İş Cinayetlerinin Tamamı Önlenebilir

İSİG Meclisi, Ekim ayında yayınladığı raporda, Eylül ayında 157, 2022 yılının ilk on ayında en az 1521, AKP’li 20 yılda ise en az 30.224 işçi kardeşimizin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiğini açıkladı. Bu tablo yalnızca kayıtlı işçi cinayetlerini göstermektedir. Kayıt dışı çalışan, ölümünü resmi olarak bilemediğimiz işçileri, göçmenleri ve mültecileri kapsamamaktadır. Daha doğrusu belgelenmeyen iş cinayetleri bu raporda yayımlanamamıştır.

Kader Değil Cinayet

Ekim ayı içerisinde Amasra’da gerçekleşen maden katliamında ilk anda 41 işçi, daha sonra ağır yaralanan bir madenci kardeşimiz de kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Ekim ayı içerisinde 44 madenci hayatını kaybetti. Son 10 ay içerisinde ise 97 maden işçisi yaşamını yitirdi. Bu iş kolunda yaklaşık olarak 30 ayda bir Soma katliamında yaşamını yitiren madenci sayısı kadar madenci ölümü gerçekleşiyor. Son katliamın gerçekleştiği Bartın’ın Amasra ilçesindeki çalışma koşulları madencilik sektöründe “görece de olsa daha iyi koşullarda” çalışan TTK’ya bağlı bir madende gerçekleşmesi, aklımıza diğer madenlerde nelerin olabileceğini getiriyor.

Havalandırma sisteminin bozuk olması, kömür tozuyla mücadele edilmemesi, metan drenajının yapılmaması katliamın temel nedenlerini oluşturuyor. Madenin önünden yapılan ilk açıklamada: “Dün, bugün oldu ve yarın da böyle şeyler olacak” diye 42 işçinin yaşamını yitirdiği katliam meşrulaştırılmaya çalışılıyor. “Kader planı” gibi açıklamalarla da iktidar cenahı katliamın sorumluluğunu üzerinden atmaya çalışıyor.

Ülkeyi dünyanın “ucuz iş gücü cenneti”ne çevirenler, işçileri sefalet ve açlık ücretlerine mahkûm edenler, her türlü sendikalaşmanın ve örgütlenmenin önüne geçerek işçileri patronlar karşısında yapayalnız bırakarak, adeta işçi sınıfına kölece çalışma koşullarını dayatıyorlar.

Tüm Sorumlular Yargılanmalı

Bütün bu katliamın sorumluları  TTK yöneticileri ve iktidardır.

Esasında 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu her türlü işyerinde ve işletmelerde alınması gereken iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini düzenlemiş ve bu kanuna göre çok sayıda yönetmelik çıkarmıştır. Ancak ülkemizde işçinin canı her türlü önlemi alma maliyetinden daha ucuz olduğu için gerekli önlemler ve tedbirler alınmamıştır. Amasra Maden İşletmesi ile ilgili 2019 tarihli Sayıştay Raporu ibretliktir. Bu raporun gereği yerine getirilseydi katliamın en azından önlenebilme ihtimali ortaya çıkabilirdi.

Patronların yalnızca kârlarını düşünmeleri ve iktidarın emek düşmanı politikalarına karşı işçi sınıfı örgütlü bir maddi güç olarak karşılık veremediği sürece iş cinayetleri ne ilk ne de son olacaktır. Bu cinayetler ne bir kader olabilir ne de bu ihmalkârlıklar ve tedbirsizlikler yüzünden yaşamını yitiren işçi kardeşlerimiz “şehit” olabilir. Yine bu söylemler kullanılarak, daha önce Soma, Ermenek, Kozlu, Şirvan ve pek çok örnekte de olduğu gibi sorumlular yargılanmıyor, patronlar kollanıyor.

Bu Bir Savaş; Patronların Kâr Uğruna İşçileri Öldürdükleri

2013’te 8 işçinin yaşamını yitirdiği Kozlu maden faciasının baş sorumlusu olarak yargılanan Kazım Eroğlu o gün para cezasıyla kurtuldu hatta terfi ettirildi. Bugün TTK genel müdürlüğü koltuğunda oturan Eroğlu, Amasra katliamının baş sorumlularındandır.

13 Mayıs 2014 tarihinde Soma’da 301 maden işçisi hayatını kaybetti ve 216 maden işçisi de yaralandı. Soma katliamı davasında yargılanan patronların hiçbirinin tutukluluğu devam etmiyor. Tam tersi: patronların emrindeki iktidar güçleri davanın avukatlarını teker teker cezalandırmaya devam ediyorlar. Patronların sınıf kininin bir yansıması olarak Soma davası avukatları hâlâ cezaevindeler.

Sermayenin İktidarı İşçilere Ölümden Başka Bir Şey Sunmuyor

Son 20 yıllık AKP iktidarı boyunca 30.224 işçinin ölümü gerçekleşti. Bu  hepimize, bir savaş olmuş da o savaşta yaşamını yitiren insanların toplam sayısı veriliyor gibi hissettiriyor. Şairin de dediği gibi “Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar. Bütün kara parçalarında Afrika dâhil”. Tam olarak öyle; evet bu bir savaş. Patronların işçilere açmış olduğu, “düşük düzeyde”, sürece yayılan bir savaş. Bu savaşın bir tarafında zenginliklerine zenginlik, servetlerine servet katanlar varken diğer tarafında ise açlıkla, işsizlikle, yoksullukla terbiye edilmeye çalışan işçiler var. 

Bizler açısından artık hem ekonomik anlamda çalışma zorunluluğu hem de toplumsal alanda çalışmak için yaşayan bir toplumun varlığı söz konusudur. Artık işçi sınıfının yalnızca çalışmak için yaşayan bir toplumsal varoluşu vardır. Çalışmazsak açlıktan ölüme mahkûm edildiğimiz anlamına gelir bu. Çalışırsak da madende, inşaatta, tersanede, servisle işe giderken, taşımacılıkta paket servis yaparken ölüm ile burun buruna çalışacağız demektir.

Motokurye Ölümleri Trafik Kazası Değil İş Cinayetidir

Ülkenin her yerinde “hızlı sürme” baskısı altındaki motokuryeler iş cinayetlerinde yaşamını yitiriyor. Bu ülkenin tüm sokaklarında motokuryelerin kanları, canları ve emekleri var. Bununla birlikte binlerce motokurye ise ağır veya hafif yaralanıyor, kuryelerin vücutlarında kalıcı engeller oluşuyor ve bu kuryeler emek sürecinin dışına itiliyorlar. Bu yaralanmalar sonucunda motokuryeler haftalarca, aylarca çalışamadıkları için geçinemiyor.

Pandemiden önceki sene 19 olan motokurye ölüm sayısının, pandemiyle birlikte hızla arttığını ve pandemiden çıktıktan sonra da bu iş cinayeti sayılarının yükselmeye devam ettiğini görüyoruz. Net bilgiye erişim mümkün olmamakla birlikte motokurye sayısının 1 milyonun üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Motokuryeler 4A, kendi hesabına çalışma ve taşeron olarak çalışma olmak üzere üç temel statü altında çalışıyorlar. Ayrıca kayıt dışılık da sektörde yaygındır.[1]

Puanlama sistemleri, kuryelere verilen paket başı ücretler, paket sayısına oranla verilen primler, bonuslar, motokuryelerin içine sürüklendiği güvencesiz ve açlık koşulları motokuryeleri trafikte daha hızlı olmaya, bir paket daha fazla teslim ederek 50 lira daha fazla kazanmaya zorluyor. Ekonomik krizin derinliği, kuryeyi daha fazla paket daha fazla para sistemi ile çalıştıran patronların acımasızlığını gözler önüne seriyor. Kurye bu dünyaya yalnızca çalışmak için gelmiş, daha fazla paket atmak için gelmiş gibi.

İşçileri işçilerden başka düşünecek kimse yok. 8 Kasım’da Ankara’da trafik magandaları tarafından iş cinayetinde öldürülen TrendyolGo’da motokurye olarak çalışan Samet Özgül’ün cenazesini kendi çalışma arkadaşları omuzladı. Eğer bizleri açlığa, ölüme, sefalete mahkûm edenlerin karşısında birlik olup dikilmezsek, iş cinayetleri devam edecektir. Bu sebeple motokuryelik acilen yüksek tehlikeli meslekler grubuna alınmalıdır.

Yaşamını yitiren ve yaralanan motorlu kuryeler; bir savaşta yaşamını yitiren insanlar gibi ölüyorlar. Gözünü kâr hırsı bürüyen patronlar, patronlara bu cinayetler için hiçbir yaptırım uygulamayan adli yöneticiler, motokuryelerin yasalar yoluyla güvenliğini sağlamayan iktidar ve bir nebze de duyarsız davranan müşteriler yüzünden arkadaşlarımız ölüyor ya da yaralanıyor.

İşçiler her gün üretimin hızına yetişebilmek ve ürünleri yetiştirebilmek için canları pahasına çalıştırılıyor. Bunun en büyük sebebi patronların, hazırda bekleyen yüz binlerce işsiz ve şu an çalışabilen işçiler üzerinden bir denge kurmalarından kaynaklanıyor. Patronlar; “Yüz binlerce insan işsiz durumda, siz en azından çalışabiliyorsunuz” gibi bir söylemle kuryeleri daha düşük ücretler ile çalışmaya zorluyor. Bu da işçilerin tüm riskleri almasına neden oluyor.

Daha insani çalışma koşulları için taleplerimiz şunlardır:

Taleplerimiz

  • Motokuryelik yüksek tehlikeli iş sınıfına alınsın.
  • Esnaf kuryelere ücretli haftalık ve senelik izin hakkı tanınsın.
  • Puanlama sistemi kaldırılsın.
  • Hız baskısı olmasın, işletmeler denetlensin.
  • Güvenceli ve sigortalı çalışma koşulları hayata geçirilsin. Kayıt dışı çalışma ortadan kaldırılsın.
  • Sendikal örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılsın.
  • İnsanca yaşama yetecek bir ücret verilsin.
  • Ceza sistemi kaldırılsın.
  • Esnaf kuryeler “işçi” sayılsın. İşçilerin faydalandığı tüm haklardan faydalanabilsinler.
  • Uzun ve zorunlu çalışma süreleri kısaltılsın.
  • Mesleki yeterlilik sertifikası patronlar tarafından işçiye ücretsiz bir biçimde tahsis edilsin.

Tüm işçi arkadaşlarımıza yaşadığımız bu zorlu süreçte tek çaremizin örgütlenmek olduğunu söylüyoruz. Gelin beraber yol yürüyelim diyoruz. Yola çıkarken de dediğimiz gibi “İşçiler Birlikte Güçlü” ve bizler yan yana olduğumuz sürece her şeyin üstesinden gelebiliriz. Motokuryelerin ve işçilerin açlığa, ölüme ve şiddete mahkûm edilmediği, güvenceli yaşam ve iş istiyoruz!

Öfkelenmeliyiz! Öfkemizi örgütlemeliyiz. Örgütlenmekten, yan yana gelmekten, kendi meclis ve komitelerimizi kurmaktan, işçilerin safında olan sendikalarda buluşmaktan başka çaremiz yok kardeşler. Ya patronlarla kıran kırana mücadele edeceğiz ya da onlar bizi teker teker açlıkla yoksullukla terbiye edecek. Bizim vermiş olduğumuz emekle zenginliklerine zenginlik katanlar, bizleri ve ailelerimizi acıya boğacaklar. Seçim zamanları yanımızda olanlar, iktidara gelir gelmez bizi unutacaklar.

Gelin gücümüzün farkına varalım; onlar bir avuç, biz ise milyonlarız. Sorunlarımızın hepimizin ortak sorunu olduğu ve çözümsüz olmadığının farkına varmamız gerekiyor. Bu sorunlar bizim örgütlülüğümüzü artırmamız ile çözüme kavuşacaktır. İşçi cinayetlerinin tamamı önlenebilir.

[1] İLO verileri dikkate alınmıştır.