Alevi Açılımı mı, El Koyma mı Yoksa İktidar Kliklerinin Ortak Hamlesi mi? Ya da Hepsi mi?

7 Ekim Cuma günü, Erdoğan Şahkulu Sultan Dergâhı’nda “Cemevi Toplu Açılış ve Temel Atma” töreninde bir konuşma yaptı. Konuşmada, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı bünyesinde“Cemevi ve Kültür Başkanlığı” kurulacak, Cemevleri giderlerinin karşılanması ve imar planlarındaki tüm sorunlar çözülecek, dedi.

Tabii bu açıklama Alevileri tatmin etmedi. Hemen herkesin aklına birkaç soru geldi. Bunun da sebepleri var.

Öncelikle 20 yıldır iktidarda olan bir parti, Alevi sorununu bu zamana kadar neden çözmedi de şimdi seçim sathına girerken böyle bir açılım yaptı?

İkinci olarak hadi bu bir açılım olsun. Neden Alevi toplumunun meşru ve örgütlü kurumları sürece dâhil edilmedi? Oysaki 2009 açılımlarından söz açıldığında, herkesle çalıştaylar yapıldığına dair propagandalarını eksik etmezken.

Üçüncü olarak, Alevi talepleri neden sadece Cemevi meselesine indirgendi? Üstelik bir inanç ve ibadet boyutuyla değil, folklorik bir öge tartışmasına indirgenerek yapıldı.

Bu güvensizlik barındıran ve acabalarla dolu meseleyi çok yönlü değerlendirmek gerekiyor.

Seçim Politikası Olarak Alevi Açılımı

Evet bu açılım, baştan belirtelim bir seçim hamlesi.

Siyasette karşılıklı el yükseltmelerin arttığını, herkesin gelecek seçimleri kısa vadeli hedeflerine oturttuğu açık. Yirmi yıllık iktidarı boyunca Alevi toplumunun sorunlarını çalıştaylarla geçiştiren, kabinesine Alevi kökenli milletvekili alarak Alevileri nasıl sahiplendiğini gösteren bir iktidar, eğer ki seçim arifesinde bu meseleyi açıyorsa bu bir oy devşirme politikasıdır. Sorunları gerçekten demokratik yollarla çözmenin niyeti değildir.

Kayyum Politikası Olarak Alevi Açılımı

İktidar bir açılım yaptığını iddia etse de evet bu kayyum politikasıdır da aynı zamanda. Açıklanan kararnamede “kurulacak olan ‘Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanı’ cumhurbaşkanlığınca 3 yıllığına seçilir” ibaresi geçmekte.

2016’dan beri iktidarını devam ettirmek için uyguladığı kayyum politikası, ibresini sadece seçilmiş Kürt yöneticilere ve belediye başkanlarına değil şimdi de Alevi hareketine ve Alevi kurumlarına çevirmiş durumda. Açıkça, Alevi toplumuna “sizin başınıza benden birini koyarım, kendi istediğim biçimde ve kendi istediğim çerçevede tanırım” denmekte.

İktidar Kliklerinin Ortak Hamlesi Olarak Alevi Açılımı

Evet bu aynı zamanda iktidar ortakları AKP, MHP ve Ergenekoncuların ortak hamlesi. AKP’nin iktidardaki yıllarının ülkeyi getirdiği durum ortada. Biriken bu halk öfkesinin iktidarını kaybedebilecek bir AKP kırılganlığına dönüştüğünün de farkındayız. Bu durum kendisiyle birlikte yıllardır işçileri, emekçileri, halkları sömüren iktidar ortaklarını da tedirgin ediyor. Aydınlık, Yeni Şafak, Ulusal’ da çıkan yazılara bakarsak bu açılım politikasının iktidar ortakları tarafından nasıl sahiplenildiğini bize gösterir.

Alevi mücadelesi inişli ve çıkışlı olsa da kalıcılaşmış olması, devlete ve iktidar ortaklarına Alevi toplumunu yok edemeyeceğini göstermiş oldu. Ayrıca Avrupa’da kazanılan statü ve kurumsallaşma tartışmaları da Alevi toplumunun hak mücadelesine sahip çıkmasında olumlu bir motivasyon sağlamakta. Bu durum iç ve dış politikada sıkışan iktidara, Türkiye’nin önemli bir tarihsel sorunu olan Alevi sorunu ile bir şekilde temas etmesi ve çözmesine dair bir basınç uygulamakta.

İktidar Ortakların Bulduğu Çözüm Aleviler İçin Çok Tanıdık

İktidar ortaklarının devraldığı asimilasyon politikaları, yüzyıllardır devletlerin uyguladığı ve devlet geleneği haline gelmiş “Sünni ideolojiye entegre” politikasından başka bir şey değildir.

Selçuklu döneminde 800-1232 yılları arasındaki “seyitlik” belgelerinin verilmesi, Osmanlı’da Yavuz ve Kanuni tarafından 1511-1526 yıllarında yaşanan Alevi Katliamları, 2. Mahmut’un Hacı Bektaş Dergâhına Nakşibendi şeyhlerini ataması, 1826’da yeniçeriliğin kaldırılması, Cumhuriyet döneminin kuruluşunda tekke ve zaviyelerin kapatılması, Diyanetin kurulması vd. devletlerin Alevilere yönelik asimilasyon aşılamalarından birkaçı. Bu devletler kurulurken devletin dini ve mezhebi ‘Sünni ve Hanefi’ olarak inşa edildi, Aleviler ise dışlandı. Uygulanan tüm politikalar da “Sünnileştirmek ve Türkleştirmek” üzerine kuruldu.

AKP işte bu tarihten beslenerek, 2009’da yaptığı Alevi açılım politikalarında yeni bir dönem açtı: Sünnileştirip devleştirmek.

2009 yılındaki “cami-cemevi” projesi bu politikanın ilk tezahürü oldu, sonrasında yapılan yedi çalıştay ise işin cilasıydı. Bu çalıştaylar, Alevi taleplerine çözüm üretmedi ama iktidardaki bir partinin Alevileri yakından tanımasının önünü açtı. Çalıştay raporlarında da göründüğü üzere Alevi sorunları çözülmedi ama AKP iktidarı “Alevileri içerme” noktasındaki politik çizgisini derinleştirmeye ve “kendi Alevisini oluşturmada” ısrarlı bir dönemin açılışını yaptı.

300 Alevi dedesinin Kerbela’ya götürülmesi; Alevi gençlere yönelik İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı doğa kampı; Tunceli Cemevi, Hüseyin Gazi Cemevi… gibi cemevlerine sık sık yapılan ziyaret ve yardımlar; 1585 cemevine İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı ziyaret ve cemevlerine yönelik tadilat ve yenileme çalışmaları; 81 ile gönderilen muharrem ayı genelgeleri(valilere muharrem orucu açma, cemevlerinin  lokmalarına ortak olma talimatı); Avrupa’daki Alevi çalışmalarını direk hedef alan tartışmalar; İslam içi-İslam dışı tartışmalar…

“Alevi ve Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı” hamlesini AKP-MHP-Ergenekon ortaklığıyla yapılan Sünnileştirip devletleştirme politikasının önemli bir müdahalesi olarak görmek gerekir.

Egemen Kapitalist İlişkiler İçin Tehlike Olarak: Alevilik

Alevi toplumu için bir devlet geleneği olarak kullanılan ayrımcılık politikalarından bahsederken egemen kapitalist düzeni ve onun bütün topluma yaydığı kapitalist ilişkileri de es geçmemek gerekir.

Alevilik egemen kapitalist ilişkiler için de bir tehlike.

Dönüp Alevi tarihselliğine bakarsak büyük bir “ortaklaşaca yaşamı” ve “komünalite” geleneğinin izlerini görürüz. Bu tarihsel kökler Aleviliğin özgürlükçü ve dayanışmacı bir toplumsal yapı olarak kendini devam ettirmesini sağlıyor. Aynı zamanda Alevilerin komünal gelenekleri, güncel direnişe zemin oluşturuyor. Bu da onun tarihsel devrimci bir dinamik olarak hareket etmesi demek.

Özellikle de günümüzde Alevilik toplumsal ve komünal değerlerin güncel taşıyıcı olarak konumlanıyor. Bu egemenleri rahatsız ediyor. Çünkü bu değerler egemen kapitalist ilişkilerin dayattığı “bireycilik-egoizm-rekabetçilik-kendini düşün-kendini kurtar” mantığına ters.

Ve Alevi toplumunun tarihselliğinden gelen ve güncele taşıdığı komünal değerleri; asimilasyon politikaları ile çözmek istiyor. Komünal değerler egemen kapitalist sistem tarafından aşındırılsa da kendini bir biçimde devam ettiriyor. “Gezi İsyanı” bunun en iyi örneklerinden biri. Aleviler Gezi’de tarih sahnesine “sınıfsal” gerçeklerin kendilerine dayattığı yeni ögelerle harmanlanmış, yeni var olma biçimleri ve halleriyle ortaya çıktı.

Mücadelede Önemli Bir Kavşak

İşte tam da böyle her yerden kuşatılmış Alevi toplumsallığı için mücadele de önemli bir kavşaktayız.

Alevi toplumunu ve Alevi hareketini yeni dönemde büyük bir varoluş mücadelesi beklemekte. Alevileri sorunları ancak demokratik-laik bir ülkede çözüme kavuşacaktır. Bu politikaları bertaraf edecek bir toplumsal mücadele ve direniş biçimi Aleviler için zaruridir.