Kadınlaşan Yoksulluk ve Kadınların Direnişinin Niteliği

Tarihin tozlu sayfalarını çevirelim ve bugüne ışık tutan, güç veren kadın mücadelesini tekrar tekrar hatırlayalım. Sürekli hatırlayalım ki hiç aklımızdan çıkmasın, üzerinden atlanıp görmezden gelinmesine izin vermeyelim.

Her dönemin kendine özgü bir siyasal muhtevası var. Dönemin özgün niteliğini taşıyan güncel mücadele hattında kadınlar özne olmaya, fiili meşru direnişlerle ekmek, özgürlük ve adalet mücadelesinin en ön saflarında yer almaya devam ediyor.

Bugün de enternasyonal kadın mücadelesi dalga dalga büyüyüp domino taşı misali birbirini etkilerken bir başlangıç olarak “her iki cinsin evrensel ve eşit oy hakkının bir parçası olarak, kadın işçilerin oy haklarını elde etmek üzere tek bir birleşik taktiğin belirlenmesi” talebiyle 1907’de Stuttgard’da yapılan Uluslararası Sosyalist Kadınlar Kongresi, 1934’ten bu yana Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme hakkını kazanmasının önünü açmıştı. O günlerin siyasal muhtevasının karşılığını kadınlar direnerek, haklarını arayarak vermişler ve bunu tüm dünyaya yaymışlardı.

Tarihin erkek yazımıyla bir rüya gibi anlatılan “Türkiyeli kadınların seçme seçilme hakkı” erkekler tarafından bahşedilmiş gibi gösterilse de Nezihe Muhittin’in, Fatma Nesibe’nin, Hayganuş Mark’ın ve daha nice kadınların mücadelesi ve direnişiyle mümkün olmuştu.

O günden bugüne geçen yüzyılda kadınlar, erkek egemenliğini yıkmak için, erkekler tarafından gasp edilen hakları için, eşit işe eşit ücret için, insanca yaşamak için mücadele ederek var oldular ve etmeye de devam ediyorlar. 

1970’li yıllarda ise neoliberal politikaların ortaya çıkışı işçi sınıfının kazanılmış haklarını gasp ederek, sendikalaşmanın önünü keserek, esnek ve güvencesiz koşullarda çalışma şartlarıyla kapitalist üretim ilişkilerinin güçlenmesine yol açmıştı, bu bugün katlanarak artıyor.

Diğer bir yandan ise kapitalizmin ataerkil karakteri, toplumsal cinsiyet eşitsizliği üzerinden kadınları baskı altına almaya sermaye ise kendi çıkarlarına uygun biçimlerde erkek egemenliğini güçlendirerek korumaya devam ediyor. Bunun karşısında ise; patriyarkal kapitalizmden bir çıkış olarak kadınların sosyalist feminist bir perspektifle mücadele hattını kurmaya ihtiyacı var.

Tarihten bu güne süren, kimi zaman kazanımlar kimi zaman kayıplarla, ama güçlenerek ilerleyen kadın mücadelesinin, bunca saldırı karşısında bugün daha güçlü bir enternasyonal potansiyeli, niceliksel ağırlığı ve kurucu iradesi var. İçinden geçtiğimiz siyasal atmosfer, bugün, patriyarkal kapitalizmin çok yönlü saldırılarına karşı hegemonyasını kurabilen bir hattı zorunlu kılıyor.

Patriyarkal kapitalizm hem kapitalist üretimde hem de toplumsal yeniden üretimde kadınların emek gücünden faydalanıyor ve kadın emeğini değersizleştirerek görmezden geliyor.

Kadın Yoksulluğu ve İşçi Kadınların Direnişi

Kapitalizmin yapısal krizi durmadan derinleşirken patronlar kapitalizmin krizinden daha fazla sömürüyle çıkma hesapları yapıyor.

Pandemiyi fırsat bilerek işçi sınıfının kazanılmış haklarına saldırıyorlar, enflasyon ile ücretleri muazzam oranlarda kısıyorlar, uzun mesai saatleri ve mobbingle iş yerlerini işçiler için cehenneme çeviriyorlar. Kadınlar ise, daha ağır bir mobbingle ve taciz gibi patriyarkal şiddet biçimleriyle karşı karşıya kalıyor.

Yoksulluk, açlık, işsizlik yeni normal haline getirildi. DİSK-AR raporuna göre çalışabilecek durumda olan yurttaşların sadece yüzde 32’si kayıtlı ve tam zamanlı bir iş bulabilmiş durumda. Bu oran kadınlar söz konusu olduğunda yüzde 17’ye kadar düşüyor. 

Genç kadınlarda geniş tanımlı işsizlik oranı ise yüzde 51.

Kadınların çok büyük bir kısmı kayıtdışı, esnek, güvencesiz işlerde çalışmak zorunda kalıyor.

Kayıtlı ve tam zamanlı işlerde çalışan emekçilerin de çok büyük kısmı asgari ücrete mahkûm edilmiş durumda. 

Esnek ve güvencesiz çalışan emekçiler için ise asgari ücret bile ulaşılması güç bir hayal.

İşin içine durmadan yükselen enflasyon da girince barınma, beslenme gibi en zaruri ihtiyaçlar bile lüks haline geliyor. Ocak ayında asgari ücrete yapılan zam kısa sürede eridi hatta alım gücü eskisine oranla daha fazla düştü. 

TÜİK’in 2022 Şubat ayına ilişkin açıkladığı enflasyon yıllık yüzde 54,44 DİSK-Ar raporuna göre ise en düşük gelirli yüzde 20’nin gıda enflasyonu yüzde 95,2 oldu.

Dayanılmaz hale gelen yoksulluk içinde ailelerin yükü de yine kadınların omuzlarında. Enflasyonla eriyen maaşlar ve düşen alım güçleriyle ay sonunu getirebilmek için verdikleri ev içi görünmeyen emek korkunç boyutlara ulaştı. Bu yaşam mücadelesinde kadınların ihtiyaçları en son gündeme gelen tüketim kalemlerinden.

Erkek şiddetinin, tacizin tecavüzün dayanılmaz boyutlara ulaştığı süreçte ailedeki erkeklerden kurtulup çocuklarıyla yaşam mücadelesi veren kadınların yoksulluğu da çok daha derin.

İş bulabilen “şanslı” azınlıktan iş buldukları için şükredip verilen sefalet ücretine razı olmaları bekleniyor. 

Ancak uzun saatler ve bazen canları pahasına çalışıp yaşayacak ücreti bile alamayan işçiler isyan ediyor. 

Son süreçte Türkiye’nin dört bir yanından direniş haberleri art arda geldi ve gelmeye devam etmekte.

Bu direnişlerin ortak özelliklerinden biri de kadınların en önde mücadele etmeleri.

İşçi sınıfının en kararlı ve en mücadeleci kesimi olan kadınlar güçlerini haklılıklarından ve onlara yaşama şansı vermeyen patriyarkal kapitalizmin saldırılarından alıyor.

İşçi sınıfını saran kapitalizmin sömürü zincirinin üstünde işçi kadınlar için patriyarkanın zinciri de var. 

Patriyarka, sınıf ayırt etmeksizin tüm kadınlar için bir zincir ve erkekler tarafından patriyarkal aile içinde kadınların emeğine ve bedenine karşılıksız el konuyor. Buna içkin biçimde patriyarkal kapitalizm işçi sınıfı içindeki kadınlara özel sömürü biçimleri uyguluyor.

Kadınlar erkeklere oranla daha düşük ücretlerle daha uzun saatler çalıştırılıyor ve daha kolay işten çıkarılıyorlar. 

Emekçilere dayatılan neoliberal politikalar da patriyarkanın yarattığı zemine dayandırılarak kadınlara yönelik daha derin bir sömürüyü ön görüyor.

Kadın İşçiler Direnişlerin En Ön Safında

Ülke bir kaosa sürükleniyor.

Ekonomik kriz derinleşirken pandemiyle birlikte kadınlar esnek ve güvencesiz işlerde çalışmaya zorlandı, iş yerlerinde ilk işten çıkarılanlar kadınlar oldu, “evden çalışma” modeli ile kadınlar şiddet dolu evlere hapsedildi, işverenlerin kreş desteği sağlama zorunluluğu ortadan kaldırılarak kadınların bakım emeğinin daha da ağırlaşmasının önü açıldı. 

2 yıldır hayatımızda olan pandemi döneminden yararlanılarak; kadın emeğinin değersizleştirilmesine, ev içi emek sömürüsünün artmasına, kadına karşı işlenen suçların artmasına, kadın yoksulluğunun derinleşmesine yol açıldı.

Kadın Yoksulluğu da Kadın İşçilerin Direnişi de Feminist Bir Meseledir

Patriyarkal kapitalizmin geldiği aşamada kadınlara dayatılan toplumsal yeniden üretimin ve özel sömürü biçimlerinin önemi büyük.

Bundan vazgeçmesi, içinde bulunduğu yapısal krizleri daha da derinleştirir. Sürekli büyümek zorunda olan sermaye daima sömürüyü derinleştirmek zorunda. Kadınların kurtuluşu bu sömürü mekanizmalarına ciddi darbe vurur. Bu yüzden kadın kurtuluş mücadelesi antikapitalist mücadelenin önemli bir parçası olmak durumunda.

Kadınların en önde direnmesi de bu direnişlerin feministler tarafından da sahiplenilmesi de tesadüf değil. Kadınların patronlara karşı mücadelesi sadece kapitalist sömürüyle değil patriyarkayla da bir hesaplaşma demek.

Kadın hareketinin işçi sınıfı direnişleriyle ve özellikle direnen kadın işçilerle yaptığı kader birliği, patriyarkal kapitalizme topyekûn bir hesaplaşma halini almalıdır.

Siyasi iktidar hem kapitalizmden hem de patriyarkadan beslenmeye devam ederken krizin faturasını yoksul halka, kadınlara kesmeye çalışan AKP-MHP iktidarının faşizmi kurumsallaştırma hamlesi işçi sınıfının direniş duvarına çarptı.

2022 yılına, sermayenin saldırılarına karşı lokalize mücadele eden işçi sınıfı direnişlerinin ülkenin dört bir yanına genişlemesi ve yükselmesiyle girmiş olduk. 

2022 yılı ocak ayında başlayan ve kelebek etkisiyle 107 filli, 1 yasal olmak üzere toplam 108 işçi direnişi olduğunu görüyoruz. Örneğin, bir gece yarısı fabrikayı işgal eden Alpin Çorap işçisi kadınların ise talebi çok netti: Eşit işe eşit ücret. 

Tehdit edilen, güvencesiz ve esnek çalışmaya mahrum bırakılmak istenen kadınların direnci, iradesi, isyanı mücadelesi kazanımla sonuçlandı. BBC’nin Türkiye’deki ofisinde çalışan gazetecilerin insanca bir yaşam için talep ettikleri zammı alana kadar başlattıkları grev 16. günde kazanımla sonuçlandı.

Bugün, kadın emeği ve bedeni tartışmalarında gelinen nokta neoliberalizm ve muhafazakârlık ekseninde biçimlenmektedir. Kadınlar bir yandan kapitalizmin iş gücü ihtiyacını karşılamak üzere esnek, güvencesiz ve düşük ücretlerle çalışmaya zorlanırken diğer yandan muhafazakâr politikalar ile ev ve hane halkı bakımını üstlenmeye zorlanmaktadır. 

Tarihten bugüne bir ayna tuttuğumuzda süre gelen mücadeleler ve direnişler günümüze yeni bir direniş penceresi açmakta ve o pencereden güneşin girmesini sağlayacak çıkışı da sosyalist feminist bir mücadele hattı beslemekte.

Kadın kurtuluş mücadelesi bayrağı en yukarı taşınırken taleplerimizi hep bir ağızdan söylemeliyiz.

Patriyarkal kapitalist sistem karşısında demokratik cumhuriyet inşasında kadınların özne olduğu, talep eden ve kazanan olmak için değiştirmeye gücünün olduğuna inanan, direnen, mücadele eden kadınlara ihtiyaç var. Bunun için kadınların öz örgütlenmesini sağlamaya ihtiyaç var.

 

Bu yazı Arzu Küçük ve Ezgi Gürer’in ortak yazısıdır.