Son yıllarda, uluslararası arenada önemli gelişmelere sahne olan İran ve Rusya arasındaki stratejik ortaklık, dikkat çekici bir boyuta ulaşmıştır. Bu ittifak, sadece iki ülkenin mevcut yaptırımlarla başa çıkma çabalarının bir sonucu değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel dinamiklerde yeni bir dönemin işaretlerini taşıyor. İran ve Rusya’nın tarih boyunca zaman zaman çatışmalı olduğu, zaman zaman da iş birliği geliştirdiği bir dış siyaset yürüttüğü biliniyor. Ancak günümüzde, her iki ülke de uluslararası arenada karşı karşıya kaldıkları ekonomik, siyasî ve askerî baskılara karşı dayanışma içinde hareket etmeyi tercih ettiğini gözlemliyoruz.
Bu stratejik ortaklık, enerji kaynaklarının etkin kullanımından uluslararası ticaret rotalarının yeniden şekillendirilmesine kadar geniş bir yelpazeyi içeriyor. Batı dünyasının uyguladığı yaptırımlara karşı ortak bir duruş sergileyen İran ve Rusya, bu iş birliği sayesinde ekonomik ve siyasî olarak daha güçlü bir konum elde etmeyi hedefliyor. Bu durum, sadece iki ülkenin iç politikaları açısından değil, aynı zamanda küresel güç dengeleri üzerinde de derin etkiler yaratabilecek potansiyele sahiptir.
Anlaşmanın bir diğer önemi de takvimsel olarak denk düştüğü zamandır. Zira Trump’ın yemin törenine üç gün kala atılan bu imzalar her ne kadar özel bir mesaj içermediği devlet yetkilileri tarafından demeçlerde ifade edilmiş olsa da esasen bir mesaj veriyor. Kafkasya’da eski gücünde olmayan Rusya’nın Azerbaycan ve Ermenistan üzerindeki gölgesi biraz çekilince, önce Azerbaycan Rusya’ya karşı, özellikle uçak faciası sonrası yapılan açıklamalar ve tedbirler düşünülünce sert dış politika izlemeye başladı. Şimdi de Ermenistan – ABD arasında imzalanan stratejik ortaklık anlaşması Kafkaslarda tansiyonu yükseltiyor. Tam da Amerika’nın Erivan ile yaptığı bu anlaşmanın ertesi günü Pezeşkiyan Moskova’ya gitti ve Rusya – İran stratejik ortaklık anlaşması imzalandı.
Anlaşmanın Kapsamı ve Önemi
17 Ocak 2025 tarihinde Moskova’da imzalanan 20 yıllık stratejik ortaklık anlaşması, taraflar arasında çok yönlü bir iş birliği öngörüyor. Anlaşmanın önemli maddeleri arasında güvenlik, ekonomik iş birliği, askerî tatbikatlar, ortak subay eğitimi ve lojistik altyapı geliştirme projeleri yer alıyor. Ayrıca, ülkelerden birine bir saldırı gerçekleşmesi halinde, diğer ülkenin saldıran tarafa destek vermemeyi taahhüt ettiği anlaşmada, taraflar, topraklarını diğer ülkenin istikrarına zarar verebilecek ayrılıkçı hareketler tarafından kullanılmasına izin vermeyecek. Bu anlaşmanın zamanlaması, uluslararası düzlemdeki değişen dengeler açısından da son derece dikkat çekici.
Anlaşmanın güvenlik alanındaki maddeleri kadar, enerjiyi, altyapı projelerini ve uluslararası ticaret rotalarının yeniden tasarlanmasını da içeren maddeleri de oldukça önemli. Bu kapsamda, Rusya ve İran’ın enerji kaynaklarını etkin bir şekilde kullanmalarına olanak sağlayacak boru hatları ve demiryolu projeleri öne çıkıyor. Taraflar, ekonomik ve askeri çıkarlarını ortak hedefler doğrultusunda birleştirerek uluslararası arenada daha etkin bir konum elde etmeyi amaçlıyor.
Bu iş birliği çerçevesinde konulan enerji ve altyapı proje maddelerinin Rusya açısından en temel amacı Batı yaptırımları nedeniyle mallarını ihraç edecek yeni pazarlara erişim imkânı yaratmaktır. Bu bağlamda, Hindistan ve Doğu Asya pazarlarına yönelik projeler kritik bir öneme sahip. İran üzerinden uzanan boru hatları doğal gaz ihracatını güçlendirirken, St. Petersburg’tan Bander Abbas limanına kadar inşa edilecek olan demir yoluyla da Hint okyanusu üzerinden ticarî malların daha hızlı bir şekilde küresel pazarlara ulaşmasını sağlayacak.
2002 yılında temelleri atılan Uluslararası Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru, mevcut Batı yaptırımlarıyla daha da büyük bir önem kazandı. Rusya ve İran arasındaki bu stratejik ortaklık anlaşmasıyla birlikte bu koridor üzerindeki çalışmalar daha da hızlanacaktır. Don-Volga kanalı üzerinden küçük tonajlı gemilerini Karadeniz’e oradan da Akdeniz’e indiren Rusya, savaş koşulları sebebiyle Karadeniz’de eskisi kadar rahat ticarî faaliyet yürütemediğinden bu koridor ile okyanus aşırı emtia ticaretini çok daha düşük risklerle ve ucuz maliyetlerle gerçekleştirebilecektir. Ayrıca St. Petersburg’tan Hindistan ve Çin’e deniz yolu Süveyş kanalı kullanılsa bile bu koridordan çok daha uzun olduğundan maliyetleri daha fazla. Bu koridor sayesinde hem Karadeniz hem de Yemen-Somali kıyılarını bypass ederek ticaret, emniyetli sularda ve demir yollarında muhafaza edilecektir.
İran ve Rusya Arasındaki Ortak Zemin
7 Ekim 2023’te başlayan Mescid-i Aksa Tufanı operasyonunun ardından Rusya ve İran, Orta Doğu’daki konumlarını yeniden şekillendirme fırsatları aramıştır. İran, Filistin direniş gruplarına verdiği desteği artırarak, Siyonist devlet karşıtı cephedeki liderliğini pekiştirmeye çalışmıştır. Bu süreçte Tahran hem bölgesel müttefiklerini güçlendirmek hem de Şii direniş eksenini genişletmek adına Lübnan Hizbullah’ı ve Gazze’deki gruplarla koordinasyonunu artırmıştı. Rusya ise bu gelişmeleri, Batı ile olan rekabetini Orta Doğu’ya taşıma ve bölgede stratejik nüfuzunu artırma fırsatı olarak değerlendirmiştir. Zira Moskova, Ukrayna savaşı sebebiyle Batı’nın Ukrayna’ya muazzam desteğini Orta Doğu’daki savaşların kırabileceğini öngörmüştü. Her iki ülke de bu dönemi, Batı’nın Orta Doğu’daki etkisini sınırlandırma amacıyla değerlendirmiştir.
Lübnan Hizbullah’ının Siyonist devlet ile çatışmaları sonucunda ağır kayıplara uğraması, bu süreçte Hasan Nasrallah’ın ölümü ve ardından 8 Aralık sonrası Esad rejiminin düşüşü, İran ve Rusya’nın Orta Doğu’daki stratejik planlarını ciddi şekilde etkilemiştir. Esad’ın devrilmesiyle birlikte İran’ın Şii direniş ekseni üzerindeki kontrolü iyice zayıflamış, Rusya’nın Suriye üzerinden sağladığı Akdeniz’e erişim ve bölgesel etkisi de aynı şekilde azalmıştır. Mevcut tabloda Rusya’nın Suriye’deki askerî üslerinin kaderi belirsizliğini koruyor ve Rusya’nın bunları kaybetme riski hiç de az değil. Tüm bunlar, İran’ın bölgedeki vekil güçler üzerindeki hakimiyetini sınırladığı gibi Rusya’yı da Suriye’de yeni hükümetle ilişkiler kurmak ve Kürt gruplarla iş birliği yapmak gibi stratejiler kurmaya yöneltmiştir.
Her iki ülke de enerji kaynakları bakımından zengin olmasına rağmen, Batı’nın yaptırımları nedeniyle bu kaynaklarını etkili bir şekilde dünyaya sunamıyor. İran, özellikle petrol ve doğalgaz ihracatında Batı tarafından uygulanan yaptırımlarla ekonomik sıkıntılar yaşarken, Rusya da Ukrayna savaşı nedeniyle benzer baskılara maruz kalıyor. Bu ortak zemin, iki ülkenin bir araya gelerek uluslararası izolasyonun etkilerini azaltma çabasını öne çıkarıyor.
Rusya ve İran arasındaki ilişkilerin geçmişi, bu iş birliğinin nasıl şekillendiğini anlamak açısından önemli. Tarih boyunca zaman zaman karşı karşıya gelen bu iki ülke, özellikle son yıllarda ekonomik ve stratejik çıkarlar doğrultusunda birbirine yaklaşmıştır. Ortak düşman algısı, Batı karşıtı politikalar ve enerji alanındaki iş birliği fırsatları, bu yakınlaşmayı hızlandırmıştır.
Ukrayna savaşından sonra İran’ın Rusya’ya kamikaze insansız hava araçları ve balistik füzeler satması, iki ülke arasındaki askerî bağların ne kadar güçlü olduğunu gözler önüne seriyor. Aynı zamanda bu tür satışlar, İran’ın askerî kapasitesini Batı’ya karşı bir pazarlık unsuru olarak kullanmasına da olanak sağlıyor. Rusya ise, İran’ın stratejik konumunu kullanarak Batı yaptırımlarını aşmayı ve enerji ticaretini yeniden şekillendirmeyi hedefliyor. Anlaşma her ne kadar askerî amaçları doğrudan belirtmese de taraflar arasındaki silah ticareti ve nükleer teknoloji transferi konuları dikkat çekiyor. İran’ın uzun menzilli hava savunma sistemleri ve modern Rus silahlarına duyduğu ihtiyaç, bu iş birliğinin odak noktalarından biridir. Özellikle S-400 hava savunma sistemleri ve Su-35 savaş uçakları gibi ileri düzey askerî ekipmanların İran tarafından talep edilmesi, bölge dengelerini, bilhassa İsrail’e karşı konumunu, önemli ölçülerde etkileyebilecek bir potansiyel taşıyor.
Bununla birlikte, Rusya’nın bugüne kadar bu taleplere yeterince yanıt vermemiş ya da verememiş olması, iki taraf arasındaki güven dengesinin tam anlamıyla oturmadığını gösteriyor. Bazı uzmanlara göre, Rusya’nın Ukrayna savaşına odaklanması, İran’a gereken silah ve savunma sistemlerini ulaştırmasını zorlaştırıyor. Diğer yandan, İran’ın nükleer teknolojiye erişim konusundaki çabaları da dikkatle izleniyor. İran, enerji üretimi ve savunma kapasitesini artırmak için nükleer alanda Rusya’dan daha fazla destek almak istiyor. Rusya’nın daha önce İran’da faaliyete geçirdiği Buşehr Nükleer Santrali, iki ülke arasındaki sivil nükleer iş birliğinin bir örneğidir. Ancak, bu tür projeler genelde enerji üretimine odaklanıyor ve İran’ın askerî nükleer kapasite geliştirme hedeflerine ulaşması konusunda temkinli adımlar atılıyor. İran, sivil nükleer çalışmalarını hızlandırarak uluslararası arenada meşruiyet kazanmayı hedefliyor.
Sonuç ve Etkiler
Bu anlaşma, aynı zamanda bölgesel çıkarların yeniden şekillenmesine yol açarken, İran ve Rusya’nın uluslararası sahnede daha etkin bir rol üstlenme potansiyelini de ortaya koyuyor. Bununla birlikte, bu iş birliğinin önümüzdeki yıllarda nasıl evrileceği, yalnızca iki ülkenin iç dinamiklerine değil, aynı zamanda uluslararası sistemdeki güç dengelerinin nasıl değişeceğine de bağlı olacaktır. İran ve Rusya’nın, enerji güvenliği, savunma sanayi ve uluslararası ticaret gibi stratejik alanlarda geliştireceği projeler, bölgesel ittifakların yapısını da etkileyebilir.
Batı dünyasının bu ittifaka karşı nasıl bir strateji geliştireceği de kritik bir önem taşıyor. Özellikle ABD ve Avrupa’nın, İran ve Rusya’ya karşı uyguladığı yaptırımların bu iş birliği üzerindeki uzun vadeli etkileri hem ekonomik hem de siyasî düzlemde yakından takip edilecektir. Eğer bu stratejik ittifak başarılı bir şekilde derinleştirilebilirse, İran ve Rusya, küresel güç dengesini daha fazla etkileyebilecek bir pozisyon kazanabilir. Ancak iş birliğinin sınırları, taraflar arasındaki geçmişten gelen güvensizliklerin aşılması ve pratikte ortaya çıkacak sorunların nasıl ele alınacağı ile doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle, ittifakın uzun vadeli başarısı hem ikili ilişkilerin gücüne hem de Batı müdahalelerinin seyrine göre kendini belli edecektir. Çünkü Rusya’nın İran ile yaptığı bu ortaklık, Kuzey Kore ile yaptığıyla kıyaslanamaz. Kuzey Kore, Rusya’nın savaşına asker gönderebiliyor ve benzer şekilde Kuzey Kore’ye gerçekleştirilecek bir hamlede Rusya ordusu Kore’yi korumak için seferber olacaktır. Bu durum İran ile Rusya için geçerli değil. Yukarıda da özetlendiği üzere iki ülkenin tarihsel gelişimi ve çekincelerden kaynaklı olarak kendinden menkul bir stratejik ortaklık anlaşması karşımıza çıkıyor. Batı’nın izole etme politikaları bu denli devam ederse şayet, bu iki ülkenin ilişkileri daha da perçinlenir.
Rusya ve İran’ın birlikte geliştirdiği projelerin uluslararası platformda nasıl yankı bulacağı, bölgede diğer ülkelerin de bu ittifaka karşı stratejiler geliştirip geliştirmeyeceği sorusunu gündeme getirecektir. Bu da bölge dengelerinde daha çok değişiklik anlamına gelebilir. Aynı zamanda, bu stratejik ortaklık, bölgedeki diğer güç merkezlerini nasıl etkileyeceği konusunda da çeşitli senaryoları beraberinde getiriyor. İran ve Rusya, bu ittifak sayesinde bölgesel ve küresel düzeyde yeni bir dönemin kapısını aralayabilir.