Spordan Siyaset Çıkarsa Geriye Ne Kalır?

Ülkede yaşamın her alanı siyasetin yarattığı krizlerle boğuşuyor. Ekolojiden, ekonomiye, sanattan spora kadar her alan siyasetin gerilimleri ile yüklü. Kimse kendi özgün sorunlarıyla baş başa kalamıyor. Hangi taşı kaldırsanız altından iktidar cephesinin kriz üreten bir uzantısı çıkıyor.

İktidarın spora uzanan elleri rant paylaşımı için efor harcadığı için sportif başarı ikinci plana itilmiş vaziyete. Spor gibi başarı ve yetenek kıstaslarının ön planda olduğu bir alanda bile kadrolaşma yoluna giden iktidar güçleri Olimpiyat gibi organizasyonları bile birer turistik gezi fırsatı olarak değerlendiriyor. Bu gezilerin sonuncusunda milli sporcular 40 yıl sonra ilk defa altın madalya kazanmadan ülkeye döndüler. Geriye Saray beslemesi Okçular Vakfı’nın bu branşta yarışan sporcuları nasıl ekarte ettiği, kadın voleybol takımında son anda yaşanan değişik ile ırkçılığa varan açıklamalarıyla gündeme oturan sporcunun kadroya alınması ve hemen hemen her branşta kaybedilen karşılaşmalar kaldı.

İktidarın Futbolu

İktidar olma perspektifini başına geçtiği alanın içini boşaltarak çürütmekten ibaret gören bir koalisyon için rekabet, çeşitli iktidar alanlarında kendi aralarında yürüttükleri mücadelenin adı. Bu rekabet alanlarından bir tanesi de futbol ve burada süren mücadele yeni değil. Hem kitleleri konsolide eden yönüyle hem de ekonomik karşılığıyla futbol AKP öncesinden beri iktidar güçlerinin radarında hep olmuştur. Takımlara lig yükseltme vaadinin en yaygın seçim yatırımları arasında olduğunu hatırlayanlar vardır.

Bugün ise futbol, iktidar cephesi arasındaki kavganın mevzilerinden bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor. Pastadaki pay artık eskisi gibi sadece futbolcu alıp satmaktan ibaret değil. İşin içine dünya ölçeğinde oynanan bahis de girdi. Bahis ile birlikte sadece paralı yöneticilerin kulüp yönetimlerine yerleşip siyasi ve ticari ilişkilerini geliştirdikleri dönem nitelik değiştirerek uluslararası bir ilişkiler ağı içinde yerini aldı. Bu ağ kara para aklamaktan bahis baronu cinayetlerine kadar uzanan geniş bir alanı kaplayacak karanlığa sahip. İşte bugünün iktidar ilişkileri yumağının bir ucu bu karanlığa açılırken diğer ucu Kalyonlar, Demirörenler, Limaklar gibi iktidar kuluçkalarında semiren holdinglere çıkıyordu.

TFF’yi Kim Kaybetti?

TFF’nin Saray tarafından atanmış eski başkanı olan Mehmet Büyükekşi son kongrede yerini Hacıosmanoğlu’na bırakırken iktidar partisi kaybetmiş gibi gözükse de iktidarı oluşturan güçler açısından kaybedilen bir durum olmadı. Mafyanın meşru ve hatta kurduğu şirketler vasıtasıyla yasal görüldüğü bir durumda futbolun yönetimi de tam olması gerekeni yaptı ve idareyi ele aldı. Yeni başkanın Trabzonspor başkanlığı yaptığı dönemde uyguladığı mafyatik yöntemler ve ülkenin önemli mafya gruplarıyla ilişkileri ile iplerin kimlerin eline geçtiği artık net. Bu iktidar savaşının kaybedeni ise futbol oldu.

Bundan beş sene önce Trabzonspor’da Albayrak-Soylu üzerinden kapışan güçler bugün de Büyükekşi-Hacıosmanoğlu üzerinden bu kavgayı devam ettiriyor. Mafyanın ve yasadışı gelirin bu kadar yoğunlaştığı bir dönemde TFF seçimlerinde kulislerde cirit atan isimlerden birinin Soylu olması ise tüm bu tablo içinde tesadüf olmasa gerek.

Daha ligin ikinci haftasında İzmir’de oynanan Göztepe-Fenerbahçe maçında yaşanan olaylar bu çatışmaların bir yansıması. Herkes kendi hamlesini, tuttuğu alanlar üzerinden gerçekleştiriyor. İktidar mücadelesi birbirine dolanmış bir yün çilesine benziyor.

Futbolda taşlar 3 Temmuz 2011 tarihinde düzenlenen operasyondan sonra yerinden oynadı. Ardından gelen süreç İstanbul oligarşisine karşı Saray’ın ipleri ele geçirdiği ama her şeye de hakim olamadığı bir dönemi getirdi. Bugün bu hakim olamama hali her fırsatta yeni bir krizi de beraberinde taşıyor. Çilenin karışıklığı her krizi birbirine bağlıyor. Aralık ayında Riyad’da yaşanan forma sorununun nasıl hızla siyasallaşarak rejim krizi haline dönme ihtimali halen hafızalarda canlıdır.

İzmir’de yaşananlar sonrası Fenerbahçe başkanı Ali Koç’un kapağı MHP merkezine atarak Bahçeli ile görüşmesi sermayenin doğal bir refleksi. Devlet Bahçeli ile onu ziyarete giden Fenerbahçeli arasındaki ilişki tamamen sınıfsal ve tarihsel bir ilişki. Bu ziyaret ise iktidar güçleri arasındaki çatışmanın bir sonucu. Ali Koç’un MHP’li olmasının ya da olmamasının hiçbir önemi yok. Önemli olan kimin sermayenin emrinde olduğu.

Günün sonunda spordan siyaseti çıkarttığımızda geriye bir posa kalıyor. İktidar güçleri için spor, siyasi ve ekonomik çıkarların devamını sağlamak için kazanılacak bir güç alanı olmaktan öteye gitmiyor. Spor, branşların gelişiminden ziyade Alpay Özalan gibi fedai kadrolarının devşirmesine yarıyor ancak.

Scroll to Top