Toplumsal Özgürlük Partisi İzmir Kültür Sanat Meclisi olarak aralık ayında düzenlediğimiz Zamanımız ve Biz söyleşisinde Arif Koşar ile birlikte, kendisinin yazdığı Robotlar İşimizi Elimizden Alacak mı?[1] kitabından yola çıkarak,teknolojik gelişmelerin etkisiyle işsiz kalma korkusunu perçinleyen haberlerin, anlatıların altını kazıdık. Bu yazı da söyleşide alınan notlardan hareketle kolektif bir şekilde kaleme alınmıştır.
Teknoloji, insanlığın bilgi birikimiyle ortaya çıkardığı toplumsal bir üründür. Teknolojik ürünler, belirli toplumsal koşullar içerisinde ve belirli amaçlar doğrultusunda üretilir. Toplumun içindedir ve toplumla diyalektik bir ilişki halindedir. Toplumsal olan her şeyle sürekli bir etkileşim halindedir, toplumdan etkilenir ve toplumu etkiler. Teknoloji ekonomiyi, çalışma yaşamımızı, boş zaman alışkanlıklarımızı, gündelik ilişki kurma biçimlerimizi, hatta savaşma biçimimizi çeşitli boyutlarıyla etkilerken bu boyutlardan da etkilenir. Teknoloji nasıl toplumu dönüştürüyorsa toplum da teknolojiyi dönüştürür; sadece dönüştürmekle de kalmaz, aynı zamanda toplum ve insanlar yaratıcı güçleriyle teknolojiyi yaratır.
Teknoloji Fetişizmi
Teknolojiyi yaratan toplum ve insanların yaratıcı güçleriyken, teknoloji yine de hem toplumsal ilişkilerden hem de insandan bağımsız gibi görünebiliyor. Bu durum Marx’ın ortaya koyduğu meta fetişizmini akla getiriyor. Meta fetişizmi insan emeğinin ürünü olan metaların, âdeta özerk bir nitelik kazanarak zapt edilemez bir güç hâline gelmesi ve insana egemen olmasıdır. Eşyanın insana tabi olması gerekirken tersine insanın, tanrısal bir nitelik kazanan kendi ürününe itaat eder hâle gelmesidir. Yani kabaca eşyaya kölelik etme, metaya tapmadır.[2]
İnsan emeğinin sonucu olan teknolojik ürünlerin, üretimlerinin başlangıcından insanın karşısına çıkan ana kadar olan aşamaları, fetişleştirmeyle görünmezleşir. Teknolojik bir ürün, elimize aldığımız bir sonuçtur. Örneğin bir fenomen olan cep telefonu için Afrika’da kobalt madenlerinin çıkarıldığını[3], Tayvan’da mikro elektronik devrelerin üretimini, Çin’deki montaj hatlarını[4], ABD’de tasarımını, Hindistan’da telefonun yazılımının hazırlanması aşamalarını, emek süreçlerini, köleliği, çocuk işçiliği[5] bilmeyiz, görmeyiz.
Aslında teknolojiyi yaratanlar, makinelerin yapımında kullanılan madenleri çıkartan madencilerden, algoritmaları yazan mühendislere kadar dünyanın dört bir yanındaki emekçilerdir. Herhangi bir teknolojik ürün; belirli bir toplumsal ilişki, üretim ilişkisi temelinde ve bir emek süreci sonunda ortaya çıkmaktadır. Bugün teknolojik ürünler bize Elon Musk, Bill Gates, Steve Jobs’un müthiş dehası ve sermayenin başarısı olarak sunuluyor. Oysa teknolojik bir ürün; toplumsal ilişkiler, toplumsal cinsiyet ilişkileri, sınıf ilişkileri, tahakküm ilişkilerinin somutlaşmış hâli olarak karşımıza çıkar. Bu ilişkilerin, emek süreçlerinin toplumu değiştirdiğinin görmezden gelinmesi ile teknoloji fetişizmi ortaya çıkıyor.
Belirli olguların fetişleştirilmesi, toplumun “bilgi toplumu, ağ toplumu, internet toplumu, bilişsel kapitalizm, tekno feodalizm” gibi fetişlerle tanımlanmasına yol açtığı gibi, toplumu ve dünyayı anlama biçimimiz hâline geliyor. Teknoloji fetişizmi, çağımızdaki egemen ideolojinin temel bir bileşenidir.
Teknolojinin Kullanımı
Teknolojinin kullanımı, kapitalizm öncesi toplumlarda kapitalist toplumlardan oldukça farklıdır. Kapitalizm öncesi toplumda teknoloji üretimi günlük yaşamı kolaylaştırma ile koşullu iken günümüz toplumunda teknolojinin üretimi ve kullanımında kâr elde etmek başattır. Tekerleği icat edenler zengin olmayı düşünmezken elektrikli otomobil üreticileri kârlarını maksimize etmenin peşindedir. Günümüz teknolojisinin hem üretimi hem de kullanımı sermaye birikiminin temel, stratejik ve etkili bir boyutudur. Bunun sonucu olarak bugün dünyanın en değerli şirketleri teknoloji şirketleridir.
İstihdam teknolojiyle değil, sermaye birikimiyle paralel ilerler
Sanayi Devrimi ile beraber, ilk makinelerin üretimde kullanılmaya başlanmasıyla teknolojinin öngörülebilir ilk etkisi olarak işsizlik ortaya çıkmıştır. İlk işçi hareketleri de makinelerin işsiz bıraktığı işçiler tarafından başlatılmıştır. Makinelerin bazı iş kollarını ortadan kaldırdığı bilgisine dayanarak gelecekte de bazı işleri ortadan kaldırabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Makineleşmenin en çok etkilediği alanların başında tarım gelmektedir. Tarımda makineleşmenin etkisini biz Türkiye’de 1950’lerde kırsaldan kentlere göçlerin başlamasıyla gördük. Tarımdaki teknolojik gelişmelerin hızla yayılması sonucu çok önemli bir toplumsal değişim gerçekleşmiştir.
Makineleşmenin insanları tamamen işsiz bırakacağı fikri, 90’lardan beri oldukça itibar gören bir fikir. Hâlbuki teknolojik gelişmeler, her ne kadar bazı iş kollarını bitirse de yeni iş kollarını da ortaya çıkarır. Örneğin cep telefonu varsa bunun montajcısı, yazılımcısı, satıcısı, tamircisi de olacaktır. Teknolojiyle beraber işçiye, emek gücüne ihtiyaç duyulmayacağı fikrinin ortaya atılması, savunulması ve yaygınlaştırılması, emeği değersizleştiren ideolojik bir yaklaşımdır. Kapitalizmin işleyişi, sermaye birikimini arttırmaktan geçer. Yeni iş alanları, yeni yatırım alanlarıdır; bu da, sermaye birikimini çoğaltan mekanizmanın kendisidir. Sermaye büyüdükçe de istihdam en azından bir ölçüde artmak zorundadır. Artan istihdam da bize teknolojinin bazı iş alanlarını kapatmasından dolayı gereksiz görünen emeğin aslında ne kadar büyüdüğünü gösterir. Dolayısıyla sermaye, teknoloji ile yeni sermaye birikim alanları açabiliyorsa bunu kullanır, bu alanları teknolojiyle açar.

ABD’de 1970-2015 yılları arasında bilgisayarların günlük yaşama girişiyle yaşanan iş kayıpları ve yeni işler[6]
Örneğin Amazon dünyanın en büyük robotik şirketlerinden birisidir[7]. Amazon’da 2015 yılında robot sayısı 30 bin iken 2022 Haziran ayında robot sayısı 520 bindi, ancak 2015 yılında 230 bin 800 olan işçi sayısı 2022 yılında 1 milyon 608 bine ulaşmıştı. Robot sayısının bu kadar arttığı bir işyerinde işçi sayısının da ne kadar arttığını görüyoruz[8].

Güney Kore’de istihdam edilenlerin sayısı (bin kişi) (2000-2023)
Bu sefer bir ülke ile örneklendirelim,Güney Kore dünyanın en robotik ülkesi[9]. Türkiye’ye oranla işçi başına düşen robot kullanım oranı yaklaşık 30 kat daha fazla. Böyle bir robot kullanım oranına rağmen işçi sayısı düşmüyor, artıyor.

Almanya’da istihdam edilenlerin sayısı (bin kişi) (1992-2023)
Dünyanın 3. büyük robotik ülkesi olan Almanya’daki bitmeyen işçi ihtiyacı da yine açılan bu yeni iş kolları içindir. Teknolojinin son 30-40 yıldaki yoğun kullanımıyla beraber istihdamın da düzenli olarak arttığını, sadece kriz zamanlarında düşme eğilimi gösterdiğini görüyoruz. Yani istihdam aslında teknolojiyle değil, sermaye birikimiyle paralel ilerliyor. Sermaye birikimi durduğunda istihdam da düşüşe geçiyor. Teknoloji sermayenin organik bileşimini yükseltir. Kapitalist sistem, kârını değişir sermayeden (emek gücüne ayrılan sermaye payı) elde edilen artı değerden sağlar. Yüksek teknoloji ve otomasyon olanaklarına rağmen otomasyon değil, özellikle bağımlı ülkelerde ucuz işçilik daha kârlı olabilmektedir. İşçilerin maliyetinin makinelerden daha düşük olduğu koşullarda, otomasyon yerine işçi kullanımı tercih edilmektedir. Bu nedenle emperyalistler yüksek teknoloji ile kendi ülkelerinde üretim yapabilecekken Güneydoğu Asya, Latin Amerika, Kuzey Afrika, Çin gibi emeğin ucuz ve çocuk işçiliğin yaygın olduğu yerlere üretimlerini taşere etmektedirler.
Kapitalizmde karşıt gibi görünen üç eğilim beraber sıkı bir etkileşim içindedir: otomasyon, işsizlik, işçileşme. Birbiriyle çelişkili gibi görünen olguları, kapitalizm kendi işleyişi içerisinde birbirine uyumlu hâle getirir.
Yeni İşlerin Niteliği
Teknolojinin her ne kadar nicelik üzerinde büyük bir etkisi olacağı düşünülse de aslında teknolojik gelişmeler, işin niteliği üzerinde büyük etkiye sahiptir. Özellikle yeni dijital platformlarla beraber ortaya çıkan yeni işlerin güvencesiz olması işçi sınıfı için büyük bir önem taşımaktadır. Esnek çalışma adı altında sigortasız, izinsiz, uzun saatler çalışılan işler ortaya çıkmıştır. Parça başı iş anlayışı yeniden ortaya çıkmış, işçileri emeğini çok ucuza satmak zorunda bırakmıştır. Örneğin cep telefonları ve bilgisayarlarla işyerinde olsak da olmasak da 24 saat çalışabilir durumdayız. İşyerine gitmesek de çalışma, bu cihazlarla işyerlerinin dışına taşar ve patronlar işçinin boş zamanına da sızar, onu ele geçirmeye, kendi çıkarı doğrultusunda kullanmaya çalışır.
Teknolojinin en büyük etkisi çalışma yoğunluğunu arttırması ve işleri takip etmeyi kolaylaştırmasıdır. Ofis çalışanlarının fare hareketlerinden ve tıklarından veya ekrandaki işlevli göz temasının kontrolünden depo, market işçilerinin barkod/terminal cihazları aracılığıyla ne kadar sürede kaç ürünle ilgili işlem yaptığı, kaç adım attığı, kaç dakika mola kullandığı, kaç dakika hareketsiz kaldığı gibi verileri toplayarak otomatik bir verimlilik indisi oluşturmaktadır. Uzaktan denetimle kaygı düzeyini arttırarak işçilerin yoğun bir tempoyla çalışmasını sağlamaktadır.[10] Özellikle ölü zaman olarak adlandırılan tuvalet molaları için geliştirilen denetim sistemleri işçileri insanlık dışı çalışma koşullarına mahkum etmektedir.[11] Bu da işçinin hem zihinsel hem de fiziksel olarak tükenmesi, sağlık sorunlarının ortaya çıkması anlamına gelmektedir.
Güvencesiz, Denetim Altında Yaşam Teknolojinin Değil, Kapitalizmin İşi
Teknolojiyle insanların işsiz kalmasından çok, işlerin niteliğine yönelik işin kalitesizleşmesi, çalışma sürelerinin uzaması, denetimin artması, iş yoğunluğunun artması, güvencesizlik, geleceksizlik gibi büyük sorunlar ortaya çıkmaktadır. Esnek ve evden çalışma modeli özellikle kadınlar için ev içi emeğe ek olarak “aile bütçesine katkı” adı altında güvencesiz işçileşmeye yol açmaktadır.
Bu güvencesiz ve yüksek denetim anlayışı teknolojiye değil, toplumsal yaşama, kapitalizmin işleyişine içkindir. Teknoloji bugün kapitalist bir bağlamda, sermayedarlar, şirketler tarafından üretilmektedir. Tam da bu yüzden çalışma süreleri kısalmak yerine daha da uzuyor. Sermayenin boş zamanımız da dahil olmak üzere tüm yaşamımızı işgal ettiği, ele geçirdiği bir çalışma ve yaşam anlayışı olağanlaşıyor.
Distopyaya Karşı Örgütlü Mücadele
Gerçekle hilesiz hurdasız ilgilenmek, neyle nasıl mücadele edeceğini bilmenin netliğini de beraberinde getiriyor. Buraya kadar ortaya çıkan karamsar tablo, örgütlenme kapasitemiz ve arzumuzla sarsılabilecek bir zeminde. Bugün hem ülkenin hem de dünyanın birçok yerinde işçiler insandışılaştırılmaya direniyor. Büyük değişimlerin ilk tohumu işçi direnişlerinde atılıyor. 2023’te Bangladeş’te tekstil işçilerinin grevlerinden sadece bir yıl sonra başbakanın devrilmesi tesadüf değil. Grev yasaklarını tanımayan Hitachi işçileri, Polonez işçilerinin aylar süren mücadelesi, patronları dize getiren Schneider işçileri bize ortak ufkun bir ütopya olmadığını öğretiyor. Telus çalışanlarının, Tiktok içeriklerini ekrana gelmeden ayıklayan, bizler için çeşit çeşit “rahatsız edici” içeriğe maruz kalan işçilerin mücadelesi, mevzi alınması gereken bir alan olarak bizleri bekliyor.
Isaac Newton “Eğer ki diğerlerinden ötesini görebildiysem; bu, devlerin omuzlarında yükseldiğim içindir.” sözünde kendinden önceki bilim insanlarının çalışmalarına, emeğine vurgu yapıyordu. Bugün bu durumu daha berrak bir şekilde görebiliyoruz. Teknoloji, yapay zekâ ve robotlar işçi sınıfının omzunda yükseliyor.
Robotlar, yapay zekâ, otomasyon ancak işçileşmeyi ve ayrımları derinleştirmediği sürece, toplumsal işlevini yerine getirebilir. Sosyalistler olarak, dünyanın tüm kaynaklarını, hayatı eşit bölüşmek isteyenler olarak, bize altın varaklı tepsilerde sunulan teknoloji soslu eşitlik safsatalarına karşı mücadele etme zorunluluğu karşımızda duruyor.
Fabrikaların, tarlaların bizim, yani onu elleriyle var edenlerin olması gerektiği gibi toplumsal emeğimizin bir ürünü olarak ortaya çıkmış teknoloji de bizimdir.
-Bu yazı, kolektif olarak yazılmıştır.
[1] Arif Koşar, Robotlar İşimizi Elimizden Alacak mı?, Kor Kitap, 2022.
[2] https://www.sosyalbilimlervakfi.org/tr/sozluk/meta-fetisizmi/
[3] Kobalt madenlerinde çalışan çocuklar – DW – 12.06.2017
[4] İzleme önerisi: Foxconn’da Yıkım
[5] Kobalt madeni çıkaran çocuk işçiler – BBC News Türkçe
[6] Susan Lund, Jobs lost, jobs gained: Workforce transitions in a time of automation, McKinsey, 2017
[7] Jvoti Mann, Amazon’s Warehouse Robot Army Keeps Getting Bigger and Bigger, Business Insider, 2024
[8] Nat Levy, Chart: Amazon robots on the rise, gaining slowly but steadily on human workforce, GeekWire, 2016
[9] IFR, Global Robotics Race: Korea, Singapore and Germany in the Lead, 2024
[10] İzleme önerisi: Sorry, We Missed You (Üzgünüz, Size Ulaşamadık), Ken Loach, 2019.
[11] Konuyla ilgili ayrıntılar için okuma önerisi: Kansu Yıldırım, Kubur kapitalizm*: Sermayenin çişimizle derdi ne?, Mavi Defter, 31 Ocak 2023.
bilgi@elyazmalari.com