Aydın Deniz: Aleviler Lafta Kalan Seçim Vaatlerine Tok!

El Yazmaları’nın Notu: Son aylarda bir yandan Alevi kurumları ve kurum temsilcilerine, cemevlerine saldırılar artıyor; öbür yandan iktidar cenahı ve 6’lı ittifaktan doğru Alevilere dair söylemler üretilip, hamleler yapılıyor. Hubyar Sultan  Alevi Kültür Derneği Genel Başkanı ve Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkan Yardımcısı Aydın Deniz ile, içinden geçtiğimiz siyasal konjonktürde Alevilere ve Alevi kurumlarına yönelik yapılanlar nereye tekabül ediyor, Aleviler aslında ne talep ediyor, ne nasıl bir düzene ihtiyaç var soruları çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz röportajı siz değerli okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz.

Son üç haftadır üst üste bir takım olaylar yaşandı. Alevi kurumları, kurum temsilcileri ve cemevlerine saldırılar gerçekleştirildi. Bugünkü Türkiye siyasal atmosferinde siz bu saldırıları nasıl değerlendiriyor, görüyorsunuz?

Son zamanlarda Alevi kurumlarına yapılan saldırıları bir bütün olarak, tarihsel sürecin içinde değerlendirmek lazım. Bu süreçte de, yani yaklaşık 20 yıllık AKP iktidarı döneminde cemevlerine yönelik saldırılarda bugüne kadar yaklaşım tarzlarını zaten görmüştük. Bu saldırılarda hiçbir fail yakalanmaz, hiçbir ceza uygulanmazken; “çocukların, gençlerin” yaptığına dair geçiştirici lafların edildiğine şahit olmuştuk. Bugüne kadar hiçbir failin yakalanmaması, cezasızlık politikasının devam etmesine Aleviler alıştırılmıştı.

Yeni bir asimilasyon politikasının parçasıdır bunlar. Bütün bunlar önümüzdeki süreçte Alevi hareketinin biraz da örgütlülüğünün altını boşaltmak adına yapılan girişimler. Yani “biz devlet olarak, hükümet olarak Alevilere sahip çıkıyoruz”un farklı bir göstergesi. Sadece 2023 seçimlerine hizmet değil aynı zamanda yeni dönemin farklı asimilasyon politikaları, birebir kurumları kuşatma projesidir bu saldırılar.

Bugün ise iki saat içerisinde, iki farklı Alevi kurumuna, farklı düşünsellikleri olmasına rağmen saldırılar gerçekleşti. Bu saldırılardan üç saat sonra bu fail yakalandı. Failin yakalanması olayın, sürecin takip edilmesinde savcının da cezalandırmak için uğraştığına şahit olduk. Ve sonuçta fail bir şekilde tutuklandı.

İlginç olan bir şey de şu:  Bu vatandaş İzmir ve Eskişehir bağlantılı. Bu iki yerde de çok sayıda cemevimiz var. Kalkıp oradan Ankara’ya geliyor ve farklı görüşlü üç tane cemevine iki saat içerisinde saldırıyor. Bu da büyük bir soru işareti.

Peki bugün ne değişti de bu saldırgan yakalandı? Sadece 2023 seçimlerine yönelik “bakın biz Alevileri önemsiyoruz, onlara gereken değeri veriyoruz, bu saldırılara da izin vermeyiz” mesajı Alevi kamuoyuna verilmek isteniyor. Saldırıdan bir gün önce İçişleri Bakanlığı, valilere gönderdiği genelgede Alevi kurumlarının verdiği Muharrem lokmalarına katılmaları, kendilerinin Muharrem lokması vermesi konusunda direktifler vardı. Ve bir gün sonra böyle bir saldırıya maruz kaldı Aleviler.

Aslında “önemsiyoruz, değer veriyoruz” mesajıyla yapılmak istenen ya da kafalarından geçen şey sadece kitleyi konudan uzaklaştırmak, farklı düşündürmek. Yeni bir asimilasyon politikasının parçasıdır bunlar. Bütün bunlar önümüzdeki süreçte Alevi hareketinin biraz da örgütlülüğünün altını boşaltmak adına yapılan girişimler. Yani “biz devlet olarak, hükümet olarak Alevilere sahip çıkıyoruz”un farklı bir göstergesi. Sadece 2023 seçimlerine hizmet değil aynı zamanda yeni dönemin farklı asimilasyon politikaları, birebir kurumları kuşatma projesidir bu saldırılar.

Saldırıların ardından Erdoğan cemevi ziyaretinde bulundu. Hem öncesi hem sonrası çok fazla tartışıldı, cemevinden açıklamalar geldi. Hemen ardından Erdoğan’ın bu kez de Hacı Bektaş’a gideceği haberi çıktı. Siz bu durumu nasıl görüyorsunuz? Seçim hamlesi mi, geçici bir göz boyama mı?

Saldırılar sonrası İçişleri Bakanlığı’nın genelgesi çerçevesinde, hemen hemen her ilde 10 Muharrem’de oruç açma yemekleri verildi ve buralara Alevi kurumları da davet edildi. Katılım gösterenler de oldu. Katılım göstermeyen birçok kurum da oldu bu sürece. Ardından yine 10 Muharrem’de aslında Saray’da planlanan Muharrem açma yemeği birden Hüseyin Gazi Vakfı’na yüzünü çevirdi. Bunun sebebi de şuydu: oraya davet edilen, telefonla aranan dedelerin birçoğunun bu konuda, Saray’da oruç açmayacaklarını dile getirmesinin ardından birden adres Hüseyin Gazi Vakfı’na dönüştü.

Bunun en büyük nedenini şöyle ifade edebilirim. Bazı kurumlarımız vardır ve bu kurumlarımız devletle olan ilişkide bir prensip, bir ilke bulunmadan, hükümetle sıcak temasta olmalarından kaynaklı AKP hükümeti de bu kurumları kullanmakta ısrarcı. Hüseyin Gazi Vakfı da bunlardan bir tanesi.

Şimdi, cemevi ziyaretinde, ziyaret demeyelim biz ona aslında. Ziyaretten daha çok, oruç açmak için kullanılan bir mekândı orası. Ve o mekânın da içi Alevi inancından uzaklaştırıldı. Oysa her ibadet yerinin kendine göre bir simgesi vardır. Camilerde minarede minber vardır. Alevilerde de kendi yol önderlerinin resimleri asılıdır cem salonunda. Ama o cem salonu dizayn edildi ve Hacı Bektaş-ı Veli, Pir Sultan ve Hz. Ali’nin resimleri o duvardan kaldırıldı. Fotoğraf verilen cem salonun duvarlarına Arapça yazılı tablolar asıldı. Yine inancımızın hiçbir yerinde bulunmayan, cem salonunda oruç açma gibi bir ritüelimiz yoktur çünkü bizim, bir şekilde orada küçük masalarda oturup oruç açtılar.

Alevi kimliğinden dolayı insanları yuhlatan bir anlayışın; 20 yıl sonra kalkıp bir cemevini ziyaret etmesi tabii ki insanlara, özellikle Alevilere samimi gelmedi.

“Ali’yi sevmekse en büyük Alevilik, en büyük Alevi benim” diyen kişi orada Hz. Ali’nin resminin altında resim vermekten imtina etti. Durumun birinci çelişkisi budur.

20 yıllık iktidarlarında bu güne kadar hiçbir şekilde cemevi ziyaretinde bulunmayan, bugüne kadar hiçbir şekilde Alevi yurttaşların taleplerini dikkate almayan, yapılan onca büyük mitinge rağmen o taleplerin bir kulaktan girip öbüründen çıktığını bildiğimiz; cemevlerini “cümbüş evi” diye alanlarda yuhlatan, Alevi kimliğinden dolayı insanları yuhlatan bir anlayışın; 20 yıl sonra kalkıp bir cemevini ziyaret etmesi tabii ki insanlara, özellikle Alevilere samimi gelmedi.

Şimdi, bir değişim söz konusu ve bu değişim aslında biraz da mecburiyetten. Yoksa Alevilere verdiği değerden ya da onların inancına olan saygısından değil, ki zaten o fotoğrafların yerini değiştirmek de bunun bir kanıtıdır. Şunu söylüyor: bizim istediğimiz makbul Alevi olursanız, yani devletin istediği Alevi olursanız biz size değer verir, sizi önemser ve sahipleniriz. Cemevindeki fotoğraf tamamen buydu.

Sonrasında da yine 20 yıllık iktidarında hiçbir zaman, ne başbakan ne de cumhurbaşkanı olarak, Hacı Bektaş-ı Veli anma etkinliklerine gitmeyen bir kişinin birdenbire buraya gitmeye yönelmesi. Daha doğrusu alternatif bir Hacı Bektaş-ı Veli anma etkinliği düzenlemesi. Çünkü tarihsel süreçte, 1968’den bu yana sabit yapılan 16-17-18 Ağustos’ta devletin tüm erkânları katılır ve orada konuşmalarını yapar, aynı zamanda Alevi temsilcilerinin konuşmasını dinleyerek talepleri alırdı. Bunları Alevi kurumlarımız dillendirirdi. Hiçbir şey yapmasalar bile en azından orada kürsüde taleplerimiz duyulurdu. Bu seneki etkinliklerini alternatif olarak 13 Ağustos’ta gerçekleştirdi Erdoğan. Yine oraya, ki orası bizler için kutsaldır, orada dergahımız vardır, şöyle geldiler: Hacı Bektaş’ın nüfusu 6 bin, 5 bin polisle geldiler. Ziyaretini böyle gerçekleştirdi, bir iki saat kaldı ve geri gitti.

Bir gecede siyasal olarak yasa çıkarabilecek güce sahipken 8 yıldır Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına direnen, zorunlu din dersleri ve cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması kararını uygulamayan bir zihniyetin birdenbire Alevi aşkına bürünmesi çok anormal bir durum.

Şimdi tüm bunlara baktığımızda aslında amaç bir nevi, kafası karışık olan Alevilere ya da bu düzenden bir şekilde rant elde eden, gerek siyasal gerek ekonomik rant, Alevileri tamamen yanına çekmek.

Önümüzdeki süreçte atılacak diğer adımlarla birlikte, bir bütün olarak tabloya baktığımızda aslında yeni bir asimilasyon sürecinin çabası olduğunu görüyoruz. Bu süreçte çünkü 19 Ağustos’ta 4 tane gençten oluşan bir Hacı Bektaş kampı düzenlendi. Aynı zamanda önümüzdeki süreçte de 300 dedeyi Kerbela’ya götürme girişimleri var. Yani “biz aslında sizi önemsiyoruz, inancınızı da önemsiyoruz ama işte dediğim gibi makbul Alevi olursanız size hizmet vermeye devam edeceğiz” diyorlar özünde.

Bir gecede siyasal olarak yasa çıkarabilecek güce sahipken 8 yıldır Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına direnen, zorunlu din dersleri ve cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması kararını uygulamayan bir zihniyetin birdenbire Alevi aşkına bürünmesi çok anormal bir durum. Karşılaştığımız durum bu.

Öncelikle bu konuda samimiyse AİHM kararlarının uygulanması ve Alevilerin eşit yurttaşlık talebi başta olmak üzere ana taleplerinin hayata geçirilmesi gerekir, biz bunu istiyoruz. Samimiyetlerini tam da buradan test edebiliriz. Ama sonuçta biliyoruz ki bu süreç yeni bir asimilasyon süreci ve Türkiye’nin dört bir yanında Avrupa’da, Avustralya’da Kanada’da, Amerika’da örgütlü olan Alevi toplumun altını boşaltma, örgütlülüğü kırma çalışmasıdır. Böl, parçala, yönet taktiği ile Alevi kurumlarının direk devlet ve hükümetle bağını kurma çabasıdır. Dolayısıyla bu yapılanlar tesadüf, birdenbire gelişen olaylar değil.

Son bir buçuk iki yıldır 1585 cemevi ziyaret edildi iktidar güçleri tarafından, şimdi farklı adımlar atılıyor, yarın daha da farklı adımlar atılacak. Son iki yıllık bir süreç ve bu süreç daha da belirgin bir hal alıp Alevi örgütlülüğünü tamamen dağıtmak gayesinde. Belli ki bu süreci hızlandıracaklar.

Yalnızca Erdoğan değil, 6’lı masa da Aleviler üzerinden siyaset yapma niyetinde olduklarını gösteren açıklamalar yapıyor, girişimlerde bulunuyorlar. Aleviler’in yoğunluklu oy verdiği CHP’nin de bu masada olmasını birlikte değerlendirirsek, sizce restorasyon kanadının Alevilere bakışı nedir?

Bu masayla ilgili olarak, Aleviler üzerinden siyaseti sürdürme ya da geliştirme dertleri illa ki var diyebiliriz. Özellikle AKP’nin son bir buçuk iki yıldır Alevilere yönelik girişimleri karşısında onlar da bu konuda altta kalmamak niyetindeler. Sonuçta Alevi oylarını bu altılı masa çerçevesinde koruma derdindeler.

Sadece söylemde, sözde olanla bu işlerin gitmeyeceğini Aleviler artık öğrendi. Çünkü her seçim öncesi Alevilere her kesimden bir vaat geliyor ama bunlar karşılık bulmuyor, unutulup gidiliyor.

Aleviler pratiksel olarak baktığımızda son yerel seçimden bu güne kadar olan süreçte aslında belediyelerin kendilerine dair hassasiyetlerini, gösterdikleri ilgi alakayı biliyorlar. Ama bunun yasal bir karşılığı yok. Yani yapılanlar yalnızca iyi niyetli bir girişim olarak ortada duruyor. Pratiksel olarak bu böyle.

Siyasal olarak ise Alevilerin beklentileri var. 6’lı masadan da beklentileri var. Aslında Emek ve Özgürlük İttifakı’ndan da beklentileri var.

Birincisi Alevilerin ana talebi olan eşit yurttaşlık talebinin bu partilerde karşılık bulması. Yani partilerin programlarına eklenmesi. Güçlendirilmiş parlamentodan bahsediliyor, o halde bunun altını doldurmak zorundalar. Bunun Aleviler açısından karşılığı eşit yurttaşlık olmak zorunda.

Sadece söylemde, sözde olanla bu işlerin gitmeyeceğini Aleviler artık öğrendi. Çünkü her seçim öncesi Alevilere her kesimden bir vaat geliyor ama bunlar karşılık bulmuyor, unutulup gidiliyor. Dolayısıyla sorun zaten biraz Anayasal sorun da aynı zamanda. Biraz da Türkiye’nin zihniyet sorunu. Daha doğrusu bu topraklarda bin yıldır düşmanlık tohumu ekiliyor Aleviler üzerinden. Bu nifak tohumlarıyla da kendi tabanını kemikleştiren bir egemen sistem var. Bu sistemin değişmesi gerekiyor. Alevilerin kendini bu ülkede güvende hissedebilmesi, eşit yurttaş olabilmesi için Türkiye’deki siyasal partilerin parti programında gerçekten demokratik olan, eşitlik olan, adalet olan bir içeriğe ihtiyaç var. Bu programın içinde Alevilerin kendisini bulması gerekiyor.

Dolayısıyla 6’lı masanın da bu konudaki yaklaşımlarının sözde olmaması gerekiyor. Pratik anlamda da, en azından parti programlarında ya da seçim bildirgelerinde yazılı olarak yer alması gerekiyor bunların ki Aleviler bu noktada güven duyabilsinler. Ve taleplerinin karşılık bulduğunu hissedilebilsin.

Bu anlamda şu ana kadar yürütülen görüşmelerde, yapılan açıklamalarda maalesef hala Aleviler kendilerini orada göremiyorlar. Bu şu an için böyle ama seçim yaklaştıkça belki bazı şeyler değişebilir. AKP’nin ilgisi arttıkça onlar da dozu arttırabilir. Ama sonuçta sözde değil yazılı olarak programa dâhil edilmeleri Aleviler için elzem bir konudur.

Önümüzdeki rejim şekillenmesinde, açıkçası bu ülkede tüm ötekilerin sorununu çözebilecek bir yapılanmaya gidilmesi gerekiyor. Demokratik, çağdaş düzeyde yeni bir sistemin kurulması gerekiyor. Herkese eşit davranan, herkesin özgürlüğünü savunan, adalet ve hukukun üstün olduğu yeni bir yapılanma bu.

Son olarak Alevilerin ve Alevi hareketinin bugünkü ihtiyacına, saldırı ve krizlerden çıkışına dair öngörüleriniz, değerlendirmeleriniz nasıldır?

Alevilerin ve Alevi hareketinin ihtiyacı aslında siyasal olarak da önümüzdeki yeni dönemde, bu ülkede gerçekten eşit, özgür ve demokratik bir ortamda yaşamaktır. Cumhuriyet’in ilk yüz yılı Aleviler için tamamen ızdırap oldu. Katliamlar, asimilasyon politikaları, ayrımcılık… Bütün yurttaşlık görevlerini yapmalarına rağmen karşılığında maalesef bize bunlar reva görüldü. Dolayısıyla şimdi cumhuriyetin ikinci yüz yılında aynı sorunları, aynı acıları Aleviler yaşamak istemiyor.

Önümüzdeki rejim şekillenmesinde, açıkçası bu ülkede tüm ötekilerin sorununu çözebilecek bir yapılanmaya gidilmesi gerekiyor. Demokratik, çağdaş düzeyde yeni bir sistemin kurulması gerekiyor. Herkese eşit davranan, herkesin özgürlüğünü savunan, adalet ve hukukun üstün olduğu yeni bir yapılanma bu. Laiklik konusunda da, gerçekten uygulanan ve pratik anlamda karşılığı olan bir rejim olursa ancak o zaman hem Alevilerin hem de diğer herkesin yaşabileceği hale geliriz.

Bu bağlamda Alevilerin de ikinci yüz yıldan beklentileri var. Burada hem siyasal partilere düşen görevler var hem de bu siyasal partiler içerisinde mücadele eden Alevilerin büyük görevler düşüyor. Olayın bir demokrasi sorunu olduğunu biliyoruz. Bunun bir yönetim sorunu olduğunu biliyoruz. Bu sorunun giderilmesi, kendi taleplerimizin karşılık bulması adına kim hangi siyasi partide mücadele yürütürse yürütsün, bu taleplerin programlara muhakkak dâhil edilmesini zorlamalı. Bu noktada siyaset yapılması, politika üretilmesi önemli.

Aleviler ikinci yüz yılda demokratik halkçı bir düzen içerisinde; kendilerinin var olduğu, inancını yaşayabildiği ve ilk yüzyılına acılarından uzak bir şekilde, güvenlik sorunu olamayan bir yaşam istiyor.