Katar 2022: Futbol İşçi Sınıfının Balesiydi Mezarı Oldu

Büyük tartışmalara sahne olan bir Dünya Kupasına şahit oluyoruz. Katar’da düzenlenen kupa, organizasyonun bu ülkeye verilişinden hazırlık sürecine ve turnuvanın oynanacağı sıra dışı döneme kadar birçok konuda büyük sorunlarla tarihe geçiyor. Tarihe geçen önemli noktalardan biri de futbolun ikiyüzlü sahte dünyası ve bu dünyanın binlerce işçinin kanıyla dönüyor olduğu.

Futbol ekonomisinin azgınca büyüyen yapısı, bundan 150 sene önce fabrika bahçelerinde işçiler arasında başlayan sportif mücadeleyi artık sermayenin rekabet alanı haline getirdi. İngiltere’de işçi sınıfının eğlencesi olarak başlayan oyun şimdi zenginlerin kâr getiren bir yatırım aracı. Avrupa’nın en çok gelir elde eden ilk 30 futbol kulübü geçtiğimiz yıl transfer gelirleri dışında yaklaşık 10 milyar Euro’yu (maç günü, naklen yayın ve ticari gelirler) kasalarına koydular. Bu kulüplerin futbolcularının piyasa satış değerlerini de eklediğinizde tablo oldukça kabarıyor. Dünya ölçeğinde ise karşımıza milyarlarca Euro’nun yanına milyonlarca insanın da istihdamı ile devasa bir ekonomi çıkıyor.

Günlük futbol dilinde “değer, kâr, yatırım, piyasa” gibi kavramların sıradanlaşması bile olayın sadece bir top ve topun peşinden koşup keyif alan insanlar olmadığını göstermesi açısından önemli. Hal böyleyken profesyonel futbol dünyasında alınıp satılmayan hiçbir şey kalmadığı gerçeği ile oyunun başka bir alanda oynandığını da öğrenmiş oluyoruz. Futbolcu, kulüp, maç yayını, forma, sadakat, performans, başarı… aklınıza gelen her şeyi uygun fiyata alıp satabilirsiniz. Rekabet şimdi sahada değil kasada.

Futbolun beşiği sayılan İngiltere ve ardından hızla yayıldığı Avrupa kıtası bu anlamda sermayenin de ilgisini çekmekte. Bu ilginin ana kaynağı, pazarın en renkli ve müşterisi en bol tezgahlarının burada olması. Avrupa dışında Güney Amerika da sermaye açısından ilgi çeken başka bir bölge.

Sahanın yeşiliyle doların yeşilinin birbirine karıştığı futbol aleminde işleyiş, kabaca bu sporun tarihinde çok fazla yer işgal etmeyen ABD, Rusya, Çin, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar gibi ülkelerin sermayelerinin (ve Newcastle United’i alarak futbol dünyasına yeni giren Suudi Arabistan’ın) bu sporun tarihinde önemli bir yeri olan Avrupa ve Güney Amerika’da konu ile ilgili her alanda yaptıkları yatırımlar şeklinde. Bu yatırımlar çoğunlukla kulüplerin satın alınması (Manchester City, PSG, Liverpool gibi) ve sponsorluklar (Emirates Havayolları Milan ve Real Madrid’in sponsoruyken Katar Havayolları’nın son iki Dünya Kupasının resmi sponsoru olması gibi) şeklindeyken yayıncılık alanlarında da (Bein Media Group gibi) önemli sermaye aktarımları yapılmakta.

Sporla Aklanma

Körfez ülkelerinin petrol gelirleri ile elde ettikleri muazzam birikimler sayesinde başta futbol olmak üzere pek çok spor dalına yaptıkları sermaye aktarımı elbette tesadüf değil. Bu yatırımların amacının bir yandan tükenme tehlikesinde olan petrol yerine yeni yatırım alanları açma çabası ve sporun meşru etkisini kullanarak dünya sermayesiyle entegrasyonu kolaylaştırma aracı olarak değerlendirmek diğer yandan da Sportswashing* olarak adlandırılan “sporla aklanma” yöntemiyle imajlarını düzeltmek için spordan fayda sağlamak olarak özetleyebiliriz. Kaldı ki Katar’da düzenlenen Dünya Kupası hem maçların oynandığı tarihler (bir Dünya Kupası ilk defa kışın oynanıyor) hem de uygulanan yasaklar itibariyle (alkol yasakları, kadın taraftarlara uygulanan kıyafet yasakları vb.) futbol seyircisinin çok da ilgi gösterdiği bir turnuva değil (statlar boş gözükmesin diye ücretli seyirci bile tutuldu). Bu anlamıyla kupa Katar’a turistik bir gelir getirmekten ve bir ay boyunca ülkede bir karnaval havası estirmekten oldukça uzak. O zaman neden bu organizasyonu düzenlemek için tarihin en pahalı organizasyonu gerçekleştiriliyor? Üstelik de büyük rüşvetler ödeyerek.

Sermaye Kendine Giden Yolları Yolsuzlukla Döşüyor

Tam da bu noktada futbol sermayesinin büyümesi onun dünya örgütü olan FIFA’nın da gözünü kamaştırmış ve nasıl sermayenin devleti sermayenin çıkarlarını gözetirse futbolun örgütü de futbol sermayesinin çıkarlarına hizmet eder olmuştu. Eski FIFA başkanlarından Joao Havelange ve hemen ardından gelen Sepp Blatter’in karıştığı yolsuzluklar ile futbolun yeni değerlerinin de yükselişine uygun zemin hazırlanıyordu. Satın alınan delegeler, kurulan şirketler vasıtasıyla aktarılan paralar, durmadan çalışan bir rüşvet çarkı 2018’de Rusya’da ve bugün Katar’da düzenlenen turnuvaların da yolunu bir güzel yaptı. Sermaye kendine açılan yolları yolsuzlukla döşemekte her zaman ustadır.

Yol döşenirken ortalık toz duman olmuş, ne gam. Bu toz duman arasında eski Kuzey ve Orta Amerika ile Karayipler Futbol Konfederasyonu Başkanı Jack Warner’a, Rusya’ya oy verme karşılığında verilen 5 milyon dolar, eski Guatemala Futbol Federasyonu Başkanı ve FIFA yürütme kurulu üyesi Rafael Salguero’nun da Rusya adaylığını destekleme karşılığında kendisine bir milyon dolar vaat edildiği, 2022 Dünya Kupası’nın Katar’a verilmesine ilişkin ise eski Brezilya Futbol Federasyonu Başkanı Ricardo Teixeira ve eski Güney Amerika Futbol Konfederasyonu Başkanı Nicolas Leoz’dan oyları karşılığında aldıkları paralar, Afrikalı temsilciler, Kamerunlu Isaa Haaytou ve Fildişi Sahilli Jacques Anouma’ya Katar için oy vermeleri için verilen 1,5 milyon dolarlık rüşvet filan yapılan yolun yönünü kimseye sorgulatmıyordu.

Eski FIFA başkanlarından Sepp Blatter’in yaptığı yolsuzluklar ile görevden alınması ve giderken beraberinde UEFA Başkanı Michael Platini’yi de götürmesi bile döşenen yolu değiştirmeye yetmedi. Sermaye düzeni, çürümüşlüğü ile sardığı futbolu da kısa sürede kokutmayı başardı.

Bu noktada bir ayrım koymakta fayda var. Futbolun eşit ve adil biçimde yaygınlaşmasında herhangi bir problem yok. İktidarın ve yetkinin futbol oligarşisinin elinden alınıp dünyanın her yerine adil bir şekilde dağıtılması oyunun gelişiminde sağlanacak eşitlik için de önem taşımakta. Yani burada sorun, büyük turnuvaların dünyanın değişik ülkelerinde oynatılması değil. Sorun bu turnuvaların nasıl ve kime hizmet etmek üzere gerçekleştirildiği.

Sermaye mi Daha Büyük İnsan Hakları mı?

Katar’da düzenlenen organizasyona futbolcuların gerçekleştirdiği en büyük karşı çıkışlardan bir tanesi ülkede insan hakları ihlalleri ve LGBTİ+ bireylerin yasadışı olarak görülmesi. Alman ve Norveçli futbolcuların eleme maçlarında üzerlerinde “insan hakları” yazısıyla seremoni yapmasından, Danimarka milli takımının kupaya protesto için “sadeleştirilmiş” formayla katılacak olmasından, Danimarka, İngiltere, Fransa, Almanya ve Belçika da dahil olmak üzere dokuz takımın kaptanlarının maçlara gökkuşağı logosu taşıyan kolluklara çıkacaklarını belirtmesinden bunu anlıyoruz. Ama anlamadığımız bir şey var. Hepsi bu ihlallere karşıysa neden kupaya katılıyorlar? Neden kimse 1978 yılında düzenlenen Dünya Kupasına Arjantin’deki faşist askeri diktatörlüğü protesto ederek kupaya katılmayan Hollandalı Johan Cruyff ve Alman Paul Breitner’in yaptığı gibi Katar’a gitmeyi reddetmiyor? Sermaye o kadar çok şey vaat ediyor ki kimse insan haklarını, sahip oldukları ve olacaklarından daha büyük göremiyor. Oysa kupanın yüzü olacak 3-5 tane futbolcunun başlatacağı bir boykotun hem ekonomik hem de dönüştürücü etkisi oldukça önemli sarsıntılara sebep olabilirdi. Sermayeyi sarsmayan böylesi ufak salınımlar ile herkes zevahiri kurtarıyor. Alan razı, veren razı.

Barış Elçisi FIFA!

Turnuva başlamadan FIFA Başkanı Gianni Infantino Ukrayna’da süren savaşta taraflara Dünya Kupası süresi boyunca ateşkes çağrısında bulundu. Çağrının bir tarafında FIFA’nın son derece “savaş karşıtı” bir tavırla bu kupaya katılımını engellediği ve UEFA ile birlikte kulüp takımlarını uluslararası karşılaşmalardan menettiği Rusya bulunuyor. (Bu arada Rusya’nın Dünya Kupası’ndan ihracı kararı Polonya, Çekya ve İsveç milli takımlarının Ukrayna işgali nedeniyle Rusya karşısında oynamayı reddetmelerinin ardından alınmıştı. Demek ki istenince maçlara çıkılmayabiliyormuş. Ama bunun için de sermayenin çıkarlarıyla uyum şart.) Bugüne kadar herhangi bir savaşta veya işgalde böyle bir yaptırımına şahit olmadığımız FIFA’nın ne kadar barış güvercini olduğu gözlerimizi yaşartıyor. Ne Afganistan’a giren ABD’nin 2002 Dünya Kupası’na ne de Filistin işgaline karşı İsrail milli takımının ve kulüp takımlarının uluslararası karşılaşmalara katılımının engellenmemesi ister istemez kafalarda soru işaretleri bırakıyor. Her şey bir yana, Katar’ın Suriye ve Irak’taki savaşta oynadığı rolü bile sorgulamadan FIFA’nın kupa vasıtasıyla başlattığı “Futbol, Dünyayı Birleştirir” kampanyası sahte bir gülüş gibi suratlarına yapışıyor.

Kupanın Tek Kaybedeni: İşçi Sınıfı

Katar’ın organizasyonu aldığı 2010 yılından itibaren başlayan inşaatlar işçi mezarlıklarına döndü. Maçların oynanacağı on iki stadyum ile havalimanı, bağlı yollar, toplu taşıma sistemleri ve otellerin inşaatında çalışmak için Hindistan, Bangladeş, Nepal, Sri Lanka ve Pakistan’dan gelen on binlerce işçiden 6.500’ü hayatını kaybetti. Bu sayı 2021 yılına kadar tespit edilen ölümlerden elde edildi. Filipinler ve Kenya gibi Güney Asya dışındaki ülkelerden gelen işçilerle ilgili rakamlar ise belirsiz. Ağustos 2021’de Uluslararası Af Örgütü, resmi hükümet verilerinden yola çıkarak, 2010-19 arasında Katar dışından gelen 15.000’den fazla işçinin öldüğünü hesapladı. Fiziksel olarak oldukça zor koşullarda çalışan ve yaşayan işçiler sıcağın da etkisiyle çoğunlukla kalp ve solunum yetmezliğinden hayatlarını kaybetti. Ölüm nedenleri arasında yüksekten düşme de oldukça fazla yer tutuyor.

İşçiler çalışma koşullarının zorluğu ile baş etmeye çalışırken diğer yandan da bir nevi kölelik olan kafala sistemi ile ölümüne bir sömürüye tabi tutuluyor. Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerde uygulanan kafalasisteminde, dışardan gelen işçiler kendilerini ülkeye getiren firmada çalışmak zorunda. Pasaportlarına el konulan işçilerin işten ayrılma, başka bir firmaya ait işyerlerinde çalışma ve ülkeyi terk etme hakları yok. İşçiler çalıştıkları firmanın onayı olmadan ülkeyi terk edemiyor. Artan tepkilerle birlikte 2017 yılında sözde bir reforma giden Katar, kafala sisteminde değişiklikler yaptığını iddia etse de sistem halen varlığını devam ettirmekte.

İşçi ölümleri futbol bileşenleri içinde en yaygın olarak taraftarlar tarafından protesto edildi ve bu ölümlere dayanarak Dünya Kupasına boykot çağrıları yapıldı. Futbol sermayesinin tam olarak zapt edemediği tek alan halen tribünler ve bu ikiyüzlülüğü bütün çıplaklığıyla ortaya koyabiliyor. Bu netliği futbol sermayesi ile içli dışlı olmuş kesimlerden beklemek artık gerçekleşmeyecek bir hayal. Sermayenin her tür tahribatına karşı mücadeleye girişmeden var olan futbol düzenini değiştirmek mümkün değil.

Katar 2022 rüşvet, yolsuzluk gibi ilişkiler dışında kâr için döktüğü işçilerin kanı ile anılacak. Oscar Wilde bugünleri görmüş olsaydı söylemiş olduğu “Futbol işçi sınıfının balesidir” sözünü “Futbol işçi sınıfının mezarıdır” diye değiştirirdi.

 

 

* “Sportswashing kavramı; kamuoyu nezdindeki imajını düzeltmeyi, olumsuz algılardan kurtulmayı, suçlarını örtbas etmeyi ve gündemi kendileri için fayda yaratacak şekilde değiştirmeyi amaçlayan devlet, siyasetçi veya iş insanı gibi aktörlerin, spordan fayda sağlama çabaları olarak özetlenebilir. Yeni ve popülerleşmekte olan bu kavramı Türkçe’de “sporla aklanma” terimi net şekilde karşılamaktadır.”

Otoriter Rejimlerin Aklanma Yöntemi Olarak Sportswashing:

Suudi Arabistan Krallığı Örneği

Cem YÜCETÜRK-Yusuf Bahadır KESKİN

 

Fotoğraf: Katar 2022’yi protesto eden tribünlerden Bayern Münih taraftarlarının açtığı pankart: 5.760 dakikalık futbol için 15.000 ölü! Yazıklar Olsun!