Kadınlara Özel Halı Çırpma: Erkek Şiddeti ve Ekonomik Kriz Gölgesinde 2023

2022’nin sonuna giderken ne gündemler geldi geçti ya da geçmiş gibi yapıldı. Ama ekonomik kriz ve kadınlara yönelik artan erkek şiddeti hiçbir zaman gündem(imiz)den düşmedi. Hayatlarımızda somut, maddi temelli ve sonuçlu olan bu sorunlar; patriyarkal kapitalizmin krizinin derinleşmesiyle eş zamanlı olarak eş-erkek özneler tarafından dünya genelinde artan şiddette gerçekleştirildi. Bu durum, kadınların mücadele alanlarında daha fazla yer etmesi anlamına geliyordu aynı zamanda.

Bir avuç erkeğin daha çok zenginleştiği geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde kadın yoksulluğu ve işsizliği daha kalıcı hale geldi. Pandemi boyunca sermayedarlar servetlerini ikiye katlarken, bölüşüm şokunu yaşayan emekçilerin payına hızla artan enflasyon, yoksulluk, açlık ve savaş düşmüş durumda.

Kadınlar ise, 2008 küresel finans krizinin ve küresel hegemonya ve ekoloji alanı başta olmak üzere birçok alanda yaşanan çoklu krizlerin derinleşmesine bağlı olarak hızla derinleşen toplumsal çürümenin ilk hedefi haline getiriliyor. Peki, kimler tarafından mı? Baba, ağabey, koca, sokakta tanımadığınız herhangi bir erkek ve tabii ki erkek devlet! Yani tarih boyunca birbirlerinin açığını örtmeye teşne iki sistemin, patriyarkanın ve kapitalizmin egemenleri tarafından.

Bu süreçte en çok yoksullaşan kadınların hayatı; erkek egemen sistemin artan saldırılarıyla çepeçevre sarılıyor. Patriyarkal kapitalizmin dayandığı sınırlara çarpan egemen erkekler sistem içi çözüm üretemedikçe; her yerde savaş ve şiddet politikalarını devreye sokmuş, toplumsal çürümenin önünü açmış durumda. Bu durum ev-özel yaşam içinde de kadınlara savaş demek. Hepimiz bazen düşünüyoruz değil mi, evdeki düşman “dışarıdaki” düşmandan neredeyse daha tehlikeli!

Erkek-Devlet Şiddeti Karşısında Had Bilmezler

AKP iktidarının yoksullaştırma politikaları karşısında baldırı çıplaklar haline düşürülen halkın öfkesi çürütüldükçe başka yerlere akıyor, bazen mültecilere akıyor şiddet bazen hayvanlara. Bunun yanında ev içi şiddet de müthiş oranda artıyor. Kadın cinayetlerini, şüpheli kadın ölümlerini, tacizleri, tecavüzleri, işkenceleri kışkırtan bir erkek-devleti ve onun savaş politikalarını görüyoruz. 

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde yüzsüzce söz alıp utanmadan kadın cinayetlerinin azaldığını söylemek, kadınların bildiri dağıtımlarını “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” gibi suçlamalarla engellemeye çalışmak, İstanbul’da ve Kürt illerinde yapılan kadın gösterilerinde kadınlara işkenceyle gözaltı yapan özel bir faşizan politika yürütmek; AKP’nin ve erkek devlet zihniyetinin ürünüdür.

Hiranur Vakfı’nda ortaya çıkan çocuk istismarından sonra Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın “Çocuk istismarı siyasetin konusu değildir” deyip, çocuklara açılan savaşın sorumluluğunu uzay boşluğuna atıvermesini gördük. Resmi muhalefet olan Millet İttifakı harekete geçebilmek için günlerin geçmesini beklerken; kadınlar onlarca ilde yaptıkları eylemlerle siyasetin ana aktörlerinden birisi olduklarını bir kere daha güçlü bir şekilde gösterdiler.

Ve şimdi; iktidar koalisyonunun kadınların haklı ve meşru mücadelesi karşısında yaşadığı meşruiyet zaafı artık daha derin. Bu yüzden artırdıkları şiddet biçimleri ve çıkardıkları savaş baltaları hem ev içini hem de kamusal alanı kadınlar açısından kâbus haline getiriyor. Çünkü kadın hareketinin feminist, demokratik, toplumsal, halkçı bir zeminden yola çıkarak yıllardır bizlere dayatılan toplumsal çürüme politikasına karşı yürüttüğü mücadele, kadınların gündemini ve ihtiyaçlarını sokağa ve tarihe dayatıyor.

Her geçen gün artan enflasyon oranı, sefalet ücreti olarak sunulan 8500 TL asgari ücret, temel gıdalara, elektriğe, gaza, ulaşıma gelen zamlar sonrasında olası bir açlık isyanını klavye başında AKtrollükle engelleyebileceğini düşünen yerli ve milli erkekler ise; erkek devlet savaş politikalarını en ucuz taktik hamleleri ile hayata geçirmeye çalışıyorlar. Peynire gelen zamma #HaddiniBil… , elektriğe gelen zamma #…YalnızDeğildir deyince en has, en öz, en hakiki halk düşmanlarının kimler olduğu ortaya çıkıyor zaten. Fakat yangın yerine dönmüş mutfaklara hapsedilmeye çalışılan kadınlar neyse ki hadlerini bilmiyor ve üstelik kadın dayanışması sayesinde yalnız da değiller.

Krizler, Savrulan Erkeklik, Ölen “Baba!”

Milyon dolarların harcandığı savaş politikaları, çocuk istismarı ile gündemde olan tarikatlarla devlet kurumları arasında yapılan milyonlarca liralık protokoller ve toplumsal cinsiyet eşitlikçi yaklaşılmayan her bütçe görüşmesi kadınların öfkesini daha çok yükseltiyor. İktidar tarafından faşizmin inşasının hızı artırıldıkça, toplumsal bir hareket olarak kadın hareketi de tuttuğu zeminde yoğunlaşmayı artırıyor. Çünkü toplumsal ilişkiler içerisinde henüz daha zayıf hissedilen “erkeklik krizinin” varlığı, AKP’de gerçekleşen çoklu krizlere eşlik eden açık erkeklik krizinde net bir şekilde karşımızda duruyor.

Daha çok erkeklerin, babaların, kocaların iktidar ve itibar kaybı ile ortaya çıktığını söyleyebileceğimiz erkeklik krizi; sistem olarak patriyarkanın erkek egemen mayası ve hayatta kalmaya çalışan AKP’nin her ikisinin de meşruiyet ve iktidar kaybının iç içe geçtiği bir etkileşim sürecinde gerçekleşiyor. Ayağa kalkan kadın bilinci ve mücadelesi erkek egemenliğinin binlerce yıllık hegemonyasının güçlü duvarlarını aşındırmaya çalışıyor ve kadınların öncülüğünde olabilecek her isyanın daha büyük dalgalara sebep olmasından korkuluyor.

Hem parti hem de partileşen devlet modelinde gördüğümüz hegemonya savaşı ve iç krizler; erkekliğin asgari gereklerini yerine getiremedikçe saldıran, saldırdıkça meşruiyeti zayıflayan bir “baba”ya, “erkek” e benzediklerini gösteriyor. Ayrıca, temeli rutubet tutmuş eve velev ki İran halısı da serseler; temel ihtiyaçlarını, taleplerini “evin direklerinden devletin direklerine” kadar her yere dayatan kadınların bu kokuşmuş düzeni yıkacaklarını da gösteriyor.

21 yıllık AKP iktidarının; hem siyasi-ideolojik yapısı gereği hem de erkek devlet ve sistem bekası açısından yürütmeye çalıştığı her şeye muktedir “baba” figürü aşınıyor, zorlanıyor. Ve bunu yapanlar da pek çok toplumsal dinamik, direniş odağı olmakla birlikte bir de “evdeki düşmanlar”; kadınlar, feministler ve LGBTİ+’lar oldu.

Şimdi, krizleri görmek ve hatta bilinçlice krizin bizzat kendisi olmak, o süreçte zorlanmak, zorlandıkça güçlenmek ve zorlamak, yıkıcı güç olmak ve sosyalist feminist bir dünya düzeni için kurucu bir kolektif özne olmak zamanıdır. İçine kendiliğinden ya da mecburen çekildiğimiz değil; içine feminist bilincimizle bile isteye girdiğimiz alanları ve süreci nasıl da dönüştürdüğümüzü, etkilediğimizi bilerek birlikte güçlenme zamanı. Halıları çırpma zamanı.

Kadın yoksulluğu ve işsizliği, kadın cinayetleri, aile içi şiddet, LGBTİ+ düşmanlığı, ayrımcılık, çocuk istismarı, cezasızlık, adaletsizlik politikaları karşısında yan yana gelen, örgütlenen, feminist politika yürüten kadınlar için krizleri fırsata çevirmenin yılı olacak 2023 geliyor. Evet, olacak; çünkü “baba öldü”, yaşasın kadınlar, çocuklar ve LGBTİ+’lar.