Büyük Alevi Kurultayı’nın Hissettirdikleri ve Düşündürdükleri

Bu yol erenlerindir, doğruca gelenlerindir, doğruyu görenlerindir…

Kurultay’a Nasıl Bir Ortamda Gidildi?

İnsanın değerinin meta/mal düzeyine düştüğü, sefilliğin, yoksulluğun, yolsuzluğun alıp başını gittiği bir dünyada, ülke politik ortamı gittikçe hızlanıyor, herkesin safları netleşiyor, belirginleşiyor.

İktidar ortakları kendi çıkarları için ülkeyi uçurumun kıyısına getirmiş durumda.

Bir yandan toplumsal kesimlerin taleplerini karşılayamayan, meşruluğunu yitirmiş ve sürekli paçalarından aşağıya çekiştirilen bir iktidar, diğer yandan aynı iktidar şayet düşerse sistemin kalıcılığı, devletin bekası ve inşa ettiği bütün çıkar ilişkileri dâhil her şeyin zora düşeceği hatta belki de tepe taklak olacağı bir gerçeklik.

Asgari yaşam koşullarının olmadığı, insanların açlık sınırında zar zor yaşayabildiği, toplumsal şiddetin insan ilişkilerini çürüttüğü, kadınların, çocukların ve hayvanların yaşamlarının elinden alındığı, kötülüğün iktidar ortakları ve sermaye düzeni tarafından sıradanlaştırıldığı bir politik atmosferin içinde Alevi toplumu önemli bir varlık-yokluk mücadelesi veriyor.

Taksim patlaması, Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanması, gazetecilerin kimyasal silah haberlerinden dolayı cezaevine hapsedilmesi, sansür yasasının geçirilmesi, Gezi tutuklularına verilen cezaların onaylanması, İmamoğlu’na açılan dava ve Ferhat Encü’ye atılan tokat ülkede seçimlere nasıl gideceğimizi bize gösteriyor.

İşte Alevi kurumları tam da ülkede iktidar ortaklarının baskı ve basıncı arttırdığı, sık ve sert müdahalelerle faşizmi kurumsallaştırmaya çalıştığı, siyasal-İslam rejiminin halkların ve inançların yaşamına müdahale ederek zorbalığı artırdığı kritik bir momentte bir kurultay gerçekleştirdi.

Kurultay İzlenimleri

Kurultay, Torba Yasa tartışmaları ile Alevi kurumlarının gündemine girdi.

Nerdeyse üç aya yakın bir zamandır, Alevi toplumu “Torba Yasa” ya karşı büyük bir direnç gösteriyor. Alevi kurumlarının öncülüğünde köy köy, mahalle mahalle, il il Alevi halkı ile buluşuluyor. Bir KHK ile inançlarına ve toplumsallıklarına yapılan müdahaleyi, Aleviler devletin ve iktidarın tarihsel misyonu itibariyle bu coğrafyada Alevilere dair yürüttükleri politikaların devamı olarak görüyor. Aleviler bu asimilasyon, içerme ve Sünnileştirip devletleştirme hamlesine karşı “bir olmayı, diri olmayı, iri olmayı” anlatıyorlar.

Kurultay’a, 2015’ten beri iç tartışmalara sıkışmış olan, hareketsizliğin belirginleştiği ve örgütlenme zafiyetinin ağırlığının hissedildiği kritik bir dönemde gidildi.

25 Aralık’ta Alevi kurumları “Laik ve Demokratik Bir Türkiye İçin Büyük Alevi Kurultayı”nı gerçekleştirdiler.

….

Kurultay için verilen sayı değişse de sekiz bin ile on bin arasında değişen bir katılımdan bahsediliyor. Türkiye’nin birçok yerinden araçlar kaldırıldığı için Yenikapı’daki salon, saat on olmadan dolmuştu. Kitle yoğunluğunu belli bir yaşın üstündeki erkekler ve kadınlar oluşturuyordu. Alevi örgütlenmesindeki genç zafiyeti ise kendisini hissettiriyordu. Kadınların sayısının azlığı bir gerçek olsa da Alevi kadınlarının yürüttüğü mücadelenin olumlu izleri de vardı: Çerağ uyandırmada kadın analara öncelik verilmesi, 40’lar meclisine ithafen 17 kadının çerağı uyandırması, Nevin Kamiloğulları’nın konuşma içeriğinde Kadıncık Ana’ya yaptığı vurgu, iki kurumun kürsüye eş başkanlık düzeyinde çıkması vd.

Genel başkanların konuşmaları gündem ile sınırlı ama kitleden reaksiyon alan içerikteydiler. Özellikle öne çıkarılan “Alevilik Vardır! Alevilik Haktır!” sloganı konuşma içeriklerine yansımıştı. Uzun zamandır “Aydınlık Grubu ve iktidara yakın medya” tarafından kurumların kriminalize edilip hedef gösterilmesine karşı, yapılan kitlesel buluşma Alevilerin haklarına ve kurumlarına sahip çıktığının önemli bir göstergesi oldu.

Konuşmalarda ana vurgu “Tarif etmeyin, tanıyın” çerçevesindeydi. Ayrıca bir olumluluk olarak anadili vurgusu çok kısa olsa da yapılmış oldu. Sonuç bildirgesi ise genel talepler düzeyinde önceden hazırlanmış maddelerle sınırlıydı.

Bu esnada küçük bir not; o gün İstanbul’da üç farklı buluşma gerçekleşti. Biri Yenikapı’daki kurultay buluşması (en kalabalık buluşma buydu), diğeri Şahkulu Dergâhı’nda gerçekleşen “Abdal Musa Birlik Lokması” (Erdoğan’ın Alevi Torba Yasası’nı açıkladığı yer) üçüncüsü ise Şişli Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde gerçekleşen “Avrupa İslam Alevi Teşkilatı” adlı gruba bağlı “Hızır Avusturya Yardım Kurumu” etkinliği (yedili çatı örgütlenmenin içinde yer alıp sonra ayrılan Alevi Vakıflar Fedarasyonu’nun da gittiği etkinlik).

Hiç şaşırmadık ki, CHP milletvekilleri üç buluşmaya da katılım göstermiş. Tahminen seçim sürecinde, farklı zemindeki kurumlarla ters düşmek istememiş.

Kurultay’ın Düşündürdükleri

Danışan dağları aşar, danışmayan düz yolda şaşar

Kurultay büyük bir çaba ve emeğin karşılığında, Alevi kurumların üzerindeki ölü toprağı atmasına yardımcı oldu. Fakat tam da Alevilerin dediği gibi “Gönül kalsın, yol kalmasın” desturuyla kurultaya dair birkaç kelam etmek gerekir. Eleştirilerimiz yapılan işi küçümseme ya da gölgelemeye değil, verilen çabanın anlam bulmasına katkı sağlasın…

Yabancılaşma

Marx, 1844 El Yazmaları’ nda “Kendi emeğine, üretim nesnesine ve üretim etkinliğine” yabancılaşan işçi sınıfını anlatır. Yine aynı El Yazmaları’nda şu vurguyu yapar: Kendi etkinliği, kendisi için özgür olmayan bir etkinlikse, bu etkinlik, başka bir insanın hizmetinde, egemenliğinde, zorunda, boyunduruğunda yerine getirilen bir etkinliktir.

Kurultay’da, Alevi toplumsallığının ütopyasına, tarihsel eşitlikçi-komünal yapısına yabancılaşmanın ağırlığı hissediliyordu.

-Kurultay, Alevi toplumsallığının “can olmak” mücadelesi ile çok çelişikti. Aleviler, eşitlikçi komünal değerlerin içinden çıkıp gelmiş, bugünün kapitalist dünyasının bütün zorlamalarına rağmen kendini kendisi olarak devam ettirmeye çalışan bir toplumsallık. Bu toplumsallık, kapitalist bencil bireyinin karşısına, herkese “can” diyerek kolektifin içinde bir eşitlik sağlar. Oysaki kurultayda sahnenin hemen önünün ilk beş sırasının, belediye meclis üyelerine kadar protokole ayrılmış olması “can”lar arası eşitliğe yabancılaşmasının etkisiydi.

-Aleviler öfkesini toplumsallaştırıp, halkların lehine çevirmiş bir yapıdır. Bu öfkeyi sadece deyişlerinde değil attıkları sloganlarda da hissettirirler. Fakat kurultay bileşenleri, herkesi kapsamanın verdiği telaşla sanırım, hiçbir slogana açık değildi. Toplu halde giriş yapan tek bir ekip oldu, genç ve kadınlardan oluşan, onların da sloganları hızlıca kesildi. Belki slogan genel anlamda yoktu itirazları gelebilir. Oysaki birkaç kere “Hak, hukuk, adalet” sloganları atıldı salonda. Alevi toplumsallığının tarihi isyan ve mücadelenin tarihidir, Alevileri eğmeden bükmeden bugüne taşıyan da bu dik başlılık ve bakıştır.

-Yine kurultay Alevi toplumunun tabandan örgütlenmesi ile gerçekleşen bir çalışma değildi. Daha çok merkezi temsiliyetlerin tabanı bilgilendirmeleri sonucu ve özellikle kurum yönetimlerinin katılımlarının ön planda olduğu bir buluşmaydı. Belki böyle olması tercih edilmiş olabilir. Ama ihtiyaç tam da bu kadar yoğun bir politik atmosferde bu muydu? Neticede bu tercih Alevi halkı ve yöneticileri arasında bir ayrım oluştuğunun, aynı zamanda örgütlenememenin ve toplumun sürece dahil edilemediğinin göstergesidir.

Birlik

Kurultay’ın en önemli duruşu “bir olmak” ile ilgiliydi. En başından beri Alevi çatı örgütlerinin yüksek hassasiyetle, dengeleri gözeterek birliğin bozulmaması adına verdiği çaba çok önemliydi.

Sertleşen dönemler aynı zamanda farklılıkları kapsamayan ve hemen karşıtlıklar oluşmasına neden olan bir basınç da oluşturur. En başından beri Alevi kurumları bütün farklılıklarına rağmen yan yana durmaya çalıştı. Ama AVF’nin kurultaya çok az bir zaman kalırken ayrılması ve gerekçe olarak gösterilen şeylerin, aslında Aleviler açısından önemli bir tartışmaya ihtiyacı var. Devletleştirip-Sünnileştirme ve/veya Sünnileştirip-devletleştirme öyle yokmuş gibi üzerinden atlanabilecek bir mesele değil Alevi asimilasyon politikaları açısından.

Örneğin saygı duruşunda Kerbela’dan başlayıp Mustafa Kemal’e kadar bir dizi olay ve kişinin adının sayılması ve tersinden başka bazı isimlerin ise sayılmaması bu kapsayıcılığın ve birliğin, sınırlılığını ve karmaşasını da göstermiyor mu(!)

Birlik, ilkeli olmakla anlam bulur, tek başına kapsamak yetmez.

DeğişimDönüşüm

Kurultay‘da sunucu arkadaşımız “Buradaki birçok yüzü tanıyorum” dedi. Sanırım bu buruk bir gülümseme yaratmıştır herkeste. On yıllardır değişmeyen Alevi kadroları, yaş itibariyle 93 Alevi örgütlenmesinin ilk kuşak gençleridir ve şu an bütün kurumlarda temsiliyete yükseldiler. Ama 2013 sonrası genç kuşak insanların olmayışı; yaşlanan ve erkekleşen bir Alevi hareketi gerçekliğini yaratır ve değişim ve dönüşümünü engeller.

Şimdi kimi dostlarımız bize itiraz edip, aslında genç vardı, diyebilir ama orada da şunu söylemek gerekir: Kolektif çalışmalar içinde gerontokrasiyi aşmak zorlu bir süreçtir.

Gençlerle, sadece organizasyona güç aktaran değil, yapıların mücadele hattına katkı sağlayan bir ilişki kurulabilir ve deneyimle dinamizmin buluştuğu bir ortak salon görüntüsü verilebilirdi.

Alana yansıyan erkek-gerontokratik -geleneksel havanın yarattığı gerçekliğin soğukluğuydu; evet, maalesef gerçek buydu.

Demokrasi, Laiklik ve Nasıl Bir Mücadele Hattı?

İstediğimiz geleceğe varana kadar, çözülemeyen temel sorunları ısrarla konuşmak ama onları güncelin tazeliği ile beslemek mücadelenin olmazsa olmazıdır.

Alevilerin talepleri, ülkede despotik bir devlet ve iktidarların varlığı yüzünden 30 yıldır aynı maddelerle ilerliyor. Fakat Alevilerin net olduğu iki temel madde, Bildirge’de muğlaklıktı: Diyanet’in ve zorunlu din eğitiminin kaldırılması.

Sanırım bu zaaf kurultay hazırlık süreci ve kurultay anında verilen maddi destekle de ilgili. Keskin olan talepler keskin olmaktan çıkarılmıştı. Törpülenen maddelerin Alevi toplumunun bütün halklarla birlikte nasıl yaşayacağını anlatan ve devletin sınırlarını çizen temel ilkelere yönelik olması mücadeleye düşen gölgeydi. Netçe vurgulamalıyız.

Bunun yanı sıra Kurultay boyunca, akın akın gelen umut dolu kitlenenin bugün ve yarın ne yapacağına dair hiç tartışmasının olmayışı da yine sanırım “Kurultay” kavramına yaklaşım ile ilgiliydi. Dışı Kurultay içi miting olan bu format, hepimizde bir belirsizlik yarattı. Birlikte tartışıp bir yol haritası mı çıkaracağız yoksa dinleyip alkışlayacak mıyız? Belirsizdi.

Eşit yurttaşlığı içeren yeni bir anayasanın yapılması ve Demokratik Cumhuriyet vurguları konuşmalarda olsa da Kurultay, hedefi net mücadele stratejilerini ortaya koyan bir kurultay olmaktan çok uzaktı.

Cevap bekleyen sorular ise hâlâ kafamızda duruyor: Cumhuriyetin ikinci yüzyılı nasıl kazanılacak, toplumsal mücadelelerle nasıl yan yana durulacak, faşizmin kurumsallaşmasına karşı ortak mücadele hattı nasıl örgütlenecek, kısa vadede hemen önümüzdeki seçimlere Aleviler nasıl gidecek?…

Yazımız dostlar arası yapıcı, kapsayıcı ve samimi bir eleştiri ve mücadele yöntemlerinin gelişmesine dair arayıştır.