Sara Siahkolah: İran Halkı Bir Sistem Değişikliği, Laik Bir Devlet, Özgürlük, Demokrasi ve Cinsiyet Eşitliği Talep Ediyor

 

 El Yazmaları’nın notu: İran ahlâk polisi tarafından başörtüsü kanununa uymadığı gerekçesiyle gözaltına alınan ve gözaltında uğradığı işkence sonucunda yaşamını yitiren Mahsa Amini’nin ölümünü protesto etmek için sokaklara dökülen İran halkı rejimin tüm şiddetine rağmen isyanını sürdürüyor. Ülkenin her yerine yayılan isyanın seyrini ve taleplerini Almanya’da sürgünde yaşayan Sara Siahkolah ile konuştuk.

 

Başkaldırı nasıl başladı? Nasıl devam etti? Şu anda neler oluyor?

Aslında, protestoların 13. gününde olduğumuza ve daha da önemlisi travma sonrası bir toplum olarak taşıdığımız muazzam miktarda kolektif umut ve mücadeleye dayanarak, yıllarca topyekûn baskı ve terör altında kaldıktan sonra uyandığımıza göre, buna devrim demeyi tercih ederiz. Ve hareketin ödediği bedeller bu karanlık tarihi dönemin yakında bitmesi gerektiğini açıkça gösteriyor.

Konuştuğumuz gibi protestocular sokaklarda vahşice dövülüyor ve öldürülüyor, binlercesi tutuklanıyor. İran İslam Cumhuriyeti’nin olağan hilesi olan bölücülük anlatısıyla halkı oyalamak ya da manipüle etmek amacıyla Beluciler ve Kürtler’e saldırıyor.

Bu büyüyen protestoların tetikleyicisi İran’ın başkenti Tahran’ı ziyaret ederken ahlak polisi tarafından tutuklanan ve daha sonrasında polis nezaretinde ölen 22 yaşındaki Kürt Jina (Masha) Amini’ydi. 15 Eylül günü polis memurları Masha Amini‘yi polis minibüsüne sürükleyip onu ‘’İslam dışı’’ giyinen diğer kadınlarla birlikte götürdü. Polisler tarafından yayınlanan bir video var. Masha’nın büyük bir odada yere doğru yığıldığını gösteriyor. Tahran’daki Kasra Hastanesindeki doktorlar, hastaneye getirildiğinde Amini’nin çoktan ölmüş olduğunu belirtiyorlar. Yetkililer kalp yetmezliğinden öldüğünü söylüyorlar. Doktor o gün kulağından kan sızdığını ve gözlerinin altında kararmalar olduğunu söyledi. Hiçbir kalp krizi belirtisi yok. Bir hacker grubunun hastanenin sitesini hacklediği ve Mahsa Amini’nin kafasındaki yaralanmaları gösteren röntgen görüntülerini dolaşıma soktuğu bildirildi. Yaklaşık 200 kişi kısa sürede hastanenin önünde toplanmıştı. O sırada Kasra Hastanesi’ndeki doktorlar hala nispeten açık konuşuyorlardı. Amini’nin davasını kamuoyuna açıklayan gazeteci Nilüfer Hamedi’nin soruları da dahil olmak üzere gazetecilerin sorularını yanıtladılar. Hamedi’nin 22 Eylül’den beri hapiste olduğu bildirildi.

Ahlak polisi, rejimin İran halkı, özellikle de kadınlar ve marjinalleşmiş cinsiyetler üzerindeki varlığını ve gücünü göstermesi için önemli bir araçtır. Her cumhurbaşkanı ve hükümet ile her bir polis için uygun olan standartlar oldukça farklıdır. Bu konudaki yargılar çok kişisel ve tesadüfidir. Ahlak polisi tarafından tutuklanmak İran’daki günlük yaşamın bir parçasıdır.

Protestolar, Jina Masha Amini’nin gömüldüğü Kürdistan eyaletindeki Sakkız kentinde başladı. Orada kadınlar başörtülerini çıkarıp havada salladılar ve ‘’jin jiyan azadi’’(kadın yaşam özgürlük) diye slogan attılar. Ardından protestolar bütün ülkeye yayıldı. Kadınlar zorunlu olarak taktıkları başörtülerini çıkartıp yaktılar. Diğer kadınlar da rejimi protesto etmek ve Jina Masha Amini ile dayanışmak için saçlarını kestiler. Jin Jiyan Azadi ve farsça tercümesi Zan Zendegi Azadi sloganı, daha sonra hareketin ana sloganı haline geldi.

21 Eylül günü yetkililer interneti kısıp, Whatsapp ve Instagram gibi uygulamaları engellediler. Rejim, protestoları destekleyen ünlüler ve gazeteciler üzerinde baskıyı arttırıyor. Birçoğu ya tutuklandı ya da tutuklanmakla tehdit edildi. Ve elbette artan giderek bir şekilde sokaklardaki insanlar tutuklanıyor, vahşice dövülüyor ya da öldürülüyor. Protestoların iki haftası sadece geceleri gerçekleşti, çünkü protestoya katılanların güvenlik güçleri tarafından belirlenmesi geceleri daha zor oluyordu. 1 Ekim Cumartesi günü halk gündüzleyin de protesto etmeye başladı. Aynı gün, dünyanın 150 şehrinde dayanışma amacıyla düzenlenen protestolarda yarım milyondan fazla insan, İran için özgürlük mitingi düzenledi. Her ne kadar bunlar birçok büyük şehirde dayanışma gösteren ve İran’daki protestocuların ve grevcilerin sesini yükselten ilk gösteriler olmasa da.

İran’da haftanın ilk günü olan cumartesi günü üniversitelerde protestolar daha da arttı. Görünüşe göre yüzden fazla üniversitede oturma eylemleri ve bazılarında protesto yürüyüşleri vardı. Pazar günü, üniversitelerde protesto yürüyüşleri tekrar gerçekleştiği bildirildi. Şerif Üniversitesi’nde rejim milisleri şu anda öğrencilere doğrudan ateş ediyor. Öğrencilerin etrafı sarıldı ve hayatları tehdit altında. Protestolar şimdi doğrudan okullardan bildiriliyor. İlk defa, genç kadınların Hamaney’in okullardaki fotoğrafını parçaladığı dair görüntüler ortaya çıkıyor.

Devlet televizyonu, her yerde protestocular rejim değişikliği çağrısı yapıyor ve diktatörlük ile Yüce Lider Ali Hamaney’e karşı tezahüratlarda bulunurken, başörtüsü konusuna odaklanmış kısmen açık tartışmalar düzenliyor ve protestoları tek meselesi bu olan bir hareket olarak göstermeye çalışıyor. Bazı gözlemciler, pek çok şehir ve kasabada protestoların çıkması ve yaklaşık iki haftadır her gün gerçekleşen protestoların ardından güvenlik güçlerinde yorgunluk belirtilerinin oluşması nedeniyle rejimin durumdan endişe duyduğunu belirtti.

Bir yandan tüm reform taleplerinin propagandası yapılırken, diğer yandan başörtü meselesini görünüşe göre eleştirel bir şekilde tartışan İran ulusal televizyonundaki kamuoyu tartışmaları da sürüyor.

Ama başörtüsü, İslam Cumhuriyeti’nin mükemmel bir sembolüdür, bu yüzden başörtüsü zorlaması asla kaldırılmayacaktır.

Başkaldırıya neden olan başlıca faktörler nelerdir? Rejimin doğasıyla ilgili nedenler veya tarihsel nedenler nelerdir?

Baskı, yılların terörü, insan haklarının ihlali, yoğun propaganda, kayırmacılık, yolsuzluk başkaldırıya neden olan başlıca etkenlerdir.

İnsanların artık bu rejimi istememesinin nedenleri ise 43 yıldır kadın bedeni üzerindeki polisliğin bastırılmış öfkesi, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, bütün kültürel katmanlardaki sansür, vatandaşların en özel meselelerine siyasal İslam müdahalesi, en uç şekildeki şeriat kurallarının dışında beden özerkliği ile kadının ve insan onurunun çiğnenmesi, siyasi baskı, kayırmacılık, yolsuzluk ve ekonomik çöküş, azınlık, etnik ve dini grupların inkar edilmesi, halka yalan söylenmesi, on yıllardır herhangi bir muhalif sesin hapsedilmesi ve öldürülmesi, yüksek düzeyde çevresel yıkım, suçun bütün çeşitleri ve küstahlık.

İslam Cumhuriyeti’nin insanlığa ve dünyadaki bütün İranlılar üzerinde ciddi bir travmaya neden olan insanlık karşıtı suçlarından bazılarını sayarsak;

1988’de binlerce siyasi mahkûmun topluca infaz edilmesi, 1999’da 18 Tir[1] öğrenci katliamı ve kitlesel tutuklama, 88-98 yılları arasında entelektüellere yönelik zincirleme cinayetler, 2009’da Yeşil Hareket göstericilerinin öldürülmesi ve kitlesel tutuklamalar, internetin tamamen kapatılarak binlerce göstericinin öldürüldüğü Kanlı Kasım, çevre aktivistlerine yönelik bitmek bilmeyen tutuklamalar, işkenceler ve cinayetler, yazarlar birliği üyelerine, feministlere, işçi aktivistlere yönelik baskı ve tutuklamalar, Ukrayna Uluslararası Havayolları’na ait 752 sefer sayılı (Ps 752) uçağın Devrim Muhafızları tarafından düşürülmesi sonucunda 176 kişinin ölmesi, Enghelab Kızları’nın tutuklanması, insan hakları aktivistlerinden, gazetecilerden, yazarlardan veya zorunlu başörtüsüne karşı herhangi birinin zorla sahte TV itiraflarının yüzlerce örneğinden sonuncusu, Sepide Rashno

Mahsa Amini polis tarafından vahşice öldürüldü, Şerif ve diğer üniversitelerdeki öğrencilere yönelik şiddetli saldırlar ve çok daha fazlası!

ما از شما بیزاریم  “Senden nefret ediyoruz” diye bir hashtag vardı ve şimdi bir tane daha var: برای   “Devrim için”

Yıllarca süren gözyaşı ve terörün boğuk sesinden ve insanları bu rejime son vermeye çağıran sebeplerden bahsediyorlar.

Genç bir İranlı pop şarkıcısı olan Şervin, bu sloganların bazılarından bir şarkı yaptı ve birkaç saat sonra tutuklandı.

Bazıları başkaldırının yabancı güçlerin ajanları tarafından başlatıldığını söylüyor. Bu görüşe katılıyor musunuz?

Bu doğru değil. Bu, İran halkının hoşnutsuzluğuna aldırmayan Molla Rejiminin bilindik propagandasıdır. Başkaldırı İranlı siviller tarafından, daha doğrusu İranlı kadınlar tarafından başlatıldı. 200 milyonu aşkın Mahsa Amini hashtag’i sayesinde birçok aktivist, ünlü, halkın sevdiği figürler, aydın, kadın ve insan hakları savunucusu bundan sonra onlara destek olmaya başladı.

İran’daki İslam Devrimi’nden sonra İran halkının birçok ayaklanmasına tanık olduk. Bu da halkın özgürlük arayışının doğal bir sonucudur. Bu ayaklanmanın diğerlerinden farkı nedir?

Bu kez rejim düşebilir. Bu kez daha çok gösterici var. İran sivil toplumunun öfkesi büyük ve protestolar yeni bir boyuta ulaştı. İnsanlar 100’den fazla yerde sokaklara dökülüyor ve göstericiler çok çeşitli kökenlerden geliyor. Hem yaşlı hem de genç insanlar var. Ancak protestolar genç kadınlar tarafından yönetiliyor. Protestolar, geçmişteki protestolardan farklı olarak, doğrudan rejimin vahşetine karşı yöneliyor. On yıllarca süren yaptırımlardan sonra, çoğu İranlı çok yoksul. İnsanlar eskisi kadar pasif değiller; güvenlik güçleri tarafından saldırıya uğradıklarında karşılık veriyorlar. Ve özellikle önemli olan, iktidar zulmüne karşı kesişen ve birbiriyle ilişkili çağdaş toplumsal hareketin çarpıcı örneği olan kadın ve Kürt halkının bunu başlatmasıdır.

1979’daki İslam Devrimi’nden sonraki ilk gösteri, başörtüsünü rejim baskısının sembolü olarak gören ve bunu protesto eden kadınlar tarafından yapıldı. Bu sefer farklı olan şey, bugün erkeklerin kadınlarla birlikte bunu protesto ediyor olmaları, on yıllardır kadın haklarının ihmal edilmesinin sona erdiğinin görülmesi ve şimdi toplumun kolektif istekte buluşmasıdır. Protestolar son yıllardaki olaylardan pek çok açıdan farklı. Özellikle bu sefer tetikleyici olayın Kürt ve laik bir kadının öldürülmesi olduğu için. Bu, ataerkilliğin ve cinsiyet ayrımcılığının, etnik ayrımcılığın ve dini tiranlığın örtüştüğünü gösterir.

İran halkının talebi nedir?

“Jin jiyan azadi” ana sloganının yanında insanlar “mollalar kaybolmalı”, “diktatöre ölüm”, “Hamaney’e ölüm” ve “İslam Cumhuriyeti’ni istemiyoruz” sloganlarını da atıyor. İran halkı açıkça bir sistem değişikliği, laik bir devlet, özgürlük, demokrasi, cinsiyet eşitliği ve İslami rejimin çöküşünü talep ediyor. Kesinlikle reformist bir slogan yoktur, toplum olgun bir şekilde İslami şeriat kuralları çatısı altında demokrasi umudunun olmadığının farkındadır.

Bu başkaldırının seyri kendiliğinden mi gerçekleşiyor? Örgütlü bir halk gücü tarafından mı yönetiliyor?

Örgütlü bir güç tarafından yönetilmiyor, ama kendiliğinden bir hareket de değil. Bu, 43 yıllık baskıya, şiddete, toplumsal cinsiyet ayrımcılığına, kötü yönetime, kleptokrasiye, etnik ayrımcılığa vb. cevaptır. Fakat İran’ın cesur kadınları tarafından yönetiliyor.

Dipnot

[1] Tir, İran’ın kullandığı Celali Takvimi’nin dördüncü ayı, 22 Haziran – 22 Temmuz arasına denk gelir.(ç.n.)