Konutu Savunmak: Gayrimenkul Olarak Konuta Karşı Ev/yuva Olarak Konut

Ayrımcı, eşitliksiz, sosyal adaletten nasiplenmemiş, mülk edinicilik üzerinden yükselen mevcut kentte konutun kullanım hakkını geri alanlar, kenti dönüştürerek başka bir kentin ve de siyasetin kapılarını açmaktalar.

Bugün, küresel ölçekte bir konut kriziyle karşı karşıyayız. Kriz aslında özel mülkiyetin ortaya çıkışından bu yana süregelse de, günümüzde, emekçi sınıflarını ve alt gelir gruplarını ya da Küresel Güney’in enformel konut bölgelerinin ve/ya kent merkezlerinde çöküntüye terk edilmiş alanlarının sakinlerini aşan bir şekilde, orta gelir gruplarını ve Küresel Kuzey nüfuslarını da dahil ederek yaygınlaşmış ve derinleşmiştir.

Konut hakkı ihlalleri, zorla tahliyeler, evsizlik ve dolayısıyla şiddet, sürece içkindir. 2008 ekonomik krizinden sonra-ki bir emlak krizi tarafından tetiklenmişti- ABD, Kanada ve başta İspanya olmak üzere Batı Avrupa kentlerinde geniş çaplı zorla tahliyelere şahit olduk. Kredi taksitlerini ödeyemedikleri için evlerinden atılan nüfusların kurduğu çadır kentler, krizin en görünen yüzü oldular. Var olan ihlal ve mağduriyetleri katmerleştiren ve ayrıca yeni ihlaller ve mağduriyetler yaratan Covid-19 pandemisi ise ödenebilir konutlara ve kiralıklara erişimi hem daha zorlaştırdı hem de konut hakkı ihlallerini yaygınlaştırdı.

Yaşamakta olduğumuz küresel konut krizi, neoliberal ekonomi politikalarıyla şekillenen dünyada, tüm varlıklar gibi konutun da metalaştırılması ve finansallaştırılmasının sonucudur. Temel bir insan hakkı olan konut, bir yatırım ve spekülasyon aracına, hatta bir finans varlığına indirgenirken kullanım değeri sistemden kovulmuştur.

Kentin ve Konutun Metalaşması

Kentin ve konutun metalaşması, finansallaşması üzerinden birikimini sağlayan kapitalist sistem, evi / yuvayı, sistemin dışına atmış ama birikim aracı olarak, değişim değeriyle gayrimenkulü buyur etmiştir! Dünyanın dört bir yanında, nüfuslar, ödenebilir şartlarda yaşamaya elverişli konut bulamadıklarından evsizlik hızla yükselirken, nasıl bir paradokstur ki boş konut stokları da yükselmektedir. Yükselmektedir, çünkü bu konutlar, spekülasyon amaçlı, yatırım amaçlı elde tutulmaktadırlar. Marksist düşünür David Harvey’in dikkat çektiği üzere artık yaşamak için değil yatırım yapmak için kentler inşa etmekteyiz: “…her çeşitten zengin ahaliye yönelik, onların içlerinde yaşamayacakları, sadece paralarını yatıracakları lüks konutlar üretirken, aynı zamanda ödenebilir fiyatta konut eksikliği krizi ile de karşı karşıyasınız[1].”

Günümüz ev sahipleri, daha doğrusu “görünmez” ev sahipleri, küresel emlak ve finans şirketleriyle, emekli fonları, hedge fonlar (yüksek riskli yatırım fonu), akbaba fonlar gibi küresel fonlardır. Bu fonlarda birikimlerini işletenler, dünyanın başka bir yerinde başka nüfusların yerlerinden edilmelerine sebep olduklarını bilmemekteler. Berlin’de, sosyal konutların özelleştirilmesi sonucu, kentteki 280,000 konut, üç küresel şirketin mülkiyetine girdiğinden, bu şirketler kiralarla istedikleri gibi oynamaya kalkınca, itirazlar, konutların kamulaştırılmasına yönelik bir referanduma kadar varmıştır[2]. Gezegen boyu konut stoklayan, arttırdığı kiralar ve yükselttiği konut fiyatlarıyla, alt gelir grupları nüfuslarını yerlerinden eden Blackstone şirketi, Çin’e bile girmiştir. Ekonomiyi darmadağın eden ve nüfusları yoksullaştıran pandemi, bu küresel şirketlerin ve fonların ekmeklerine yağ sürmüş, gasp ve el koymaları kolaylaştırmıştır.

Veri yetersizliğinden, küresel şirketlerle fonların Türkiye’deki konut piyasasına girip girmediklerini bilmesek de, burada da süreç farklı değildir. Konutta arz fazlası, üst gelir gruplarına yönelik yatırım amaçlı lüks projelerden kaynaklanırken asıl ihtiyaç sahibi alt, alt-orta gelir gruplarına yönelik ödenebilir şartlarda yaşamaya elverişli konutlarda arz yetersizliği vardır. İstanbul Planlama Ajansının (İPA) Konut Sorunu Araştırması: İstanbul’da Mevcut Durum ve Öneriler” başlıklı raporuna göre, 2020 sonu itibariyle İstanbul’da yaklaşık 6 milyon 400 bin kayıtlı mesken bulunmakta ve bunların yaklaşık 4 milyon 400 bininde ikamet edilmektedir. Bu veriler ışığında, mevcut kayıtlı ikameti olmayan 1 milyon 800 bin mesken bulunmaktadır[3]. 1 milyon 800 bin boş konuta karşı, ödenebilir konuta ulaşamadıklarından ya da tavan yapan kiralarla baş edemediklerinden kent merkezlerinden sürgün edilen / edilmeyi bekleyen ya da evsizlikle karşı karşıya kalan nüfuslar…

Vatandaşlarına sağlaması gereken temel bir hak olan yaşamaya elverişli konutu tamamen piyasaya ve mış gibi sosyal konut üreten TOKİ’ye terk eden iktidarın bulduğu dahiyane çözüm ise, yine bir finansal araç olan kredidir. Yüksek enflasyonun altında ezilen halka, ayda 28 bin taksitle kredi muştulamak, aymazlık değilse alay etmektir!

İnşaat ya Resulullah Ekonomisi

Mülkiyetten bağımsız bir konut sistemi, mesela ödenebilir şartlarda kiralık sosyal konut seçeneği ise iktidarın ajandasında yoktur. Aslında, krizi çözmeye niyeti de yoktur çünkü “İnşaat Ya Resulullah” ekonomisinde -üretemeyen bir ekonomide- birikim konutun metalaştırılması üzerinden sağlanmaktadır. Metalaşma, finansallaşma, bugünkü küresel konut krizinin ardındaki sebepler ise, konutu tamamen piyasanın insafına terk eden, sosyal konuttan elini çeken, mülkiyete dayalı konutu tek seçenek olarak kabul eden, dahası, çeşitli yasal düzenlemelerle konutun metalaşmasının ve finansallaşmasının yolunu döşeyen neoliberal iktidarlar, gidişatın baş sorumlularıdır.

Öte yandan, kiracı örgütlenmelerinden, kira grevlerine ve kiraların dondurulması eylemlerine; boş konutların işgallerinden, özelleştirilen kiralık sosyal konutların geri alınması talep ve referandumlarına; kooperatifleşmelere ve özellikle Latin Amerika’da (küçük çapta Barcelona’da) gördüğümüz üzere kooperatifleşmiş / müşterekleşmiş yaşam şekillerine kadar uzanan geniş bir yelpazeden, değişim değeri üzerinden çalışan konut sistemine karşı, bir dizi küresel itiraz, eylem ve uygulamaya şahit olmaktayız[4].

Gayrimenkul, yatırım aracı, finans varlığı olarak sistemin konutuna karşı, mülkiyete dayanmayan, kullanım değeriyle öne çıkan ve kimi örneklerde de müşterekleşmiş bir yaşam biçimine dönüşen, bir “karşı-konut”, taban örgütleri, mahalle dernekleri, kooperatifler, müşterekleşmiş topluluklar, kiracı sendikaları ve ilerici yerel yönetimler tarafından inşa edilmekte. Ayrımcı, eşitliksiz, sosyal adaletten nasiplenmemiş, mülk edinicilik üzerinden yükselen mevcut kentte konutun kullanım hakkını geri alanlar, kenti dönüştürerek başka bir kentin ve de siyasetin kapılarını açmaktalar. Sosyolog David Madden’ın belirttiği üzere,  yakın gelecekte, “konut, siyaseti dönüştürmenin can alıcı noktalarından biri olacaktır[5].”

 

[1] Video: David Harvey: Slums & Skyscrapers: Space, Housing and the City Under Neoliberalism (2015, 28 Temmuz). http://davidharvey.org/2015/07/video-david-harvey-slums-skyscrapers-space-housing-and-the-city-under-neoliberalism/

[2] “Berlin’de konut krizi: Halk referandumda 200 binden fazla konutun kamulaştırılmasına evet dedi”. Euronews, ( 2021, 27 Eylül).

https://tr.euronews.com/2021/09/27/berlin-de-konut-krizi-halk-referandumda-200-binden-fazla-konutun-kamulast-r-lmas-na-evet-d

[3] “İstanbul Planlama Ajansı Konut Raporunu Açıkladı.” Yapi.com.tr , (2021, 18 Eylül).   http://www.yapi.com.tr/haberler/istanbul-planlama-ajansi-konut-raporunu-acikladi_187119.html

[4] Örnekler için bakınız: Cihan Uzunçarşılı Baysal. “Konut Hakkını Yeniden İnşa Etmek” (2022, 16 Mayıs). VII. Kent Araştırmaları Kongresi, Ankara.  https://www.youtube.com/watch?v=-9Mlgy0NdaQ

[5]  David Madden. “Housing Politics in an Era of Intersecting Political Crises” (2022, 16 Mayıs). VII. Kent Araştırmaları Kongresi, Ankara. https://www.youtube.com/watch?v=-9Mlgy0NdaQ