“Yeni” Fırtınanın Ekonomik ve Askeri Hazırlıkları

21. yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna doğru ilerlerken savaşlar ve krizler dünyanın çeşitli bölgelerine yayılarak devam ediyor. Yüzyılın başından beri savaşlardan ve krizlerden en çok payı alan Orta Doğu’da ise “yeni” fırtınalara yönelik hazırlık hamleleri hız kazanıyor. 

Çin Bölgede 

2004 yılında Çin-Arap İşbirliği Forumu’nu kurarak bölgeye ilk adımlarını atan ve son 10 yıl içerisinde adım attığı alanları yavaş yavaş büyüten Çin, geçtiğimiz yıl biterken en büyük adımını attı. Aralık ayında Çin Devlet Başkanı Şi Çinping bölgenin en büyük ülkelerinden ve ABD’nin önemli müttefiklerinden biri olan Suudi Arabistan’ı ziyaret etti.

İkili görüşmelerin yanı sıra Arap-Çin İşbirliği Forumu ile Çin-Körfez Ülkeleri Zirvesi’ne katılan Şi’nin ziyareti sırasında Suudi Arabistan ile Çin arasında 30 milyar dolarlık anlaşmalar imzaladı. Ayrıca anlaşmalara göre Suudi Arabistan ile Çin arasındaki ticarette dolar yerine yuan kullanılmasına da karar verildi.

Bu gelişmeler yıllardır ticaret aracılığıyla yumuşak gücünü kullanıp bölgedeki gücünü artıran Çin’in artık hegemon güç olmaya yöneldiğine işaret ediyor. Pekin’in, kendisini kuşatmak isteyen ABD’ye, onun hegemon olmaya çalıştığı bölgede cevap vererek hem kuşatmayı yarmayı hem de bölgeden elde edeceği “ekonomik” kazanımlarla daha da güçlenmeyi hedefliyor. 

Nitekim enerji ihtiyacını bu bölgeden karşılayan Pekin’in dünyanın en büyük petrol ihracatçısı Suudilerle ticaretini yuan üzerinden yapacak olması, bölge ülkelerinin Tek Kuşak Tek Yol projesine özel ilgi göstermeleri de Çin’in önünün açık olduğunu gösteriyor.

Bölgeye askeri gücüyle çöken ama hegemonya krizi nedeniyle bu gücünü olanca şiddetiyle kullanamasa da ABD’nin, Pekin’in yönelimini “sert” gücüyle önlemeye çalışması ciddi bir olasılık. Bu olasılık da bölgedeki irili ufaklı güçlerin çeşitli hamlelerle alan ve güç kazanmaya çalışmasına yol açıyor.

BAE ve İsrail

Bölgede alan ve güç kazanmak için son yıllarda ciddi atak içerisinde olan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) hamlelerini sürdürüyor. Körfez ülkelerinin öncülüğünü yaparak bölgedeki nüfuzunu artıran BAE, bir taraftan Suriye ile Türkiye arasındaki görüşmelere dâhil olarak Suriye’nin, diğer taraftan da İsrail’le hem ekonomik hem de siyasi ilişkilerini geliştirerek İsrail’in bölge ülkeleriyle iletişimini sağlayan “bölgesel güç” haline gelmeye çabalıyor. ABD’den aldığı silahlar da gücünü tahkim eden BAE, Washington’un olası hamlelerinde önemli rol almaya niyetli olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

BAE kadar niyetli olan bir diğer güç ise ABD’nin bölgedeki “esas adamı” İsrail. Geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısından itibaren Washington’un bölgeye yönelik politikalarına askeri gücüyle destek veren İsrail’deki son gelişmeler bunun artarak devam edeceğini gösteriyor.  

Son 3,5 yıl içinde beşinci kez sandığa giden İsrail’de seçimlerde Binyamin Netanyahu ile radikal Ortodoks hareketler galip çıktı. İç güvenlik bakanlığı ile Filistinliler sosyal haklarıyla bağlantılı olan bakanlıkları isteyen radikal Ortodoks hareketler, Filistinlilere yönelik savaşı büyütmeye hazırlanıyor. 

Netenyahu’nun Filistin bayrağının açılmasını yasaklaması, Gazze ve Ramallah’taki Filistinli direniş hareketlerine yönelik baskıların artması da İsrail’in savaşa hazırlandığını gösteriyor. İsrail’in içerideki savaş hazırlığı, gerek duyulduğunda (tıpkı geçmişte olduğu gibi) ABD’nin bölgedeki ihtiyacını gidermeyi de sağlayabilir.  

Sonuç olarak Çin’in ekonomik gücünü, ABD’nin ise askeri şiddetini kullanarak Orta Doğu’da hegemon güç olma mücadelesi, bölgedeki iktidar güçlerinin ekonomik ve askeri güçlerini büyütme fırsatı sunarken halklara zulüm ve sömürüyü dayatıyor. Fakat on yıldan bu yana bölgenin her yerinde çeşit zamanlarda ayağa kalkıp zulüm ve sömürü dayatmalarına karşı çıkan Orta Doğu halkları da (İran’da ortaya konulduğu gibi) kendi mücadelelerinin hazırlığını “şimdilik” sessiz ve derinden sürdürüyor.