme bilincinin açığa çıktığı ve söylemsel düzeyde de bunu ifade ettiği bir süreç yaşadık. Adım adım fabrika düzeyinden iş kolu düzeyine, oradan sınıf bilincine ilerleyen bir derinleşme süreci açığa çıktı.İşçilerin birbirinden güç aldığı bahsettiğimiz etkileşim hali daha ağırlıklı olarak Birleşik Metal-İş sendikasının örgütlü olduğu fabrikalardaki işçilerin ziyaretleriyle görünür olsa da, Türk Metal ve Öz-Çelik-iş sendikalarının örgütlü olduğu fabrikalara da etkisini gösterdi. Bu etki, 2015 Metal Fırtına dönemini doğuran sendikal bürokrasinin sorgulanışını ve kopuş sürecini de hatırlayacak olursak, hiç de küçümsenememesi gereken bir olgudur.
Karşı Kuşatmayı Örgütleme
Olgulardan üçüncüsü; yeni dönemde sermayenin yaşamı topyekün kuşatma pratiğinin karşısında sendikal çalışmanın kapsamını genişletme zorunluluğudur. Yani işyerleriyle sınırlı olmayan ve yaşam alanlarını da kapsayan bir mücadeleye yüzünü dönme ihtiyacı söz konusudur.Kadınlardan çocuklara, mahallelerdeki yaşam alanlarına dek her alan ve mekan sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda yapılandırılıyor. Elbetteki bu süreç özel olarak metal iş kolundaki işçilerle sınırlı olarak akmıyor, bütün iş kollarında durum böyledir. Fakat işkolundaki sarı sendika Türk Metal’in belli pratiklerini değerlendirme ve alternatifini oluşturma yine Birleşik Metal-İş sendikasının omuzlarındadır.Türk Metal, örgütlediği metal işçilerini devletçi-milliyetçi bir ideolojik zeminin içine yerleştiriyor, söylem ve eylem dilini buradan kuruyor. “Kardeşler ocağı” ifadesi bunun en açık örneklerinden birisi değil mi? Yine, patriarkal kapitalizmin ihtiyaçları doğrultusunda kadınların aile içine hapsedilmesinin hem evde hem işyerinden sömürülmesinin bir biçimi olan “Aile yılı ve söylemi” Türk Metal pratiğinde kendini “Aile Kurultaylarının” örgütlenmesiyle gösteriyor. Devletçi-Milliyetçi ideolojik zemin, her yıl toplanan “Türk Metal Çocuk Meclisi” ile çocuklar içinde de güçlendiriliyor. Türk Metal’in fabrikalardan aileye ve hatta çocuklara dek hegomon kıldığı ideolojik zemin karşısında Birleşik Metal-iş sendikasının fabrikalardan yaşam alanlarına yayılan demokratik-halkçı bir politik ve pratik çalışmayı yoğunlaştırması belirleyici bir ihtiyaçtır. Fabrikaların yoğunlaştığı havzalar, -Kocaeli- ilçelere, (mesela, Derince, Körfez, Dilovası ) ve mahallere (mesela, Arapçeşme, Yeniyalı) doğru yoğunlaşacak spor faaliyetlerinden, kadın etkinliklerine ve çocuk buluşmalarına genişleyecek bir çalışmaya ihtiyaç var.Elbette burada sendikal faaliyet üzerinden yürüttüğümüz bu tartışma kendi siyasal sorumluluklarımızın da dışında değil. Önümüzdeki dönemde sözleşme süreçlerinden fabrikalara, fabrikalardan mahallelere verilmesi gereken yoğun emeğin omuzdaşı olacağız. En başından ifade ettiğimiz sınıflar savaşının yarattığı çözülmenin karşısındaki insanca bir yaşam inşası ancak bu pratikle mümkün olacak.
pln_in90@hotmail.com