31 Mart 2024 yerel seçimlerinde büyük yenilgi alan Erdoğan ve partisi açısında bu sonuç, sadece bir güç/meşruiyet kaybı değildi. Hemen ertesinde Bağdat ziyaretinde yaşanan fiyasko ile birlikte zincirleme “kötü gidiş”in emareleriydi. Arkasından zincire eklemlenen kötü halkalardan bir tane de Erdoğan-Biden görüşmesinin ertelenmesiyle ABD’den geldi.
“Kötü kötüyü çekermiş” mi diyelim; psikolojik/terapötik çözümlemelerde söylenegelen “kendini gerçekleştiren kehanet” mi yoksa?
Bağdat Ziyareti
Bağdat ziyaretinde beklenen sonuç gerçekleşmedi. Zira Erdoğan giderken bu yaz başında KÖH’e yönelik yapacağı “büyük operasyonun” desteğini Irak hükümetinden bulamadığını ve bu stratejik yönelimine ortak edemediğini görüyoruz. Bağdat KÖH’e Ankara’dan farklı baktığını yine vurguladı. Türkiye “terörist örgüt” dese de Irak KÖH’ü daha çok bir siyasi hareket olarak görüyor.
Hiç mi bir şey olmadı? Yine de bir şeyler oldu. Yirmi tane mutabakat ve tutum belirleme anlaşması oldu. Ama hepsini de görüntüyü kurtarma olarak saptayabiliriz.
Şu bir gerçek ki Irak hükümeti, “KÖH’ün Türkiye’yi tehdit etmesini istemiyoruz ama KÖH’ü de siyasi hareket olarak görüyoruz” diyor ve Türkiye’nin Irak sınırlarından derinlemesine gerçekleştirdiği operasyonlardan da rahatsızlığını dile getiriyor.
Erdoğan’ın Üç Kozu
Kendi stratejisinde ortaklık sağlamak ve ilgili devletleri ikna etmek için Erdoğan’ın elinde üç koz var.
Birincisi “su” meselesi. Burada bir anlaşma sağlandı ama Irak’ın istediği gibi olmadı. İstenen miktarda suyun salınması teklifi Türkiye tarafından kabul edilmedi. Ama de bunun altyapısını oluşturma girişiminde, yani ekonomik olarak ortak yatırım yapma konusunda, prensipte anlaşıldı.
İkincisi ise “kalkınma yolu” projesidir. Faw limanından Türkiye’ye oradan da batıya uzanan ekonomik bir kalkınma yolu. Bunu ABD de destekliyor ve şimdilik Katar, BAE, Irak, Türkiye bu konuda anlaştı, bunda sorun yok. Öyle görünse de aslında bir sorun var: Erdoğan’ın bunu “güvenlik stratejisi” içinde ele alarak hareket etmesi. “Büyük operasyonla” KÖH’ü yenerek yolun güvenliğini sağlayabileceğini iddia etmesi.
Üçüncü kozu petrol. Burada kilit artık Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile Irak hükümeti arasında. Türkiye ise sevkiyata Türkiye üzerinden başlatılması istemini belirtiyor. Ama Irak hükümeti ve Kürdistan Bölgesel Yönetiminin önünde engeller var. Öncesinde başka şirketlerle yapılan anlaşmaların süresinin devam etmesi tarafların ellerini bağlıyor.
İşte Erdoğan bunlar üzerinden stratejisini kurmak istedi ama bunun gerçekleşmediği görülüyor.
Kürt Hareketi
KÖH kendi değerlendirmelerinde hem Türkiye’nin operasyonlarının başarısız olmasından hem de seçim sonuçlarından oldukça memnun olduğunu belirtiyor. Yakın tarihi dönemleştirirken de 31 Ekim 2014 MGK kararlarıyla hayata geçirilmeye çalışılan Kürtleri “çöktürme planı”nın, 31 Mart yerel seçim yenilgisiyle düşüşe geçmesinin başlangıcı olduğunu belirtiyorlar.
Erdoğan tüm yaşananlara rağmen Kürt sorunu konusunda sertlik yanlısı olduğunu ve toplumu da buna psikolojik olarak hazırladığını belirtebiliriz. 2018’den beri pençe-kilit operasyonlarının pek bir şey getirmediğini görüyoruz. Sorunun çözümü, demokratik barışçı bir yönelimdedir.