İktidar Kent Talanını Hâlâ Başarıyor Ama Daha Çok Risk Alarak

Kapitalizmin bir özelliği de bir “hazıra konma” pratiği olmasıdır. Kendisinden önceki sistemlerden daha planlı ve örgütlü bir emek-sömürü-pazar sistemi geliştirdi ve hazıra konma pratiğini derinleştirdi. Öyle ki sonunda bu derinleşme burjuva devrimleriyle bir nitelik değişimine uğradı.

Kapitalizmin bize kabul ettirdiği normal artık hazıra konmak, bunu planlamak, örgütlemek ve rekabete girmek. Kentsel dönüşüm adı altında insanların yaşam alanlarına çökmek ise bu pratiğin en acımasız veçhelerinden bir tanesi.

Her gün sömürülen emek gücünün yanında, dünyanın kaynakları, bitkileri ve hayvanlarına hammadde olarak el koyuluyor. Bunun yanında halkların yıllar süren birikimlerine “çökmek” de bir taktik.

Kentler, bu birikimlerin toplandığı hacmen dar ancak değer olarak büyük alanlardır. Sermaye (özellikle sıkıştığı dönemeçlerde) bu birikimlere de konma peşindedir. Mekânı yeniden üretir ve satar. Bu çok kârlı bir alandır.

Kent çeperine hayat pahalılığı sopasıyla itilen işçi sınıfı bölükleri buralarda yeni mahalleler kurar. Zaman geçtikçe, sınıf buraları bir yaşam alanı hâline çevirir. Kenarlar merkezileştikçe ve kalabalıklaştıkça “değerlenir”. Rant, bu değere konmaktır.

Saldırıların Niteliği Değişti

İstanbul örneğine bakacak olursak, bu zamana kadar AKP’nin politikası kendisine oy veren mahallelere daha özenli davranmak ve ama Alevi/solcu/demokrat mahalleleri bir savaş alanı gibi görüp dümdüz etmeye çalışmaktı. 2019 mağlubiyetinden sonra şartların değiştiğini ve “oy kaybettirmeyen her saldırıyı gerçekleştirme” konseptinden “yangından mal kaçırma” konseptine girildiğini saptayabiliriz.

Beykoz/Tokatköy, Beyoğlu/Fetihtepe ve Güngören/Tozkoporan AKP’ye yüksek oy vermeleriyle bilinen yoksul mahalleler. Üstelik Fetihtepe Okmeydanı’nın Tozkoporan ise Küba Mahallesi’nin büyümesini engellemek için devlet eliyle kurulmuş mahalleler. Bu bile AKP için yeterince büyük bir risk teşkil ederken Eyüp/Kemerburgaz ise çok daha zehirli bir pasta:

Kemer Country sitesi, 1992’de ormanlık hazine arazisine kurulmuş Türkiye’nin en zenginlerinin yaşadığı, içinde bir gölün bile bulunduğu eski bir talan alanı. 2009’da Yıldırım Demirören 300 dönümlük golf sahasını 14 Milyon$ karşılığında satın aldı. Yıllar sonra Doğan Medya Grubu’nu satın almak için Ziraat Bankası’ndan aldığı 750 milyon$’a burayı teminat gösterdi. Ve tabi ki Demirörenler borçlarını ödemedi.

Ziraat Bankası arsayı Emlak Konut’a devretti. Hemen öncesinde ise Şehircilik Bakanlığı, arsayı imara açmıştı.

Araziyi korumaya çalışanların, polisle karşı karşıya gelenlerin zaten yıllardır mücadele içinde olan doğa savunucuları olduğunu gördük. Sitede yaşayan burjuvalar şaşırmaktan ve üzülmekten başka bir şey yapmadılar. Nasıl oluyor da kendilerinin daha önce el koydukları ve çitledikleri araziye başkası “çöküyordu”?

Türkiye’de burjuva sınıfının hiçbir zaman tam anlamıyla devlet aygıtını ele geçiremediği gerçeğini bu sefer başka bir örnekle görmüş oldular.

Bizim gördüğümüz ise AKP’nin kent mekânında hem kendi oy tabanına hem de burjuva sınıfına saldıracak kadar köşeye sıkışmış olduğu gerçeğidir.

Hazıra konma pratiklerini hem üretim hem doğa talanı hem de kent mekânı alanlarında olağanüstü hızlandırmış ve derinleştirmiş durumdalar. Kaçmadan önceki son hazırlıklarını yapıyor gibiler.

Kent ve Kentsel Dönüşüm Hakkı

Aynı panik hâli AKP’nin her işinde gözlemlenebilir. Ancak burada “gidiciler zaten” veya “kendi ayaklarına sıkmaya başladılar” gibi rehavet tuzaklarına düşmememiz gerek. AKP Gezi isyanımızdan beri gittikçe derinleşen bir çukura düşüyor. Ancak bu çukurda hareket etme ve başkalarını içine çekebilme konularında gayet mahir bir yapı.

Kendi ömrünü uzatmak ve bu talanı sürdürmek adına çok yaratıcı olabileceğini defalarca kanıtladı.

Ayrıca AKP’nin hazıra konma rolüne talip bir ana muhalefet ittifakının da varlığı söz konusu.

Bu yazının çerçevesinde kalacaksak; kentsel dönüşüm konusunda halklara ve sınıfa vaatlerimiz nettir:

Kentsel dönüşüm bir zorunluluk ve temel bir haktır. Konut ve diğer kullanım mekânları dayanıklı metalardır ancak sonsuz bir ömre sahip değillerdir. Bu yüzden yenilenmeleri gerekir. Ancak öncelik orayı var eden halkın ihtiyaçları ve (kentin ait ve muhtaç olduğu) doğaya en az zarar verecek yapı ve planlara aittir.

Konut dışındaki diğer mekân ve altyapı ögeleri de sermayenin değil halkın ve hayvanların ihtiyaçlarına yönelik olarak değiştirilecektir.

Kullanılmayan boş konutlar kamulaştırılarak sosyal konutlara dönüştürülecek ve ihtiyaç sahiplerine teslim edilecektir.