8 Aralık 2024 tarihinde Suriye’de Esad dönemi sonlandı. NATO’nun yanı sıra Körfez Ülkeleri ile Türkiye gibi bölgesel güç olma iddiasında olan ülkelerin açık desteğiyle ilerleyen HTŞ hiçbir direnişle karşılaşmadan başkent Şam’a kadar geldi ve rejimi devirdi.
Söz konusu çetelerin bu yürüyüşü beraberinde yeni bir dönem açtı. Bu dönem istikrarın ve yeni bir inşanın olacağı bir dönemden ziyade istikrarsızlık ve kaos eğilimli bir dönem olacağa benziyor.
Ancak bu yeni dönemin içerideki yansımalarına bakılacak olursa AKP-MHP iktidarının en azından bir süreliğine ihtiyaç duydukları yakıt bulunmuş gibi. Fetihçilik, ümmetçilik, yayılmacılığa dayalı söylemin kitlelerde yeniden hegemonya kuracağı özel bir dönem açılmış oldu. Üstelik 8 Aralık sonrası art arda açıklanan anketler de iktidar ortaklarının yüzlerini güldürdü.
31 Mart seçimlerinde halkın sert bir tokadını yiyen AKP-MHP iktidarı özellikle ekonomik krizin yarattığı yıkımın sonuçlarının bedeliyle yüzleşmişti. En azından ekim ayından beri yeni bir plan devreye sokularak ödenen bu bedelin etkileri hafifletilmeye çalışılıyor.
Faşizm Yürüyor
Zayıflamakta olan hegemonyayı güçlendirmek ve faşist gidişatı ilerletmek için aynı anda birçok taktik devrede. Birincisi dindar nesiller artık yetişti, eğitimin dinselleştirilmesinin, okul içi ve okul dışı yoğun dinsel eğitimlerin ürünleri ortaya çıkıyor. Devletin bizzat propaganda aygıtlarıyla yoğunlaştırdığı, paralı trollerle gündemde tuttuğu bir Alevi nefreti tehlikeli bir şekilde kaşınıyor.
Devletin resmi trol merkezinde üretilen, tetikçi gazeteciler ve sosyal medya şarlatanları tarafından kitlelere empoze edilen söylemler, uyduruk kavramlar yoluyla Alevilere yönelik baskılar, uygun koşullar olursa da katliamlar tertipleniyor. Bu tetikçi trol ordusunun son icadı “Siyasal Alevicilik” olmuştur. Aslında geçmişteki katliamların yarattığı kolektif hafızalarının da uyarısıyla Suriye’deki provokasyonlara karşı ses çıkaran Aleviler hedef tahtasına konuluyor. Siyasal Alevicilik yapmakla suçlananlar, Alevilerin siyasal öncüleri, kanaat önderleri, devrimciler, demokratlar ve/veya Alevilik bilinciyle hareket eden herhangi bir Alevi olabiliyor.
Bu yoğun propagandanın ne yazık ki bir karşılığı var. Çünkü karşılık bulabileceği bir toplumsal doku var. İşte Erdoğan ve Bahçeli’nin tutunabildikleri yerlerden birisi yarattıkları bu toplumsallıktır. Üstelik bu toplumsallık genç kuşakları da içerisine alan bir hegemonya projesi olarak yol alıyor. Erdoğanist İslam’ın büyük mühendislik projeleriyle büyüyen gençler arasında dış dünyayla bağlantısı zayıf, evrensel değerlerden, hak ve özgürlüklerden bihaber, yer yer kin ve nefret dolu, tekçi ve mezhepçi ideolojiyi benimsemiş kuşaklar ortaya çıktı.
Baskı ve Şiddet de Devrede
Erdoğan ve Bahçeli’nin tutunabildikleri dallardan bir tanesi sahip oldukları devlet gücüdür. Bir yandan İmralı Adası’nda Abdullah Öcalan ile görüşme yapılması için başlatılan süreçte adımlar atılırken diğer yandan yargı ve polis eliyle baskılar sürüyor. Sık sık gerçekleştirilen operasyonlarla Kürtler ve sosyalistler tutuklanıyor, kayyımlar eliyle DEM Parti’nin yerel yönetimlerde kazandığı belediyeler gasp ediliyor.
Rojava’nın işgal girişimi Trump’ın göreve başlamasından önce atılmak istenen bir diğer adım idi. Tel Rıfat ve Menbiç’te SMO adlı çetelerle yol alan iktidar ortakları bu yürüyüşlerini Kobani başta olmak üzere Kuzey Suriye’deki Kürt bölgelerinin işgaliyle sürdürmek istiyordu. Ancak her gücün bir sınırı vardır. Onların güçlerinin sınırı da bu noktada ortaya çıktı. Şimdilik bu planları gerçekleştirecek uygun bir ortam bulamadıkları için bu planı beklemeye aldılar.
Geçmişin Tekrarı Değil
Şüphesiz bir çıkış çabası var. Suriye’deki gelişmelerin yarattığı bir ivme de var. Ancak Erdoğan ve Bahçeli ikilisinin Suriye’deki gelişmeler sonrası tekrar kazandıkları çıkış ivmesi önceki dönemlerden kimi farklılıklar da gösteriyor. Tarih tekerrür etmez, aynı olay iki defa yaşanmaz. Her ne kadar faşizmin inşasının sürdürülmesi için uygun kimi fırsatlar yakalanmış olsa da işlerinin eskisinden çok daha zor olduğu da bir gerçek. Asgari ücretin açıklanmasının ardından oluşan tepki son derece gerçek bir tepkidir ve üstelik dönem grevlerin sıra sıra dizildiği ve birbirlerine ilham kaynağı olduğu bir dönemdir. Erdoğan ve Bahçeli’nin Suriye hamasetleri içeride ekonomik gerçeklere çarpıyor.
Suriye sahasının yeniden inşası için ellerini ovuşturan burjuvazi ve onların koçbaşı olan iktidar ortakları her ne kadar kurulan emek rejimi ve zor aygıtının ulaştığı baskı kapasitesi itibariyle mutlu olsalar da mevcut yoksulluk tablosunun sürdürülmesi çok zor olacaktır.
İktidarın Aşil Topuğu
22.104 TL’lik asgari ücretin yarattığı öfkeyi sosyal medyada, sokakta, atölyede herkes deneyimlemiştir. 25 Aralık günü Erdoğan’ın grup konuşmasında CHP’li belediyelerle ilgili sarf ettiği sözler son derece tesirsizdi. CHP’li belediyelerin SGK borçları ile ilgili olarak Erdoğan “Memurun, işçinin, esnafın, çiftçinin, engellinin, yetimin ve öksüzün hakkını size konserlerde şarap turlarında yedirtmeyiz.” şeklinde konuşmuştu.
Suriye’de 8 Aralık ile başlayan dönemle birlikte fetihçilik, yayılmacılık ve ümmetçilik soslu söylemler ne kadar etkili idiyse içeride ekonomik açmazın etkisiyle sarf edilen söylemler o kadar etkisizdi. Evet, konu Suriye’nin fethinden içerideki en yakıcı gündeme kayınca son derece vasat altı bir söylem sahneye çıkıveriyor, dış politikada kurulan hegemonik söylem yerini komediye bırakıyor.
Birbirleriyle koordineli olsun ya da olmasın, Erdoğan-Bahçeli ortaklığı ekim ayı itibariyle yeni bir oyun kurmuş, mart seçimlerinden zaferle çıkan CHP’yi de bu oyuna tabi kılarak etkisizleştirmeyi başarmıştır. Ancak iktidar ortaklarının Aşil topuğu olan ekonomik soygun düzeni de bir o kadar ciddi bir zaaf oluşturmaktadır. Dolayısıyla iktidar ortaklarının durumu çetrefillidir. Kaybedilmiş bir şeyimiz yok, kazanmamız gereken çok fazla mevzi vardır. Olaylar giderek daha fazla yorucu oluyor ama daha fazla çalışmaktan başka ne yapabiliriz?
hasandurkal@elyazmalari.com