Rantçı Kapitalizme Karşı Deprem Dayanışması

Giriş

Yer kabuğundaki kırılmaları tetikleyen enerji salınımı ile ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılması yer biliminde deprem olarak tanımlanıyor. Bu açıklama ile bilimsel olarak yer kabuğunun hareketsiz bir katman olmadığı, birbirini harekete geçirebilen bir dizi levhadan oluştuğu ispatlanıyor. Doğal olarak milyonlarca yıldır süregelen bu tektonik hareketler neticesinde tarihin her köşesinde depremlere dair kayıtlar da mevcut. Ancak hepimizin bildiği gerçek şu ki bu yer kabuğundaki katmanların hareketi ile sarsılan halkımızı öldüren yegâne durum kapitalizmin çarpık üretim ilişkileri sonucu ortaya çıkmış olan sınıflı toplum yapısıdır. Özetle, depremde fakir ölür, zengin kendisine yeni bir yaşam alanı bulur.

Depremi Allah’ın bir lütfu olarak değerlendiren iktidardaki sermaye sınıfı, asrın felaketi kisvesi altında gerçekleştirdikleri katliamın enkazından insanları kurtarmadıkları gibi kurtulan insanların yakınlarının cenazelerini bile almalarına fırsat vermeden rant hesapları yapmaya başladılar.

Rantçı planlarla deprem sonrasında yerle bir olan şehirlerde yaşayan halkı yeniden sömürme ve bunu yaparken de faşizmin kurumsallaşmasını daha da kolaylaştıracak zeminde iskân politikaları uygulamayı planlıyorlar. İktidar için istenmeyen kesim olarak Aleviler, Kürtler, Araplar ve Hristiyanlar gibi farklı etnik, kültürel ve inanç gruplarını bilhassa Antakya’dan sürgün etme yoluyla dağıtma fırsatını da değerlendiriyorlar.

Deprem nedeniyle büyük bir zarar görmüş olan halka ilk günlerin hatta saatlerin ve dakikaların çok kıymetli olduğu anda devlet erki hiçbir adım atmayıp insanların bir an evvel bölgeyi boşaltmaları doğrultusunda kendisini göstermiştir. Yaşanan depremin üzerinden neredeyse bir ay gibi bir zaman geçmiş olacak hâlen daha çadır, gıda, su vb. temel ihtiyaçların giderilmek bir tarafa gönüllüler tarafından sağlanmasının engellendiği bir kriz ortamı mevcut.

Sermayenin çıkarları doğrultusunda atılan bu adımlar iktidarın külliyen aciz olduğunu ve bunu ört bas etmek için de kolluk kuvvetleriyle halk güçlerine saldırı konumunda olduğunu görüyoruz. Bu durum garip değil zira uygar toplumlar birbiriyle asla uzlaşmayacak iki sınıfa bölünmüş durumda ve bu karşıtlık içerisinde bir devlet erki özel silahlı güçleriyle kendini göstererek sermaye sınıfı olan iktidara hizmet eder (Lenin, 1917).

Sağ kurtulan halkın tekrardan sermayenin sömürü çarklarına hızlıca dahil edilebilmesi için tüm duyguları alınmış devlet erki insanların kayıpları için yas tutmasına dahi müsaade etmedi ve etmiyor. Çünkü kapitalizmin yeni pazar alanları yaratarak emeği sömürmesi ve bunun devamlılığı için yedek emek gücünü elinin altında bulundurması sürekli olarak mümkün olmadığından burjuvazi açısından bu durum bir meşruiyet krizi hâline geliyor (Marx & Engels, 2003; Luxemburg, 2004). Bu krizin sebebiyse, kapitalizm öncesi toplumlarda egemen sınıflar, sırtından geçindiği diğer halk tabakalarına hiç değilse karın tokluğuna yaşayabileceği bir imkân yaratıyordu ancak kapitalizmde burjuvazi işçi sınıfını sömürürken onun yoksullaşmasını da hızlandırıyor ve burjuva sınıfı olan iktidarın acizliğini gözler önüne seriyor. Sermayenin sömüremediği halkın en dip katmanları, işçi sınıfını yoksullaştıran süreci en vahşi biçimiyle yaşıyor ve bu kesim için işsizlik hayat memat meselesi hâline geliyor (Marx, 2010).

Bu sömürü bir kenara karda kışta enkaz altından insanını kurtarmayan ama Hatay Sevgi Parkı’ndan aileleri ve devrimci güçleri tahliye etmek için silahına hemen sarılan bir devlet, kendi eliyle halkın tüm katmanlarına bir meşruiyet krizini böylelikle vermiş oluyor.

Deprem Nedeniyle Sürgün Olanlara Karşı Ayrımcılık

On şehrin ağır hasar aldığı bu depremin sonucu olarak halkın birçok kesimi farklı şehirlere göç etmek zorunda bırakıldı ve bu sebeple bu insanlara – kendi tercihleri dışında geliştiği için – sürgündeki kardeşlerimiz demek doğru olacaktır.

Diğer şehirlerden farklı olarak özellikle Hatay’ın demografik yapısının çeşitliliği, barındırdığı dostane kültürü sayesinde hiçbir faşist emelin sökmediği ve insanların kamplaşmadığı bu coğrafya çok büyük bir öneme sahip. Buraya yönelik iktidar güçleri gece gündüz mesai yaparak yıkılan şehrin yapısını ranta uygun biçimde değiştirmek ve aynı zamanda buradaki çeşitliliği yok edecek şekilde halkı sürgün ederek kendi Suriye hedefleri doğrultusunda Hatay’ı gerici Vahabi terörist gruplarla iskân etmek niyetindeler. Bu düşüncelerini de gizlemekten çekinmeyecek kadar da küstahlaşmış durumdalar.

Bu noktada planlarını işletmek için Suriyeli mültecileri yağmacılıkla suçlayarak depremin ilk günlerinde provokasyona başladılar. Akabinde bölgeden çevre illere giden halkı ötekileştirecek algı oluşturmaya başladılar. Bu yaratılan algı ile topluma pompalanan faşist – şovenist duygular, tıpkı mültecilere karşı oluşan ayrımcı yaklaşımı depremzede yurttaşlara karşı da meydana getirdi. Gelen insanların misafir gibi ağırlanacak sınıf kardeşlerimiz anlayışının tam aksine “sonradan gelen” ya da “istenmeyen kimseler” yakıştırmalarını doğuracak kadar alçak bir ırkçılık yaratılmak istendi ve de isteniyor. Hele ki günümüz erkek egemen toplumunda hem göçmen hem de kadın, çocuk ya da LGBTİ+ olmak demek varılan yerde “ötekinden de öteki” olmak anlamına geliyor.

Faşist anlayışın körleştirdiği gruplar deprem nedeniyle gelen insanlarla dayanışmayı engelleyecek her türlü provokasyonu planlarken bu insanların da sadece depremden dakikalar öncesinde normal bir hayatlarının olduğu gerçeğini unutuyorlar. Tam da bu sebeple depremden etkilenen sınıf kardeşlerimize yardım etmiyoruz bilâkis dayanışma ilişkisi kuruyoruz. Üstenci muktedir diliyle sadaka verir gibi insan onuruna yakışmayan davranışlarla halkı aşağılayacak ötekileştirici eylemlerin sonuna kadar karşısında durduk ve durmaya da devam edeceğiz.

Asbest Kanserojen Peki ya Kentsel Dönüşüm Talanı?

Hatay’da kentsel dönüşüme itiraz edildiği için iktidar kanadında yer alan vicdan ve ahlaktan yoksun sermaye uşakları bölge halkını utanmadan suçluyor ve ölümleri kendi ihmâl ve kâr güdülerini sümen altı edecek şekilde meşrulaştırıyor. Buraya açıklık getirelim. Hiçbir Antakyalı kentsel dönüşüme itiraz etmemiştir, ancak kentsel dönüşümü rantsal dönüşüme çevirecek talan zihniyetine karşı çıkmıştır ve çıkıyor.

Bölgede yaşayan başta Aleviler, Araplar, Hristiyanlar olmak üzere farklılıkları yok etmek için TOKİ’yi görevlendiren iktidar güçleri hem halkın yaşam alanını ucube bir betonarmeye çevirmek hem de iskânı değiştirerek şehrin demografik ve kültürel yapısını bozmak gayesindeydi.

Şimdi ise depremi fırsat bilip ihalesi bile olmadan şehrin inşasını Kalyon inşaata[1] verdiğini utanmadan sıkılmadan medyada ilân ediyorlar. Bu süreci hızlandırmak için de iktidar güçleri henüz bölgeden ayrılmamış ve terk etmek istemeyen aileleri köylere ya da çevre illere sürmek için devletin kolluk kuvvetleri eliyle hiçbir zorbalıktan geri durmuyor.

Son olarak Sevgi Parkı’ndan aileleri ve sosyalist devrimci güçleri molozlarda yer alan asbestin sağlık açısından risklerini gerekçe göstererek ve silahlarıyla ikaz ederek çıkardı. Evet asbest kanserojen bir mineral ama esasen kapitalist sermaye kâr hırsı ile adına kentsel dönüşüm dediği yağmacı bir söküm gerçekleştirmeyi tüm ülkede hedefliyor.

Bunun sonucu olarak İstanbul’da belli yerlerde çalışmalarına başladı ve bunun sonuçlarını tüm halk sağlığı ile ödüyor. Kontrolsüz ve denetimsiz yıkılan asbestli binalar neticesinde artık tüm şehirlerde halk sağlığı rant uğruna müteahhitlere peşkeş çekilmiş durumdadır. Mevcut şartlarda asbest minerali çıkarılan Anadolu’nun bir köyünde yaşayanlar, asbestli su boruları döşemiş belediye işçileri ya da asbest işleyen fabrikalarda, Tuzla-Yalova tersanelerinde çalışanlar kısacası asbest içeren ürünlerin içinden gelen işçiler değil tüm ülkedeki halk sağlığı bu yağmacı kentsel dönüşüm eliyle zaten tehlikedeydi.

Bu konuya ilişkin en çarpıcı çalışmalardan birini Aslı Odman, Cemre Kara ve Selin Yazıcı 2019 tarihinde Kadıköy’deki mahallere ait asbest tehlike haritasını yayınlayarak ortaya koymuştur. Bu yapılan araştırmaya göre Kadıköy ilçesinde bina yapımında kullanılan asbestin tavan yaptığı yıllar sırasıyla 1975, 1985 ve 1997 olarak bulunmuştur ve 2012-2017 yılları arasında bu bölgede yüksek derecede asbest riski olan 2000 bina yıkılmıştır (Odman vd., 2019).

Ölçüm yapılmadan sökülen asbest ya da hiç sökmeden direkt yıkılan binalar hem vatandaşı yerinden etmiş hem de tüm şehre zehir saçmıştır. Yani bu tehlike deprem sonrası meydana gelen moloz yığınıyla ilk defa ortaya çıkmadı. Devlet halk sağlığını düşünüyor olsaydı şimdiye kadar enkaz altında kalanların ilk dakikalarda kurtulabilmesi için iş makinelerini hızlıca alanlara gönderir, kurtulanların barınmaları ve temel ihtiyaçları için gerekli adımlar atardı.

Onun yerine bölgede dayanışma ağı örerek halka el uzatan sosyalist devrimci güçlere köstek olmayı ve onların halktan halka kurduğu dayanışma köprüsünü yıkmayı tercih etti. AFAD eliyle devlet dayanışma malzemelerini, tırlarını, araçlarını ne bulduysa yağmaladı ve bu fiilinde de hâlen ısrar ediyor.

Sonuç: Deprem Komünizmi”

Depremin ilk günlerinde paranın kâğıttan farksız olduğu hiçbir kıymetinin kalmadığı kısacası kapitalist düzenin yok hükmünde olduğu bir komünal ortam oluşmuştu. Sosyalist devrimci güçlerin hızlıca alana intikâl ederek koordinasyon çağrılarını güçlendirmesi sayesinde şok ve travma halindeki halk bir araya gelerek kolektif bir dayanışma örmeyi başarmıştır.

Tam da bu sebeple yayınlanan bazı makale ve köşe yazılarında[2],[3],[4] bu durum Sovyet iç savaşı dönemindeki savaş komünizmi uygulamalarına benzetilerek “deprem komünizmi” olarak adlandırılmıştır.

Yukarıda ifade ettiğim ortamda özel mülkiyet engelinin ortadan kalkmış ve temel ihtiyaçlar için gönüllülük esasıyla bir seferberlik yaratılmış olduğundan toplumsal dayanışma hareketi, ülkedeki siyasi dengeleri bozarak AKP-MHP koalisyonunu zor durumda bırakmıştır.

Bu dayanışmanın getirdiği ses ve başarı kapitalist sistemin yılmaz savunucusu olan iktidarı çileden çıkararak hem halka hem de bölgedeki gönüllüler ile devrimci güçlere saldırı noktasına gelmiştir. Dayanışma köprüsü diye ifade ettiğimiz çalışmalarımızı gerçekleştirirken bizi terörize etmeye çalışan iktidar güçlerine cevaben bu dayanışmayı mücadeleye çevirdiğimizi de halkımızın desteği ile ifade etmiş bulunduk.

Hatay’ı yeniden inşa edeceğiz diye çıktığımız yolda artık memleketi yeniden inşa edeceğiz şiarı dillerimize pelesenk oldu ve en güzeli de tüm yaralı halkımızın “biz de gönüllü olalım”, “biz de sizinle şehrimizi yeniden kuralım” gibi dayanışmanın açığa çıkardığı muazzam bir kolektif bilinç filizlenmeye başladı. Kısaca bu durumun yarattığı etki bakımından ne iktidar ne de resmi muhalefet taraflarının hayal edemeyeceği bir noktada olduğumuzdan deprem komünizminin bayrağını tüm sorunlara rağmen ileriye taşıma vazifesini edinmeliyiz.

Kaynakça

Lenin, V.İ. (1918). Devlet ve Devrim. Devlet ve proletaryanın devrimdeki görevleri hakkındaki Marksizm doktrini. (Rusça) Yayın evi: Jizn i Znanie Sf.8. (Ленин В.И. (1918). Государство и революция. Учение марксизма о государстве и задачи пролетариата в революции. Издатель: Жизнь и знание Ст. 8)

Luxemburg, R. (2004). Sermaye birikimi. Belge Yayınları.

Marx K. & Engels F. (2003). Komünist Parti Manifestosu, Eriş Yayınları, s.30-31.

Marx K. (2010). Das Kapital 1. Cilt, Yordam Yayınları, s. 619-626.

Odman A., Kara C., & Yazıcı S. (2019). Asbest Tehlike Haritası. Beyond İstanbul Dergisinin Kentsel Politik Ekolojik sayısı, 04 – 2019. https://www.academia.edu/38316744/Asbest_Tehlike_Haritas%C4%B1_Ortal%C4%B1k_Toz_Duman

Dipnotlar

[1] https://www.gazeteduvar.com.tr/deprem-bolgelerindeki-insaatlari-yapacak-sirketler-kalyon-insaat-da-listede-haber-1605799

[2] https://sendika.org/2023/02/deprem-komunizmi-levent-dolek-gercek-gazetesi-678200/

[3] https://sendika.org/2023/02/deprem-komunizmi-foti-benlisoy-tumblr-678074/

[4] https://sendika.org/2023/02/hataydan-deprem-notlari-2-koordinasyon-krizi-ve-deprem-komunizmi-677617/